• sabah evden çıkıyorum:
    -hadi iyi dersler oğlum.
    -anne ben bugün izin kullanmak istiyorum.
    (2-3 hafta oldu ilkokul 1. sınıfa başlayalı)
    yağmurluğu evde unuttum gülsem mi ağlasam mı diye düşünürken, ankara da bir anda soğudu. izin alsak da evde otursak.
  • tam 21 gündür kendisinin ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yok ama bir gün bi izin alıcam izin bile kendi tanımını zorladığım için isyan edecek. evet geri gelmemeyi planlıyorum.
  • dönüşü pek fenadir. şimdiden endişesi basti işe alışmanın.
  • bir süredir içinde bulunduğum depresif durum sebebiyle işe gitmiyorum. yıllık izin, rapor vs.. evdeyim. evde olmak depresyonumu daha da artırıyor ama inatla evdeyim..
    bugün düşündüm kendim için pek bir şey yapmadığımı farkettim. yaptığım yemekleri ev ahalisinin sevdiği türlere göre belirliyorum falan..
    evde sulu patates var ki ben severim de aslında.. cumartesiden kalma..
    onu ısıtıp yiyecektim ki dedim neden kalmış yemeği ben yiyorum!!
    kalktım kendime mantı pişirdim. böyle bol sarımsaklı yoğurt hazırladım. (evdekiler sarımsaklı yemedikleri için tuzlu yoğurt dökerim normalde) yanına turp doğradım ve yeşil soğan buldum dolapta.. tam bi kombo...
    2.5 tabak mantı yedim şimdi.. yüzüm gülüyor yeminle*..
  • "türk popüler müziğinde flamenkonun etkisi" tezini yazan arkadaş kimse, bu şarkıyı sakın göz ardı etmesin. düzenlemesi çok başarılı. tuana'ya bir selam göndermişler sanki.

    ayrıca klibinin ses kalitesi aşmış, keşke youtube'da dinlediğimiz her şeyin ses kalitesi bu ayarda olsa.

    her şeyiyle on numara bu şarkı için: https://www.youtube.com/watch?v=-kuwlsllnke
  • tabi olan tarafından tabi olunandan istenir, otorite sembolüdür.

    -permission to speak freely, sir?
    -permission granted!

    the last ship s02e10 "friendly fire" bölümünden örnek conversation:

    kaptanın kamarasındakiler
    (o) o'connor
    (c) captain chandler
    (s) dr. scott

    (o) -sir, the officer of the deck sends her respects and reports the approaching hour of 12:00. all chronometers have been wound and compared and she requests permission to strike eight bells on time.
    (c) -permission granted. thank you, o'connor.
    .
    .
    .
    (s) -your crew needs your permission to tell what time it is?
    (c) -it's a tradition, one of the many that keep a ship running safely and maintaining good order and discipline.
  • dinledikçe daha çok sevdiğim söz-müzik-yorum ceylan ertem'e ait flamenko motifleri olan bir şarkı.
    bana bir kuytun yok
    bana bir dağ bir ağaç bir dalın yok
    sığınacak omzun yok
    tutunamıyor kalp azlara, olmazlara, itirazlara

    sinemi canımı parçalara bölerken
    cehennemine doydum henüz ölmeden
    tetikte oyalama parmaklarını
    eziyetin ısrarlı şimdi dönüşümüz yok

    aşk gaddar aşk bir yanılgı
    aşk bir oyun aşk bir yenilgi
    kanımızda gezinen tatlı zehir mi
    boz bulanık ıssız nehir mi

    aşk gaddar aşk bir yanılgı
    aşk bir oyun aşk bir yenilgi
    her yer sen evlensen
    kurtulayım izin verirsen
  • cenk erdoğan'ın gitarını konuşturmayı geç, kanattığı ceylan ertem şarkısı.
  • asker için:
    iznin kötüsü, nöbetin iyisi olmaz.
  • evlenmeyle ilgili (bkz: izinname).

    askerden firar eden laz, ona bölük ve tabur komutanı memleketteki sorunlar için izne gitmesine izin vermeyince, yemekhanedeki atatürk büstü önünde gönlünden atatürk'ten, en büyük komutandan memleket izni istemiş. firarı için sorgulandığında, 'maruzatımı anlatım, en büyük komutan bana gitme demedi,' demiş, haksızlığa uğradığından eminmiş.

    iktidarım, erilliğim iktidarsızlığımı sunabilmek, ne mal olduğumu karşıdakinin kendi gözüyle görmesine izin verebilmek. her an değil, bunu zaman zaman doğrulamak yeterli.

    aşksız hayat, hiç harcanmamış ciro veya kâr olur. ve yine de aşkı kendin tek başına belirleyip başlatamazsın. hayattan izin çıkması gerekir.

    "sevdikleri kadını göz hapsinde tutmak için geçmişte uykularından feragat eden kıskançlar, onun arzularının, zamanın, muazzam ve esrarengiz dünyanın kendilerini aştığını anlayınca, önce sevgililerinin kendi başına sokağa, sonra yoculuğa çıkmasına izin verirler, sonra da ayrılırlar. kıskançlık böylece besin yetersizliğinden* sona erer; zaten bu kadar sürmesinin sebebi de durmadan besin talep etmiş olmasıdır." marcel proust - la prisonniere

    [yaptığı ne kadar saçmaydı! kapıyı açtı madem, izin alma zahmetine girişmeksizin doğruca içeri girmesi gerekirdi. sonuçta hangi kadın, girebilir miyim denince, " a öyle mi, peki olur, buyrun girin," der ki?] sei şonagon - yastıkname

    [parayla ilgili duyduğu bu sıkıntı ile kadınlar karşısında duyduğu sıkıntı hemen hemen aynıdır. büroyla ilgili sıkıntısı da aynı şekildedir. (...) neden? çünkü izin isteyemedi. müdürüne soramadı, çok hızlı daktilo kullandığı için içten içe hayranlık duyduğu (ciddiyim) müdürüne beni görmeye gideceğini söyleyemedi. başka bir şey söylemek mi, mümkün mü bu? yalan mı yani? müdüre yalan söyleyecek, öyle mi? mümkün değil. ona ilk nişanlısına* neden aşık olduğunu sorarsanız "işinde çok iyiydi," şeklinde cevap verecek ve yüzü beğeniyle dolacaktır.] milena jesenska - briefe an milena (max brod'a, ağustos 1920 )

    (ilk giri tarihi: 31.5.2015)

    (bkz: izin istemek), izin almak
    (bkz: istizan)
    (bkz: boşuğ)
    (bkz: nolcamış)
    (bkz: el almak/@ibisile)
hesabın var mı? giriş yap