502 entry daha
  • “tarihi aptal yerine koymak veya işletmek imkânsızdır.
    en sonunda tarih, herkesi lâyık olduğu yere koyar.”

    biri memet, biri…

    19 ekim günü hakkari çukurca’ da yaşanan olayları hepimiz gibi derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. anadolu coğrafyasında uygulamaya konulan emperyalist senaryoların bu topraklar üzerinde yaşayan yoksul insanların canları ve kanları pahasına sürdürüldüğünü görmek acılarımızı katlıyor.
    dayanılmazlaştırıyor.
    biz anadolu insanları acılarımızı, sevinçlerimizi, aşklarımızı binyıllardır türkülerle dışa vurur, türkülerle paylaşırız. ölülerimizin ardından her dilden yaktığımız ağıtlar da türkü değil midir özünde?
    içimdeki sızı bir türküyü vuruyor usuma. herkesin yakından bildiğini sandığım ibrahim tatlises’ in, sesiyle kulaklarımda çınlıyor yemen türküsü.
    “şu yemen’de can verenler, biri memet, biri memiş.” devam ediyor türkü ; “zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir.”
    kim bilir ne kadar zamandır söyleniyor bu türkü. kaç kuşaktır? ne kadar güzel, ne kadar açık anlatıyor emperyalist oyunlarla birbirine düşen halkların aslında kardeş olduğunu. bir yandan da zenginin ayrıcalığına içten içe sitem ediyor aynı türküde. acaba yüzyıl sonra aynı ayrıcalığın katlanarak sürdürüldüğünü bilse içindeki adalet duygusu, insan onuru ne hale gelirdi ?

    terör; faşizm hariç, siyasi ideolojilerin temelden reddetmek zorunda oldukları bir olgudur. çünkü ideoloji sözcüğü sözlüklerde şu tümcelerle açıklanır: genel olarak siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi; bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütünü; bir toplumsal durumu yansıtan düşünceler dizgesi.
    özet olarak düşüncedir. ideoloji, düşüncenin gücüne değer vermektir, silahlanmanın değil.
    terör hakkında temel düşüncelerime biçim veren de sahip olduğum ideolojidir. bu ideolojinin teorisyenlerinden birinin bundan yüzyıl önce terörizm suçlamasıyla yargılandığı dönemde yaptığı savunmada kullandığı terörizm hakkındaki saptamalarını paylaşmak istiyorum:
    “terör eylemleri olgusu, bir ülkenin politik geriliğinin ve oradaki ilerici güçlerin zayıflığının şaşmaz belirtisidir. “terörizmin çıkmaz sokağında, provokasyonun eli güvenle hükmeder” terörü tek yol olarak benimseyen kişiler için sistemin işleyişi görünmez olur ve geride sadece güç ile donatılmış birey kalır.”
    “bizzat çalışan kitlelerin içinde, bir terörist eylemle yaratılan karmaşa çok daha derindir; eğer amacına ulaşmak için silahlanma yeterliyse, sınıf mücadelesinin çabaları niye? bir yüksük dolusu barut ve küçük bir parça kurşun düşmanı ortadan kaldırmak için yeterliyse, bir sınıf örgütüne ne gerek var? bir üst düzey yetkiliyi patlamaların kükreyişi ile dehşete düşürmek mümkünse, partiye niçin ihtiyaç var? bir kişi parlamento salonundan bakanlık sıralarına kolayca nişan alabiliyorsa, toplantılar, kitle ajitasyonu ve seçimler neden?”
    “şüphesiz terörün yönetenler arasında karışıklık çıkarabildiği tarihsel koşullar vardır. fakat bu durumda bu işin meyvesini toplayan kimdir? tüm olayların da gösterdiği gibi, ne terörist örgütün kendisidir ne de gerçekleşen düelloyu destekleyenlerin arkasındaki kitlelerdir. bu nedenle, her zaman liberal burjuvazi, teröre daima sempati duydu.(unutmayalım tc. nin eski başbakanlarından biri mikrofonunun açık olduğunu unutarak, düşüncelerini yanındakilerle paylaşırken suç üstü yakalandı basına; “düşük yoğunluklu terörün varlığı her zaman işimize gelir” diyordu bayan başbakan.) sonuç açıktır. “terör yalnızca liberallerin ekmeğine yağ sürer.”
    “karışıklık sadece kısa ömürlü olabilir; kapitalist devlet kendisini hükümet bakanlarına dayandırmaz ve onların ortadan kaldırılmasıyla da yıkılmaz. egemen sınıflar her zaman kendilerine hizmet edecek yeni insanlar bulacaktır; mekanizma hiçbir zarar görmeden kalır ve işlevini sürdürür.”
    “bizim gözümüzde terör kesinlikle kabul edilemez, çünkü kitlelerin rolünü onların kendi bilinçlerinde küçültür, onları güçsüzlüklerine razı eder, gözlerini ve umutlarını bir gün gelecek ve misyonunu yerine getirecek olan bir intikamcıya veya kurtarıcıya çevirmelerine yol açar.”
    “… terörizm, özünde ters yüz edilmiş bürokratizmdir. bürokratizm kitlelere güven duymaz ve kitlelerin yerine geçmeye çalışır. terörizm de aynı şekilde davranır; o da kitleleri onların katılımı olmaksızın kitleleri mutlu etmek ister.
    “bürokrasi liderlere ilahî vasıflar bahşederek iğrenç bir lider kültü yarattı. “kahraman” kültü, sadece bir eksi işareti ile terörizmin de dinidir”
    rosa luxemburg ; “burjuva devrimlerinde görülen kan dökülmesi, terör ve siyasî cinayetler, yükselen sınıfların başvurduğu zorunlu bir silahtı” diyor ve ekliyordu ; “proletarya devriminin kendi amaçları için teröre ihtiyacı yoktur; proletarya, insan öldürmekten nefret eder ve bunu küçümser. bu ilahlara ihtiyaç duymaz, çünkü bireylerle değil kurumlarla mücadele eder”.
    terörizmin, adına kullanıldığı kitlelere, sınıf mücadelesine, sömürülen yoksul halklara verdiği zarar hakkında bu sözlerden daha açık bir anlatım olamaz herhalde.

    bazen içimizdeki acı kendi sınırlarımızı, bilincimizi aşar. bize bu acıyı yaşatan tüm bileşenler gözümüzden kaçar da, o anda sonuca odaklanır kalırız. bilinç yitimidir bu. acı hedef şaşırtmıştır bize. tetiği çektirene değil, çekenedir tüm nefretimiz o anda. söylemek istemediklerimizi söyleriz, yapmak istemediğimiz şeyleri de yaparız aslında. amacımızı aşarız.
    doğru mu dur ?
    her ne olursa olsun insanlık düşmanı faşizmin, kafatasçılığın, gericiliğin söylemlerini, sloganlarını asla paylaşamayız.
    yaşanılan savaşın kuru bir “kahrolsun” la, kuru bir “vatan” sevgisiyle, geçiştirilecek kadar basit olduğunu düşünmüyorum, değil de.
    sloganları kullanırken mal oldukları ideolojileri görmezden gelemeyiz. eğer siyasi bir tavır değilse sergilediğimiz, (olasılıkla böyle olduğunu söyleyeceksiniz) acılarımızı kendi sözcüklerimizle ifade etmeliyiz. uygar, aydın, demokrat kişilere ve kurumlara faşist söylemler, sloganlar yakışmaz.
    keşke emperyalist uşakları ve işbirlikçilerini birlikte sergileyebilseydiniz.
    tekilleştirmeden, bu yurdun harcında emeği, hatta kanı bulunan tüm ulusları yok saymadan, herkesi kucaklayabilseydiniz “bu vatan hepimizin” diyerek.
    keşke ölen canların hepsinin “birinin memet, birinin memiş” olduğunu anlayabilseydiniz.
    şimdi emperyalizmin kulisinde savaş çığlıkları atarak oynanan oyunun figüranlığına soyunanlardan olmazdınız belki de.
    ne yazık.
    o zaman belki barışın ne anlama geldiğini de anlayabilirdiniz.
    bu yazı başka türlü yazılacaktı siz anlasaydınız.
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap