4 entry daha
  • tabstract var, chrome'un uzantısı. yeni bir sekme açtığınızda, arka fon olarak her defasında başka bir tablo/çalışma getiriyor. aşinası değilseniz, ki ben değilim, nispeten çok renkli, bulutlu bir gökyüzünü andıran 1000 dölarlık tabloya bakıp, vay arkadaş diyebilirsiniz. ben dedim. bunu engellememe imkan yok, nispeten fakir bir insanım.

    o tabloda beni yakalayan bir şey yoktu. karanlık bulutlar ve pembeli, turunculu bir arka plan. o an için güzeldi, üzerinde daha fazla düşünemedim. ama misal schiele ile tanışmam esnasında öyle olmamıştı. egon schiele, ki çılgın bir hayat sürmüştü, ki mali durumu çok da kötü değildi her zaman diye biliyorum, hangi dürtüyle ressamlığına devam etmişti, belki o çok önemli değildir. schiele zannediyorum ölümünden neredeyse yüz yıl sonra, izmit denen bir yerde sokakta ucuz tablo kopyaları satan bir amcanın tezgahının önünde, ekspresyonizmden bihaber yaşayan biri onun tablosunu görünce zınk diye dursun diye resmetmemiştir, diye düşünüyorum. ressamlar, resmederler. oyuncular oynar. yazarlar yazarlar. siz san'atçılar sonucunu düşünerek sanatınıza devam edemezsiniz zaten, yaratıcılık süreci çok çılgındır, sanat dürtüsü çok başka bir durumdur.

    sanatçılar türlü dürtülerle işlerini yaparlar ama benim hayatım değişir. ben, okur ve izleyici olarak, siz sanatçılar iyi bir iş çıkardıysanız, ben değişeceğimdir. sanatçı zaten değişecektir, sanatçının değişimini esgeçiyorum ama asıl benim değişimim, bence, önemli olan. sanat, etkileştiği adamı değiştirir. çok genel konuşuyorum tabi. demek değil ki şimdi bir schiele tablosuna baksanız bir aydınlanma olacak. olmayabilir. ama bir film, bir tiyatro oyunu, şahane bir müzik eseri, ya da olağan üstü bir heykel, 4000 yıllık... ne yapabilirsiniz bir mimari mükemmelliğin karşısında, sallıyorum ayasofya'ya ne kadar karşı koyabilirsiniz?

    yani ben de schiele'den girdim, sallayın schiele'yi, osman hamdi'yi bilseniz, ah biraz bilseniz, bir parça değişeceğini bildiğim bir yığın insan var aranızda. mimar sinan'ı bilsek bi adam gibi, fuzuli'yi bir parça anlasak. daha da geriye gitsek, hititleri anlasak mesela (çok gittim), efes'in mükemmelliğini bi çözsek. roma toprağıyız ya biz, o kadar geriye gitmeden, bi ikibin yıl gitsek, hadi onu da geçtim -ya hristiyandı onlar ya-, antik doğunun güzelliğinden bir haberimiz olsaydı eğer, endülüs emevilerinin batıyı nasıl etkilediğini, doğunun sanatının bizzat batıyı nasıl etkilediğini bir parça bilseydik, antik güzellik palmira'nın ışid'in eline geçip de, ışid'in mal aksiyonlarıyla oralarda para edecek/itibar kazandıracak üç-beş bir şey varsa onları da yokederek bizzat bizim de inandığımız/ savunduğumuz her şeyin ama her şeyin köklerine ihanet ettiğinin (dinsizlere düşman olup onlarla savaşacağım diye sultanahmet'i patlatmak gibi düşünün) farkında olsaydık, biraz değişirdik.

    sanat biz güzelleşelim diyedir. bir rahatlayın, güzelliklerin, acının, hayatın, insanların, olayların,renklerin bir farkına varın, sosyalleşin diyedir. sadece izlemeyip, içine girseniz o zaman anlayacaksınızdır. konçertoları, batının akımlarını geçelim, kemençe de çalsanız, halay da çekseniz, oymacılıkla da uğraşsanız aynı şey.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap