9 entry daha
  • türkiye'ye getiren ekibin macerası yıllardır anlatılıyor, hatta dün akşam bir televizyon programında da bahsedildi ama konuyla ilgili özellikle yunan tarafında yazılanları, tartışma programlarında konuşulanları takip ederseniz çaresizliklerinin nasıl trajikomik bir hal aldığını rahatça görebiliyorsunuz. o kadar ki; öcalan'ı nairobi'deki yunan elçiliğinin konutundan zorla dışarı atabilmek için the a-team dizisinde b. a. baracus'e yaptıkları gibi içeceğine ilaç atıp bayıltmayı bile düşünmüşler.

    bugün 12 kasım. bundan 24 yıl evvel, yine bir 12 kasım günü; 9 ekim'de suriye'den çıkıp sığınacak ülke aramak zorunda kalan öcalan; italya'ya sahte pasaportla girerken yakalanmış ancak türkiye'ye iade edilmeyince bir rus gazetesinin ''apo şov'' olarak adlandırdığı bu kovalamaca kenya'ya kadar devam etmişti. 24 yıl sonra öcalan'ın kenya'dan türkiye'ye getiriliş macerasının her adımını, ilk kez duyacağınız detaylarla, neden-sonuç ilişkisi içinde paylaşayım istedim. umarım bu konu ile ilgilenenlerin işine yarayacak bir yazı ortaya koyabilmişimdir.

    --- ön bilgilendirme ---

    esasen bu tarz konulara olan ilgimden dolayı yıllar içinde araştırarak hazırlayıp kenarda tuttuğum bir yazı olması nedeniyle sizlere uzun(itiraf edeyim toplamda 20 yıla ulaşan ekşi sözlük maceramın en uzun entry'si olmuş olabilir.) ve detaylı gelebilir. bununla birlikte yazının hiçbir yerinde kopyala-yapıştır söz konusu değildir. zaten yeri geldiğinde kaynaklara ve yazıda geçen iddiaların sahiplerine de atıflarda bulundum, meraklısına belirtmiş olayım. yazıda;

    - yunanistan, öcalan'ı neden kenya'ya götürmeyi tercih etti?
    - amerika neden öcalan'ın teslim edilmesine aracı oldu? (washington antlaşması ve 99-13 no'lu başkanlık yönergesi vasıtasıyla abd'nin planı)
    - türk yetkililer, öcalan'ın iade edilmesi için hangi stratejileri izledi? atak helikopteri ihalesinin öcalan'ın türkiye'ye getirilmesindeki rolü neydi?
    - filistin başta olmak üzere öcalan'ı ve onu koruyan suriye'yi destekleyip türkiye aleyhine tavır alan arap ülkeleri
    - öcalan olayı'na yakın tarihten benzer örnekler
    - öcalan'ın suriye'de istihbarat birimleri tarafından tespit edilen adresleri
    - öcalan, rusya'da kaldığı çiftlikte hangi kgb yetkilisiyle komşuluk yaptı? pkk, hangi rus oligarktan öcalan için yardım istedi?
    - hollanda neden tarihinde ilk kez hava sahasını uçuşa kapatmak zorunda kaldı? belçika hava kuvvetleri hangi uçağı öcalan'ın içinde bulunduğunu zannederek inişe zorladı? avrupa ülkeleri, öcalan ve pkk konusunda hangi tavırları sergiledi?
    - italyan hükümetinin öcalan yanlısı tutumuna karşılık ülkemizde hangi ilginç protestolar yapıldı?
    - öcalan, türkiye'ye iade edildikten sonra yunanistan'da neler yaşandı, hangi haberler yapıldı? öcalan, yunanistan'a neden tazminat davası açtı?
    - yunanistan, kendi açısından uluslararası bir rezaletle sonuçlanan bu olaydan sonra türkiye ile arasını düzeltebilmek için hangi adımları attı?
    - ecevit, sabah gazetesi'ne verdiği röportajda ''bize niye apo'yu verdiler onu hala ben de bilemiyorum.'' derken aslında neyi kastetti?
    - mahkeme esnasında yaşanan akılda kalıcı olaylar ve idam tartışmaları

    gibi konuların detaylarıyla birlikte 7 temmuz 1979'da suriye'ye geçişinden, mahkum edilme sürecine kadar öcalan'ın başından geçenleri ele almaya çalıştım.
    --- ön bilgilendirme ---

    kamuoyumuzda bahsedildiğine hiç rastlamadım ama ocak 2002'de, yunanistan'ın mega kanalında yayınlanan, ünlü yunan gazeteci alexis papahelas'ın sunduğu, dönemin dışişleri bakanı pangalos'un katıldığı, olaya karışan bazı yunan yetkililerin ve merhum mehmet ali birand'ın da telefonla bağlandığı ''oi fakeloi'' * adlı tartışma programında bu olay detaylı biçimde tartışılmış, hatta öcalan'a eşlik eden yunan tarafının yunanistan, rusya, italya ve kenya'da çektikleri görüntüler bile gösterilmişti.

    bu konudaki haber ve iddiaları değerlendirip adolf eichmann ile nijerya eski ulaştırma bakanı umaru dikko'nun kaçırılması gibi benzer olaylara da göz atarak, bütün olayları neden-sonuç ilişkisi içinde, mümkün olduğunca detaylı bir biçimde anlatacağım ama özet olarak öcalan'ın kenya'dan getirilebilmiş olmasında 4 temel faktör ön plana çıkıyor:

    1) yunanistan'ın ''hatalı'' kenya tercihi: * *

    7 ağustos 1998'de el kaide; kenya ve tanzanya'daki abd büyükelçiliklerine eş zamanlı bombalı saldırılar düzenlediği için bölgede fbi, cia ve doğal olarak başka istihbarat örgütleri adeta karargah kurmuş durumda. öcalan'ın saklandığı muthaiga'daki yunan elçilik konutu göz önünde bir yer olduğu için bölgedeki hareketlilik kolayca dikkat çekiyor. ayrıca o dönem kenya'yı yöneten diktatör daniel arap moi; el kaide saldırıları yüzünden abd'ye karşı tam bir teslimiyet içindeydi.

    kenya özelindeki bir başka nokta da; 1997'de kenya devlet başkanı daniel arap moi'nın iktidarını devam ettirmesiyle sonuçlanan şaibeli seçimden sonra nairobi ile mombasa'da başlayan gösteriler ve yağma olayları nedeniyle yaşanan güvenlik sıkıntısıdır. kenya'daki bazı diplomatik misyonlar; bu olaylar sırasında kenya'daki muhalefetten yana tavır aldıktan sonra bu ülkelerin elçilik konutlarına hırsızlık, yağma görüntüsünde bazı saldırılar düzenlenmişti. bu saldırıların esasen diktatörün kontrolündeki bazı güçler tarafından, muhalefeti destekleyen ülkelere gözdağı verme amaçlı gerçekleştirildiği düşünülüyordu. kenya dışişleri, bu olaylardan sonra ülkede faaliyet gösteren bütün diplomatik misyonlara, güvenliklerini kendi imkanları ile sağlamalarını tavsiye eden bir bildirim de yapmıştı. bu konunun etkisini yazımın içinde, yeri geldiğinde aktaracağım.

    öcalan'ın ülkemize getirilebilmesinin dönüm noktalarından biri kenya'ya gitmiş olmasıdır kesinlikle. zira öcalan, en baştan planlandığı gibi kandil'e kaçsaydı veya suriye'den şam-halep-atina-stockholm uçağıyla ayrıldığında atina'da inip fikir değiştirmeyerek isveç'e kadar gitmiş olsaydı, bugün çok başka konular konuşuluyor olacaktı belki de. yine ileride anlatacağım korfu havaalanı'ndaki kaza da bir başka dönüm noktasıdır mesela.

    2) yüksek koordinasyon ve kararlılıkla yürütülen enformasyon savaşı:

    öcalan'ın yeri her tespit edildiğinde veya farklı kanallardan bu konuda bilgi geldiğinde ilk olarak bu bilgi basınla paylaşılıp kamuoyunda o ülkeye karşı bir protesto refleksi geliştiriliyor. daha sonra yetkililer, bu kamuoyu desteğini de arkasına alarak o ülkelere öcalan'ı barındırmaması konusunda askeri, ekonomik ve diplomatik unsurlar vasıtası ile baskı kuruyor. ne zamanki öcalan, mora'daki araksos askeri hava üssü'nden kenya'ya giderken radara takılıyor(yazar notu: araksos hava üssü o dönem nato'nun bölgedeki hava kuvvetleri mühimmat depolarından biri olarak kullanılıyordu. muhtemelen öcalan'ı kenya'ya taşıyan özel jet burada dikkat çekince nato kanalıyla türk makamlarına afrika bilgisi gitti. zira dışişleri bakanı ismail cem bir röportajında mit'in, kenya'da olduğu belirlenmeden önce de öcalan'ın bir afrika ülkesine * * götürülmüş olabileceği değerlendirmesi yaptığını belirtiyor.); o andan sonra taktik değişikliğine gidilip ''öcalan'ın hâlâ rusya'da saklandığı ve yakalanmasının an meselesi olduğuna'' dair haberler(emin çölaşan'ın 3 şubat 1999'da kaleme aldığı ''mit'te bir öğlen yemeği'' başlıklı köşe yazısı bu taktiğin en net örneğiydi mesela.) yapılarak öcalan'ın ve beraberindekilerin kenya'da daha rahat edebilmesi ve elçilik konutunu terk ederek operasyona açık hale gelmesine çalışılıyor. medya desteğinin yanı sıra tsk'ya alınacak 145 atak helikopteri ihalesi de ekonomik baskı unsuru olarak türkiye'nin elini güçlendiren etmenlerden biriydi.

    karşı tarafta ise öcalan'ın kaçışı esnasında aslında hiç uğramadığı güney kıbrıs, ermenistan ya da fas'ta olduğuna dair haberler üretilerek hedef şaşırtılmaya çalışıyordu.

    işin diplomatik baskı kısmıyla ilgili de bir bilgi paylaşayım. türk dışişleri yetkilileri, o dönem türkiye'deki birçok yabancı misyona öcalan'ı barındırmamaları konusunda mesaj iletme işini o kadar abartmışlar ki; aynı konuda 2. kez uyarı alan güney kore elçiliği'nden ''öcalan'ın bizimle ne ilgisi var?'' diye cevap gelmiş.

    3) öcalan'ın kaçış macerası sırasında sığındığı rusya, yunanistan ve italya gibi ülkelerde öcalan'ın barınıp barınamayacağına dair görüş birliği sağlanamamış olması:

    özellikle yunanistan'ın öcalan'ı ülkesinde tutmak için politik ve hukuki yollara başvurmak yerine türkiye ile savaşa girmekten çekinip öcalan'ı bir an evvel ülkeden çıkarmaya çalışması. gerçi onu da beceremiyorlar, öcalan'ı yunanistan'dan gönderdikçe bumerang gibi geri geliyor resmen.

    esasen avrupa ülkeleri; pkk'nın kendi ülkelerinde de eylem yapmasından çekinip türkiye'ye karşı faaliyet yürütmesine göz yumarak örgütü destekliyorlar ama terör örgütü liderini barındırma noktasına gelindiği zaman hepsi yan çiziyor. bu noktada yetkililerimiz, söz konusu ülkelerdeki öcalan karşıtı siyasi grupları destekleme yoluna gidiyor. mesela italya'da silvio berlusconi'nin başında bulunduğu muhalefet partisi olan forza italia partisi, öcalan'ı rusya'dan italya'ya getiren ramon mantovani ve türkiye'deyken pkk eylemlerine katıldığı için tutuklanan dino frisullo gibi komünistlerin kucak açtığı öcalan'a yaptığı salvolarla hükümeti de yıpratma fırsatı yakaladığı için bu konudaki en sert çıkışları yapan oluşum oluyor.

    yine rusya'da jirinovski ve mitrofanov öcalan'a sahip çıkarken başbakan primakov öcalan'ın topraklarında barındırmasına karşı çıkıyor. yunanistan'da ise öcalan yanlıları karşılarında başbakan simitis'i buluyordu. zira simitis'in nihai hedefi yunanistan'ı avrupa para birliği'ne sokabilmekti ve öcalan'ın sahiplenilmesinin yol açacağı sorunları bu konuda önemli bir engel olarak görüyordu.

    4) türkiye-abd ilişkilerinin mevcut durumu: bu konu 3 alt başlıkta toplanabilir:

    a) bakü tiflis ceyhan ham petrol boru hattının faaliyete geçirilmesi çalışmaları: 29 ekim 1998'de imzalanan ''ankara deklarasyonu'' bu konuda atılmış en önemli adımdı.

    b) sırbistan ve kosova'ya nato müdahalesi için yapılan hazırlıklar: türkiye, amerika ile birlikte gece uçuşu gerçekleştirebilecek tek ülke olduğundan yapılacak operasyonda önemli bir rol alması bekleniyordu.

    c) saddam'ı devirmek için 2. kez ırak'ı işgal etmeye hazırlanan amerika'nın bölgede türkiye'nin mutlak desteğine ihtiyaç duyması:

    abd; bizden beklediği desteğin yanı sıra 17 eylül 1998'de talabani ve barzani'yi washington'a getirip uzlaştırmıştır. yapılan protokole göre; ırak'ın kuzeyinde herhangi bir silahlı unsurun izinsiz olarak barındırılması da yasaklanmıştır. 4 şubat'ta ankara'da cia ile mit arasında öcalan'ın kenya'dan getirilmesi için yapılan toplantıdan bir gün sonra ''iraq liberation act'' çerçevesinde talabani ve barzani'nin de aralarında bulunduğu 7 gruba 55 milyon dolarlık bir askeri yardım paketi içeren 99-13 no'lu yönerge* yürürlüğe girmişti. böylece, terör örgütü liderinin de aradan çekilmesiyle bölgede abd'nin ırak'ı işgali için ihtiyaç duyduğu geçici istikrar sağlanabilecekti. türkiye'nin desteğinin abd açısından ne kadar önemli olduğu ırak'ın 2. kez işgali öncesinde meclis'imizde reddedilen 1 mart tezkeresinden sonra daha iyi görülecekti. tezkerenin reddi ise çuval olayı'yla başlayıp tak ve kck'nın kurulması, terörün yeniden tırmandırılması ve daha sonraki yıllarda da öcalan olayı'nda adı geçen askerlerimizin(ilk sorgusunu yapan hasan atilla uğur, imralı'nın güvenliğini sağlayan askeri birimlerin bağlı bulunduğu kocaeli 15. kolordu komutanı hurşit tolon paşa, engin alan vs.) ve öcalan'ı imralı'da sorgulayan kadın mit görevlisinin(daha sonra başka bir olayla ilgili sızdırılan dökümanlarda adı deşifre edilmişti.) ''gizli tanık'' iftiralarıyla fetö kumpaslarına kurban gitmeleriyle sonuçlanan bir sürecin fitilini ateşleyecekti.

    ayrıca cia-mit işbirliği noktasındaki önemli bir husus da, murat yetkin'in ''kürt kapanı'' adlı kitabında bahsettiği lockerbie faciası'nın iki şüphelisi olan, muhabarat el-cemahiriye * üyesi abdülbaset ali muhammed el megrahi ve el emin halife'nin libya'daki yerlerinin tespit edilmesi için mit'in cia'e yardım ettiği iddiasıdır. libya'daki türk büyükelçiliği yakınlarında gizlendikleri dönemde mit'in takibine takılmışlar ancak o dönem libya ile gergin olan ilişkilerimiz daha da bozulmasın diye abd'ye bilgi verilmemiş, öcalan olayı öncesinde bu konu tekrar gündeme gelince işbirliği fırsatını değerlendirmek üzere bilgi paylaşımı yapılmış. kaddafi, nisan 1999'da bu iki şüpheliyi yargılanmak üzere hollanda'ya teslim etti. hatta bu konuyla ilgili olarak öcalan'ı imralı'da sorgulayan hasan atilla uğur albay'ın bir açıklaması basında yer almış ama orada lockerbie failleri ile el kaideciler'i karıştırmışlar. (''ikiz kuleler'' geçiyor haberde, halbuki öcalan 1999'da getirildi zaten.) bir de bizim millet bu işbirliği konusuna çok takılmıştı ama esasen ülkeler arasında istihbarat servisleri kanalıyla açık veya örtülü işbirliği gayet doğal bir şeydir aslında. burada dikkat edilmesi gereken gösterilen kararlılık ve bu kararlılığın muhataplarına yansıtılmış olmasıdır. eğer öcalan, kenya'da paçayı kurtarsaydı, sonraki duraklarında da mutlaka enterne edilmesine yönelik girişimler yapılacaktı, sonuç alınana kadar.

    iki teşkilat arasındaki bu işbirliği doğrultusunda 4 şubat 1999 günü, cia'in ankara'daki yetkilisi terry percival, mit müsteşarı şenkal atasagun ile görüşüp öcalan için ortak bir operasyon yapılması teklifini iletmiş. merhum süleyman demirel; 30 aralık 2008'de yaptığı bir röportajda, daha sonradan bu teklifin bizzat clinton'dan geldiğini öğrendiğini söylemişti. murat yetkin'e göre öcalan'ın yakalanması için işbirliği fikri; beyaz saray'ın en önemli isimlerinden biri olan, clinton'ın güvenlik danışmanı * richard clarke tarafından clinton'a iletilmiş.(daha sonra clarke'ın adı, 11 eylül öncesinde bin ladin tehlikesi konusunda yaptığı uyarılar ve bu yüzden condoleezza rice ile yaşadığı sürtüşme dolayısı ile dünya kamuoyunun gündemine gelmişti.) yine yetkin'e göre; operasyonu planlayan da çakal carlos'un sudan'da fransız dış istihbaratı dgse tarafından yakalanmasını organize eden ve sonraki yıllarda cia'den ayrılıp blackwater'ın başkan yardımcısı olan cofer black'miş. ''peki ya abd'liler öcalan'ın kenya'da olduğunu nasıl fark etti?'' sorusunun cevabını ise mehmet ali birand, 2009'da yazdığı bir yazısında ''kenya havaalanı'nda gözetleme faaliyetleri yürüten fbi ajanlarının öcalan'ı getiren gruptan şüphelenip fotoğraflaması'' olarak açıklamıştı.

    ayrıca öcalan'ın yakalanması için operasyon düzenleme seçeneği ilgili olarak da iki hususun üzerinde durmak gerekiyor:

    1) böyle bir operasyonda görev alacak personelin varlığı ve tecrübesi:

    öncelikle bu tarz operasyonlarda görev alacak kontrterör birimleri ihtiyaçtan dolayı oluştururlar. mesela münih katliamı'ndan sonra böyle bir ihtiyaç doğunca almanya'da gsg 9, israil'de de kidon timlerinin de bağlı bulunduğu caesarea birimleri * kurulmuştur. ülkemizde ise 90'lı yılların ortalarında kamuoyunda öcalan'ın yakalanmasına dair beklenti oluşunca mehmet eymür'ün başkanlığında, haziran 1995'te kurulan kontrterör dairesi bünyesinde(1986'da, reagan döneminde abd'de kurulan ctc'nin * yapısı örnek alınarak) böyle bir ekip oluşturulmuştur. ''memlekete hoşgeldin abdullah öcalan!'' sözünün sahibi merhum albayımız a.s. da o dönem kurulan bu birimin bünyesine geçen, daha öncesinde de özel kuvvetler'de görev yapmış bir askerdi. * o tarihe kadarsa seçilen az sayıdaki personel, israil'de kontrterör eğitimi almaktaydı.

    öcalan operasyonundan bir süre önce de; daha sonraki yıllarda ergenekon kumpası'ndaki ''deniz'' kod adlı gizli tanık olduğunu öğreneceğimiz şemdin sakık denen terörist, özel kuvvetler tarafından ırak'ın kuzeyindeki dohuk'ta yapılan ''yarasa operasyonu'' adlı sınırötesi bir operasyonla türkiye'ye getirilmişti. şemdik sakık ise kendisinin yeşil tarafından yakalanıp askerlere teslim edildiğini iddia ediyordu. esasen öcalan konusunda kontrterör biriminin doğrudan görev almasının nedenlerden biri de bu işlerin yeşil gibi paramiliter taşeronlara yaptırılmasının taşıdığı risklerdi. bunun en büyük örneği de mercedes operasyonu ( #137468454) olarak bilinen, suriyeli taşeronlar kullanılarak öcalan'a şam'ın güneyindeki basatin bölgesinde kaldığı çiftlikte düzenlenen başarısız suikast girişimiydi. bu arada sakık daha öncesinde mit'le temasa geçip teslim olma durumu hakkında görüşmeler yapmış ama kendisinin askerimizin eline geçmesini sağlayan ise kdp'nin işbirliği olmuş mehmet eymür'ün anlatımına göre. yine benzer şekilde pkk'ya desteği tespit edilen yunan amiral naksakis'in atina'da bombalı araçla öldürülmesi planlanmış ve bu iş için de yeşil görevlendirilmişti ancak şüpheli hareketleri dikkat çekince yunan polisi tarafından yakalanan yeşil ve ekibi, 4 gün gözaltında kaldıktan sonra yetkililerin devreye girmesiyle türkiye'ye dönebilmişti.

    2) öcalan'ın kaçısı boyunca ilgili ülkelerdeki resmi görevliler tarafından korunuyor olması:

    bu noktayı daha iyi açıklamak adına daha önce bu olaya benzer operasyonlara bir göz atmak lazım. öcalan'ın kenya'dan getirilmesi o dönem kamuoyumuzda adolf eichmann'ın arjantin'den israil'e kaçırıldığı ''garibaldi operasyonu'' 'nun gündeme gelmesine neden olmuştu. eichmann olayı, daha bilinen, filmlere konu olmuş bir olay (hatta daha önce ben de yazmıştım (#137469116)) ama sonucu benzemese de bu operasyonun çok az bilinen bir benzeri de nijerya ulaştırma eski bakanı umaru dikko'nun londra'da kaçırılma girişimiydi. 1984'te nijerya'da darbeyle iktidara gelen yönetim, ulaştırma eski bakanı umaru dikko'nun hazine'deki petrol kârlarını zimmetine geçirerek yurtdışına kaçtığını görünce izini bulmak için o dönem afrika'daki faaliyetlerini genişletme çabasındaki israil'le temasa geçti. mossad, londra'da nijeryalı zengin kaçakların saklandığı bir bölgede dikko'nun yerini tespit edince nijerya'dan gelen bir grup askerle birlikte mossad ajanları dikko'yu kaçırıp diplomatik bir kargo ile nijerya'ya götürmeye çalışmıştı. dikko'nun kaçırıldığı haberi üzerine alarma geçen havaalanı yetkililerinin dikkati sayesinde bu girişim başarısızlıkla sonuçlandı, dikko bir sandığın içinde uyuşturulmuş halde bulundu. havaalanındaki bir grup yakalandı, içlerinden bazı israilli ve nijeryalılar tutuklanmasına rağmen hem nijerya hem de israil olayla bağlantılarını reddettiler ancak nijerya-ingiltere ilişkileri bu olaydan dolayı büyük yara aldı.

    öcalan olayı'na en benzeyen operasyonlar bunlar olmasına rağmen; her iki olayda da öcalan olayı'nın aksine hedef şahıs, resmi bir koruma altında değildi ama israil'in bu tarz kaçırma operasyonlarındaki tecrübesi, öcalan olayı'nda da mossad adının geçmesine neden olmuştu. esasen bu tarz operasyonların yapılabilmesi zaten oldukça zor ve dikkat gerektiriyor, hele de bahsettiğim gibi resmi koruma söz konusuysa büyük bir diplomatik skandalla neticelenme ihtimali yüksektir. tabii bizim insanımız, bu tarz olayları dizilerden takip ettiği için, o dizilerde de polat ve adamlarının 3 kişiyle incirlik üssü'nü bastığını görünce kolay zannediyor bu işleri.

    bu temel faktörlere değindikten sonra ilk olarak bir çoğumuzun kafasındaki ''neden kenya? kenya ne alaka?'' sorusunu cevaplayarak başlamamız yerinde olur.

    dönemin eyp * başkanı haralambos stavrakakis, 2002'de katıldığı ''oi fakeloi'' adlı tartışma programında kenya önerisinin yunan dışişleri tarafından geldiğini aktarıyor. yunan tarafının asıl amacı güney afrika'da nelson mandela'nın da avukatlığını yapan yunan avukat george bizos kanalı ile öcalan'ı güney afrika'ya iltica ettirmek, iltica işlemleri tamamlanana kadar da üçüncü bir afrika ülkesinde konaklamasını sağlamak.

    yunan istihbaratına kenya teklifini sunan yunan dışişleri ise öcalan'ı gönderecek ülke ararken, iki ülke ilişkilerinin iyi olduğu kenya gündeme geliyor. zira hem iskenderiye rum ortodoks patrikhanesi'nin önemli merkezlerinden birinin bu ülkede bulunması hem de ''apollo operasyonu'' ile seyşeller'e sürgün edilen makarios'un kenya'nın ilk cumhurbaşkanı jomo kenyatta'yla yakın dostluk kurması dolayısıyla yunanistan'la kenyalılar arasında bir dostluk bağıkurulduğu için bölgede yunan işadamlarına ait, saklanmaya elverişli çok sayıda çiftlik ve mesken olması kenya'nın tercih edilmesi yönündeki önemli etkenlerden biri oluyor. öcalan'ın kaldığı yunan diplomatik misyonunun konutu, muthaiga bölgesinde jomo kenyatta'nın evinin hemen yanında olduğundan oldukça göz önünde bir yerdeymiş. yeri gelmişken belirteyim; yunanistan'ın öcalan rezaletinden sonra kenya ile arasını iyi tutma çabası hala devam ediyor. hatta covid-19 salgını dolayısıyla kenya'ya aşı yardımı yaptıklarını görebilirsiniz yakın dönemdeki haberlerden.

    tabii burada esas önemli konu şu ki; birkaç ay önce el kaide; kenya ve tanzanya'daki abd elçiliklerine eşzamanlı saldırılar düzenlediği için, elçilik topraklarının statüsü hasebiyle kenya ile abd arasında 900 civarı fbi ajanı ve resmi görevlinin bölgeye gönderilmesine dair bir protokol imzalanmış. bunun üzerine doğal olarak resmi sayısını bilemeyeceğimiz cia ajanlarını da ekleyince bölgenin kaynadığı görülüyor.

    öte yandan her ne kadar öcalan olayı'nda önemli bir dahli bulunmasa da mossad da kenya'da oldukça etkindir. bunun kökeni de 1976'da uganda'daki entebbe baskını'na dayanır.(#142835829) rehineleri kurtarmak için düzenlenen ve sonradan o operasyonda ölen yonathan netanyahu'ya atfen ''yonathan operasyonu'' olarak adlandırılan ''yıldırım operasyonu'' adlı kurtarma planının istihbarat ayağı kenya üzerinden yürütülmüş; kurtarılan rehineleri taşıyan uçak hem nairobi'de yakıt ikmali yapmış, hem de havaalanında kurulan sahra hastanesinde rehinelere ilk tıbbi müdahale yapılmıştır. mossad da buna karşılık çin gizli servisi'nin afrika'daki faaliyetlerinin raporlarını kenyalılar'la paylaşmıştır.

    abdullah öcalan ise imralı'daki ilk sorgusunda, kendisinin ingiltere tarafından, ''george'' adıyla tanıdığı güney kıbrıslı işadamı aristois aristidou (nur batur'un ''apo'yla son tango'' kitabında yazdığına göre kyp*'nin adamıymış.) kanalıyla abd'liler kullanılarak, eskiden ingiliz sömürgesi olan kenya'ya gönderilip ülkemize teslim edildiğine inandığını belirtiyor. ingiltere'nin med tv'ye yayın lisansı vermesini de bu tuzağın bir parçası olarak görüyor hatta. öcalan da yakalanmasını ingiliz derin devletine bağlamış anlayacağınız, ''inşallah hocam! maşallah hocam!'' misali. *

    ''neden kenya?'' sorusunu cevapladıktan sonra gelin bir de öcalan'ı kenya'ya sürükleyen gelişmeleri en baştan ele alalım; öcalan'ın hamiliğine soyunanlara, koruyup kollayanlara da bir göz atalım.

    abdullah öcalan; 7 temmuz 1979'da örgütün suriye sorumlusu ''mehmet sait'' kod adlı ethem akcan'la beraber, kaçakçı kılığında, çevresindekilere kendisini ali adıyla tanıtarak(daha sonra bazı yazılarında ve telsiz konuşmalarında kod adı olarak ''ali fırat'' ismini kullanmıştır.), suruç taraflarından suriye'ye geçip ayn el arab'taki bir köyde konakladıktan sonra ilk olarak şam'a, ardından da lübnan topraklarındaki bekaa vadisi'nin suriye kontrolünde olan kısmında yer alan helve'deki kampa gider. öcalan; daha önce filistin kurtuluş örgütü'nün 2 numaralı ismi olan ebu cihad*, türkiye'deki örgütleri bekaa'ya davet ettiği için filistinliler'le irtibat kurmak üzere bölgeye gitmiştir ancak ilk olarak suriye istihbaratı'yla da yakın ilişkileri olan filistinli nayif havatme'nin(havatme, meşhur ''the mitrokhin archive'' dosyalarında ''inzhener''* kod adlı bir kgb elemanı olarak geçiyor.) kurduğu filistin demokratik halk kurtuluş cephesi ile temas kurmuştur. 1982'de israil'in lübnan'a girmesiyle havatme grubu bölgeden ayrılınca, havatme vasıtasıyla öcalan da suriye ile yakınlaşıp şam'da bir büro açar. öcalan'ın suriye'deki başlıca destekçileri hafız esad'ın kardeşleri rıfat esad ve cemil esad ile mervan zırkî adlı, istihbarat bağlantıları da olan erzurum asıllı suriyeli bir işadamıydı. öcalan bu süre boyunca filistinli ali ammar adına düzenlenmiş sahte kimlikle gizlenmekteydi. böylece resmi kanallarla suriye'den abdullah öcalan her talep edildiğinde suriye, kendi topraklarında abdullah öcalan isminde birinin bulunmadığı yanıtını veriyordu. hatta dönemin suriye dışişleri bakanı faruk el şara dalga geçer gibi öcalan ismini ilk defa duyduğunu söylüyordu. oysa ki yıllar evvel öcalan'la biri bekaa vadisi'nde, biri de şam'da olmak üzere iki kez röportaj yapan mehmet ali birand'ın; dönemin mit müsteşar yardımcısı hiram abas'ın öcalan'ın şam'daki adresini bildiğini ve turgut özal'ın da 1986'daki şam ziyaretinde, suriye makamlarına öcalan'ın şam'daki adresini tespit ettiklerini ilettiğini aktarmasıyla görebileceğimiz üzere öcalan'ın şam'da ev/ofis olarak kullandığı yerin adresi ülkemiz tarafından net bir biçimde biliniyordu. hatta demirel 1993 yılı ocak ayındaki suriye ziyareti sırasında kasr-eş şeab'da*(hafız esad'ın başkanlık sarayı) 4,5 saat süren bir görüşme esnasında hafız esad'ın önüne öcalan'ın o dönem lazkiye'nin kardaha köyü'nde(kardaha aynı zamanda hafız esad'ın doğduğu yer) kaldığı yerin adresini ve kullandığı telefonun yazılı olduğu bir evrak koymuş, hafız esad da kağıdı alıp göz attıktan sonra katlayıp cebine atmış, konuyu geçiştirmeye çalışmış. (yazar notu: öcalan'ın mit tarafından tespit edilen diğer adresleri: 1) kikiye sokak şam (tel: 77 79 94) 2)kadim mah. (tel: 88 65 96) 3)ruknettin mah.'deki örgüt evi 3. kat 4) beyrut cad. dibiye mah. abdülselam apt. 5) mezze villat garbiye mah. al aksah bin sayfi caddesi'ndeki bahçeli ev 5) resulayn'daki esadiye köyü)

    öte yandan abd arabulucuğuyla, 17 eylül 1998'de talabani ve barzani arasında imzalanan washington antlaşması ile abd de tarafını belli etmiş oldu. abd; esasen şam'daki günlerinin sayılı olduğu belli olan ve terör örgütünün avrupa'daki yaygın yapılanması üzerinden avrupa birliği ülkeleri ile yakınlaşma sürecine girebileceğini değerlendirdiği öcalan'a karşı bu ikiliyi destekleyip hem kürt kartını elde tutmayı hem de başta da söylediğim gibi saddam'ı devirmek için bölgede uygun ortamın sağlanmasını amaçlıyordu. bu ikilinin öcalan ve pkk ile ilişkileri inişli çıkışlı devam etmişti. talabani; öcalan'ın filistinliler'le temas kurmasını kendisinin sağladığını 1989 yılında londra ve paris'te yaptığı görüşmeler sırasında mehmet ali birand'a iletmiş. fakat daha sonra öcalan'la araları açılmış. mesud ve idris barzani kardeşler ise babaları molla mustafa barzani gibi ırak hükümetine karşı mücadele ederken ikinci bir cephe daha açmamak için türkiye'ye karşı uzun süre dikkatli davranmıştır. lakin temmuz 1983'de * * * öcalan ile kdp arasında pkk'nın ırak'ın kuzeyinde serbestçe hareket etmesine dair mutabakata varmıştı. o dönem ülkemize yapılan saldırıların büyük kısmının barzani kontrolündeki behdinan bölgesi dedikleri yer(şırnak-hakkari'nin güneyindeki ırak toprakları) üzerinden gerçekleşmesi nedeniyle 1985'te silahlı kuvvetler bölgede terörle mücadele faaliyetlerine ağırlık verince öcalan ile barzaniler'in arası tekrar bozulmuştur. 1991'deki 1. körfez savaşı öncesinde saddam; taha yasin ramazan'ı turgut özal'a gönderip çıkacak savaşta abd ve batının yanında yer almamasını, hiç değilse tarafsız kalmasını istemiştir. ancak 5 ağustos 1990 günü yapılan bu görüşmede saddam'ın su meselesi üzerinden arap ülkelerini türkiye'ye karşı kışkırtması nedeniyle(yazar notu: arap ülkeleri demişken; 1998'e kadar devam eden süreçte bugünlerde para için kapısını aşındırdığımız katar, bae, suudi arabistan, yemen ve lübnan tamamen suriye ve ırak'ın yanında tavır aldı. onlarla birlikte ömer el beşir'in sudan'ı ve kaddafi de suriye ve pkk'ya arka çıktı. kaddafi, ekim 1998'de devlet televizyonunda yaptığı konuşmada libya'daki türk müteahhitleri kovup yerine yunan müteahhitlerle anlaşmayı gündeme getirdi.) bu isteğe olumsuz cevap verilince saddam da misilleme olarak pkk'nın ırak'ın kuzeyine yerleşmesine göz yummuştur. diğer taraftan 1991 mart'ında talabani ile barzani türkiye'ye davet edilerek pkk'nın bölgeden uzaklaştırılması istenmiştir. (bu arada yetkililerin talabani ile barzani'ye gösterdiği ilgi alakayı ırak milli türkmen partisi lideri muzaffer arslan'a göstermemiş olmasını da takdirinize bırakıyorum.) bölgedeki mevcut durum böyleyken körfez savaşı ve 1991 temmuz'unda başlatılan ''çekiç güç* harekatı'' en çok da sınırlarımızda rahat hareket edebilme şansını yakalayan terör örgütü pkk'nın işine yaramıştır. bunun en büyük göstergesi de 1992 mart'ında nevruz bahane edilerek terör örgütünün güç gösterisine dönüştürülmek istenen cizre olayları'dır. bu olayların sonucunda batı ülkelerinden güneydoğu konusuna müdahil olmak için ilk adım atılır. almanya'da helmut kohl hükümeti; 27 mart 1992'de, bir başka nato üyesi ülke olan türkiye'ye silah ambargosu uyguladığını açıklayacaktır. (yazar notu: almanlar bize doğu almanya'dan kalan eski silahları satıyordu aslında.) bunun üzerine alman mallarına karşı boykot başlatıldı ve ülkemizin girişimleriyle 3 haziran 1992'de bu ambargo esnetildi. bu koşullarda öcalan 1998 yazına kadar, terör örgütünü şam-bekaa-kuzey ırak üçgeninden yönetmeye devam etti. ayrıca öcalan, ifadesinde bu süre içinde sahte kimlikle sofya, çekoslovakya, moldova ve frankfurt'a giderek çeşitli temaslarda bulunduğunu belirtiyor.

    1998'de ruslar; ekonomik kriz nedeniyle kendi derdine düşüp suriye'ye desteğini azaltmışken hafız esad'ın kanser hastalığının artması, suriye ordusunun ağırlıklı olarak golan tepeleri ve lübnan tarafında konuşlandırılması, türkiye sınırında yalnızca 90-100 tanklık bir alay bulunduruyor olması öcalan'ın suriye'den çıkışında rol oynayan önemli faktörler oldu. hüseyin kıvrıkoğlu paşa'nın beyanına göre ise o dönem, bölgede bize ait 3300 tank bulunmaktaydı. ayrıca yakın zamanda bölgede ülkemizin de katılımıyla yapılacak olan ''dynamic mix 98 nato tatbikatı''(yazar notu: bu tatbikatta ''sarı ülke'' olarak kodlanan ve nato'nun güneydoğu kanadındaki bir ülke için tehdit oluşturan bir ülkeye(suriye) nato müdahalesi yapılıyordu.) ve yine ordumuzun düzenleyeceği ''kararlılık-98 tatbikatı'' nedeniyle bölgede oluşan askeri hareketlilik suriye'nin gözünü korkutmuştu.

    24 temmuz 1998 günü hatay'ın anavatana katılışının 59. yıldönümü kutlamalarında başbakan mesut yılmaz'ın yaptığı "hatay'ı haritalarında kendi sınırlarında gösterenler, tarihi gerçekleri unutmamalı. et tırnaktan nasıl ayrılmazsa, vatanın bir santimetre toprağı da türkiye'den ayrılmaz. dün asala'ya arka çıkanlar, bugün pkk'ya kucak açıyor. becerisizliklerini, maşalar taşeronlar tutarak uşaklar kullanarak örtmeye çalışmaktadırlar. türkiye'nin topraklarına çevrilen kem gözlerin akıbeti, kör olmaktır." açıklaması suriye konusunda yaşanacakların ilk işaret fişeğiydi. 16 eylül 1998 günü atilla ateş paşa'nın reyhanlı'da suriye sınırı'na gidip bölgedeki birliklerimizi denetlerken yaptığı ''suriye'ye karşı iyi niyetimiz suistimal ediliyor, artık sabrımız taşmak üzere!'' minvalindeki açıklama öcalan'ın artık şam'da barınamayacağını gösteren dönüm noktası niteliği taşıyordu. 1 ekim 1998 günü, tbmm'nin açılışında konuşma yapan cumhurbaşkanı süleyman demirel'in suriye'ye karşı yaptığı sert çıkış ise fitili ateşlemişti.

    bütün bu gelişmeler ışığında öcalan 9 ekim 1998'de; şam-halep-atina-stockholm uçağıyla malum sona giden yolculuğa başlamış oldu. uçak atina'ya uğradığında öcalan; eski eşi kesire'nin ve kendisine muhalif olan bazı isimlerin isveç'te yaşaması ve aynı zamanda pkk'nın adının olof palme suikastine karışmış olması nedeniyle(o dönem bu olayda ''topal nasır'' kod adlı faruk bozkurt'un adı geçse de öcalan, imralı'ya olof palme cinayeti ile ilgili bilgi almak için gelen isveç heyetine eski eşi kesire ile yine eskiden en yakın adamlarından biri olan avukat hüseyin yıldırım'ın adlarını vermişti.) isveç'e gitmekten vazgeçip yunanistan'da kalmak istediğini belirtmiş. öcalan'ın şam'dan çıktığını türk tarafına ilk bildiren mossad olmakla beraber hafız esad ile türkiye arasında arabuluculuk rolünü üstlenen mısır devlet başkanı hüsnü mübarek'in dışişleri bakanı amr musa, öcalan'ın şam'dan ayrıldığını duyuran ilk yabancı resmi ağız olmuştu. bu gelişmeden sonra baba esad, ülkemizle ilişkileri düzeltmek adına adana mutabakatı'nı imzalamıştı.

    atina'dan siyasi sığınma talep eden öcalan; yunanistan'la 1988 yılının ekim ayından beri temastaydı. pasok ve nea dimokratia * partilerinden vekillerle görüşüyor. en ateşli destekçileri de pasok vekilleri kostas badouvas(7 ekim 1998'de şam'a gidip öcalan'ı atina'ya davet eden isimdi.), hristos kipuros, mihalis haralambidis ve panaiotis ziguridis'ti. bütün temasları idare eden isimse, aynı zamanda ernk'nın atina'daki irtibatı da olan, yunan deniz kuvvetlerinden emekli amiral antonis naksakis'tir. lavrion, kineta, dimitri elen, dileysi kampı gibi yerlerde pkk ile birlikte tikko gibi başka örgütlerin militanlarını da ''sığınmacı'' adı altında barındırmasının yanı sıra yunan istihbaratından savvas kalenderidis'in de çekinmeden itiraf ettiği üzere yunanistan, terör örgütüne ciddi bir maddi destek de sağlamıştır. kiliselerden toplanan bağışlar ile dergi(''foni tou kurdistan'' - ''kürdistan'ın sesi'' dergisi) ve kitap satışı adı altında toplanan bu paralarla da muhtemelen o dönem kaosun hakim olduğu sırbistan'dan 9k32 strela-2 füzeleri gibi çeşitli silah ve patlayıcılar, romanya'dan dürbün vs. teknik ekipman alınıyor, füzeler; yunanistan aracılığıyla, kayıtlarda ''hurda demir'' olarak gizlenip güney kıbrıs üzerinden suriye'nin lazkiye limanı'na götürülüp örgüte teslim ediliyordu. gerçi öcalan'ın imralı'daki ilk sorgusunda belirttiği üzere sırbistan çoğu zaman ücretsiz silah verip silahların kullanılması için gereken eğitimleri de üstlenmiş. sırbistan'dan alınan bu füzelerse 27 kasım 1998'de yüksekova'da teröristler tarafından bir helikopterimizin vurulmasına, 15 askerimizin şehit olmasına neden olacaktı. (haberdeki o ''henüz belirlenemeyen neden'' buydu maalesef.) yine aynı yunanistan'ın; türkiye'deki turizm bölgelerinde eylemler yapılması ve orman yangınları çıkarılması konusunda terör örgütünden taleplerde bulunduğu öcalan'ın ifadesinde de yer alıyor.

    atina, öcalan'ın iltica isteğini reddedince rusya seçeneği devreye giriyor. 9 ekim günü apar topar rusya'ya gönderilen öcalan, rusya'da vladimir jirinovski . ve terör örgütünün rusya sorumlusu ''mahir welat'' kod adlı numan uçar denen terörist tarafından çiçeklerle karşılanıyor. (kendisi hakkındaki haberlere bakarsanız uçar'ın daha sonra örgütün parasını tokatladığına dair iddiaları da görebilirsiniz bu arada.) öcalan'ın jirinovski'nin oğlunun odintsovo'daki villasında aylığı 15 bin dolar karşılığında saklanması üzere anlaşma sağlanınca öcalan, bir süreliğine başarısız ağustos darbesi'nin de planlayıcısı, kgb'nin son şefi olan vladimir kryuchkov'un komşusu oldu. jirinovski demişken para için her şeyi yapabilecek bu şahsiyet; 1969'da türkiye'de sözümona diplomatik görevli olarak bulunduğu dönemde iskenderun'daki amerikan deniz üssü'nü fotoğraflarken yakalanıp sınırdışı ediliyor. öcalan'ı rusya'da saklamaya devam eden jirinovski; aynı günlerde bir rus diplomatik heyetiyle beraber ankara'ya resmi ziyarette bulunuyor. yerli-yabancı çeşitli kaynaklarda yer alan haberlere göre; öcalan'ı saklamak için kiraladığı evin parası haricinde pkk'dan çok daha büyük miktarlar talep eden jirinovski'nin bu görüşme sırasında öcalan'ın yerini ihbar etmek için hem türk yetkililerle hem de bazı yabancı ülke temsilcileriyle görüşüp yüklü miktarda para istediğine dair iddialar var, belirtmeden geçmeyeyim.

    öcalan; rusya'dayken med tv'de haftalık olarak katıldığı günay aslan'ın ''panel'' adlı programı için canlı yayına bağlanıp da hem mit, hem de cia ve mossad tarafından yeri tespit edilince jirinovski'nin evinden ayrılıp duma jeopolitik işler komitesi üyesi de olan, milletvekili aleksey mitrofanov'un evine geçiyor. o dönem çeçenler'e verdiğimiz desteğe misillime olarak öcalan'ın rusya'ya siyasi sığınma talebi duma'da 198'e karşı 1 oy ile kabul edilmesine rağmen kararın cumhurbaşkanı yeltsin'in onayından geçmesi gerekince rusya'daki pkk sorumluları, ünlü oligark boris berezosvki'den öcalan için aracı olup yeltsin'e ulaşmasını istiyorlar. yeltsin'in kızı tatyana ile temasa geçiliyor ancak istenilen sonuç alınamıyor.

    öcalan'ın kaldığı yerin ifşa olması üzerine rus makamlarına, tsk'ya alınacak olan 145 atak helikopteri için yapılacak ihaleye dahil edilmeyecekleri yönündeki diplomatik baskı ve abd'nin de öcalan olayı'na rusya'nın dahil olmasını engellemek için devreye girerek o dönem ekonomik krizle mücadele ederken imf'yle 4,5 milyar dolarlık bir stand-by * anlaşması imzalayan rusya'ya karşı hem imf kartını kullanması, hem de rusya'ya yapacağı 1,5 milyon dolarlık buğday yardımını da içeren gıda yardımını denetleyeceği(yazar notu: abd'nin 1992'de rusya'ya yaptığı gıda yardımı rus mafyasının eline geçmiş, halka parayla satılmıştı.) ile 600 milyon dolarlık krediyi geciktireceği uyarısıyla öcalan'ın 33 günlük rusya macerası şimdilik bitmişti.

    bu arada 4 milyar dolar* civarı bir bedele mal olması beklenen 145 atak helikopteri ihalesi o dönem devlet yetkilerimiz tarafından ihaleye katılan ülkelere karşı etkili bir diplomatik manevra unsuru olduğundan ileride tekrar karşımıza çıkacağı için ufak bir bilgi vereyim. ihaleye abd; bell-textron (king cobra ah-1z) ve boeing (apache ah-64d longbow), fransız/alman ortaklığı eurocopter (tiger), italya, agusta (mangusta a-129) ve rusya da kamov (ka-50/2) ile katılmıştı. abd'li bell-textron firması öncelik hakkı kazanan taraf oldu ancak daha sonra ihale iptal edildi.

    12 kasım 1998 günü, rusya'dan aeroflot'a ait bir uçakla ayrılıp ''abdullah sarıkurt'' adına düzenlenmiş bir sahte pasaportla leonardo da vinci fiumicino havalimanı'ndan italya'ya giriş yapan apo, 1990 yılında almanya'da kendisi hakkında çıkarılan tutuklama kararı yüzünden(yazar notu: öcalan muhalifi pkklılar zülfü gök, abdullah hoşgören ve ''hogir'' kod adlı pkk itirafçısı cemil ışık cinayetlerinde azmettirici olduğu iddiasıyla tutuklama kararı çıkarılmıştı.) almanya'nın talebi ile italyan makamlar tarafından tutuklandı. kısa bir süre cezaevinde kaldı, sağlık durumu nedeniyle hastaneye sevk edildi. daha sonra da roma'nın liman bölgesi ostia * taraflarında yer alan infernetto*'daki ''via male sokağı(male ''kötü', ''şer'' anlamına geliyor.), numara 90'' adresindeki tek katlı villaya yerleştirildi. almanya ise bir anda tutuklama talebini geri çekip italya'ya sağlam bir kazık atıyordu. bunun üzerine öcalan'a italya'da 66 günlük bir oturum hakkı tanındı. iç basındaki çeşitli köşe yazarları ve yabancı basında yer alan iddialara göre; italya'dayken baskının artması üzerine dönemin italyan dışişleri bakanı lamberto dini ile roma büyükelçiliğimiz kanalıyla yürütülen temaslar sırasında türk tarafının pakistan veya arnavutluk'u önerdiği ama kabul edilmediği de o dönemki haberlere yansımış. (arnavutluk ve pakistan muhtemelen paketlenmesi kolay olsun diye önerilmiş ama yedirememişler.) kıbrıslı rum aristidou, öcalan'ı rum kesimi üzerinden lübnan'a götürmeyi planlıyor. ancak pkklılar, öcalan'ın sırbistan'a gitmek istediğini söyleyip bu teklifi reddediyor. öcalan konusuna ab'nin müdahil olmasını istemeyen abd, italya üzerindeki baskıyı arttırıyor. abd başkanı clinton, dönemin italyan başbakanı massimo d'alema'yı* arayarak öcalan'a sığınma hakkı verip türkiye'ye iade etmemelerinin tarihi bir hata olacağı konusunda kendisini uyarıyor.

    italya noktasındaki kayda değer olaylardan biri de milli istihbarat teşkilatı tarafından öcalan'ın roma'da kaldığı villaya bombalı saldırı düzenlenerek ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir plan hazırlanmış olmasıdır. bu konu washington'a da bildiriliyor ancak abd'li yetkililer bu plana sıcak bakmadıklarını iletmişler. bu planın abd'lilere iletilmesinin esas nedeni, ülkemizin öcalan'ı enterne etmek konusundaki kararlılığının abd'ye gösterilmesiydi. zira saldırının gerçekleşmesi durumunda öcalan'ın evini koruyan italyan güvenlik görevlilerinin de(yazar notu: toplanan istihbarata göre öcalan'ın yanında 40 kadar italyan asker ve güvenlik elemanı koruma sağlarken havadan müdahaleye karşı çatıya bir radar sistemi de kurulmuş.) zarar görme ihtimali olduğundan böyle bir durum büyük bir krize yol açardı. yine murat yetkin'in kitabında aktardığı ilginç bir iddiaya göre; o dönem mit'in yönlendirmesi ile tayfun talipoğlu, roma'ya gidip öcalan'la bir röportaj yapıyor; ancak yine mit tarafından o röportajın yayınlanmasına müsaade edilmiyor. çalıştığı atv kanalından habersiz olarak roma'ya giden tayfun talipoğlu'nun ''bam teli'' programına son veriliyor. yetkin'e göre; mit'in buradaki amacı istenirse öcalan'a ulaşabilineceğini göstermekmiş, hatta kontrolün kendilerinde olduğu mesajını diğer ülkelerin istihbarat servislerine göstermek adına da o röportajı özellikle yayınlatmamışlar. yine öcalan italya'daki noel tatilini isveç'ten gelen gazeteci/yazar arkadaşı mahmut baksi'nin yanı sıra şiwan perver'le* beraber geçirmiş.

    bununla birlikte italya'da meşhur p2 mason locası davasındaki bir çok sanığın avukatlığını yapan ve denktaş'ın, kıbrıs hükümeti'ne katkılarından dolayı onur elçisi yaptığı ünlü avukat augusto sinagra; öcalan'ın ülkemize iadesi adına hukuki temaslar yürütmüş. ayrıca tsk'nın almayı planladığı 145 atak helikopteri için yapılacak ihaleye italya'nın dahil edilmemesi gündeme geliyor. (öcalan yakalandıktan sonra italya'nın bu ihaleye girmek için gösterdiği çabayı şuradan görebilirsiniz.) yine italya'dan alınacak 600 milyon dolarlık mayın temizleme gemileri için yapılan anlaşma rafa kaldırılıyor.

    öte yandan o dönem ülkemizde italya'ya karşı yapılan protestolar günden güne artıyordu. 1 2 3 izmir serinofil(kanarya sevenler) derneği, italyan kanaryalarını damızlık olarak kullanmayacaklarını açıklamıştı. ilginç protestolardan biri de metris cezaevi'nde yatan yaşar öz ve adamlarının isviçre'ye iade edilmeyi bekleyen mauro calascibetta adlı cinayete teşebbüsten kırmızı bültenle aranan bir italyan'ı öcalan'a misilleme olarak rehin almalarıydı. gazete ve televizyonlarda da italya ve öcalan konusunda son derece enteresan haberler yapılıyordu. mesela aklımda kalan en fantastik haberlerden biri baş kısmı, roma'yı yakan imparator neron'un görseline montajlanan öcalan'ın, kendilerini yakarak eylem yapmak isteyen militanlarına ''kendinizi yakmayın!'' dediği fotoğraftı. şampiyonlar ligi'nde oynanacak galatasaray-juventus maçı da bu gerginlikten nasibini alarak bir hafta sonraya ertelenmişti. (bkz: 2 aralık 1998 galatasaray-juventus maçı) hatta ben de o sezon hem 3-0 kazandığımız rosenborg maçına hem de bu maça gidip aşırı gergin ortama bizzat tanık olmuştum. bütün bu boykotlar ve askeri ihalelerden dolayı italya'nın kaybının 600 milyar liret(o günün parasıyla 120 trilyon lira) civarında olduğu tahmin ediliyor.

    14 aralık 1998'de clinton, filistin'e gidip arafat'ı ziyaret ediyor. filistin heyeti; bu görüşmede clinton'dan öcalan lehine müdahil olmasını talep ediyor, clinton da konuyla ulusal güvenlik danışmanı sandy berger'in ilgilendiğini belirtip topu bir nevi taca atıyor. filistin demişken filistin'in öcalan konusundaki ilk girişimi bu değil. italyan la repubblica gazetesi'nden marco ansaldo'nun iddiasına göre; arafat'ın danışmanı bassam ebu şerif, öcalan'ın güvenli bir ülkeye gönderilebilmesi için 3 kez italya'ya gelerek italyan yetkililerle görüşmüş. (çakal carlos'a ''çakal'' lakabını da veren ebu şerif; 70'lerde mossad'ın kendisine gönderdiği ''che guevera'nın anıları'' kitabının içindeki ''bomba'' gibi bir sürpriz dolayısıyla bir gözünün kör, bir kulağının sağır olmasına ve 4 parmağı kopmasına rağmen hâlâ akıllanmamış gördüğünüz gibi.)

    bu arada öcalan; roma'dan çıkmadan önce ''yeni türkiye'' 'nin mimarı, fethullah gülen'in de abd vizesi ve oturma izni alması için referans mektubu yazan sponsorlardan biri olan, cia mensubu graham fuller(fuller aynı zamanda henri barkey ile birlikte 1998 yılında yazdığı ''türkiye'nin kürt meselesi'' kitabından dolayı örgütün ilgi duyduğu isimlerden biriydi.) ve abd'nin yugoslavya eski büyükelçisi peter galbraith ile 18 ocak'ta bir görüşme planlamıştı ama bu ikili roma'ya gelmeden öcalan tekrar rusya'ya kaçtığından görüşme gerçekleşmemiş.

    apo; 16 ocak günü, italya'dan sonra 2. kez rusya federasyonu'na, önce moskova'ya oradan da tacikistan'ın başkenti duşanbe'ye gidiyor. dönemin başbakanı yevgeny primakov, öcalan'ın rus topraklarını terk etmesini istiyor. bu sırada ünlü avukat britta böhler(böhler'in eşi victor koppe de hüseyin baybaşin'in avukatıdır.) öcalan'ı hollanda'ya götürmek için öcalan'ın ''george'' adıyla bildiği, ingiltere bağlantılı, kıbrıslı rum aristois aristidou ile birlikte rusya'daki pkklılar'la temasa geçmek istiyor ancak rus hükümeti, apo'yu aynı gün orada bulunan yunan heyetine teslim ederek yunanistan'ın kucağına pimi çekilmiş bir bomba bırakıyor adeta.

    29 ocak günü, yunanistan'a tekrar geldiğinde libya'ya göndermek istiyorlar ama apo yolculuk sırasında türk devleti haber alırsa libya'ya giden gemiye uluslararası sularda seyrederken bir saldırı olabileceğinden çekindiği ve ayrıca imralı'daki ilk sorgusunda da belirttiği gibi libya'dan hiçbir zaman resmi olarak yardım görmediklerinden dolayı libya seçeneğine sıcak bakmıyor. bu arada kalenderidis'in kitabında aktardığına göre; apo bindiği her uçakta o ülkeden bir yetkili olmasını istiyormuş ki, uçağına türkiye tarafından bir saldırı veya sabotaj girişimi yapılamasın.

    31 ocak'ta ise, öcalan'ı rotterdam'a götürüp daha sonra da lahey'deki uluslararası ceza mahkemesi'nde öcalan dosyasını gündeme getirmek isteyen avukat britta böhler ve aristidou ekibi tekrar devreye girerek öcalan'ı minsk üzerinden hollanda'ya sokmayı planlıyor. plana göre; öcalan ve avukatlarının gizlice bindirilecekleri sierra leone'ye gidecek kargo uçağı yakıt ikmali gerekçesiyle lahey havaalanı'na indiğinde öcalan, avukatlarıyla birlikte uçaktan inip hollanda'ya siyasi iltica talebinde bulunacaktı. ayrıca rotterdam'da örgütlenen pkk yanlısı gruplar, havaalanına gelip öcalan'ı karşılamak için gösteri yaparak öcalan'ın hollanda'dan gönderilmesi engelleyemeye çalışacaklardı. ancak gösterici grupları havaalanına öcalan'dan önce ulaşınca hollanda makamları harekete geçerek minsk'ten gelecek uçağın hava sahalarına girmesi halinde f-16'larla uçağa zorunlu iniş yaptıracaklarını belirtince(hollanda tarihinde ilk kez hava sahası uçuşlara kapatılmış.) öcalan ve beraberindekiler minsk havaalanında bir süre bekleyip yunanistan'a geri dönmek zorunda kalıyorlar. ayrıca hollanda'nın öcalan'ı kabul etmemesinin esas nedeni şurada detaylıca anlatılmış. bu olaydan sonra dönemin abd dışişleri bakanlığı sözcüsü james rubin ''öcalan'ı taşıyan uçağa hollanda iniş izni vermedi. yunan hükümeti de diğer avrupa hükümetleri gibi öcalan'ı ülkesinde barındırmamalıdır.'' diye bir açıklama yapıyor. öcalan'ın içinde bulunduğu uçak avrupa basınında ''avrupa üzerinde dilenci gibi dolanıyor.'' ve ''öcalan, uçak kaçıran hava korsanı gibi ama uçağını indireceği bir havalimanı bulamıyor.'' şeklinde haber oluyor. hatta panik o kadar artıyor ki; belçika hava kuvvetleri, kendisini tanıtmayan bir özel jeti öcalan'ın uçağı zannederek belçika hava sahasında zorla çıkartıyor ancak daha sonra içinde israilli işadamlarının bulunduğu anlaşılıyor.

    bu gelişme üzerine havayolu ile bir başka avrupa ülkesine gönderemeyeceklerini anlayan yunan tarafı öcalan'ı iltica dilekçesi verdiği italya'ya bu kez deniz yoluyla gizlice sokmak için ''poseidon planı'' adıyla bir tertibe girişiyorlar. plana göre öncelikle isveç'ten gelen 2 pkk'lı, roma'ya geçip uygun ortamı hazırlayacaklar, sonra da öcalan deniz yoluyla gizlice roma'ya götürülecekti. bu plan hazırlanırken başbakanımız merhum bülent ecevit'in 1 şubat 1999'da yaptığı ''öcalan büyük olasılıkla italya'da!'' açıklamasının ardından italyan yetkililer sınır ve limanlarda güvenliği arttırınca öcalan'ı italya'ya gizlice sokmayı amaçlayan bu plandan vazgeçilmiş.

    geriye kalan seçenekleri değerlendiren yunan istihbarat şefi stavrakakis'in emriyle kenya planı devreye giriyor. öncelikle öcalan'a güney kıbrıs rum kesimi'nden lazaros mavros adına düzenlenmiş pasaport veriliyor. bu arada öcalan'ın yunanistan'da olduğu duyulunca yunan basın mensupları peşlerine düşüyor ve apo, nairobi'ye gönderilmek üzere malezya hükümeti'ne ait 9 m-bab kuyruk numaralı, falcon tipi bir uçakla korfu'dan hareket ederken gazetecilerden korunmak amacıyla havaalanında pistin ve uçağın ışıkları kapatılınca öcalan ve beraberindekilerle onlara refakat eden yunan ajanı savvas kalenderidis'in bindikleri bej renkli land rover discovery jeep karanlıkta uçağın kanadına çarpıyor. zamanında fren yapmasalar bu hikaye oracıkta bitiyormuş neredeyse. öcalan yakalandıktan sonra yunan basınına bu kazayı anlatan kalenderidis, o gün giydiği ve yaralandığı için kana bulandığını belirttiği montu hala sakladığını aktarıyor.

    kazadan sonra mora'ya geçilerek araksos askeri hava üssü'nden isviçre'ye ait bir başka özel uçakla nairobi'ye hareket ediliyor. 2 şubat 1999 günü, öcalan'ın kenya'ya ulaştığı haberi, yunan dışişleri'ne ''büyükelçiye beklediği ilaçlar teslim edildi.'' şifresi ile bildiriliyor. öcalan kenya'da yunan elçiliği himayesinde kalırken kalenderidis güney afrika'ya geçip nelson mandela'nın da avukatlığını yapan yunan avukat george bizos vasıtası ile öcalan'ın iltica işlemlerini halletmekle görevlendiriliyor. bu arada kenyalı yetkililer yunanistan'dan gelen uçaktakilerin evraklarını tekrar incelemek için yunan elçiliğiyle temasa geçiyorlar. kısa bir süre sonra da kenya'daki ''the nation'' adlı gazetenin muhabiri, yunan elçiliği'ne giderek öcalan'ın yunan elçilik konutunda kaldığı bilgisinin doğru olup olmadığını soruyor.

    bu gelişme üzere öcalan'ın yerinin ifşa olduğunu fark eden yunan tarafı nairobi'de bulunan birleşmiş milletler binası'nda yapılacak unep toplantısına girişte kullanılan kimlikler fotoğrafsız olduğundan öcalan'ı başka birine ait yaka kartı ile binaya sokup bm genel sekreter yardımcısı klaus töpfer ile görüştürerek topu bm'ye atmaya niyetlenmişler ama atina sıcak bakmamış.

    çareleri tek tek tükenen yunan tarafı; ''nireas planı'' adıyla yeni bir kaçış imkanı yaratmaya niyetlenerek türkiye ve abd büyükelçiliği bulunmayan ve eski ingiliz sömürgesi olan seyşeller adlı ada topluluğu seçeneğine yöneliyor. seyşeller bir dönem 500 bin dolar karşılığı vatandaşlık dağıtıyormuş ama bm konuya müdahale edince buna son vermişler. seyşeller, öcalan'ı kabul etmek için önce 15 milyon dolar istiyor sonra 5 milyona iniyor. güney kıbrıslı aristidou olayla ilgileniyor ama 1 milyon dolar'dan fazlasını toplayamadıkları için en nihayetinde o plan da suya düşüyor. bunun üzerine andreas papandreu'nun yakın arkadaşı olan tanzanya eski devlet başkanı julius nyerere'ye sığınmaya niyetleniyorlar ama sonuç alamıyorlar.

    12 şubat günü, yunan elçiliğini arayan bir kenyalı, kendisini gazeteci olarak tanıtıp elinde öcalan'ın yunan elçilik lojmanında çekilmiş fotoğraflarının olduğunu ve 15 şubat günü bunu haberleştirip gazetede yayınlayacağını iletiyor. (yunan tarafını sıkıştırıp öcalan'ı dışarı çıkarmak için yapılan taktiklerden biri muhtemelen) 13 şubat günü ise bu gelişmenin gölgesinde yunanlı yetkililer ve öcalan'ın beraberindekiler arasında gerginlik artıyor ve öcalan'ın yanındaki teröristlerden biri silahını çıkarıp çenesine dayayarak intihar edeceğini söyleyince kargaşa yaşanıyor. artık iyiden iyiye köşeye sıkışan yunan dışişleri; öcalan'ı kenya'daki yunan elçilik konutundan zorla atmak için kalenderidis ve beraberindeki yetkililere talimat veriyor ancak bu kalenderidis denen beceriksiz ''öcalan benden 40 kilo daha ağır. ayrıca etrafında 4 tane silahlı koruması var.''(kalenderidis'in yunan mahkemesinde verdiği yeminli ifadede böyle geçiyor.) diyerek bu işi başaramayacaklarını belirtiyor.

    bunun üzerine de bu operasyonu gerçekleştirmek üzere atina'dan ''futbol takımı'' diye şifreledikleri 4 kişilik özel bir ekip nairobi'ye gönderiliyor. 14 şubat günü kenya'ya ulaşan ekiptekiler; ''büyükanne'' kod adını verdikleri öcalan'ı içeceğine ilaç katarak the a-team'deki b. a. baracus misali bayılttıktan sonra çarşafa sarılı halde elçilikten zorla çıkarıp cebine biraz koyduktan sonra bir otelin önüne bırakıp kaçmayı düşünmüşler. (bana kalırsa yunan tarafı bu kadarla yetinmeyip öcalan'ı öldürdükten sonra suçu türkiye'ye atıp ortalığı karıştırma niyetindeydi.) bu bilgi nairobi'deki yunan elçiliğine ''yarın maça çıkacaksınız ona göre idman yapın.'' şeklindeki şifreli bir mesajla bildiriliyor. yunan elçiliği ise ''maça mavi formayla mı kırmızı formayla mı çıkacaklar?'' şeklindeki bir başka şifreli mesajla karşılık vererek gelenlerin diplomatik pasaport mu yoksa normal pasaportla mı seyahat ettiklerini soruyorlar. gelen ekip, mısır üzerinden normal pasaportlarıyla seyahat ettikleri için yanlarında silah taşımıyorlar, yalnızca öcalan'ı bayıltmak için kullanılacak uyuşturucu maddeyi gizlemiş durumdalar. ancak kenyalılar'ın takibinde olduklarını fark eden bu ekip yapılacak olası bir baskınla suçüstü yakalanmaktan endişelenip kaldıkları regency oteli'nde malzemelerini tuvalete atarak planı iptal ediyorlar.

    15 şubat sabahı, yunan elçiliğiyle temasa geçen kenyalılar'ın(özellikle de kenya dışişleri bakanlığı sekreteri mutuma kathurima'nın) öcalan'ın gün sonuna kadar ülkeyi terk etmesi konusundaki baskıları artınca atina'dan verilen, öcalan'ın hollanda'ya götürülmesi yönündeki talimat(hollanda yine kabul etmezse bu kez tekrar seyşeller denenecekmiş.) üzerine 15 şubat 1999 pazartesi günü kenyalı yetkililerin nezaretinde(yunan tarafının iddiasına göre; kenyalılar, elçilik konutunu terk etmekte zorluk çıkaran yunan tarafını, yazımın başında belirttiğim 1997 nairobi olayları'nı hatırlatarak 17:30'dan sonra can güvenliğini sağlamakta zorlanabilecekleri uyarısı(!) ile ikna etmişler.) öcalan, kenyalı yetkililer eşliğinde bindiği toyota land cruiser'la havaalanına götürülürken yunan yetkililerin de bulunduğu 5 araçlık konvoyla bağlantısı kesiliyor ve hollanda'ya gideceğini zanneden öcalan, o dönem cavit çağlar'a ait olan nergis havacılık'tan 200 bin dolar karşılığında kiralanan dassault falcon 900b tipi bir uçağa bindirilerek 8 saat süren bir yolculuk sonunda ülkemize getiriliyordu. öcalan; uçağın kapısında avrupai görünümlü, makedon göçmeni bir mit mensubu tarafından karşılanmış, içeri girip ''rozerin nerede?''* * diye sorduğu anda derdest edilmişti.

    uçak konusunda da bir bilgi paylaşayım. operasyon için gerekli olan, yakıt ikmali yapmadan uzun mesafe uçabilecek özellikteki uçak o dönem yalnızca 2 işadamında bulunuyordu. bunlardan bir tanesi dönemin büyük avm'lerinden birinin de sahibi olan tanınmış bir işadamıydı, diğeri ise devlet eski bakanı cavit çağlar'dı. çağlar, aynı zamanda kendisine ait nergis holding'in yönetim kurulu üyesi de olan, mit'in eski müsteşalarından teoman koman paşa ile yakınlığından dolayı zaman zaman uçağını devletin kullanımına da sunuyordu. cia'in ankara'daki yetkilileri ile mit müsteşarı şenkal atasagun bir araya geldikten hemen sonra, 5 şubat günü, uçak; nergis havacılık'tan kiralanıp kenya seyahati için gerekli hazırlıklar yapılıyor, öte yandan 6 şubat'ta demirel'in önerisiyle öcalan'ın yerleştirilmesi kararlaştırılan imralı'nın hazırlanması için faaliyetler başlıyor, 8 şubat günü de uçak, uganda'nın entebbe havaalanı'na iniyordu. ekip; victoria gölü yakınlarındaki bir otelde konaklarken 12 şubat günü, o güne kadar yapacakları operasyonun detaylarını bilmeyen ekip üyelerine öcalan'ın kenya'dan getirileceği bilgisi veriliyordu. (meşhur ''muz tüccarları'' muhabbeti de buradan çıkıyor zaten. ekip, ''afrika'nın muz cumhuriyeti'' olarak anılan uganda'ya gittikleri için kendi aralarında muz tüccarı şakası yapıyorlar o güne kadar. sonradan kenya'ya geçileceği bilgisini alıyorlar.) operasyon gerçekleştikten sonra da tuncay özkan'ın da kitabında yazdığı gibi cavit çağlar, uçağın herhangi bir saldırıya uğramasından çekindiği için uçağı müsteşarlığa satmak istiyor ancak bu teklifi kabul edilmiyor. bursa'da bir askeri üsse kaldırılan uçağa sabotaj düzenlemek isteyen 2 pkklı'nın yakalanması üzerine uçağı daha önce sigortalayan sigorta firması, uçağı tekrar sigortalamayı kabul etmeyince bu uçak, bir fransız inşaat firmasının sahibine 23 milyon dolar gibi değerinin altında bir meblağdan satılmış. uçaktaki ekiple iletişim de single side band suppressed carrier olarak bilinen modülasyon sistemi* sayesinde sağlanmış, uçakla ilk iletişim sudan hava sahası üzerinde kurulmuştu. bu arada nairobi'den kalkarken varış notası antalya olarak belirtilen uçak, sudan-mısır-rodos (yunan hava sahası) rotasıyla ülkemize ulaşmış, türk hava sahasına girince rota değiştirilmişti.

    uçak; türkiye'ye doğru yola çıkmışken nairobi'de ise öcalan'ı elinden kaptıran konvoydaki yunan yetkililer, başta da kalenderidis; öcalan'ın beraberindeki pkklılar tarafından tartaklanıyor, öcalan'ın nerede olduğu soruluyordu.

    öcalan'ın türkiye'ye getirilmesi time dergisi'ne de kapak olmuştu. öte yandan avrupa'daki örgüt yandaşları yunanistan, kenya ve israil elçiliklerine saldırdılar. lahey'deki yunan elçisinin eşi ve çocuğu ile filipinli dadıları, el bombası taşıyan militanlarca kaldıkları konutunda rehin alındı; dönemin yunan dışişleri bakanı pangalos canlı yayına katılıp ağır ifadelerle elçilikleri terk etmekleri konusunda uyardı. yunanistan genelinde ilk etapta 30, sonrasında da yunanistan'da legal faaliyet gösteren pkk bağlantılı vakıflara yapılan baskınlarla toplamda 104 pkk'lı tutuklandı.

    israil'in berlin büyükelçiliği de pkk yandaşları tarafından saldırıya uğrayan yerler arasındaydı. elçiliğin güvenliği ateşle karşılık verince 3 gösterici öldürüldü. dönemin mossad başkanı efraim halevy; bizzat kaleme aldığı ve olaydan sorumlu olmadıklarını belirten bir mektubu basına kasten sızdırıp kürtler'in tepkisini azaltmaya çalıştı. time dergisi'nde 17 şubat 1999'da yayınlanan tony karon imzalı makale öcalan'ın yakalanması konusundaki mossad iddialarından bahseden ilk yayındı. kamuoyunda bilinen ve konuşulanların aksine öcalan'ın kenya'dan getirilmesi sırasında mossad'ın suriye, rusya ve kenya'da öcalan'ın yerini tespit etmek dışında önemli bir rolü yoktu. kaldı ki; suriye ve rusya'daki yerlerini yetkililerimiz de biliyordu, kenya'yı da israilliler'den önce amerikalılar iletmiş ilk olarak.

    bu arada basından bahsetmişken merhum bülent ecevit'in 13 nisan 2005'te sabah gazetesi'ne verdiği, içinde ''bize niye apo'yu verdiler onu hala ben de bilemiyorum.'' sözlerinin geçtiği mini röportajı da şuraya bırakayım merak edenler için. bu konu kamuoyumuzda oldukça yanlış aksettirilen bir nokta olduğundan belirtmem lazım; ecevit, murat yetkin'e verdiği bir başka röportajda öcalan'ın yakalanması konusunda işbirliği teklifi cia'den geldiği için, bu teklif cia'in insiyatifiyle mi yoksa abd başkanının bilgisi dahilinde mi yapıldığı konusunda emin olamadığından ve karşı tarafa bu konuyu sormak istihbarat örgütleri arasındaki işbirliğini zedeleyebilir düşüncesiyle işi, istihbarat örgütlerine bırakıp detaylarını sorgulamadığını belirtiyor. zaten bu olayda abd'nin muhatabı başbakan değil mit müsteşarı şenkal atasagun'du.

    öcalan'ın türkiye'ye getirilmesiyle yunan tarafı karıştı. eleftherotypia gazetesi'nin 17 şubat günü yayınlanan sayısında ''kara salı'' manşetiyle duyurduğu öcalan'ın türkiye getirildiği haberini yunan başbakanı simitis'in ağır bir grip geçirdiği haberi takip etti, simitis ilk 2 gün ortadan kayboldu. * * yunan basınında simitis hastalığıyla ilgili olarak ''kürt gribi'' şeklinde esprili yorumlar yer aldı. yunanistan'ın kenya büyükelçisi giorgos kostoulas yunanistan'a geri çağrıldı *, bir süre sonra da havana büyükelçisi olarak atandı. bu olay için ''hayatımın en kötü günüydü!'' diyen öcalan'ın ayakçısı savvas kalenderidis, kendileri için fiyaskoyla sonuçlanan bu olaydan sonra her ne kadar yarbaylığa terfi ettirilmiş olsa da yunan tarafı başarısızlığın bütün sorumluluğunu kalenderidis'e yıkmak için istihbaratta başına buyruk bir pontus yapısı olduğunu iddia ettiler. vradyni adlı haftalık gazete ise öcalan için, sürekli telefonla konuşmasına istinaden ''hayatı boyunca cepheye gidip savaşmamış, cep telefonu savaşçısı'' ibaresine yer veriyordu. yeri gelmişken belirteyim; birand da 2002'de, yunanistan'da telefonla bağlandığı tartışma programında öcalan olayı'na bazı yunan yetkililerin de türkiye'yle savaşmaktan çekindiği için dahil olduğunu düşündüğünü aktarmıştı. yine murat yetkin, yunan tarafından bazı isimlerin kenya konusunda abd'liler tarafından * yönlendirilmiş olabileceğini belirtiyor.(yetkin'in iddiası doğruysa 2 ihtimal gündeme geliyor. ya öcalan'ı abd ve türkiye'nin baskısıyla yakalatmak için kenya'ya bilerek gönderdiler ya da abd'den gelen teklifi öcalan'ın saklanmasına abd'nin de yardım edeceği şeklinde hatalı bir biçimde değerlendirdiler.) öcalan'ın türkiye'ye getirilmesinin ''yunan tarihinde albaylar cuntası olayından beri yaşanan en büyük fiyasko'' olduğunu söyleyen dışişleri bakanı theodoros pangalos ile kamu düzeni bakanı petsalnikos ve içişleri bakanı papadopoulos'un yanı sıra istihbarat şefi stavrakakis istifa etti, yerine türkiye'ye daha ılımlı yaklaştığı bilinen, yunanistan'ın ankara eski büyükelçilik müsteşarı pavlos apostolidis getirildi. yunan basını; bu olaya müdahil olan isimlerin, çeşitli nedenlerle öcalan'ı bize verdiğini iddia eden haberler yaparken bu isimler de birbirlerini mossad-cia işbirlikçisi olmakla, türk devletinden para almakla itham ettiler. yunanistan'da 26 mayıs 2003'te, öcalan'ın yunanistan'a illegal yollardan girişi ile ilgili görülen davada dinlenen terör örgütünün yunanistan sorumlusu * ''rozerin laşer'' kod adlı ayfer kaya ''sizinle(yunan istihbaratı) 8 saat görüştük. bizi bir avrupa ülkesine göndereceğinize söz verdiniz. kenya, avrupa'da mı?!'' * diyerek öcalan'ın yakalanmasından yunan istihbaratının şefi stavrakakis'i sorumlu tutmuştu. bunun üstüne bir de 2008'de öcalan, yasadışı muamele yapmak ve insan haklarını ihlal etmekle suçladığı yunanistan aleyhinde 20 bin 100 euro'luk bir tazminat davası açmıştı.

    yunanistan; olaydan sonra türkiye ile ilişkilerini düzeltebilmek adına 17 ağustos marmara depremi sonrasında bölgeye yardım göndermiş, aralık 1999'daki helsinki zirvesi'nde de türkiye'nin ab üye adaylığı için koyduğu vetoyu kaldırmıştı.

    olayın vuku bulduğu kenya'da ise istifa eden maliye bakanı ile iskan bakanı başka görevlere atanırken nairobi emniyet müdürü ve göçmenlik işleri bürosu müdürünün de(muhtemelen öcalan'ın da aralarında bulunduğu 5 kişilik yunan ekibinin kenya'ya girişinde rüşvet aldığı şüphesiyle) görevlerine son verildi. kenya basınında olaydaki esas sorumlunun abd'yle arasını iyi tutmak isteyen kenya devlet başkanı daniel arap moi olduğuna işaret eden haberler yapmıştı.

    öcalan'ı ülkemize getiren ekip(ekipte bir askeri doktor, bir silah ve atış uzmanı, bir haberleşme uzmanı ve bir profesyonel kameraman da bulunuyormuş. geri kalan üyelerse mit müsteşarı atasagun ve yardımcısı mikdat alpay'ın koruma görevlileriymiş. s.s. ve y.b. adlı iki de sivil pilot var ayrıca.)(yazar notu: yıllar sonra pilotlardan birinin çocuğunun düğününde 2 çok tanınmış devlet görevlisin nikah şahitliği yaptığı haberi basında yer almış ancak öcalan detayından bahseden olmamış, muhtemelen bilinmediğinden.); 18 şubat günü, cumhurbaşkanı süleyman demirel tarafından ağırlanıyor, hepsine birer takdirname ile birlikte arkasına "t.c. cumhurbaşkanı s. demirel - 18.2.1999" yazısının işlendiği longines marka altın saat hediye ediliyordu.

    öcalan davası 31 mayıs 1999'da başladı, 29 haziran 1999 günü(yazar notu: şeyh said de 29 haziran'da(1925) idam edilmişti.)verilen idam kararı, 25 kasım 1999'da yargıtay'da da onanmasına rağmen idamın kaldırılması konusunda adım atmak isteyen hükümet ortakları tarafından tbmm'nin gündemine getirilmemişti. zira öcalan'ın avukatı hasip kaplan, aihm'ne başvuruda bulunmuş, aihm de nihai kararını verene kadar türkiye'den öcalan'ın idam cezasını bekletmesi yönünde karar vermişti. (kararın hukuki bir bağlayıcılığı yok lakin ab yaptırımları vs. yoluyla aihm kararları ülkelere dayatılabiliyor.) aslında idamın kaldırılması, öcalan'dan kısa bir süre önce fransa'da yakalanan alaattin çakıcı'nın türkiye'ye iade sürecinde tartışılmaya başlanmıştı. zira fransa da türkiye'deki kanunlarda idam cezası yer almasını bahane ederek çakıcı'yı iade etmeye yanaşmıyordu. (yazar notu: türkiye'de en son 1984 yılında ilyas has ve hıdır aslan adlı dev-yol militanları idam edilmiş, 1984-1999 arasında da içlerinde şemdik sakık ve kardeşi arif'in de bulunduğu 150 civarı idam cezası verilmiş dosyanın tbmm'den onayı bekleniyordu.) 1999 yılı itibarı ile 38 eyaletinin yasalarında idam cezası yer alan abd ise kamuoyumuzdaki yaygın kanaatlerin aksine 1997'de terör örgütü listesine aldığı bir örgütün liderinin idam edilmesinden daha çok abd'nin de adının karışacağı bir yakalanma operasyonu esnasındaki olası bir çatışmada ölü olarak ele geçirilmesinin yaratacağı karışıklıktan çekiniyordu. abd zaten 17 eylül 1998'de washington'da barzani ve talabani'yi uzlaştırıp tarafını belli etmiş, öcalan'ın kenya'dan getirilmesi için 4 şubat'ta mit'le temasa geçtikten sonra 5 şubat günü ''iraq liberation act'' kapsamında barzani ve talabani'nin de dahil olduğu ırak'taki 7 oluşuma destek için 55 milyon dolarlık bir askeri yardım yapılmasını içeren 99-13 no'lu yönerge* yürürlüğe girmişti. ayrıca sonraki yıllarda bölgede yaşanan gelişmelerden abd için miadı dolanın terör örgütü değil, öcalan olduğu daha rahat görülebilir. aralık 1999'daki helsinki zirvesi ile ab'ye aday ülke olarak kabul edilen türkiye için, ab'nin idam karşıtı tutumu daha etkili bir bir baskı unsuruydu. ayrıca idamın kaldırılması da öcalan'dan önce çakıcı'yla gündeme gelmiş, çakıcı'nın fransa'dan iadesi için idamla yargılanmayacağı ''karagümrükspor kulübü lokali baskını'' dosyası hazırlanarak aralık 1999'da ülkemize iadesi sağlanmış; öcalan'ın iadesi konusunda italya'nın da benzer bir problem çıkarması üzerine idamın kaldırılmasının yasal zemine oturtulması için de çalışmalar başlamıştı. hem washington'daki bazı isimlerle bu konuyu görüştüğünü belirten mehmet ali birand hem de mit eski müşteşar yardımcısı cevat öneş çeşitli yazı ve röportajlarında idam kararının uygulanmama nedeninin toplumsal karışıklığın önüne geçmek olduğunu vurgulamıştı. ayrıca öcalan'ın yakalandığı haberi duyulduğunda, kandil'de kongre toplayan terör örgütünün lider kadrosu tarafından ''topal nasır'' kod adlı faruk bozkurt'a(bu teröristi de daha sonra örgüt içinde infaz ettiler.) intihar saldırıları ve kendini yakma gibi çeşitli eylem hazırlıklarına geçmesi için talimat verildiği de güvenlik güçlerimizce tespit edilmişti.

    öcalan'ın mahkeme sürecinde unutulmaz üç olay yaşanmıştı. birincisi yıldız hemşire'nin bütün şehit yakınlarının acısını dile getirmek adına ''kürt-türk diye hiçbir ayrım yapmadı. askerlerine yol parası verdi. yemin ediyorum ki; kimseye ayrım yapmadı. insanlık bu mu?! o da anasını özlemişti, izne gidiyordu.'' diyerek eşi murat astsubay'ın nasıl şehit edildiğini anlatması(mahkeme salonunun dışında aynı isyanı benzer kelimelerle dile getirmeye çalıştığı bir başka yürek burkan açıklama), diğeri ise yine bursalı bir şehit eşinin, çocuğunun günlüğüne yazdığı ''babamın katili apo yakalandı! bağırmak, tüm dünyaya bunu duyurmak istiyorum!'' satırlarını okuyarak salondaki herkesi gözyaşlarına boğduğu anlardı. yine bir gazimiz ''kim verecek bunun hesabını?!'' diyerek öcalan'ın konulduğu kafese protez bacağını fırlatınca ortam gerilmiş, duruşmaya ara verilmişti.

    yazdıklarımın tamamını açık kaynaklardan bulabilirsiniz bu arada. bu konu hakkında her ne kadar tuncay özkan'ın ''operasyon'' adlı kitabı ön plana çıkıyor olsa da yalçın yelence'nin ''infazsız yargı'', murat yetkin'in kaleme aldığı ''kürt kapanı: şam'dan imralı'ya öcalan'' * , hulusi turgut'un ''130 günlük kovalamaca''(hulusi turgut, dönemin cumhurbaşkanı süleyman demirel'e yakın bir gazeteci olarak bu konuya epey detaya vakıf), nur batur'un ''apo'yla son tango''(nur batur, o dönem hürriyet gazetesi'nin atina temsilcisiydi.), necdet pekmezci'nin ''memlekete hoş geldin öcalan adlı kitaplarıyla birlikte olayın yunanistan'daki yansımalarını görmek adına öcalan'ın yakan top misali ülkeden ülkeye gezdiği dönemin büyük kısmında kendisine refakatçilik eden, aslen amasya kökenli bir pontus rumu olan yunan istihbarat elemanı savvas kalenderidis(savvas kalenterides)'in yazdığı ''gerçeğin zamanı'' adlı kitabıyla, dönemin başbakanı kostas simitis'in öcalan olayı'yla ilgili anılarından faydalandım. bunun yanı sıra iç basında ve olaya karışan yunanistan, kenya, rusya, italya, abd gibi ülkelerin basın ve yayın organlarında özellikle 1998 ekim ayından itibaren çıkan haberleri, tv yayınlarını ve çeşitli kurumlar tarafından yapılan çalışmaları da bulup karşılaştırmaya çalıştım.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap