9 entry daha
  • masallardan önce oyunlar vardı..
    oyunlardan önce ise,
    geçmiş sıkıntısını -ensemde ansızın beliren bir külfet bürünümüyle- karşıma çıkarmayan,
    belleğimin dayanılmaz bir hafiflikte rahat bıraktığı düşler..
    belleksiz düşler.

    hala masal okuyan kocaman bir bünye ve helezonumsu bir hafızayla bile,
    bazen olur ya..
    okuduğum şey karşımda vücut bulur birden.
    çoğunlukla güzel topuklu bir tanrı,
    tanrısal bir kahraman,
    kahramanı bekleyen kadın,
    kadını onulmaz bir yara gibi kanatan bekleyiş,
    koca karınlı gemilerle dönen savaşçı,
    sonra ben..
    her şeyi yukarda bir yerlerden seyreden,
    bulutların arasından güneşe denk ışıklar saçan,
    kendi öyküsünün tüm kahramanları ve üçüncü kişisi,
    gökyüzüyle bir ve aynı şey olan ben..

    bir yerlerde sürekli yenilendiğini bildiğim,
    hayatın kendisi olan o müziği bekliyordum.
    duman solumak istiyor ve soluyordum.
    sonra bir gece karanlık bir odada,
    sadece kendi içindeki ışıkla gölgelerden seçilen bir adam,
    inatçı bir susuş gibi mırıldandı bu şarkıyı.
    mırıldanmak mı?
    hayır.. üflüyor olmalı.
    benim dumanımı üflediğim aynı odaya..

    hiç ummazken,
    hala severek giydiğim çocukluğum,
    düşlerin belki de tek güzel yerinde soluksuz kalan masallarım,
    keçi ayaklı, flütlü, hatta bazen kanatlı, küçük tanrılarım.
    kısaca hayal sandığım bütün bir evren ve benim zamanım..
    yavaşça örtüştü.

    ne vardı ki sözlerde?
    müzik mi kaçınılmaz fonuydu hayatımın?
    sevmez miyim ben geceleri?
    hala bilmiyorum.
    aşkı kabullenmiyor belki de bünyem ve
    abartıyorum
    ?
42 entry daha
hesabın var mı? giriş yap