• casablanca'da sam* dışında tüm erkeklerin istisnasız yazdıkları, iltifata boğdukları kadın. sam ise film boyunca ""yau git gızım rick'in başını yakacan"" modundadır.
  • casablanca'da, curtiz'in kamerası bergman'ın yüzünü uzaktan çektiğinde, "bir çeşit acıölçer [mensura curarum], işte benim benim yüzüm` : lichtenberg`" hissiyatına kapılırız, yakın plan çekince ise masum ve terbiyeli, şehvetli ancak uysal bir kadın yüzü pelikülde belirir.
    bergman'ın yüzünün her yakın plan çekimi rick'in gözünden görmemiz demek bergman'ı. çünkü rick'de öyle görür onu; kamera, bergman'ın yüzüne yaklaştıkça rick'in gözü olur adeta yani...

    yedi yıl sonra bergman, roberto rosselini'den nikah dışı çocuk sahibi olunca, o ana kadar amerikan medyası tarafından ideal bir eş ve anne olarak gösterilmekten kıyasıya eleştirilen kişiye dönüşür. hatta bergman'ın rosselini ile yaptığı stromboli filmi, marlyand'deki bir meclis üyesi tarafından kınanan bir bildiri ile protesto edilmiştir.[*]

    [*] psikiyatri ve sinema, glen o. gabbard, krin gabbard, okuyanus yayınları, 2001
  • ingmar bergman'ın eşi ile tesadüfen aynı adı taşıyan ve sık sık karıştırılan isveçli oyuncudur.
  • doneminin en unlu, ve genel kaniya gore de en iyi oyuncularindan. "tek hayalim, roberto rossellini ile bir film yapmak" diye ortalikta bir sene kadar gezindikten sonra, italya'ya giderek bu arzusunu gercekle$tirmi$, hatta isabella rossellini'yi de aradan cikarmi$tir.

    gerci, o siralarda evli olan ve kanunen bo$anmasi yasak olan roberto rossellini ile bir cocuk sahibi olmalari, ingrid bergman surekli "masum aile kizi/masum ev kadini" rollerini oynadigindan mgm'i salak bir $ekilde iflasin e$igine getirmi$tir, ancak sonradan birkac spekulasyon ile hadise toparlanmi$tir.
  • stephen bogart babasıyla ingrid bergman’ın bir karşılaşmalarından şunları aktarır: humphrey bogart, ingrid bergman’a evlilik dışı bir çocuk beklediği için, ki bu çocuk bugün kendisi de uluslararası bir sinema oyuncusu olan isabella rosselini’ydi ve bu skandal bergman’ın kariyerini mahvedebileceği için bağırıyordu: büyük bir yıldızdın. şimdi nesin? ingrid bergman çok rahat bir şekilde cevap verdi: mutlu bir kadın."

    (unda hörner, "aşklar ve çiftler: lauren bacall & humphrey bogart")
  • ingrid bergman kızları isabella ve isotta rossellini ile:

    bebeklik : görsel
    gençlik : görsel
  • 30'lar: görsel
    40'lar: görsel
  • rossellini'nin adini dahi henuz duymamisken, kendisini roma, città aperta'yi gormeye ikna edenlerden biri, peter lindstrom'la 8 yildir devam eden rezil evliliginin kader olmadigini, hayattin tadini cikarmanin elzem oldugunu ogreten ve onu berlin'de dolasirlarken yikintilarla dolu bir sokakta parcalanmis bir kuvetin icinde -kuskusuz giyinik olarak- goruntuleyen, kisa sureli iliski yasadigi robert capa'nin ismi pek anilmasa da aslinda capa,evin sempatik, guzel annesi ingrid bergman'in rossellini ile beraberlik kararini alan o gozu kara kadin haline gelmesindeki basaktordur. uzun bir sure ingrid bergman ugrunda hollywood'da oyalanir capa, ancak onun icin gerda taro oldukten sonra kendi hayati da bir sekilde sona ermistir, kaybedecek/kazanacak cok degerli bir seyi kalmamistir ve omrunun kalan yillarinda, ingrid bergman ya da pinky ya da herhangi bir diger kisa/uzun iliskisinde olacagi gibi asik olsada, baglanacak kadar risk almayacaktir. sonuc olarak ingrid bergman rossellini'ye gidecektir, capa da savasin ilk cephe fotograflarini cekmek icin israil'e.
    ayrica, 1950'lerde rossellini, bergman ve capa'nin bir yemekte bulustuklari ve kimsenin kirgin olmadigini da belirtmekte yarar goruyorum.
  • kendisini casablanca'da izlemiş olanlar "humprey bogart ile kimyaları uyuşmuş, mükemmel bir perde çifti oluşturmuşlar" diye düşünebilir; ben düşünmüştüm en azından. ama notorious'u izledikten sonra anlaşılır ki bu kadını jerry lewis'le beraber oynatsanız yine mükemmel bir kimya sağlar.

    karizmatik sesi ve fiziğiyle "yıldızım ben!" diye çığırır bu kadın; ama çok iyi oyuncudur aynı zamanda. duygularını içe atmaya uğraşan, bastırmaya çalışan karakterleri o titreyen gözleriyle mükemmel canlandırır. suratına ışık öyle bir vurur ki, bir an bir güzellik tanrıçasına, öteki an her gün sokakta görebileceğimizi düşündüğümüz alımlı bir ev kadınına dönüşür. belki kendisini bu denli çekici kılan budur. çok çok güzel bir kadın değilmiş, sadece alımlıymış gibi dururken birden kafasını çevirince suratına vuruveren hafif bir ışıkla, titreyerek parlayan gözleriyle, yavaşça aşağı çekilen alt dudağıyla nefesimizi kesiverir.
  • kendisi öyle bir kadınmış ki howard hughes sırf bir kereliğine kendi özel uçağına binsin diye new yorktan los angelesa uçan bütün uçaklardaki koltukları satın almış.
hesabın var mı? giriş yap