• dinlenmeye çok ihtiyacım var. kar yağarken sıcacık bir odanın içinde sakince oturup camdan dışarıyı izlemek istiyorum. kafama taktığım hiçbir şey olmadan, kalbimin aniden hızlanmasına sebep olacak kaygılarım olmadan, nefesim kesilmeden, sakin sakin oturmak istiyorum.

    sessizlik istiyorum. üşümemek istiyorum. önce oturmak istiyorum cam kenarında, sonra huzurla mayışmak ve en sonunda da uyuyakalmak istiyorum.

    sonra uyandığımda, uyumadan önceki o halin hala korunduğunu görmek ve uyandığım için hiç huzursuzluğa kapılmamak istiyorum. iyi ki uyandım ama iyi ki uyumuşum da, yine olsa yine uyurum ve yine olsa yine uyanırım diyebilmek, hem uyku hem uyanıklıkla barışık olmak istiyorum.

    sanırım çok şey istiyorum.
  • sunlarin (bkz: #73386534) yasandigi bir ofiste bugun su da oldu.

    dun bu bahsettigim azili manyak ofiste yalnizdi, digerlerimiz ya tatil ya home ofis dolayisi ile yoktuk.
    sabah kadinlar tuvaletine girdim, kapinin kolu islak.
    isigi actim.
    tuvalet olmus yeni dustan cikilmis dusakabin. duvarlarin ustu butun ailenin ardarda dus aldigi banyo duvari kivaminda. yerler islak. klozetin ustu islak. yerde su birikintisi. klozetin ustu su birikintisi. aynanin ustu nemden gorunmuyo, damla damla.

    nolmus lan burda dedim. normal olan arkadasi cagirdim. iceri girdi, 'oha' dedi.
    sonra manyak geldi, sesi titreyerek 'havalandirma calismiyo sanirim, havalandirmadan olmustur' dedi.

    baska sorum yok.
    bunu ise alanin da, hala calistiranin da yedi sulalesine esek girsin.
  • youtube kanalımın abone sayısı artsın diye olur olmadık her yerde videolarımı paylaşıyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=6wir1hsy6tk&t
  • çocukluğumdan beri biliminsanı olmak istedim. hep bir buluş yapacağım ve insanlığa katkıda bulunacağım hayaliyle büyüdüm. lisans eğitimimi tamamladığımda hocalarım araştırma görevlisi olarak okulda kalmamı istediklerinde kardeşlerimin de yükseköğrenim görebilmesi için çalışma hayatına atılıp biliminsanı sevdamdan vazgeçtim. ikisini de üniversite mezunu yaptığımda mezun olalı 10 yıl olmuştu. eğitimim zaman aşımına uğramıştı. ben de içimdeki bilim aşkını besleyebilmek için ilgi duyduğum alanlarda öğrenim görmeye karar verdim. şu an 5. üniversitemi okuyorum.

    geçen yıl okuduğum bölümü okul 2.si olarak bitirdiğimde ise hocalarım yüksek lisans yapmam için ısrar etmeye başladılar. kendimi yeni mezunlarla bir görmediğimden bu fikre şiddetle karşı çıktım. şu an okuduğum bölümün hocaları da aynı ısrarla karşıma dikildiklerinde yüksek lisans başvurusu yapmak için anlık bir cesaret geldi bana. ales, yökdil derken kendimi yüksek lisans sınavına kabul edilmiş olarak buldum. sınava 10 gün kala thomson'ın tıbbi genetik kitabını yalayıp yuttum. sınav günü geldiğinde 24 saat uyumamış son ana kadar ders çalışmıştım. sınavda ve mülakatta ise tek bir bilimsel soru sorulmadı hatta mülâkat hocalarından biri benimle aynı yıl aynı okuldan mezun olmuş bir profesördü. koca kitabı hatim etmekle kaldım. ancak zaten yüksek lisansta o kitabın okutulduğunu öğrenince rahatladım.

    ben kedigen... kendime inancımı tazelememe vesile olan akademisyenler sayesinde, istanbul ünivesitesi aziz sancar deneysel tıp araştırma enstitüsü genetik anabilim dalında yüksel lisans yapmaya iki gün önce hak kazandım. kendimle övünmek için değil, hayallerinin peşinden giden birinin mutlak suretle başarılı olabileceğine dair bir örnek olması açısından kelimelere dökmek istedim bu heyecanımı.

    yüksek lisansımda inflamasyon genetiği çalışacağım. ömrüm yeter de doktora yapabilirsem otizm genetiği çalışmak istiyorum. belki bir nebze de olsa bu hastalıklarla mücadele edenlere ışık olabilmek için...

    kafamda günlerdir nazım hikmet'in yaşamaya dair şiiri dönüp duruyor.

    "......
    yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki,
    mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,
    beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
    insanlar için ölebileceksin,

    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    ..." dizeleri özellikle.

    en sonunda kimbilir, belki de bir buluş yapar ve artık otizmin, porfiria'nın ya da çalışma alanımdaki başka bir hastalığın tedavisi için kesin bir çözüm üretebilirim... belki çocukluk hayalimi gerçekleştirerek bu dünyadan huzurla göçebilirim. kimbilir...
  • dua edebilmeyi isterdim.
    şöyle ağzımı doldura doldura.
    bazı zaman annem namaz kılarken izliyorum, hayatın bütün boguculugundan sıyrılıp, tüm gercekliklerden soyutlanip iç gecirerek dua ediyor. bazı kere bana dua ettiğini isitiyorum falan...

    kimi zaman da eyüp camiindeki ihtiyarları falan izliyorum. öyle camiye girip otururum bazen. 14 yasimdan beri yaslandigim bir kolon var eyüp camiinde. sansima ben ne zaman gitsem boş oluyor. yarım saat 40 dakika kadar hicbir şey yapmamış olmak için oturuyorum. o kolonla aramda böyle garip bir muhabbet hasıl oldu. valla.

    aradan 8 sene geçtikten sonra çocukluğumu görmek için bir kez daha gitmiştim o oturduğum yere. bir daha görebileceğimi de sanmiyordum eyüp'ü üstelik. ara ara yine görür gibi olurum çocukluğumu görmek isterim yani.

    o toy ve temiz çocuğun omzuna dokunup bir bir neler yasayacagini, neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini anlatmak isterdim. kendimi dinler mıydım bilmiyorum. ama bu mümkün olabilsin isterdim.

    allah'ın bize bir kez olsun kendimize sarılma hakkıni vermesini istiyorum. geçmişteki kendimize yani.

    böyle işte.
    benim böyle bana ait olduğunu düşündüğüm kamusal alanlarim vardır. çocukken yağmuru benim yagdirdigimi düşünmem gibi bir şey.

    artik hayatlarının son demine gelmiş, akibetlerinin etraflarındaki mezarda yatanlar gibi olacağını bilen biçare ihtiyarlari izlemeyi seviyorum. genç bir adamı ( artık o kadar genç olmasa da) camide görüp el sallamalari gulumsemeleri terapi gibi gelirdi bana.

    en azından bu insanların tutunduğu bir şey var. dua ettiğinde deşarj olabildiği bir alan var.

    ben de yok. teselli bulabilecegim tek bir şey yok.

    tüm bunların yalan olduğunu bildiğim halde madem ki hayat doğum ve olum arasında tek istikameti olan bir çizgi; madem ki her şey anlamını bu yaşam mesaisi bittiğinde yitirecek. o halde bu içimizde eksik kalan, yerine oturmayan taşlar tam olarak ne ve neden sebep yüz kizartici bir suç gibi hep etrafımızda.

    dua ederek hayri ya da şerri allah'a havale etmek daha doğrusu suçu allah'a yüklemeyi o kadar çok isterdim ki?

    ama hakikatte suç insanindir.

    insan bir amaç uğruna caba gösterince nasıl yaşanır onu unutmaya basliyor. sonra da böyle oluyor işte.

    huzuru mümkün kılacak bir şey lazim.

    ya da biri...
  • köpek gibi aşık olmak sevmek sevilmek istiyorum bu duyguları tatmak istiyorum sadece anı düsünerek sıkılmayacağım beni anlayan her türlü deliligi yapacagım adamın yanımda olmasını istiyorum yahu ne cok sey istiyomusum ki ben hic gerceklesesi yok gibi.
  • yazılım mühendisliği dersi için bir projeye ihtiyacım var.herhangi bir şey bulamıyorum.*
  • geçen hafta, bir konser için "fiyatları neyse al, para önemli değil, yerler iyi olsun." dediğim bir aile dostumdan az önce mesaj geldi;

    - hallettim biletleri ;)
    + sağol abi. ne kadar olduğunu da söylersen, ona göre tedarikli gelmek isterim ya da x teyzeye vereyim burada sen nasıl istersen.
    - vergiler dahil 612 dolar. yeriniz çok güzel.
    + kanada doları mı?(gluk :/)
    -usd :)))) ulan zaten çaprazda 1.20.
    + bu ekonomik detayı benimle paylaştığın için çok mutlu oldum :/

    o paraya tarkan'a karşımda göbek attır, sıla'yı hüngür hüngür ağlatır, ismail türüt'ü de sucuk su terletirdim.
  • hayatin bize vermeye çalıştığı bi ders var. tamamen kişisel, tamamen bize dair...

    hayat diyorum da, aslında secimlerimiz demeliyim. kendimizdeki bazı şeylerin arka planını çok iyi okumak lazim.

    yakin zamanda ihanete uğradim ben. sevgilim filan değil, bi zamanlar en yakinlarim olmuş insanların nadide bi ekip çalışmasıydı.

    çok sevdiğim bi arkadaşım tertemiz bi netlikle "bu durumdaki payınin ne olduğuna odaklanirsan, geleceğin için sağlam bi yatırım firsati olabilir bu" demişti...

    görünürde hicbir aktif rolum olmamasına rağmen, arkadaşımın kastettiği "pay"in ne olduğunu biliyordum, ama tam da yuzlesemedim sanırım o surecte. iste, modeller-cocukluk-baglanma şekillerinin etkisi vs gibi faktörler devreye giriyor genelde bu tip kriz anlarında...

    hayat bana gene çok net geldi bugün. dedi ki "gene calismamissin, git bi daha çalış gel"

    kizdim, karistim, migrene saplandim gene ama biraz düşününce hak verdim.
    çalışmamıştım... ne bekliyordum ki?

    hayatta yaptığımız secimler, o seçimleri kendi gozumuzde perdelemek icin ürettiğimiz bahaneler filan -farkedebilirsek- müthiş öğretmenler aslında...

    bize bizi öğretiyor, o dersi alabildigimizde bir basamak üste taşıyorlar...

    kızgınlık filan uçup gitti bunu cozdugumde. bunu bir fırsat, hatta sans olarak görmeye başladım.

    bu sefer çalışacağım. belki de bu dersi gecmem için bu farkindaliga ihtiyacım vardı...

    2. sans için teşekkürler. güzel olacak, hayirli olacak*
  • cok ukalayim be sözlük.
hesabın var mı? giriş yap