• avrupada yaşayan henüz 28inde master derecesini almış 5 yıllık profesonel iş tecrübesine sahip bir bilgisayar mühendisi olarak bildiriyorum, burada durum şu şekilde;

    sabah 8 de uyanıyorum işe gidiyorum, ortam fena kıyak. ofiste victoria's secrettan firlama iş arkadaşları, 1 saat felan şen şakrak, kahvalti, kahve, sigara etc. 2-3 saat full konsantrasyon işime odaklanıyorum. sonra ofiste günün yemeğini beğenmezsek hep beraber bir yerlere yemeğe gidiyoruz. geri geliyoruz. ben yine 2-3 saat full konstantre işime devam ediyorum. zira tutkunu olduğum bir mesleği icra etmekteyim. saat 15:30 dediği gibi ofisten çıkıyorum. şayet mevsim yaz ise ya açık havuza gidip bir kaç saat hep beraber arkadaşlarla takılıyoruz veya çalıştığım şirketin bana sağladıgı multi-sport denen nane ile squash, tenis, motor sporları ya da aklınıza gelen yegane sportif ya da non-sportif -tuz madenie gidip ortam solumak gibi- aktiviteler felan yapıyorum. kış ise yarım saat sürüp dağa çıkıp kayak ya da snowboarding yapıyorum. ya da canım direk eve mı gitmek istedi? tamam hiç sorun yok. direkt eve gideyim açayım home theatr sistemi, vereyim marijuanayi davet edeyim bir kaç arkadaşı, hep beraber poker takılalım. he günlerden cumamı? once birinin evinde buluşup vodkaları yudumlayalım sonra akalım hep beraber ortama.

    yani gençler demem o ki türkiye cumhuriyetini terkedebiliyosanız terk edin, edemiyosanız da bir an önce terketmenin yollarını aramaya başlayın. zira orta ve işçi sınıfı orada tam bir köle. ben şimdi şu durumda neden kendimi kasıp, startup felan uğraşayım?

    he bir de şunu da belirteyim ertesi gün canım işe gitmek mi istemedi? remote work diye bir olay var. al bilgisayari yorganin altında bütün gün takıl. devam et işine. hatta canım uzak diyarlarda ekzotik mekanlarda mı çalışmak istiyor? vur baltayı karayiplere ya da taylanda koh pi pi adasina. 1 ay orada takıl. işini yaptıktan sonra hiç sıkıntı yok. bottom line olarak söyleyecek olursak, türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde üreten insanı ters domaltıp düz sikerler. burada üreten sen isen el üstünde tutulursun. o yüzden bana gelip mısır piramitlerinden örnek vermeyin birader.
  • doğru değildir.

    istanbul gibi büyük bir şehirde sabah 5 gibi sokağa çıkın, ama bu kez sokak aralarındaki doğalgaz kutularına dikkat edin. hala kapatılmamış sokak aydınlatmasına dikkat edin, bakkalların önüne bırakılan ekmek kasalarına dikkat edin, evlerin kombi bacalarından çıkan dumana dikkat edin, tepenizden geçen uçaklara dikkat edin, gazete dağıtan araçlara dikkat edin.

    göreceğiniz şey, bir bilimkurgu sahnesinden çıkmış gibidir. normalde burada bu mevsimde insan yaşamamsı gerekiyormuş ama insanoğlu rusya'dan buraya binlerce kilometrelik doğalgaz borusu çekmiş ki yaptığı beton kutuları ısıtabilsin, beton kutularının arasına elektrikli aydınlatma sistemi çekmiş ki gece diye bir şey kalmasın. bu aydınlatma sistemini de dağları oyarak kurduğu barajlardan, yerin altından çıkardığı kömürden, atomu parçalayarak çıkardığı enerjiden aydınlatıyor.

    yani inanılmaz karmaşık, binlerce yıllık insan birikiminin sonucu bir "modern hayat" oluşturmuş ki normalde bulunmamamız gerek bir yerde müthiş bir refah içinde hayat sürdürüyoruz. bu "modern hayat" de bir mucize gibi çalışıyor, biri oturup baştan her şeyi tasarlamamış, evrimleşerek bu hale gelmiş ve evrimini sürdürüyor.

    şöyle çalışıyor "modern hayat":

    modern hayata dahil olmak mı istiyorsun? harika!
    bunun için sana beton kutu lazım, beton kutuya rusyadan gelen doğalgaz borusu, elektrik santraline bağlı kablo, baraja bağlı su borusu, denize bağlı atık su borusu bağlanması gerekiyor. bu tamamlanınca da hayatını sürdürebilmen için yemek bulman gerekiyor.

    bunların her birini tek başına yapman mümkün değil, birey olarak bu karmaşık sistemin her parçasını anlaman mümkün değil o yüzden sen bu müthiş sistemin milyonlarca parçasından birinde uzmanlaşman veya sistemin sorunlarından birini çözmen lazım. örneğin eğer boruları sen döşersen bir başkası da sana kablo çekecek. ekmeği sen yaparsan bir başkası da sana çikolata yapacak.

    peki ama acaba çikolata yiyebilmek için ne kadar boru döşemen lazım? burada da para mucizesi devreye giriyor, sen boruya ihtiyacı olan adama boru döşediğinde senin iş yaptığının kanıtı olan "para" belgesi veriliyor, sen bu belgeyi alıp çikolatacıya veriyorsun, bu sayede o da çikolata yapmasının karşılığını alıyor. yani ne kadar boru döşeyerek ne kadar çikolata yiyebileceğin tamamen kendi yaptığının ve yapamadığının pazarlık gücüne bağlı. sisteme dahil olmak isteyen ve sistemin bir ucundan tutan diğer kişilerle nasıl anlaştığına bağlı. istersen çikolatayı sen yap, öyle bir güzel çikolata yap ki bu kez kablo çekenler, boru döşeyenler sıraya girsin.

    yani ortada bir kölelik yok, sadece bazen sistem o kadar verimsiz çalışıyor ki veya o kadar kötü evrimleşmiş ki senin sisteme dahil olup çikolata yiyebilmen için çok fazla boru döşemen lazım çünkü ya herkesle aynı özelliğe sahipsin(herkes boru döşüyorsa, senin boru döşeme hizmetlerine az para verirler çünkü bir başkası daha ucuza döşemeye razı olabilir) ya da boru döşenecek yerlerle senin kutun birbirinden çok uzak olması gibi verimsizlik yüzünden ulaşım gibi ek maliyetlerin ve zaman kaybın var.

    sistem verimli çalışınca, mesela almanya gibi ülkelerde bu böyle, az boru döşeyerek çok çikolata yiyebilirsin. bir diğer opsiyon da "girişimcilik" örneği. yani sistemdeki sorunları çözmen. mesela boru döşeyenler çikolata yemek istiyor ama kutuları boru döşenen yere uzak ve vakitlerini çikolatacıya gitmek için harcamak istemiyorlar, sen de bu insanların kutularına çikolata servisi yaparak sistemi biraz daha karmaşık ama daha verimli hale getirip karşılığında iş yapma belgesi, yani para alabilirsin.

    ortada bir kölelik yok, bu sistemden istediğin an çıkabilirsin, dünyayı henüz mahfetmedik. hala köye giderek basit bir sisteme dahil olabilirsin. bu basit sistemde bir alanda uzmanlaşmak yerine bir kaç alanda uzmanlaşabilirsin. boru döşemene gerek yok, doğanın sana sunduğu nimetlerden faydalanabilirsin. ısınmanı kestiğin ağaçla sağlayabilir(rsyadan boru çekmeye gerek yok), yemeğini beslediğin tavuklardan elde edebilirsin(çikolata yemeyeceksin, doğanın sana verdiklerini yiyeceksin).

    modern hayatta çalışmak köleliktir yaklaşımı baştan sona saçma, modern hayat karmaşık bir sistemdir ve içine dahil olmak istiyorsan sen de bir ucundan tutacaksın. neresinden ne şekilde tuttuğun senin yaşam kaliteni belirleyecek. sistemden çıkmak için her zaman şansın var, seni durduran tek şey açgözlülüğündür, çikolata yeme isteğindir. daha iyisini bilememendir.

    bakın mesela sümer kolçak bu sisteme bi ara dahil olmuş, sistemin mükemmel bir dişlisi olamayınca da en sonunda onu köye geri gönderilmiş. sümer gibi, sizin deyiminizle "modern köle" olmamak mümkün, hatta arızalı dişli olunca sistem sizi kendisi dışarı atıyor. bu sisteme dahil olmak için çırpınan sizsiniz. bakın sümer nasıl çıktı sistemden, köye gittikten sonra yaşadığı hayata bi göz atın.
    http://1112211.com/
  • günümüzün piramit köleleri olduğumuzu belirten durumdur.

    önceki yaşantımdan:

    sabah sabah giza piramitinin yanıbaşında uyuduğumuz yerlerden elde kırbaç ekip başının haykırışıyla uyanış.
    dağıtılan kuru ekmek ve su ile yapılan kahvaltı.
    grup amirinin direktifiyle yapılan işbölümü.
    hasta ve güçsüzlerin elenmesi.
    tonlarca ağırlıktaki taşların ipler yardımıyle tek tek piramite taşınması, tek sıra halinde kat kat yukarı çıkmak.
    öğle molası. dağıtılan ekmek meyve.
    firavunun bizi teftişe gelerek haşlaması.
    yeniden işbaşı. yorgun düşerek yere yığılıp ayağa kalkamayanların kırbaçlanarak atılması.
    sıcak güneş, açlık yorgunluk, ter.
    akşam paydosu. dağıtılan kuru ekmek ve su biraz daha meyve.
    gidecek evimiz olmadığından giza’nın dibinde kıvrılarak yatış.

    şimdiki yaşantımdan :

    telefonun alarmı ile uyanıp alelacele dışarı fırlamak.
    metroda elde kahve ve kurusavanla tren gelene dek ayakta kahvaltı.
    kalabalık kompartımanda ayakta iki satırcık metro okuyabilme keyfi
    işyerinde ekip başımızın sabah toplantısıyla gruplara bölünerek yapılan iş dağılımı.
    cocuk yuvasından gelen haberle cocuğunun aniden yuvada hastalandığını ögrenerek alelacele yuvaya giden ve o günlük işten elenen anneler.
    tonlarca olmasa da yüzlerce kağıtları dataya işlemek, dosyalamak.
    büyük şefin teftişe gelerek bizleri haşlaması
    öğle molası.arkadaşlarla gidilen pizzacı.
    yeniden işbaşı içilen kahveler. stress, yorgunluk.
    akşam paydosu çocukların yuvadan alınıp eve gidilmesi
    tv karşısında kıvrılarak yatış.

    gelecek yaşantımdan :

    programlama ile doğru zamanda kalkış.
    kalınan minik bölmeden çıkıp aracımla yola çıkış. spaceplaid2 sistemi ile günü programlamak.
    eldeki hazır yemek poşeti ile yolda kahvaltı.
    isyerine varış. boynumdaki çiplerle güvenlikten geçmek.
    büyük ekrandan en büyük şefimizin sabah nutkunu izlemek.
    diğer ekrandan bölüm şefimizin yaptığı iş bölümü. binlerce kişi tek sıra halinde sıralanıp emirleri dinlemek.
    herkesin calıştığı minik bölümlere dönerek işe başlamaları.
    sabah kaldığı dairenin radyasyon filtresinin yada oksijen sisteminin bozulması ile hic uyanamayanların işten elenmesi.
    yoldaki yağma kaos ve radyasyon fırtınasından kurtulamayıp gelemeyenlerin tek tek raporlanması.
    gezici stress uzmanlarının desteği ile işe daha fazla motivasyon.
    dışarı çıkışlarda özel koruyucu elbise giyerek güneş ışınlarından sakınmak.
    ış arkadaşı androidlerle yapılan geyikler ve öğlen molası.
    ışyerinin tabletlerle dağıttığı minik besinleri alıp vitamin sıvılarını içmek.
    alınan extra yatıştırıcı ve mutluluk hapları ile günün bitimi.
    minik dairemizdeki uyunan bölüme girerek kıvrılarak yatış.
  • dogru tespittir ve mütemadiyen hatırlatılması gerekir.
    ama bazıları bunu unutmuş olup, hatırlatmaya ve tepki göstermeye çalışana da laf ediyor.
    neymiş 100 yıllık geyikmis, bilinen biseymis, lan bilinen bi şey diye bu adam ses cikaramayacak mi buna? sen bilip de susuyorsan bu iyi bir şey değil zaten. bari bu adamdan susmasini bekleme.
  • sabah saat 6 ila 7 arası ana caddelerin sokak köşe başlarında toplanma.

    (tercihen otobüslerle) toplanan mutsuz uykusuz ve yorgun güruhun çalışma kamplarına sevkiyatı.

    start verilerek maksimum performanslarla sinekten yağ çıkarılması.

    bayılmayı önlemek için gıda ve sıvı takviyesi.

    mesaiye devam.

    aynı güruhun yine topluca merkezi yerlere alaca karanlıkta geri bırakılması.

    otobüsün camlarına devrilmiş bitkin ve hüzünlü suratlar.

    geri kalan sürede beslenme,uyku,yavru bakımı,barınak ihtiyaçları vs.

    o zaman ne diyoruz..

    (bkz: saldır cim bom ok let's go oleey oleey)
  • he he anarşi is the best o ye falan diye dalgalar geçilmiş tabii her zamanki gibi de bir insan bunun aksini nasıl iddia edebilir anlayamıyorum. aynı kafalara şurada da karşı çıkmıştım, demek cidden var böyle insanlar, neyse.

    "işe gidiyorum, sosyalleşiyorum ^_^"
    "para kazanıyorum ki ben ihi, plazadaki otoban manzaralı odamda da accayip mutluyum"

    gibi savunmalar, haklı çıkarmalar var.

    var da, bu adamların / kadınların her biri, orada kazandıkları parayı (fazlasını bile demiyorum bak, aynısını) başka türlü kazanabilecek olsalar (bu serbest çalışma olabilir, sadece kira geliriyle geçinen insan modeli olmak olabilir, baba parası yemek olabilir) buna devam edeceklerini söyleyebilirler mi gerçekten merak ediyorum.

    evet, tabii ki bir şekilde para kazanmak ve hayatımızı sürdürmek zorundayız her birimiz ve bunun için de en yaygın sistem bu. dolayısıyla başka alternatifin olmadığında elin mahkum bunu yapacaksın zaten ama neden "hayır, ben çok mutluyum" iddiası?

    kimse "ayy salağa bak ya, 8-6 / 9-5 (her neyse) çalışıyor, ezik" demiyor. sadece "bunun kölelikten farkı yok" diyor. yok çünkü. her biri 24 saat olan 365 gün boyunca ne yapıyorsun? hiç yol derdin olmasa ve en kısa mesai olan 9-5 çalışma stiline sahip olsan bile gününün 8 saatini işe veriyorsun ki bu günün aktif olunan kısmından gidiyor tamamen. üzerine bunu haftada en az 5 gün yapıyorsun. sonra sana bu çabana hediye olarak, yılda yalnızca 2 hafta kadar bir dinlenme süresi tanınıyor ortalama olarak.

    e sana ne kaldı? ne zaman gerçekten sevdiğin şeyleri yapacaksın? ne zaman dünyayı gezeceksin mesela ya da ne zaman kitap okuyacaksın? ne zaman izleyeceksin merak ettiğin filmleri ya da ne zaman resim yapacaksın? hep çalmak istediğin enstrüman konusunda kendini ne zaman geliştireceksin? ne zaman hiçbir derdin tasan olmadan uzanıp keyif yapacaksın? ailen, arkadaşların seni ne zaman görecek?

    üstelik sana bunun karşılığında harika bir ücret ödeyen de yok. kaldı ki ödese dahi, bu zamansızlıkla hiçbir işine yaramıyor o para ama zaten ödeyen de yok. ne bu o zaman? kölelik değil de sefa pezevenkliği mi? yapmayın.

    bir de daha ileri seviye olarak bu kalıp dışındakilere bok atmak var ki evlerden ırak.
  • 17. yy köle fiyatlarını bugünün 10 yıllık asgari ücretiyle karşılaştırırsanız köle almanın bugüne göre daha maliyetli olduğunu göreceksiniz.
  • her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden,
    her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan,
    sevmediği işi yapan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği insanlarla çalışan,
    kalabalıklar yüzünden içinde yaşamaya karşı ne bir sevgi ne de bir sevgisizlik belirtisi olmadan gelip geçen,
    akşamları evinin dört duvarı arasına sanki bir zindana girermiş gibi giren,
    gecelerini bir sıkıntı yorganının altında tek başına ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren,
    bütün ölü kentlerin ölü doğmuş çocukları,
    sizlere bu ölü yaşamı hazırlayan sermaye sahibi egemen sınıftır.
    ve bu acımasız oyunun varlığı, siz izin verdiğiniz sürece sürecektir.
    (maksim gorki)
    yani diyor ki, böyle çalışmaya götün yetmiyorsa git kendi işini kur.
    ya da kızıl bayraklar altında sosyalizm sloganları at, belki sesini duyan biri olur.
    bence birincisi daha mantıklı, bilemeyeceğim..
  • yüz yıllık geyiğin an gelip kafaya dank etmesidir. ister istemez kelimelere dökersin, hele günde 12-13 saat çalışıp cumartesi 5'te çıkıyoruz diye kendini mutlu hisseden dangalakların arasındaysan her aklına geldiğinde şikayet edersin, sözlüğe de yazarsın. ha bu çemberi nasıl kırarız onu bilemiyorum, en azından benim için bu yaştan sonra öehh sikerim diyerek isyan bayrağı açmaya göt yemez.
hesabın var mı? giriş yap