• eğer bir yakınınızı hastane hastane gezdirmiş ve sonra buna rağmen kaybetmişseniz her dinleyişinizde içinizden birşeylerin koptuğunu hissedeceğiniz türkü.

    trt repertuar no: 0020
    yöre: yozgat / akdağmadeni
    kaynak kişi: nida tüfekçi
    derleyen: nida tüfekçi
    derleme tarihi: 1953
    notalayan: nida tüfekçi

    hastane önünde incir ağacı
    doktor bulamadı bana ilacı
    baştabip geliyor ölümden acı
    garip kaldım yüreğime dert oldu
    ellerin vatanı bana yurt oldu

    mezarımı kazın bayıra düze
    yönünü çevirin sıladan yüze
    benden selam söyleyin sevdiğinize
    başına karalar bağlasın yansın
    gurbet elde kaldım diye ağlasın
  • uçakla üç saatlik bir yolculuk. almanca konuşan hemşireler önünüzde yürürken pencereden avrupa'nın soğuk yeşiline bakmaktasınızdır. teyzenin kaldığı odayı gösterirler, teşekkür edersiniz. teyze kanserdir, bağdaş kurup oturmuştur yatağa. elinizi bir daha tutamayacağının bilinciyle sıkı sıkıya tutmaktadır. öyle ki odada bulunan diğer ziyaretçilerle konuşurken bile bırakmamaktadır.

    "demek müzisyen oldun ha?"

    on yıl görüşmemenin getirdiği insanın içine işleyen, delen geçen bakışlar.

    "iyi ki çağırttın teyze, çok mu hastasın?"

    çok yakında yitip gidecek, bunun bilincinde ve olabildiğince vakur.

    "hadi bir türkü söyle bana."

    ne söylenir ki bu odada şimdi? yüzlerce türkü var dağarcığında ve ilk akla gelen hangisi olacak? "hastane önünde incir ağacı" diyerek başlarsın türküye gözyaşlarını tutmaya çalışarak. ilk akla gelen budur. algının marifeti olsa gerek. bu kadar mı uyar bir türkü söylendiği yere? teyze göz pınarlarını açmış hafifçe sağa sola sallanarak -ve elinizi bırakmayarak- dinlemektedir sizi...

    hastanesinin bahçesinde incir ağacı yoktu bu soğuk alman kentinin. teyze kısa bir süre sonra incir kokan bir köy mezarlığına taşındı. rivayet o ki hastanedeki o görüşmemizden sonra hep o anı sayıklamış, "evin bana hastane önünde incir ağacı'nı söyledi, bilir misiniz türküyü, doktor bulamadı bana ilacı"...
  • komşu kızı ile beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır. hava değişimi olarak yozgat'a (akdağmadeni) gelir. sözlüsünün ailesi gence kızlarını göstermek istemez. genç tedavi için istanbul'da hastaneye yatar, pencereden gördüğü incir ağacından aldığı ilhamla bu türküyü söyler.yakalandığı amansız hastalıktan kurtarılamayarak hastanede ölür. ailesi cenazesini yozgat'a getiremez., istanbul'da kalır.
  • eger bir kez olsun telefonunuz gecenin bir yarisi aci aci caldiysa; 9 10 saat suren yolu salya sumuk aglayarak 5 saatte aldiysaniz; ve hastaneye girdikten sonra sevdiginizi kurtarmaya calisan doktorlarin son cirpinislarini caresizce, cirpinarak ve belki de aklinizi kacirarak izlediyseniz uzak durmaniz gereken turku. zaten bir kez gogsunuze saplanmis olan bicagi, cevire cevire daha da derinlere sokan; oldurmeyen ama surundurup, duvardan duvara carpan bir turkuymus bu.
    (bkz: ben bugun bunu gordum)
  • muhteşem bir sesi olan sevgili kuzenimin, diğer bir kuzenimiz komada yatarken ve bizim de gecenin bir vakti çaresiz bir şekilde hastane otoparkında arabada beklediğimiz sırada söyleyerek hepimizin salya sümük dağılmasına sebep olduğu bildiğim duyduğum en acıklı türkülerden bir tanesi.
    zaten vurucu olan türkü, o insanı mest eden ağızdan çıktığında etkisi bin kat artınca dağılmamak elde değil..
  • bir incir ağacı da ocağına diker bu türkü.
  • 2014 ocak ayında bir gün civarı. iş çıkış saati. konya yolu. trafikte takılıp kalmış bir taksinin içi...

    - e ananen nasıl oldu peki?
    * ya şimdi olduğu yerde yataklı göğüs servisi yokmuş. sanatoryuma sevk etmişler. yarın oraya gidecek bakalım.
    + abla oraya giren kurtulamıyor be, ben annemi de babamı da orda kaybettim...
    * başınız sağolsun...

    dilimden dökülen cümle bu olsa da aslında "e bu söylenir mi be abicim?!" diye bir veryansın geçiyor içimden. arabadan bir an önce inmek istesem de başaramıyorum. gideceğim yere kadar gidiyorum. sonra da ananemin yanına. gözlerini açmış görünce seviniyorum. yemek yiyip yemediğini soruyorum. kaşlarını kaldırıyor. yemek istememiş. getirmişler yememiş. "yemezsen sana bebek maması getiririm bak!" diye tehdit ediyorum şakadan. kaşlarını çatıyor gülerek. elini kolunu oynatabiliyor olsa kesin elini "döverim seni" der gibi sallardı. olsun, bu bile mutlu ediyor. içim rahat ayrılıyorum hastaneden.

    ertesi gün sanatoryuma gidiyorum onu görmeye. onu bilinci açık gördüğüm son anlar olduğunun farkında olmadan, alelacele nasıl olduğunu soruyorum. iş yerinden gelen telefonlara kızgınlıkla cevap veriyor, benden başka kimsenin elinden yemediği mamasını yediriyorum. çok sevdiği yeğeninin ikiz bebek beklediğini haberini veriyorum. gözleri parlıyor. ayrılıyorum.

    bir daha gözleri açık görmüyorum onu hiç. her yanına gittiğimde kendim açıyorum gözlerini. ışık tutuyorum. belki rahatsız olur "git başımdan der" diye. ayrılacağıma yakın, elini kolunu çimdikliyorum, tırnaklarımı batırıyorum. belki canı acır, gözlerini açar da "acıdı yapma" der diye. "git başımdan" demiyor, "acıdı yapma" demiyor.

    bekliyorum.

    her defasında ona vaatlerde bulunuyorum. uyanırsa onu nerelere götüreceğimi söylüyorum. aralarında memleket yok. memlekete giderse gittiği yer başçeşme * olacakmış gibi bir his var içimde. adı bile geçmiyor memlekete gitmenin. konya diyorum, edirne diyorum, çanakkale diyorum, hatta mekke bile diyorum da balıkesir diyemiyorum.

    bekliyorum.

    yüzünü gül sularıyla temizliyorum. pişik olmasın diye her tarafını pudralıyorum. yatak yarası olacak diye korkuyorum. yaraları ya iyileşmezse diye korkuyorum. değil çimdiklemek, tırnak batırmak dokunmaya bile kıyamıyor, korkuyorum. yorgun ki o çok, senelerce uyumadı ki o doğru düzgün. uyusun, uyusun da korkutmasın ama beni, bizi. "anane, daha dinlenmedin mi? hadi kalk bak" . kalkmıyor.

    bekliyorum.

    nefes almak bile yoruyor onu bir süre sonra. nefes alıyor, veriyor, bekliyor geri almak için. içinden düşünüyor herhalde. her yanına gittiğimde "annane nefes almayı sakın unutma. lütfen" diyorum. gülümsüyorum ama o odadan her çıktığımda hıçkırıklarıma hakim olamıyorum. onu öpmeme izin vermeyen hemşirelerden gizli alnına uzandığımda gözyaşlarım yüzünü ıslatıyor.

    bekliyorum.

    sonra bir gün vedalaşma vaktinin geldiğini öğreniyorum. çok sevdiği oğluna can verdiği o günde, onu adı gibi gül bahçeleri içinde bekleyen çok sevdiği abisinin, annesinin, babasının, eşinin hasretine dayanamayıp, onları daha fazla bekletmemek adına gidiyor.

    hasretten de ölünürmüş, öğretiyor...
  • nida tüfekçinin derlediği bu yozgat türküsünü, türkü hikayelerinin anlatıldığı programların birinde (bir tarihte tgrt'de böyle bir program vardı) izlemiştim. zaten çok sevdiğim, sürekli dinlediğim bir türküydü; beni hep duygulandırıdı; bir de tv'de kanalları gezerken denk geldim ve izleme gafletinde(?) bulundum. aman allah'ım... türkünün sözleri zaten size o anları yaşatıyorken bir de görsel olarak o anları seyrederek yaşadığınızı düşünün...

    ... iki aşık... köyün delikanlısı ve yağız genç kızımız birbirlerini çok severler. bu aşka mani tanımamaktadırlar. her ne kadar kızın ailesi gencimizle birlikte olmalarına izin vermeseler, kızımızı başka bir oğlan ile evlendirmek isteselerde, hem kızım hem de genç aşık delikanlımız kaçamak yapıp köyden uzak bir yerde buluşurlar. buluşma yeri olarak da kendilerine o anda görüp çok sevdikleri bir ağacın altını seçerler. ağaç, incir ağacıdır. bir süre hep burada buluşur, özlemlerini giderir, gelecek hayalleri kurarlar. bu ağaç onlar için aşklarının ağaçla birlikte yeşerdiği anlamlı bir yer olmuştur, artık.

    (...) delikanlımız bir gün dönemin vebası olarak bilinen ve tadavisinin çok güç olduğu verem hastalığına yakalanır. tedavi için istanbul'un yolunu tutarlar. annesi tedavi için köydeki varını yoğunu satıp, delikanlının amcasıyla birlikte verem savaş dispanserine içleri kan ağlayarak yanına gelmiştir. delikanlının son günleridir...bir yandan amansız hastalığı, bir yandan da sevdiğiyle kurduğu hayallere kavuşamayacak olmanın verdiği dayanılmaz acı. asıl onu kahreden de sevdiğine kavuşamayacak olmasıdır; verem umrunda değildi...

    tesadüf mü dersiniz, kader mi dersiniz... delikanlının yattığı odanın camının karşısında incir ağacı vardır. tıpkı, köydeki, sevdiğiyle buluştuğu yerdeki incir ağacına benzemektedir...delikanlı incir ağacına bakar ve aklına ağacın altında sevdiğiyle defalarca buluştuğu o günler gelir. o güzel günler...ahh!... ne çare... artık o günler geride kalmıştır. ömrünün son demlerini yaşamaktadır.

    delikanlı, o acıyla hemen penceresinin karşısında duran incir ağacına bakarak, bugün bizim gözlerimizi yaşartan o dizeleri mırıldanır;

    hastane önünde incir ağacı (annem ağacı...)
    doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı...)

    baştabip geliyor zehirden acı (zehirden acı)
    garip kaldı yüreğime dert oldu (annem dert oldu)
    ellerin vatanı bana yurt oldu (annem yurt oldu)

    mezarımı kazın bayıra düze (bayıra düze)
    yönünü çevirin sıladan yüze (annem vay yüze)

    benden selam söylen sevdiğimize (sevdiğimize)
    başına koysun karalar bağlasın (annem bağlasın)
    gurbet elde kalıdm diye ağlasın (annem ağlasın)

    hem dinle, hem izle hem de ağlama... ağlama da göreyim haydi.

    arkadaşlar, değerli türkü severler... benim hatırımı atın bir kenara, türküyü yazan ve derleyen muhteremlerin hatırına, lütfen ama lütfen; istirham ediyorum; türküyü okurken, dinlerken aslına sadık kalalım; üstadımızın (nida tüfekçi) bestelediği şekliyle okuyalım, dinleyelim. ağırıma gidiyor inanın.
    notalarını bulun oradan bakın demiyorum; hiç olmazsa doğru okuyan birinden falan dinleyin. trt sanatçısı, usta ses celal bakar size bu noktada yardımcı olacaktır. kendisine il il türkiye yozgat albümünden ulaşmanız mümkün. kırmayın beni olur mu.
  • "ellerin vatanı bana yurt oldu"

    işbu türkü, kadim tarihlerden itibaren insanlık tarihinin en hüzünlü şarkısı/türküsü değilse hiçbiri değildir.
  • "ne varsa türkülerde var" diye iç geçirme sebebim.

    ne içli şarkı be...

    ne zaman dinlesem rahmetli dedemi hatırlarım.
    istinye devlet hastanesi'nde kaybetmiştik dedemi.
    12 yaşındaydım.
    teyzem bu şarkıyı mırıldanıyordu hep....

    toprağın bol olsun dedem.
hesabın var mı? giriş yap