20 entry daha
  • kapitalizm'in el kitabidir.

    cuma, kendi adasina gelen, kendini "efendi" olarak tanitan, adini sormaya bile gerek gormeden degistiren (robinson kendisine verilebilecek en kotu ismi layik gormustur), robinson'a "hadi ordan" bile dememis, boyun egmis, birakin bundan sikayetci olmayi, ustune ustluk, seve seve, robinson'un dili olan ingilizceyi ogrenmeye baslamis, kendi tanrisini ya da tanrilarini birakip robinson'un tanrisina inanmaya baslamistir. butun bunlari yaparken korkunc bir memnuniyet duymus, buyuk bir sadakat gostermistir.

    cuma, feodalizm'de veya kapitalizm'de her zaman sisteme bir seyler veren ancak daima sistemden verdiginden daha azini alan, alt sinifi, proletaryayi temsil eder. crusoe, kapitalizmde yerini burjuvaya birakan, feodalizm'de "tanri tarafindan secilmis" olduklarina inanilan soylu siniftir.

    fakat, neden cuma hic karsi cikmamistir? feodalizm'de soylu sinifinin uyguladigi "somuruculuk" (exploitation) bunun bir tanrisal mudahale (divine intervention) sonucu oldugu inanciyla alt sinifa kabul ettirilmistir. fakat bu durum aydinlanmadan sonra islemez oldugundan, yeni bir sistem ihtiyaci duyulmustur. marx'a gore, somuruculuk ve sinif ayrimi feodalizm'le tarihin derinliklerine gomulmemis, form degistirmistir. kapitalizm'de insanlar yine somurulmektedir, yoneten sinif icin kole gibi calismakta ve bundan en ufak bir memnuniyetsizlik duymamaktadir. bu durumu marx ideology ile aciklar. marx'a gore yoneten sinifin ideolojisi calisan sinifina empoze edilerek onlarin yoneten sinifinin amaclarini kendi amaclariymis gibi kabullenmeleri saglanmistir. nitekim antonio gramsci kulturel hegemonya'sinda proletaryanin yanlis bilinc (false consciousness) sahibi olarak, kendi amaclarini, isteklerini unutarak, burjuva sinifinin amaclarini kendi amaclariymis gibi kabul ettiklerini anlatir.

    iste, bu yuzden crusoe'nin arkadasi oldugu halde, bulasiklari yikamak hep cuma'ya dusen bir istir. cuma bir kere olsun bu durumu sorgulamamis, canla basla efendisi robinson icin calismistir, onun amaclarini kendi amaclariymis gibi kabul etmistir.

    27 yillik bir hikayede hic kadin bulunmamasi (sanirim bir cumleyle karisinin olumunden bahsediyor) da feminist bir elestiriyi hakediyor ayrica.

    edit: feminizm demisken, coetzee'nin foesinden bahsetmemek olmaz. coetzee, robinson crusoe'nin "gercek" hikayesini anlatir. aslinda hikayenin gercek kahramani, cok sasirtici bir sekilde susan adinda bir kadindir. susan issiz bir adaya duser, orada robinson ve cuma'yi gorur. hikayede robinson ve cuma arasinda pek bir iliski yoktur, ayrica robinson, yiyecek toplayan, surekli denize bakan ve adadan kurtulmayi pek istemeyen silik bir karakter olarak verilir. cuma'nin dili kesilmistir ve konusamaz. asil hikaye susan etrafinda doner. susan adadan kurtulur, daniel defoe'ya elinde guzel bir hikaye oldugunu, bunu yazmasini istedigini soyler. defoe ise bu hikayeyi zamanin erkek egemen, somurgeci zihniyetine gore yeniden sekillendirerek, hikayeden -kadin oldugu icin- tamamen gereksiz oldugunu dusundugu susan'i cikararak yazar.
121 entry daha
hesabın var mı? giriş yap