• bir keresinde, bir gece çok sarhoş eve geldim, yatağa uzanıp o her zaman ki soruları sordum kendime, "nerden geldik, nereye gidiyoruz, niçin yaşıyoruz" ve sonuncusunun cevabını buldum herşeyi bir birine bağladığımı hatırlıyorum. fakat kalkıp yazacak halim yoktu. içime inanılmaz bir huzur gelmişti, hayattaki en mutlu uykumu uyudum (milli olduktan sonra bile böyle uyumamıştım). ertesi gün uyandığımda saatlerce kafa patlattım ve hatırlıyamadım. hayatın sırrını unuttum, zaten sonra...
    sonra da hayat beni unuttu.
  • rakı+mangal+müzik+seks

    gibi basit bir formüle sahiptir.
  • sivrisinek masalı* gibidir. merak edilir, anlatılacağı vaad edilir, peşinden koşturtulur, ama asla açıklanmaz.

    hayat: sana bir sır anlatayım mı?
    insan: anlat.
    hayat: anlat demekle olmaz. sana bir sır anlatayım mı?
    insan: e anlat dedim ya.
    hayat: o kadar kolay değil. anlat demekle olmaz.
    insan: anlatma o zaman.
    hayat: emin misin? bak bu bilgi her şeyi değiştirebilir. istersen anlatayım.
    insan: istiyorum dedim ya, dalga mı geçiyorsun sen benimle.
    hayat: öyle sinirlenmekle olmaz. sana bir sır anlatayım mı?
    insan: bak hala...
    hayat: istemiyorsan anlatmam. ama neyi kaçırdığının farkında değilsin. neden burada olduğunu, amacını, esas değer vermen gereken şeyler, her şeyi anlayacaksın...
    insan: anlat ulan, anlat! öğrenmek istiyorum. anlat!!!
    hayat: anlat demekle olmaz...
    insan: ulan, ben senin...

    uzun lafın kısası; anlatılmaz, aranır.
  • "hayat sırrının suyunu çeşmelerden bulamazsın
    ansızın bir deli çaydan içersin de kanamazsın" * *
  • itiraflarım'da* şöyle bir bölüm vardır;
    "hiçliğin hiçliği" der süleyman. hiçliğin hiçliği.. her şey bir hiçtir. insanın güneşin altında bütün o yapıp ettiklerinden kârı ne? bir nesil yok olur gider, yerine bir başka nesil gelir. ancak yeryüzü sonsuza dek var olmaya devam eder, geçmişte ne varsa gelecekte de olacak olan odur; bugün yapılanlar gelecekte de yapılacaktır ve güneşin altında yeni bir şey yoktur. bakın işte bu yeni, denilebilecek bir şey var mıdır? eski zamanlar geçip gitti. bu bizden önceydi. şimdi eskiye dair hiçbir hatıra kalmadı. ne de bizden sonrakilerden geriye bir hatıra kalacak."
    süleyman'ın ya da kim söylediyse, onun sözleridir bunlar. böyle der, tolstoy.

    süleyman kudüs'te kendisine han, hamam, saraylar yaptırmış, bağlar bahçelere sahip olmuştu, çok zengindi. her eğlenceyi tatmıştı. "boş" diyordu hepsi için.
    kendini bilgeliğe adadı. çok bilen çok acı çekiyordu, acı çekti. bir gün, aptalların da bilgelerin de aynı şekilde öleceğini anladı.
    insanın güneşin altında o kadar çabalaması sonucunda, onca emeğinin karşısında eline ne geçiyordu? her günü keder, her işi üzüntüydü. gece bile huzur bulamıyordu. anlamsızdı her şey..
    ona göre insanoğlunda delilik, kalbinde kötülük vardı. sonra da ölüp gidiyordu.

    tolstoy kendini, hayatını, hayatın anlamını sorguladığı "itiraflarım"'da schopenhauer'a, hint felsefesine, sokrates'e, ve sokrates'in şu sözüne yer verir; "hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız."

    "hiç".
    zamanda ve boşlukta olmayan, hiçbir varlığa veya şeye dayanmayan ve bu nedenle tarifi de olmayan..
    yok anlamında, olumsuz imgeler oluşturur, ölüme yakıştırılır.. diğerini aşağılamak için kullanılır; "sen hiçsin!!"
    batıdan doğuya doğru geldikçe ne hiç yokluktur ne de ölüm yok oluştur.
    hiç ehli tüm maddi arzularından, kin, nefret, kötülük gibi olumsuz duygularından arınır, yaşarken en yüksek varoluş biçimi olan nirvana'ya ulaşır.

    hoca nasreddin nüfuzlu bir devlet görevlisi ile karşılaştığında "sen kimsin?" sorusunu "hiiç!" diye cevaplamıştı "hiç kimseyim"..
    hayatın bir hiç, gelip geçici olduğunu bilenlerin, dünya malına, makamına itibar etmeyenlerin ve kibrinden arınanların ulaştıkları bir mertebedir hiç'lik.

    tasavvuf'ta insan benliğinden kurtulur. benlikle birlikte iç âlemden varlık, gurur ve kibri kazıyıp atar, hiçliği idrak eder.
    hiçlik, sahip olduğun her şeyi vermektir. çünkü tasavvuf inanışında verdiğin şey senin olur.
    "şu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol... menzilin daima yokluk olsun. insanın bir çömlekten farkı olmamalı. çömleği sağlam tutan dışındaki şekil değil, içindeki boşluktur. işte tıpkı bunun gibi insanı da insan yapan şey, benlik zannı değil, hiçlik bilincidir."*

    felsefede, m.ö 500'lerde hiç'likle ilk ilgilenen ve daha sonraki yıllarda anlamlı hâle gelen ex nihilo nihil fit yargısının ilk sahibi parmenides'le başlar hiç'lik ama onunla kalmaz, aristo'ya, jacobi'ye hegel'e, sartre ve heiddeger'e.. kimine göre nihilizm'i sonuna kadar yaşasa da, son anda çalım atıp yanından geçen nietzsce'ye, iflah olmaz cioran'a kadar uzanır..
    hiç'liği anlatmak derin ve engin denizlerde kulaç atmaktır.
    belki başka yazıların konusu olur. fakat kanımca, hayatın sırrı değişmez; hiç'tir..
  • yolu çizdi insan: zerreden başlanacak. zerreleri yanyana getirilince` :sonsuz sayıda` doğru. doğrular kesiştirilirse, düzlem. düzlemler kesiştirilirse hacim. bu noktada tıkanıyor. hacimleri de kesiştirince ne çıkabilir ?

    dördüncü boyuta geçilemiyor. zaman olarak iddia edilebiliyor en çok. beşinci boyut zaten hiç tahmin edilemiyor.

    çok boyuttan sonsuza gidilirken yol kesildi. sonsuz düşlenemedi.

    ileri gidilemiyor. ilk kavram çözülmemişti zaten. orda da sınır var. soyut olarak zerre ancak nokta diye tarif ediliyor. noktanın bizatihi kendisi tanımsız. maddeden yola çıkılsa.. atomun alt partikülleri de parçalansa. en son elektron gibi küçük bir parçacıkta tıkanıyor yol. parçalamayı geç, görmek imkansız.

    mikro ve makroya eğilememek. iki temel kısıt, hayatın sırrı. gözün önüne çekilen perdelerden yalnızca biri. setre görevi görüyor. (b)ilim setrelerin ne kadar güçlü olduğunu kanıtlıyor, görmek isteyen göze.

    bu noktada anlaşılması gereken, bir sıfatın anlamı. (bkz: settar)

    ya da yunus` :yunus emreun gönlüyle-gözüyle bakılacak.kendini bilmek` ile çizilecek yeni yol.
  • "küçük şeylerden keyif alabilmek,
    lüks şeyler yerine zarafet aramak,
    saygı istemek yerine değerli olmak,
    zengin olmak yerine muhtaç olmamak,
    sıkı çalışmak,
    sessizce düşünmek,
    ve dürüst konuşmak,
    yıldızları, kuşları, kelebekleri ve bilgeleri
    açık kalple dinlemek;
    işte benim senfonim..."

    william ellery
  • yani iki nötron yıldızının çarpışma sırasında, nötron yıldızlarının içinde bulunan yoğun nötron zengini maddeler, çeşitli nükleer reaksiyonlara girer ve bu reaksiyonlar sonucunda çeşitli elementlerin oluşumu gerçekleşir.

    mesela kayseri'de bu elementler mantı, yağlama ve pastırma olarak çıkarlar.
  • cem karaca nın güzel bir yorumu vardır bu sırla ilgili, sevda kuşun kanadında şarkısında;

    hayat sırrının suyunu
    çeşmelerden bulamazsın
    ansızın bir deli çaydan
    içersin de kanamazsın
  • kedilerin çözdüğüdür. yarı kısık gözleriyle oturmuş, dingin bir halde etrafına bakan her kedi, bu sırra ermiş demektir.
hesabın var mı? giriş yap