5 entry daha
  • küçükken okuduğum kitaplara konu olan hikayeler yaşanıyormuş gibi hissederim hep. sobada kestane yapan mutlu bir aile gelir gözümün önüne. yanlarından geçtikçe içimi huzur kaplar. kim bilir bu evde yaşayanların hayatları ne türlüdür diye merak ederim. iyi ki varlar. umutsuzluğuma küçük de olsa derman olmuşluğu çoktur bu evlerin, yolculuklar esnasında. bir gün misafir olmayı çok isterim.
  • çook hüzün veren ,
    insana kendine acıma,
    dünyaya yabancılaşma
    ve bilinmeze gitme hissi veren
    evlerdir.
    hele bir de uzaklarda
    köpekler havlıyorsa
    mevsim kışsa....
  • aklıma babamla yaşadığım otobüs yolculuğunu getirir:
    gözler doludur babamın...üniversite ve yurda kayıt yapılmış memlekete geri dönülmektedir.
    -yanan ev ışıklarına her baktığında baba evini özleyeceksin. sıcacık aile ortamını...çocukluğunu...
    şimdi orda olsaydım anne ve babamla aynı sofrada yemek yeseydim diyeceksin...
    demişti...
    hiç unutamam o sözlerini, her otobüs camından gece vakti evlere baktığımda aklıma gelir dolan gözleri...
    (bkz: ah babam sağ olsaydı)
  • ilginç bir şekilde içlerinde kasketli bıyıklı emmilerin, şalvarlı baş örtülü teyzelerin oturduğunu düşündüğüm evlerdir. çünkü şehrin dışındadır bu evler. öyle çok süper lüks evler de değillerdir. yani gidip de mini etekli elbiseli kızlar falan oturmaz bu evlerde. taşra kültürü hakimdir bu evlerde.
  • ünv için ailemden ayrı başka şehirde yaşayacağım zaman, otobüs yolculuklarım başladığında dikkatimi çekmişti benimde.. başlarda artık başka şehirde kendimce özgür bir hayatın beni beklediği düşüncesi vardı.. yalnız yolculuklar arttıkça, yolculuktaki o evler aslında ailenle hayatın boyunca beraber geçireceğin zamanın nasıl azaldığının, hayatın kısa olduğunun göstergesi olmaya başlamıştı. o evin, daha doğrusu ailenin yanında hissettiğin huzur ve güven duygusunun ne kadar değerli olduğunu anlamaya başlamıştım, özgürlüğüme kavuştuğumu sanarken..
  • içlerinde kimin oturduğu ne gibi hüzünle kaplı olduğu düşünülen evlerdir. borcu mu var? hastası mı var? neden orada oturuyor? onu oaraya bağlayan ne? gibi soruları sordurtur peşisıra...
  • bana hep çok uzakmış gibi gelen yaşamlara tanık olmanın verdiği garip hisle uzun uzun incelediğim evlerdir.
  • "lan oğlum orada yaşayan var. neyşiniz var orada?" dedirten evlerdir.

    istanbul - sivas arası mesela.. ankara'yı çıkıp kırkkale'ye girersin ve derken yerköy sapağından yozgat'a dönersin. ulan o dümdüz bozkır, kuru memleket.. yola yakın köylerde yanan ışıklar falan. köyün içindeki elektrik direğinin altına bırakılmış tarım aletleri. sonra ilçenin birinin içinden geçen şehirlerarası yol üzerinde şehir içi trafik ışığı kırmızı yanar, durursun ve el arabasıyla karşıya geçen emmiler, soğuktan iki üç kat gocuk giymiş teyzeler falan. yeşil yanar ve "hasssiii... lan burada yaşanır mı enayiler!" deyip gazlarsın. öyle işte.
  • ışıklarıyla yol alırken bir otobüsün en arka cam kenarında yol kenarına serpilmiş soluk yüzlü duran yalnızca ayın aydınlattığı evler her zaman bir duygusallığı bir hüznü anlatır.

    yolculara hayal kurduran evlerdir.
  • yazık yol kenarında gürültü, toz çekiyolar diye acırım fakaaat
    yeni bir çevreyolu kenarındaysa acımak yerine söverim çünkü yok yere trafiğin artmasına neden olmaktalar aynı şey 1960-1990 arası istanbul içi e5 tem için de geçerli
394 entry daha
hesabın var mı? giriş yap