• türkçe'nin yazı dili olan ağız.*

    ziya gökalp'e göre istanbul halkının özellikle hanımların konuştuğu dil. bu hanımlar bir rivayete göre kadıköylü hanımlar'dır. gerçekten de eski istanbullu bir kadıköylünün güzel türkçesini dinlemeye doyum olmaz. bir karşılaştırma olsun diye söylemek gerekirse türk dili bölümlerinde okutulan ağız derslerinde denizlili bir teyzenin ses kayıtları adeta yabancı bir dil gibi çözümlenir. kadıköy türkçesi demişken abi cd lazım mı ana tümcesi etrafında gelişen yazıcıoğlu diyalektini bu tanımdan öte tutmak gerektiği açıktır tabii.

    etraflı bilgi veren entry sıfatına mazhar olsun deyu konuyu uzatma kısmına geçelim.

    ziya gökalp, ilk baskısı 1923’te yayımlanan türkçülüğün esasları’nda da “lisanî türkçülüğün umdeleri” başlığını taşıyan bölümde türkçe ile ilgili görüşlerini şöyle belirtir:

    1. millî dili meydana getirmek için osmanlı dilini bir tarafa bırakarak, halk edebiyatına temel vazifesini gören türk dilini aynen kabul edip, istanbul halkının, özellikle de istanbul hanımlarının konuştukları gibi yazmak.

    2. halkın dilinde karşılığı bulunan arapça ve farsça sözleri atmak, tamamen karşılığı olmayan küçük farklılıklar gösteren sözleri dilimizde korumak.

    3. halk diline geçip yapı bakımından veya anlam bakımından galat olan sözlerin bozulmuş biçimlerini türkçe saymak, yazılışlarını da söyleyişine uydurmak.

    4. yerlerini yeni sözler aldığı için fosilleşmiş eski türkçe sözleri diriltmemek.

    5. yeni terimler bulunacağı zaman önce halk dilindeki sözler arasına bakmak, bulunmadığı durumlarda türkçenin yapım özelliklerine göre yeni kelimeler meydana getirmek.

    6. türkçede arap ve acem dillerinin kapitülâsyonları kaldırılarak, bu iki dilin ne çekimleri ne de tamlamaları dilimize alınmalıdır.

    7. türk halkının bildiği ve kullandığı her kelime türkçedir. halka sevimli gelen ve yapay olmayan her kelime millîdir. bir milletin dili, kendisinin cansız köklerinden değil, canlı tasarruflarından meydana gelen canlı bir organdır.

    8. istanbul türkçesinin ses bilgisi, biçim bilgisi ve söz varlığı yeni türkçenin temeli olduğundan, başka türk lehçelerinden ne söz, ne çekim, ne edat, ne tamlama kuralları alınamaz.

    9. türk uygarlık tarihine ilişkin eserler yazıldıkça, eski türk kurumlarının adları, çok eski türkçe sözler olarak yeni türkçeye girecektir. fakat bunlar terim olarak kalacaklarından bunların gündelik hayata dönüşü fosillerin dirilmesi gibi düşünülmemelidir.

    10. sözler karşıladıkları anlamların tarifleri değil, işaretleridir. sözlerin anlamları türeyişlerini bilmekle anlaşılmaz.

    11. yeni türkçenin bu esaslar dâhilinde bir sözlük bir de dil bilgisi meydana getirilmeli, bu kitaplarda yeni türkçeye girmiş olan arapça ve acemce sözlerin ve tabirlerin bünyelerine ve terkip tarzlarına ait bilgiler türetme kısmına dâhil edilmelidir.

    ziya gökalp, on bir maddede topladığı dil ile ilgili bu düşüncelerini lisan şiirinde şiirleştirir.
    bu şiirin ilk iki mısrası çokları tarafından bilinir de gerisi ya yarım yamalak söylenir ya da hiç bilinmez. gökalp'in düşünceleri uyarınca turancılık tüm eserlerine işlemiştir. biraz çocukça görünen bu şiir istanbul türkçesine biçilen rolü göstermesi açısından önemlidir. daha sonra dil devrimine yol açan ve bugünkü konuştuğumuz dili oluşturan düşüncelerin oluşum sürecine ışık tutar, diyelim sempozyum bildirisi havasında, hadi bakalım.

    güzel dil, türkçe bize,
    başka dil, gece bize.
    istanbul konuşması
    en saf, en ince bize.
    lisanda sayılır öz
    herkesin bildiği söz;
    manası anlaşılan
    lügate atmadan göz.
    uydurma söz yapmayız,
    yapma yola sapmayız
    türkçeleşmiş türkçedir;
    eski köke tapmayız.
    açık sözle kalmalı
    fikre ışık salmalı;
    müteradif sözlerden
    türkçesini almalı.
    yeni sözler gerekse
    bunda da uy herkese;
    halkın söz yaratmada
    yollarını benimse.
    yap yaşayan türkçeden,
    türkçeyi incitmeden,
    istanbul’un türkçesi
    zevkini, olsun yeden.
    arapçaya meyletme
    iran’a da hiç gitme;
    tecvidi halktan öğren,
    fasihlerden işitme.
    gaynlı sözler emmeyiz,
    çocuk değil, memeyiz !
    birkaç dil yok turan’da
    tek dilli bir kümeyiz.
    turan’ın bir ili var,
    ve yalnız bir dili var.
    “başka dil var...” diyenin
    başka bir emeli var.
    türklüğün vicdanı bir,
    dini bir, vatanı bir;
    fakat hepsi ayrılır,
    olmazsa lisanı bir.
  • istanbul' da konuşulan türkçe. fakat bunu etkilenmemiş, bozulmamış saymak doğru olmaz. dil yere ve zamana göre değişen, için için daima devinen bir yapıdır. istanbul türkçesini asıl türkçeymiş gibi gösteren şey istanbul' un yüzyılların kültürel merkezi ve başkenti olmasıdır. başkent olunca hakkari' deki resmi yazışmalar bile istanbul türkçesiyle yapılır, kültürel merkez olunca kitapların hemen hemen hepsi istanbul türkçesiyle yazılır. bi de üstüne televizyon gelince (tv bütün dünya sanıldığı için) bütün dünya istanbul türkçesi konuşuyor yanılsaması ortaya çıkar. istanbul' un merkez olmasının nedeni olan istanbul boğazı (yani ticari yollar) istanbul' dan diyil de trabzon' dan geçseydi şimdi şöyle diyor olabilirdik: "ha pu istampullilar ne piçum konuşayi, pak tirabizon turkçesu oyle midur da"
  • lütfen bu dilin icadıdır. araplar "lütfen" demez "min fazli" der.

    teşekkür ederim de bu dilin icadıdır. araplar "teşekkür" demez "şükran" der.
  • üsküplü yahya kemal'in, urfalı nabi'nin, diyarbekirli ziya gökalp'in ortak noktası; türkçe'nin en leziz hali.
  • yöresel etkilerden etkilenmemiş dil olarak trt turkcesini örnek vermek daha dogru olur. istanbul türkçesi veya lehcesi ise, dogasi geregi yoresel etkilerden en fazla etkilenmiş bir aksandır. gerek kentin kozmopolit yapısı, gerek aldığı göçler, gerek se de saray türkçesinin etkisi vs. yüzünden değişik ve sevimli bir aksandır. globalleşmenin ülkesel bazdaki gelişimi yüzünden bugün pek rastlayamasak da, hala bazı yasli kişilerle asil olduğunu iddia eden bazı sonradan görmelerde duyulabilir. istambol'da oturoorum, alektrikler kesildi, gibi telaffuzların yanı sıra, rumca ermenice kökenli kelimelerle, filvaki vs gibi osmanlı sözcük ve deyimleri de bol miktarda kullanılır.
  • türkçe'nin istanbul'da konuşulan, istanbul da vaktinde imparatorluğun başkenti olduğundan dolayı türkiye türkçesi'nin ana lehçesi sayılan, ama asıl türkçe'ye birçok anadolu lehçesine nispetle uzak olan lehçesi.
  • anadolu'dan ve rumeli'den sonra fethedilmiş olan istanbul böyle bir ayrıcalığı neden hak etsin? türk edebiyatının (bölgesel halk edebiyatlarını bir yana bırakırsak) istanbul türkçesi ile yazılmış olmasını söylemeden önce, bu türkçenin nasıl oluştuğu üzerinde durmakta yarar var.

    fatih sultan mehmet'in aldığı istanbul tenha bir kentti. bu yüzden sultan, anadolu'dan istanbul'a nüfus göç ettirdi. örneğin bugünkü aksaray semti, iç anadolu'daki aksaray ilinden gelen halkın yerleştirildiği mahalledir. böylece istanbul'da, anadolu ve rumeli'nin çeşitli ağızları biraraya gelmiş oldu. sadece bu olguyu göz önünde tutmak, istanbul türkçesine salt istanbul'dan kaynaklandığı için (padişahın oturduğu kent, payitaht olduğu için) bir ayrıcalık tanınmamış olduğunu göstermeye yeter sanırım. istanbul türkçesi bir bakıma karma bir dil olup çıktı. buna rumların, ermenilerin (ermenileri anadolu'dan getirten de fatih sultan mehmet'ti), italyanların katılımlarını da eklersek, bu karma dilin niteliği daha iyi anlaşılır. saraydaki italyan, fransız, rus, çerkez, gürcü kadınlarının şiveleri de bu dili etkilemekte gecikmemiştir. rumeli ağızlarındaki "gideyir" ve güneybatı anadolu'daki "gidip duru" söyleyişlerinin "gidiyor"a dönüşmesi işte bu etkilerden kaynaklanır. artık oluşumunu çizdiğimiz bu "ağız"ın büyük bir şiir ve edebiyat yarattığını söylemenin sırası geldi. tıpkı toscana lehçesi ve tıpkı castilla dili gibi. şu ayrımla ki, istanbul türkçesi, türkçenin neredeyse bütün söyleyişlerinin bir süzgeçten geçirilmesiyle oluşmuştur, bu bakımdan üstünlüğü hiçbir bölgeyi, ağzı zorlamamıştır. buna, istanbul'un, güzel sanatlara, sanayiye, ticarete merkezlik etmiş ve dünya ile ilişkiye açık bir kent olduğunu da ekleyelim.

    istanbul türkçesi, tiyatromuzun da dilidir. türkiye sahnelerinde, istenilerek yapılmış şive taklidi dışında, konuşma istanbul türkçesidir, başka türlüsü olamaz. olursa, orada ortak bir fonetik, diksiyondan söz edilemez artık; bu demektir ki, tiyatroya heves eden gençlere dillerinin fonetiği, diksiyonu öğretilemeyecektir, çünkü her ağız ona kendi fonetik ve diksiyonunu getirecektir.

    özetlersek, istanbul konuşma dili, git gide daha güçlenerek yazı diline temel olmuştur. tarihsel bir olgudur bu. osmanlıca ise, yazıyı, şiiri ne denli yabancılaştırırsa yabancılaştırsın, bu konuşma dilini hiçbir zaman bozamamıştır. osmanlıcaya karşı olan ilk özleştirmecilerimiz bu ağzı hep yanlarında, yardımcı bulmuşlardır, ziya gökalp, güzel türkçeyi özellikle istanbul'un eski semtlerinde oturan eğitimsiz kadınların konuştuğunu işte bu nedenle ileri sürer. okumuşların konuşmalarında ise osmanlıcanın etkisi ağır basıyordu. bu yüzden edebiyat dilinde konuşma dili nerdeyse görünmüyordu. bizde konuşma dilinden yazı diline geçmenin zorluğu bütün tarihimizi doldurur.
  • türkçe'nin rumca*, italyanca, ermenice, sırpça, bulgarca vs. ile karışmasından etkilenmiş özellikle gramer olarak bozuk şive. türkçe'nin fonetik ve sentaks kurallarını otomatik olarak zihninde taşıyan orta anadolu doğu anadolu türkü, türkmeni, kadıköyü, beşşikdaşı der. türkçe'de kadı-köy, beşiktaş şeklinde bileşik isim tamlaması olmaz. küçük sesli uyumunu koruyan doğu anadolu sivas vs.nin türkçesinin standart kurallarına uymayan fonetik evrim geçirmiş, yozlaşmış bir lehçe. erzincan'ı başkent yaptığımızda hepinizi diksiyon kurslarına gönderecez.
  • sultanahmet, eminönü, beyoğlu gibi bilimum turist kaynayan semtlerimizde sık sık duyar oldum:

    - abla bi milyön, abla bi milyön
  • alt orta sınıf bitirim ağzı çok hoştur istanbul'un.
    geçenlerde kasımpaşa'da bir taksi şoföründe denk geldim de inesim gelmedi.
    ince kulaklar için hala şehrin arka sokaklarında denk gelme ihtimali olan "türkçe"dir.
    olmazsa yutupta metin akpınar her zaman var tabii.
hesabın var mı? giriş yap