9 entry daha
  • önsöz

    saf teorik aklın eleştirisinde saf yetinin kendisi eleştirilmişti. ancak, akıl saf akıl olarak pratik olduğunda kendi gerçekliğini ve kavramlarının gerçekliğini yapıp etmeyle kanıtlar. bu sebeple, bu kitabın yapması beklenen şey saf pratik aklın var olduğunu ortaya koymaktır.bu bağlamda, transandantal özgürlük pratik akıl ile kendine sağlam zemin bulacaktır.

    sırf ideler olarak teorik akılda desteksiz kalan tanrı ve ölümsüzlük kavramlarının olanaklılığı özgürlüğün gerçek olmasıyla kanıtlanır. çünkü özgürlük idesi ahlak yasası yoluyla kendini ortaya koyar. özgürlük, teorik aklın ideleri içinde doğrudan doğruya kavrayamasak da olanaklılığını a priori olarak bildiğimiz tek idedir, çünkü özgürlük, ahlak yasasının koşuludur.

    özgürlük, ahlak yasasının ratio essendi’sidir (var olma nedenidir); ahlak yasası da özgürlüğün ratio cognoscendi’sidir (bilinme nedenidir). ahlak yasası daha önce aklımızda açıklıkla düşünülmüş olmasaydı, özgürlük gibi bir şeyi kabul etmekte hiçbir zaman kendimizi haklı göremezdik. özgürlük olmasaydı, içimizde ahlak yasasıyla hiç karşılaşamazdık.

    burada zorlu bir bilmece ortaya çıkıyor: kategorilerin teorideki duyular üstü kullanılışının nesnel gerçekliği yadsınabiliyor, ama saf pratik aklın nesneleri bakımından bu gerçeklik nasıl kabul edilebiliyor? bu tamamiyle aklın çalıştığı iki fonksiyon ile alakalıdır ve bu iki fonksiyonun yapabileceği şeyler farklıdır (teorik ve pratik olmak üzere). bu sebeple, pratik akıl, nedensellik kategorisinin duyular üstü bir nesnesine yani (pratik kullanım açısından) özgürlüğe gerçeklik sağlar. başka bir deyişle, pratik akıl düşünülebileni bir olguyla doğrular.

    kant’a göre insanı özgürlük olarak nedensellik (ahlak yasası) ile doğa mekanizmi olarak nedenselliğin (doğa yasası) bileşimi olarak görmek mümkün. insan ilkinde kendini saf bilinçle kendi başına varlık olarak tasarımlar. ikincisinde ise kendisini deneysel bilinçte bir tezahür olarak tasarımlar.

    giriş : pratik aklın bir eleştirisi düşüncesi üzerine

    akıl pratik kullanımında, istemenin (volonté) belirlenme nedenleriyle uğraşır. istemek söz konusu olduğunda aklın hep nesnel gerçekliği vardır. aklı nesnelerle ilgisinde değil, istemeyle ilgisinde ve istemenin nedenselliğiyle ilgisinde ele almamız gerekir. bu sebeple, deneysel olarak koşullanmamış nedenselliğin ilkelerinden başlayıp, böyle bir istemeyi belirleyen nedenlerle ilgili kavramları saptayacağız. bu kavramları nesnelere, sonunda da özneye ve öznenin duyusallığına uygulama denemesi yapacağız.

    birinci kitap: saf pratik aklın analitiği

    birinci bölüm: saf pratik aklın ilkeleri üzerine

    pratik ilkeler, altına birçok pratik kuralın girdiği genel bir isteme belirlemesini taşıyan önermelerdir. taşıdıkları koşul özne tarafından yalnız kendi istemesi (öznel) için geçerliyse maksimlerdir;.bu koşul, her akıl sahibi varlığın istemesi için geçerli olarak tanındığında ise, nesneldirler ya da pratik yasalardır.

    pratik kural, her zaman aklın bir ürünüdür, çünkü pratik etkinin aracı olarak eylemi amaç olarak öngörür. istemesi yalnız akıl tarafından belirlenmeyen varlık için, yani insanlar için, bu kural buyruktur. buyruklar koşul taşıdığında, yani istemeyi yalnızca isteme olarak değil, arzu edilen bir etkiye göre belirlediklerinde, yasa değil, pratik buyurtular olan koşullu buyruklardır. çünkü yasalar, eylemin etkisinden bağımsız olarak istemeyi isteme olarak belirlemelidir. burada, yasanın koşulsuzluğunu iyice kavramak gerekir. arzu edilen bir etki her zaman koşul içerir ve yasa eylemin etkileriyle ilgilenmez, bu sebeple koşullarla da ilgilenmez. peki, yasa tam olarak neyi belirler? istemenin ve dolayısıyla eylemlerimizin ilkelerini belirler. bu ilkeleri nasıl belirlediğini ilerleyen bölümlerde anlatacağım.

    aklın yasa koyucu olması için, yalnızca kendi kendini varsaymakla yetinmesi istenir, çünkü kural ancak bir akıl sahibi varlığı öbüründen ayıran rastlantısal öznel koşullara bağlı olmaksızın geçerli olduğunda nesnel ve genel geçerdir. arzulama yetisinin içeriği bir nesne olduğunda bu deneyseldir ve pratik yasa sağlayamaz ama maksim olarak iş görür. özne, bu nesnenin gerçekliğinden haz alır. bu haz, duyumlama yetisi kaynaklıdır ve nesnesine bağımlıdır.bütün içerikli pratik ilkeler, ilke olarak bir ve aynı türdendir ve ben sevgisi ya da kişinin kendi mutluluğu genel ilkesinin altına girer.

    akıl, ancak istemeyi kendi belirlediği zaman yüksek bir arzulama yetisi olur. akıl, istemeyi pratik bir yasayla, haz ve acı duygusu araya girmeksizin dolaysız olarak belirler ve ancak saf akıl olarak pratik olabildiği için, yasa koyucu olabilir. mutluluk, öznel belirleyici nedenlere verilen genel addır. mutluluk arzusu söz konusu olduğunda önemli olan, yasaya uygunluğun biçimi değil, sırf içeriktir. yani, yasaya uymakla zevke ulaşıp ulaşmayacağım ve ne kadar zevk alacağımdır.

    bir yasayı bütün içeriğinden ayırırsak, geriye genel bir yasa koymanın sırf biçiminden başka bir şey kalmaz. yani aslında böyle bir yasanın tek içeriği olabilir, o da bu yasanın biçimidir (tamamiyle formel bir şeydir, deneysel değildir). yasanın yalnız formu akıl tarafından belirleniyorsa, bu yasanın formunu belirleyen neden; tezahürlerin nedenlerinden farklı olmalıdır (tezahürlerin bağımlı olduğu nedensellik yasasından, yani doğada algıladığımız nedensellik yasasından). o halde, maksimin sırf yasa koyucu biçimi bir isteme için yasa görevini görebiliyorsa ancak, o isteme özgür bir istemedir. transandantal anlamda istememizin sahip olduğu özgürlük işte budur.

    özgürlüğün doğrudan doğruya bilincine varamayız çünkü ilk kavramı negatiftir, deneyde de gözlemleyemeyiz. ilk olarak doğrudan doğruya bilincine vardığımız ahlak yasasıdır. akıl onu hiçbir duyusal koşul tarafından alt edilemeyen, hatta koşullardan büsbütün bağımsız olan bir belirleme nedeni olarak ortaya koyduğu için, ahlak yasası bizi özgürlük kavramına götürür. başka bir deyişle, ahlak yasası pratik akılla birlikte işe karışarak özgürlük kavramını bize zorla getirir. peki bu yasanın formu nedir?

    saf pratik aklın temel yasası: öyle eyle ki, her defasında senin istemenin maksimi aynı zamanda evrensel bir yasamanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin. bu yasanın tek içeriği, bahsedilen evrensellik formudur. isteme, deneysel koşullardan bağımsız, dolasıyla saf isteme olarak, yasanın sırf biçimi tarafından belirlenmiş olarak düşünülmelidir ve bu belirleme nedeni bütün maksimlerin en üstün koşulu olarak görülmelidir. burada, kendi başına pratik olan saf akıl doğrudan doğruya yasa koyucudur. istemeyi sırf maksimlerinin biçimi bakımından a priori belirleyen bir kuraldır. eylemin etkisinden tamamen bağımsız olarak istemeyi belirler, aksi takdirde koşullu olurdu. bu temel yasanın bilincine aklın temel bir olgusu denebilir. saf aklın kendini aslında yasa koyucu olarak orta koyan tek olgusu budur. sonuç olarak, saf akıl kendi başına pratiktir ve (insana) ahlak yasası diye adlandırdığımız genel bir yasa verir.

    insanın akıl sahibi olarak ve yasa koyucu kimliği dolayısıyla bir taraftan özgür; diğer taraftan doğanın içinde doğa mekanizmine boyun eğen bir yapısı olduğunu söylemiştik. işte böyle ikili yapıya sahip insan için ahlak yasası kesin olarak buyuran bir buyruktur. bir eyleme zorlanmayı belirtir, bu eylem de ödevdir. kant’a göre sonsuz varlık hiçbir gereksinime ihtiyacı olmadığı için koşullara bağımlı değildir ve pratik kısıtlayıcı yasaların üstündedir. onun için yükümlülük ve ödev söz konusu değildir. yine de, tanrı’yı bütün pratik yasaların üstüne çıkarmaz. kant’a göre tanrı, pratik bir idedir ve sonlu varlıklar bu örneğe sonsuza dek yaklaşmaya çalışırlar.

    mutluluk ilkesi maksimler sağlayabilir, ama kişi genel mutluluğu kendi istemesinin nesnesi yapsa bile, istemenin yasaları olarak kullanılabilecek maksimler sağlayamaz. genellik gösteren kurallar verebilir bu ilke, ancak evrensel kurallar veremez çünkü hep deneyseldir ve koşullara bağımlıdır.

    ı. saf pratik aklın ilkelerinin türetimi üzerine

    deney nesnelerinin ötesindeki, yani noumenonlar (kendinde şeyler) olarak şeyler üzerine, bir bilginin her pozitif ögesi, teorik akıl için tamamen olanaksızdır. akıl noumenonları bilmese de bunları düşünmek zorundadır. ahlak yasası böyle bir yolu açmamakla birlikte saf bir düşünülür dünyaya işaret eden bir olgu sağlar ve bu olguyu pozitif olarak belirler ve onunla ilgili bir şeyi, yani bir yasayı bilmemizi sağlar.

    insanın iki yapının bileşimi olduğunu söylemiştik. ilki duyusal bir doğa ya da duyular dünyası dediğimiz yapıdır. tezahürlerin yasalara bağlı varoluşları söz konusudur ve akıl burada heteronom (pasif) konumdadır. ikincisi ise insanın sahip olduğu duyular üstü doğadır. akıl sahibi varlıklar, burada saf aklın özerkliğine ilişkin yasalara uygun var olurlar. saf pratik aklın özerkliği altında bir doğa söz konusudur ve bu özerkliğin yasası ahlak yasasıdır. duyular üstü doğaya pratik açıdan nesnel gerçeklik veririz çünkü biz ona istememizin nesnesi olarak bakmaktayız.

    akıl, istemenin maksimini nasıl belirleyebilir? pratik akıl, teorik akılda görünün yerine özgürlük kavramını koyar. bu yasalar ancak istemenin özgürlüğünde olanaklıdır. ahlak yasasının nesnel gerçekliği hiçbir türetimle, teorik, kurgusal veya deneysel olarak desteklenen aklın hiçbir çabasıyla kanıtlanamaz. hiçbir deneyle doğrulanamaz ve a posteriori olarak kanıtlanamaz, yine de sapasağlam ayakta durur.

    her koşullar dizisi için koşulsuz olan bir şeyin olması zorunludur. bu yüzden, bir mutlak kendiliğindenlik yetisinin idesi olarak özgürlük idesi, olanağı söz konusu olduğunda, saf teorik aklın analitik bir ilkesidir. ahlak yasası, özgürlük yetisinin yalnız olanaklılığını değil, istemeyi doğrudan doğruya belirleyen akıl kavramını getirmekle bu yetinin gerçekliğini de kanıtlar.böylece ahlak yasası ilk kez, yalnız pratik olmakla birlikte akla nesnel gerçeklik vermiş olur ve onun aşkın kullanılışını, içkin bir kullanışa dönüştürmüş olur. deney alanında aklın ideler aracılığıyla etkide bulunan bir neden olmasını sağlar.

    ıı. saf aklın pratik kullanılışındaki, sırf teorik kullanılışında olanaksız genişleme yetkisi üzerine

    kant’a göre hume neden kavramını uydurma ve aldatıcı bulmaktadır çünkü bir şey ile bir başka şey arasındaki bağlantıyı, eğer bu bağlantı algıyı vermiyorsa, a priori ve zorunlu olarak bilmek olanaksızdır. aslında alışkanlık (öznel zorunluluk), bize nesnel zorunlulukmuş gibi gelir.şeylerin varoluşlarına ilişkin bir sonucun çıkarımını yapamayız. yalnız hayalgücü kuralıyla, daha önceki durumlara benzer durumlar bekleyebiliriz. buradan da zorunluluk türetilemez.

    hume, deney nesnelerini kendi başına şeyler olarak kabul etmiştir. kant, burada hume’un skeptikliğine bir operasyon yapar. ona göre deneyde karşımıza çıkanlar kendi başına şeyler olmayıp tezahürleridir. bir deneydeki tezahürler olarak a ve b’nin (zaman ilişkileri bakımından) zorunlu olarak bağlantılı olmaları düşünülebilir. aynı zamanda teorik aklın eleştirisinde neden kavramını, deneye başvurmadan a priori olarak türettiğini söyler.

    deneysel olarak koşullandırılmamış bir nedensellik kavramı, teorik olarak gerçekten boştur, ama yine de olanaklıdır ve belirlenmemiş nesneye ilişkindir. bu kavrama, ahlak yasasıyla pratik açıdan anlam verilir.

    ikinci bölüm: saf pratik aklın bir nesnesi kavramı üzerine

    pratik aklın biricik nesneleri iyi (arzulama yetisinin zorunlu bir nesnesi) ve kötüdür (nefret etmek yetisinin zorunlu bir nesnesi). hayırlı (das wohl) veya fena (das übel) olan, hep yalnızca bizim hoşnut olma ya da hoşnut olamam, memnun olma ya da acı duyma durumumuzla bir ilgi gösterir. iyi (das gute) ve kötü (das böse), her zaman için – istemenin bir şeyi kendi nesnesi yapmak üzere akıl yasasıyla belirlenmiş olması bakımından- istemeyle bir ilgi gösterir.

    bir şey kayıtsız şartsız iyi ya da kötü olacaksa bu, istemenin maksiminden başka bir şey olamaz. iyi ya da kötü diye adlandırılacak olan, bir nesne değil, eylemde bulunan kişinin kendisidir. iyi ve kötü kavramları, ahlak yasasından sonra ve onun aracılığıyla tanımlanması gerekir. aksi takdirde, iyi ve kötü nesneler üzerinden tanımlanacak ve hoşa-nahoşa dönüşeceklerdir. tüm a priori zorunluluklarını kaybedeceklerdir.

    saf pratik yargıgücünün aldığı model üzerine

    duyusallıkta bizim için olanaklı bir eylemin, aklın pratik kuralı altına giren bir durum olup olmadığına karar vermek için pratik yargıgücü gereklidir. saf pratik akıl, doğa yasasının yasallığının formunu yargıgücü için kullanır.

    özgürlük yasasının somut olarak uygulanması için kayıtsız şartsız iyi kavramının temeline hiçbir görü, dolayısıyla hiçbir şema konamaz. ahlak yasasının doğa nesnelerine uygulanmasını sağlayan tek yeti hayalgücü değil, anlama yetisidir. anlama yetisi, aklın bir idesine duyusallık şeması değil, bir yasa sağlayabilir ama bu öyle bir yasadır ki, duyu nesnelerinde somut olarak ortaya konabilir.

    anlama yetisi, doğa yasasını bir özgürlük yasasının yalnızca modeli haline getirir. çünkü anlama yetisi deneydeki bir durumda örnek olarak kullanabileceği bir şeyi bulundurmaksızın, uygulamada saf pratik aklın yasasını kullanamazdı.

    saf pratik aklın güdüleri üzerine

    ahlak yasası nasıl güdü haline gelebilir? ahlak yasasının negatif ve pozitif olmak üzere iki duygu uyandırıyor. negatif olarak bütün eğilimlere karşı koyduğu için bireyde acı duygusu ortaya çıkıyor. pozitif olarak ise kişi ben sevgisini yıkıyor ve yasa en büyük saygı konusu oluyor. saygı, a priori bildiğimiz ve zorunluluğunu doğrudan doğruya kavrayabildiğimiz tek duygudur ve ben sevgisini yıktığı için pozitif bir duygudur.

    ahlak yasası, nesnel olarak eylemin biçimsel nedenini belirler. ancak birey, bu nesnelliği öznelliğin içinde eritmelidir ki maksimlerini ahlak yasası uğruna belirleyebilsin. pratik aklın güdüsü, öznenin duyusallığını etkiler ve yasanın istemeyi etkilemesini kolaylaştırıcı bir duygu uyandırır. ahlak yasasına duyulan saygı, tek ve aynı zamanda tartışmasız olan ahlaksal güdüdür, bu duygu bir nesneye yönelemez.

    eğilimden gelen büyün belirleme nedenlerini olanaksız kılmasıyla, bu yasaya göre nesnel pratik olan eyleme ödev denir. ödev kavramı nesnel olarak eylemin yasaya uygunluğunu ister. maksimler bakmından ise yasaya saygı ister ancak böylelikle isteme yasa ile belirlenebilir.
    kant, insanın özgürlük aracılığıyla ahlak ülkesinin yasa koyucu üyeleriyken aynı zamanda uyruğu olduğunu da söylüyor. yaratıklar olarak daha aşağıda olduğumuzu gözden kaçırmamak gerektiğini ve kutsal yasanın saygınlığını yadsımanın yasanın ruhunun dışına çıkmak olduğuna işaret ediyor.

    saf pratik aklın analitiğinin eleştirel aydınlatılması

    pratik akıl nesnelerle, onları bilmek için değil, kendi yetisiyle gerçek kılmak için uğraşır. yani belirleme nedeninin akılda bulunması bakımından bir nedensellik olan istemeyle uğraşır. aklın işi pratik olarak yalnızca görünün bir yasasını sağlamaktır. o halde, saf pratik aklın analitiğinin eleştirisine a priori pratik ilkelerin olanaklılığından başlanmalıdır.

    mutluluk öğretisi ile ahlak öğretisini birbirinden ayırmak saf pratik aklın analitiğinin üzerine düşen ilk ve en önemli görevdir. saf pratik aklın istediği, kişinin mutluluk isteminden vazgeçmesi değil, yalnızca ödev söz konusu oldu zaman mutluluğu hiç hesaba katmamasıdır. pratik özgürlük, istemenin ahlak yasası dışında her şeyden bağımsızlığıdır.

    doğa zorunluluğu olarak nedensellik kavramı, zaman içinde belirlenebilir varoluşlarıyla, dolayısıyla tezahürler olarak varoluşlarıyla ilgilidir.buna göre, belirli bir anda olup biten her olay, kendisinden önce geçmiş zaman içinde olanın olmuş olması koşuluyla zorunludur. şeylerin kendi başlarına varoluşları da doğa zorunluluğu olarak ele alınsaydı, özgürlük mümkün olmazdı.

    kendi kendisinin kendi başına şey olarak bilincinde olan özne, zaman koşulları altında bulunmaması bakımından, kendi varoluşuna bakınca, kendisini, yalnızca akıl aracılığıyla kendisine koyduğu yasalarla belirlenebilir görür.

    insan, duyusal dünyaya ait olup nasıl doğa mekanizmi nedenselliğinin dışına çıkıp özgür olabillir? kant, buna cevabı yaratılış ve insanın noumenon tarafı üzerinden cevap verir. zaman içindeki varoluş yalnızca, dünyadaki düşünen varlıkların duyusal bir tasarımlama biçimden ibaretse, bu yüzden de kendi başına şeyler olarak düşünen varlıkları ilgilendirmiyorsa, o zaman bu varlıkların yaratılışı kendi başına şeylerin yaratılışıdır; çünkü yaratılış kavramı varoluşun duyusal tasarımlama biçimine ve nedenselliğe ilişkin olmayıp, ancak noumenonlarla ilişki içine sokulabilir. tanrı, tezahürlerin yaratıcısı değildir. dolayısıyla, zaman içinde yer alan ve görünüş olan eylemlerin de yaratıcısı değildir. yaratılış, bu varlıkların duyusal varoluşlarıyla ilgili değil, düşünülür varoluşlarıyla ilgilidir. sonuç olarak, kendi başına şeyler zaman için değildirler ve bu noktada düşünen varlık olarak öznenin özgürlüğü mümkündür.
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap