• hali hazırda biten 4 maçla ilgili en belirgin husus her takımın ( arnavutluk dahil ) taş gibi kaya gibi stoperleri var.

    fransa'da rami ikili mücadelede bildiğin can alır, ingiliz stoperler, 1.96'lık dev gibi rus santroforu * resmen haşat ettiler, adamın üzerinden kafa vuruyorlardı, yeri geldi tekme tokat indirdiler, rumen stoperler inanılmaz keskin ve seriydi, ruslar zaten kemik gibi,

    bizim en büyük handikapımız vasat bir stoperimizin bile olmaması, sol bekten ve ön liberodan stoper yaptık kendimize, ersan gülüm üst düzey bir oyuncu olmayabilir ama kesinlikle kadroda olması gerekiyordu, sakatlığı varsa bilmiyorum, hadi onu geçtim atınç nukan'ı al bari kadroya, genç, fizikli seri, keşke daha üst düzey stoperlerimiz olsa onlar oynasa ama yok,

    örneğin bu maç mandzukiç ile eşleşecek savunmacımız yok, bütün iş mehmet topal'ın ne kadar gayret gösterebileceğine daha doğrusu kendini ne kadar yırtabileceğine kaldı. biliyorum berbat bir sezon geçirdi, senelerdir aşama kaydetmedi filan ama adı stoper bari semih ile oynayalım, kötü de olsa bir gerçek stoperimiz sahada olur yoksa yazık olacak.
  • canli bahis oynayan arkadaslara tavsiyem,

    ikinci yari icin 1,5 ustune yuklu girebilirsiniz bizim takim saldirirken acik verecek.

    kim atar golu bilmiyorum ama hislerim mac sonucu 1-1 ya da yuksek ihtimal 1-2 bitecek yonunde.

    bol sans.

    edit: ne yazik ki son 10 dakika takim halinde deli gibi saldirmadik bile, haliyle hirvatistan kontra bulamadi. uzgunum ama bu gruptan 0 puanla sonuncu ayriliriz.
  • yine avrupa kıtası ve türkiye'de milliyetçi duyguları kabartacağı anlaşılan fransa'da düzenlenen 2016 avrupa futbol şampiyonası. almanya, fransa veya ispanya'dan biri şampiyon olacak gibi görünüyor.
  • fena halde quidditch world cup havası hissettiren. olası ölüm yiyen saldırısı da ışid tabiki.
  • seyirci atmosferi uzun suredir gordugum en basarili turnuva. tv den izlesen bile atmosferini yasiyorsun stadi. vuvuzelali dunya kupasindan sonra ilac gibi geldi.
  • şu turnuvanın bize öğretmesi gereken şey, doğu halklarına özgü tipik aşağılık kompleksimizden kurtulmamızın zarureti. slavlar, anglo saksonlar turnuvada birbirini boğazlıyor, birbirinin millî marşlarını yuhalıyor. biz ise her yaptığımız işten sonra ''aman batılılar bize bakıp tiksinmesin'' diye kırk takla atıyoruz. bu adamların öyle bir derdi yok, mesele şahsîdir diyor geçiyorlar. bugünkü maçta türk tarafı oldukça medenî hareket etmesine karşın hırvatlar alâkasız şekilde millî marşımızı yuhaladı meselâ, kimse ses etmedi.

    umuyorum, bilhassa şu sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla kendi kendimize girdiğimiz, eciş bücüş sürüngen tiplemesini kendimize yakıştırdığımız kompleksten kurtuluruz.
  • berbat bir eşleşme ayağına sahip turnuva, daha önceki entrylerimde de belirtmiştim. eskiden grup ikincisi karşı grubun birincisiyle çapraz eşleşirdi. birinci olmanın bir sonraki tura giderken avantajı vardı. şimdi 4 grubun birincisinin rakibi üçüncülerle, ikincileri de öbür grupların ikincilerle oynuyor. yani birinci olamasa bile atıyorum fransanın grubunda isviçre ikinci olsa bile biliyor ki c grubunda almanya lider olacak, rakip de en fazla polonya gelecek. korakor mücadele edip birinci olup karışına bizim grubun ya da c ve e grubunun üçüncüsünü almak için ekstra çaba neden sarfetsin? ha bu söylediklerimi d ve e grubu için ayrı tutuyorum. d ve e grubunun ikincileri de karışına grup lideri alıyor, d ve e grupları da nedense turnuvanın en karışık grupları.

    dolayısıyla her takım 0-0a, gol yese gol atsa de 1-0a razı oyun oynuyor. alan razı veren razı. sadece ingiltere patladı, daha patlayan çıkar gerçi 1-0a yatan takımlar olduğu sürece. takım sayısından ziyade 24 takımın 16ya inmesi oldukça başarısız olan turnuva diye özetleyebiliriz. tahminim üçüncüler sırasında en yüksek puanı alan takım en fazla 3 olacak. 2 puanla da 1 puanla da takımlar son 16ya kendini atacak.
  • burada bir çok kişide aynı serzenişi görüyorum;

    -turnuvanın abi takımları yok,
    -hiç birimiz kadro sayamıyoruz,
    -büyük takımlar, büyük takım gibi değiller,
    -turnuva zevk vermiyor.

    evet arkadaşlar, doğru söylüyorsunuz ancak 2006 dünya kupasından sonra hiç bir ülke (ispanya hariç) net ilk 11'ini oturtup, kendi neslini yakalayamadı. yakalayan bile (almanya) sürekli nesil eskimesin diye kadrosunu genç tutuyor. tabi bunda löw'ün de bakış açısı önemli. ancak almanya 2002 - 96 arasında yaşadıklarını bir daha yaşamamak için bu politikaya başvurmuş durumda.

    almanya'yı kenara koyarsak yeni nesil olarak gümbür gümbür gelen bir fransa (bu turnuva olmasa bile sonraki turnuvalarda) dışında önemli nesil yakalayabilmiş ülke yok gibi bir şey. çoğu yıldız güney amerika'da ve şu anda dünya futboluna da bence güney amerika piyasası damga vurmuş durumda.

    ingiltere yoktan bir nesil yaratmaya çalışıyor ama orta sahasız bir futbol bu futbol devrinin başarısı olmayacak.

    italya ise zaten kayıp bir nesil. 2012'deki mucizevi başarısı dışında 2006 dünya kupasından sonra her turnuva kayıpları oynuyor, futbol namına bir şeyler koyamıyor.

    hollanda yine nesil yaratma peşinde ancak ingiltere'nin bir tık altı diye düşünüyorum. genç kadrosu ve sistemsizliklerine kurban gittiler.

    2008 yılından itibaren dünya futboluna damga vuran ispanya ise bence tam anlamıyla kaybolacak. 2014 çöküşün başlangıcıydı, 2016 eğer sürpriz olmazsa bir tık alta daha doğru gidiş ve 2018 tamamen karanlık olacak.

    kolombiya, urguay, arjantin, brezilya, şili, meksika yıldızları bir nevi avrupa futbolunu domine etmeye başladılar. önceden ya çok büyük yıldız çıkardı ya da hiç yıldız çıkmazdı. orta seviye topçusu olmazdı bu ülkelerin ancak şimdi bu ülkelerin de görev adamları ve orta seviye topçuları var. bunun sonucu olarak da avrupa futbolunda gerek devşirmeler gerekse de önemli topçuların yerini almaları ve sezon boyunca artan form grafikleri "avrupa yıldızlarının" çıkmasını engelliyor. bu yüzden de avrupa'da büyük takımların kadrolarını artık ezbere sayamıyoruz. çünkü kulüplerde ya yıldız oyuncular ya da orta seviye "regular futbolcular" futbolcular yer alıyor.

    yani futbolda artık ya "çok büyük yıldızlar" ya da "orta seviye" yıldızlar yer alıyor. çok büyük yıldızlar da 1990'lardaki gibi milan, inter, real madrid, barcelona, liverpool, manchester united, lyon, bayern münih, lazio, parma, arsenal gibi kült takımlara eşit miktarda dağılmıyor. hepimiz 90'lardaki bu takımların kadrosundan 5 topçu sayabiliriz değil mi?

    ancak 2000'lerin son çeyreğine doğu , bence abramoviç ile, durum değişti. kimse artık büyük takımların kadrolarını sayamaz hale geldi. bugün brezilya ve arjantin'i bile sayamıyoruz. sebebi ise basit; eskiden "süperstarlar, starlar, bir nebze düşük starlar, orta seviye topçular ve topçular" vardı. süperstarlar yukarıda saydığım takımlara dağılırdı, starlar ise yine çevrelerine dağılırdı. şimdi ya "süperstarlar" ya da "orta seviye topçular" bulunuyor.

    bunun sebebi de abramoviç ile verilen paraların saçılması.
    1998 yılında ronaldo 20 milyon pound'a barcelona'ya,
    1998 yılında denilson 23,5 milyon pound'a real betis'e,
    1999 yılında vieri 31 milyon pound'a milan'a,

    geçerken bugün saçma sapan topçulara bu miktarlar gözü kapalı veriliyor.
    dolayısıyla da "bu kadar ücret verilen topçu" yıldız olarak gösteriliyor ve takımlarda oynatılmaya çalışılıyor. manajerler aslında bu balon topçuları abarttıkça ve piyasasını yükselttikçe futbolcuların paraları "istatistiklere" yansımıyor ve manchester city gibi, psg gibi ne büyük takım olabilmiş ne de olabilecek; asla şampiyonlar ligi'ni kazanamayacak birer "yıldızlar karması" adı altında medyaya sunulan takımlar ortaya çıkıyor. bu topçuların etrafında bulunan topçular da milli takımlara "manchester city" etiketiyle gelince işin rengi değişiyor. ve adını duymadığımız bir adamı sırf, atıyorum, "premier lig'de sağ bek" oynuyor diye şak diye takımda görüyoruz. ve dolayısıyla bu adamın o formayı taşıyamadığı ortaya çıkıyor. 2 sene önce dünya kupası'na city etiketiyle gelmiş adam, aston villa'ya kadar düşünce bir daha milli takıma gelmiyor ve milli takımlar yeni bir bek arayışına giriyor.

    ayrıca değişen taktik düzenleri, gol yememek üzerine oluşturulan sistemler de sürekli ön plana çıktığı için "sıradan oyuncularla da" bir takım büyük bir turnuvada çeyrek ve hatta yarı finali dahi görebiliyor.

    futbol pazarı çok geniş, bu yüzden de paralar böylesine saçıldıkça ortaya çıkan sonuç ve serzenişler daima aynı olacak. bu düzende en iyisini yine almanya yapıyor. çünkü almanya, sürekli neslini geliştirmeye çalışıyor ve bundesliga'yı iyi kullanıyor. ancak italya tükenmiş serie a'sı ile, ingiltere balon olmuş premier ligi ile ya da ispanya üç takımlı la liga'sı ile daha çok kayıp nesilleri oynar.

    burada türkiye'nin de yapması gereken kendi jenerasyonu için mutlaka balonlaşmı 650 milyon euro'ları bulan pazarını söndürmesi ve ayakları yere sağlam basan takımlar, topçular ve teknik antrenörler çıkartmasıdır. çünkü artık kaos futbolu maç kazandırmıyor. koşan, çalışan, kondisyonu yüksek ve ayakta kalan futbolcular dünya futboluna yön veriyor.

    messi ya da ronaldo "çağın iki süper yıldızı" bir maçta kaç defa düşüyor, çevresindekiler bir maçta kaç defa düşüyor ya da bugün hırvatlar (yatmaları vs demiyorum) bir maçta kaç defa düşüyor sayın ve aradaki farkı görün.
  • su ana kadar en kotu takim turkiye. kuzey irlandanin bile derli toplu bir goruntusu var. bence 24 takim fikri iyi olmamis. renklilik artsa bile sampiyona mantigina ters gibi geldi bana. biraz ilerlesin daha net anlasilir.
hesabın var mı? giriş yap