52 entry daha
  • soluksuz izlediğim film; bir kez bile pause'a basmadan, oturduğum yerden hiç kalkmadan. oyunculuklarıyla, senaryosuyla, müziğiyle her şeyiyle eksiksiz.

    paris'in banliyöleri için "o mahallelerde büyüdüyseniz ya zidane olursunuz ya da hiç" diyen pascal nouma geldi aklıma birkaç yerde. o'nun hiçbir zaman kurallara uymayışı, profesyonel olamayışı ve saha içi düzenle hiç uzlaşmaması. ceza alacağını, kırmızı kart göreceğini bile bile geri durmayışı... takıma onca zarar vermesine rağmen niye severdik pascal nouma'yı? belki de içimizde bir yerde kalan uzlaşmaz ruhu sahaya yansıttığı için. endüstriyel futbolun, kırmızı kart üzerine para cezası vesaire gibi kurallarını hiçe sayarak saha dışı kalışını sorgulardık bazen. tüm bu hırçınlıkta gizli bir samimiyet, bir protesto vardı belki.

    "buraya kadar her şey yolunda" repliğini hatırlayalım; pascal nouma'nın oyunda kaldığı her dakika için de böyle demez miydik? sonra malum sonuna doğru hızla ilerlerdi pascal... dibe vururdu; bir kırmızı yorgunluğu sarardı bizi. zaten zidane olup sonuna kadar her şeyi yolunda götüreni bile zirvedeyken kendi kafasıyla son vermemiş miyidi maceraya? pascal'ın diskolardan çıkmayışı, boş kaldığı her an bir eğlence yerine gitmesi de her an başına bir şey geleceği duygusuyla yaşamasındandı belki.

    filmde "burası sizin dünyanız" yazısını, sprey boyayla bizim dünyamız diye değiştiriyor bir yerde said... sadece bunu yapabileceğini bilerek belki de... ya zidane ya da hiç olmanın ağır bilinciyle...
253 entry daha
hesabın var mı? giriş yap