116694 entry daha
  • sevgili oğlumun yeni hobisi müzik. her boş kaldığı anda yanıma gelip "musik ac musik ac musik ac*" diye isteğini makul(!) bir şekilde dile getiriyor.
    takıntı yapmasın diye ona farklı playlistler hazırladım. telefonumu eline aldığının üçüncü günü yine ekranını kırdığı için (aynı telefonun ekranını tam 6 kere değiştirdim, 5'i oğlumun eseri) müzik olayını bluetooth bir hoparlörle çözelim dedik.
    90'ların omzunda teyp taşıyan manyakları gibi elindeki hoparlörü kulağının yanında tutup yarın yokmuşçasına tepiniyor.

    ama bir ay içinde bu masum müzikli dans olayı ritüele dönüşmeye başladı. önce ışıklar kapatılıyor, zaten tv'ye hiç tahammülü yok, es kaza açıksa fişi bile çekiliyor, halının üstünde bir şey varsa koltukların altına atılarak ortadan kaldırılıyor ve parti başlıyor. bana aşık olduğu için bu eğlenceden mahrum bırakılmıyorum elbette. dans alanımız halının sınırları olmak kaydıyla otuz saniye kadar orada durabilirim. sonra ittirilmek suretiyle koltuğa oturtuluyorum.

    bakın bunların hepsi kabulüm. ben zaten dünyaya bunun için geldim. o ister ben yaparım, hatta öyle harika bir sistem oturttu ki o istemeden isteyeceği şeyi tahmin edip alternatifli olarak hazırlıkları tamamlarım. 6 senede benden muazzam bir köle yarattı. takdir etmemek elde değil.

    sonunda korktuğum başıma geldi ve bir playliste takıldı. özellikle iki şarkı incelikli evladımın ruhunun en derinlerine dokunuyor. biri biter bitmez diğerini açtırıyor. ben de fırsatı kaçırmıyorum, bu durumun oğlumun konuşma pratiğine bir katkı sağlaması için "hangi şarkıyı istediğini söyle, yoksa açamam" diyorum. o da önce "eşşşşek" sonra da "ayığğğ" diyerek beni mutluluktan uçuruyor.
    bir kadına söylenebilecek en güzel şey ne diye sorsanız ayı ve eşek derim.
    ama artık domatesine biberine patlıcanına ayrı, hey hey günaydın çocuklar nidalarına ayrı, ayısına eşeğine armutuna ayrı başlayacağım. zaten geçen gün bugün bayram şarkısının aslında hoplanıp zıplanacak değil hüzünlü bir şarkı olduğunu anladım, o anki aydınlamama tanık olmak istemezdiniz. "sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki yalnız sen anlarsınnnnn" kısmını idrak edip, dans ederken birden "ay adamın annesi ölmüş" diye ağlamaya başladım.
    overdose barış manço da buna sebep olmuş olabilir, bilmiyorum.

    sonra ne yaptım, bu kadar neşeye anti bir şeyler dinlemeliyim deyip her sabah işe gelirken yavuz çetin dinlemeye başladım. bir yere kadar iyi geldi de bugün vapurdan köprüye doğru bakarken kulağımdaki şarkının da etkisiyle o seçenek gözüme makul göründü bir an.
    aman neyse, akşam gider ayağıma gümüş halhal takarım, geçer.
157010 entry daha
hesabın var mı? giriş yap