10 entry daha
  • zulmet, kalpte zuhur eden bir çeşit iç sıkıntısıdır. islâm âlimleri bu hâlin, insanın nefsinin günaha ve harama çağırması neticesinde ortaya çıkan kirin ve pasın, kalpteki imanla çarpışması neticesinde ayyuka çıktığını söylüyorlar. yani nefis hiçbir zaman tatmin olmadığından, yapılan işler yavaş yavaş kalpteki bu zulmeti arttırıyor. bunu temizlemek için ibadet, hayır, dua, zikir gibi işlerle meşguliyet lazım geliyor.

    fakat bu zamanlarda fark ettiğim bir şey var, ben artık haramdan, günahtan sıkıntı duymuyorum. standart, normal bir yaşantı zaten bu haramları, günahları default olarak içerir oldu günümüzde. ben ne zaman bu zulmeti temizlemeye çalışsam, esas o zaman içim sıkılıyor. demek ki o kadar günaha batan bahtsız nesilleriz ki, kalplerimizdeki iman nuru sönmeye yüz tutmuş. kir ve pas her yeri kaplamış. hangi vakit ki iman nurunu alevlendirmeye çalışıyoruz; ibadet, zikir yapıp hayırla meşgul oluyoruz, o artık zulmetin zaferiyle neticelenmiş kalpteki savaş, bir anda tekrar başlıyor ve bu hâl, bir iç sıkıntısı doğuruyor. hülâsa, bizim neslimiz için zulmet artık hayırdan doğar oldu, öyle değil tabiî ama kirli kalplerimize tecellisi böyle oluyor. dolayısıyla sırf bu sıkıntıyı yaşamamak için ölümü büsbütün insanlar unutuyor, bırakın ibadeti, dine inanmayı dahi bırakıyor. sebebi işte bu garip hâl ve duygu...

    eskilerden bir âlim, ''bu zamanda imanını koruyan kişinin soyunda sopunda ya evliya vardır ya da ashâb-ı kiram veya hazret-i peygamber evlâdıdır (seyyid veya şeriftir), yoksa bu devirde imanlı kalmaya imkân yoktur. size söylüyorum, bu zamanda eski harfleri (arapça, osmanlıca) bilen, âlim; şer-i şerife uygun namaz kılan, evliya olur. bu velîliğin en küçük derecesi de bir kumsala bakıp da o kumsaldaki kum tanesi adedini bilmek, ölüler arasında cennetlik ile cehennemliği ayırmaktır'' demiş. demek ki bizim kıldığımız namaz da değil, başka bir şey.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap