23 entry daha
  • bu seneki filmler bir başka şahane olmuş. tembellikte bir marka olduğum için eve yakın olan salonda o gece ne varsa onu izleyeceğim ama yine de kendi film listemi çıkardım, festival olmaz vizyon olur, o da güzel.

    en iştahlandığım film, you were never really here. üşenmeyen şunun fragmanını bir izlesin, resmen allah allah diyor. bunu izleyemezsem çok üzülürüm.

    ilginçliğinden hiç şüphe duymadığım the square var sonra. yönetmeni ruben östlund bu filmiyle 70. cannes film festivalinde altın palmiyeyi aldı. isveç ulan!

    the killing of a sacred deer kesinlikle yönetmeni için izlenecek filmlerden. giorgos lanthimos'ın kafası normal değil ve ben bu anormalliğe bayılıyorum. filmi cannes'da bir takım izleyici yuhalamış diğerleri ayakta alkışlamış. işte aradığım uç noktalar bunlar. bana bunları verin.

    konusu itibariyle elbette good time var benim için. bunlar bir banka soyuyor ama zihinsel engelli kardeş polisin eline düşüyor. 24 saat içinde ne oluyorsa oluyor. deli bir tempo, gerilim, aksiyon bekliyorum şahsen.

    görsellik konusunda rusların tercihlerini hep çok sevmişimdir o nedenle loveless izlenir. bir de kötü boşanma, sevgisiz çocuk, karışık aile yapısı filmi eminim buz gibi yapacaktır. tam ekimlik.

    aslında konusu pek çekmese de thelma'yı yönetmeni joachim trier hatırına izlemek isterim. çünkü nordik seviyorum.

    ben indie severim o nedenle the battle of sexes izlerim. hem emma stone hem steve carrell var. oh tatlı tatlı, hiç canım sıkılmadan, jöle gibi çıkarım salondan.

    tek başına izlemek konusunda endişe duysam da deli dehşet bir reklam yapıldı mother için. zaten darren aronofsky faktörü de var. hep iyi düşünülmüş, süprizli, sarsıcı hatta biraz fazla iyi filmler yapıyor bu adam. hayran olmamak elde değil bir de şu bıyıkları keserse...

    sonbaharı çok seviyorum, ekimleri çok seviyorum sinemayı daha çok seviyorum. hadi başlasın.
81 entry daha
hesabın var mı? giriş yap