15 entry daha
  • bir filmin sozlukteki, metacritic'teki, surdaki burdaki basliklarinda olumlu, sitayisperver yorum ve entryler okuyunca, o filme hitap ettigi kitle uzerinden elestiri getirmek guclu oluyor, zorlu oluyor. niye? cunku illa birini kiracak, birilerini karsiniza alacaksiniz. ama bu filmin kritiginin, elestirisinin ederi de az biraz o. bundandir ki ozur dileyerek baslamak isterim

    amerika'nin ve amerikan hakim ideolojisinin biyografiyle olan simbiyotik iliskisini anlamadan, bilmeden bob dylan'in hayatina yonelik bu estetizasyon calismasini degerlendirebilmek, bir yere oturtmak pek mumkun gorunmuyor. konu ederken ve daha onemlisi konu ederek yigin'in uzerinde bir yere cikartmayi kolektif eylem edinmis olan amerikan biyografik oykulemesinin bob dylan orneginde de tipki diger orneklerde oldugu uzere konu mankenini konu mankeninin selling pointi ile butunlestirip sunmasi, yani satmasi kacinilmaz oluyor. 60larin "folk scene"inden sarkilarinin kalitesi ile oldugu kadar geleneksel'i tekrardan tanimlayan sistemler ve kategoriler ustu bickin sair lansmaniyla siyrilan bob dylan'in o meshur ve cok taklit edilen "kaotik, cynic, no bullshit attitude"unun estetik bir izdusumunun de bio-pic'ine yon veren deger olmasindan dogal ve beklenilir bir sey olamazdi sanirim. dylan roportaj ve kulliyatinda ne kadar kacmis, ne kadar osuruk muhalefet yapmis, ne kadar anlasilamayan ama cok derin bir seyler soyledigi icin yalniz kalan trajik romantik kahramani oynadiysa, onu konu eden film de bi ro kadar amorf bir maskeyi takip bir seyler soyluyormus gibi yapip, dogru yanit-sorulara ters soru-yanitla, boktan isnatlara sikko sarkazmlarla karsilik vermis, 60 lardan beri surup giden iceriksiz, tarihsiz, kisiliksiz tarih ve kayip jenerasyonun kayip bireyleri anlatisina bir tugla da o cakmis.

    50 yasinda yazar-yonetmenin 11 yasinda cocugun yetiskinesk dublajini yapmaya calisip bocalamasindan, fellini'nin sekizbucuk'unu hic bir makul gerekce yokkensiyah beyaz cekiyorum gaziyla apartmasina kadar, firildak gibi cevirdigi filmin 2. dakikasindan itibaren karnima agrilar soktugunu, estetize edilmis biyografiden estetize edilmis bir doneme, o donemden estetize edilmis bir insanlik ve estetik kuramina kadara uzanan bu 5 dakikada bir fade in fae out dongusu icinde soundtrack-aforizma gudumlu filme izlemek mecburiyeinde kaldigim 750 dakika boyunca "kafam girsin" dedigimi soylememe bir gerek olmali. olmali cunku, bir allahin kulu da cikip film berbatmis demedi. diyeydi, az dusunurdum. ama nasil bir gucse dylanin sorgu sual kabul etmez hikmeti, "60lara damga vurmuslugu" kerametinden midir nedir, hakkinda olumsuz bir tek yargi duymadigim bu filmi izleyen bizim matinede filmin gulunmemesi gereken yerlerinde kahkahlarla gulen bir seyirci ile beraberdik. e madem haftalardir oynayan bir film dunyayi kurtaran adam gibi yanlis kahkahayla taclaniyor, madem altin kizlarda roz'u dinlemek mecburiyetinde kalan doroti zbornak gibi hirsimdan yumrugumu isirmak konusunda yalniz kalmiyorum (bkz:doroti zbornak in hirsindan yumrugunu isirma hareketi), nasil oluyor da bundan haberimiz olmuyor? nasil oluyor da edgy gorunmeye calisan holivud isi bio-pic olmus, gotume benzemis, yarragima benzemis diyen bir kisi bile cikmiyor? bunlar beni uzdu, yordu. ama iste servis iste hizmet. bu tip birey yuceltimi, hayat ve durus pazarlamasi, statu ve prestij pazarlamasindan hazzetmeyenler izlemesin; kendi hayatina yon vermek icin idol arayisi, kible ihtiyaci icinde olan ve olmak zorunda birakilan kesim ise zaten ben soyleyeyim, soylemeyeyim bu bickin adam karikaturunu "ozel ve farkli olmak" adina zaten icsellestirip, ululayarak siradanlasmaya intikal edeceklerdir.

    neyse, dylan filmde gosterildigi kisinin onda birisi gibiyse ayni masada 5 dakika oturamam, edemem. ama bickin ya, herseyi kuescin ediyor ya, kendisine sorulan sorulara "of beni yine yanlis anladiniz, hmsss, nasil degil niye, olmek degil,yasamak, ben kaosu sectim, kaos beni secmedi" diyor ya. ondan, yani establishment denen gotu bokluya, sovmen bir karsi cikis yapti diye aliyoruz elin durzusunu, ilkesiz kokosunu kral yapiyoruz.

    entryimi bob dylan in filmde benzetildigi rimbaud ile ne derece alakali oldugunu gordugumuz bir pasajla kapamak, baudelaire'in ve bu adami bir donemin ruhu, sesi ve alim-i kul sairi yapan herkesin ruhu sad olsun istiyorum.

    "the press: how about brecht? read much of him?

    dylan: no. but i've read him.

    the press: rimbaud?

    dylan: i've read his tiny little book 'evil flowers' too. "

    afferin cok iyi yapmissin.

    metnin devami:
    http://www.interferenza.com/bcs/interw/65-mar3.htm
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap