• filmleri ne kadar guzel olursa olsun 10. dakkadan itibaren butun karakterlerin birbirine karistirilmasi sonucu* bana pek birsey ifade edemeyen sinema
  • her an her tur surprizi yapabilecek, bacak kadar japonlarin arayis icindeki sinema ekolu
  • japon sinemasına karakterini veren temel öğeleri, diğer tüm japon sanatlarını da etkileyen japonya'nın tarihi kökeni, kültürü ve gelenekleri olarak sıralayabiliriz. konulu filmlerin ilk kez gösterilmeye başlandığı 1899 yılı, japon sinemasının başlangıcı olarak kabul edilir. bu dönemlerde kabuki ve no tiyatroları japon sinemasına kaynaklık eder ( ka = müzik, bu = dans, ki = yaratıcılık ).
    japon sineması bu dönemde 3 ayrı türde gelişiyor :
    1. jida-i geki ( tarihi )
    bu türün filmleri bütünüyle geleneksel unsurlar içeriyor.
    2. genda-i geki ( modern )
    bu türün filmlerinde ise batılılaşmanın japon kültürüne olan etkileri üzerinde duruluyor.
    3. aile
    aile filmleri ise aileyi temel alan unsurlar ve batılılaşmanın aile kurumu üzerindeki daha çok olumsuz etkileri üstüne çekiliyor.

    [ 1920 ]

    bu yıl içinde japon sinemasında çok hızlı bir gelişim yaşanıyor ve benshilik ortaya çıkıyor.
    (bkz: benshi)

    [ 1920 - 1945 ]

    bu süre zarfında ülke sinemasının kaderini belirleyen üç yönetmen çıkıyor ortaya ;

    kenji mizoguchi
    feminist olduğu söylenen yönetmen, erkek egemen toplumda acı çeken kadın filmleri çekiyor.

    yasujiro ozu
    değişen ahlaki değerleri, toplumsal koşulları konu alıyor, modern toplumda çalışan ücretlilerin filmlerini yapıyor.

    akira kurosawa
    japon sinemasının dünyaya açılmasına öncülük eden yönetmen, birey olabilme, benlik, iç çelişkiler, sorgulamalar, yoksulluk, açlık, insan ve doğa ilişkisi gibi konuları işler. filmlerinin her bir karesi bir tablo, bir resim gibidir, doğayı bir başrol oyuncusu gibi kullanır. rashomon ile 1952 en iyi yabancı film oscarını ve yamulmuyorsam venedik film festivalinde ödül almıştır.

    [ 1950ler ]

    çok hızlı bir üretimin var olduğu bu dönemde, sanırım bugün için bile hâla geçerli olan bir rekorla, 1958 yılında 1 milyar 100 milyon biletin satılmasıyla sinemaya olan ilginin doruk noktasına çıkılıyor. bunda akira kurosawa'nın aldığı ödüllerin de etkisi var. bu arada televizyon ortaya çıkıyor ve dolayısıyla sinema televizyonla başedebilmek için iki film türüne ağırlık veriyor ;

    1 ) yakuza filmleri.
    2 ) erotik filmler.

    [ 1970ler ve sonrası ]

    şiddet yoğunluğunu yitirmiyor ama daha deneysel bir sinema türünün varolmaya başladığı görülüyor. filmlerin temel motifini ise doğu - batı çatışması oluşturuyor.

    copyright mopyright © gülsüm yeşilyurt

    (bkz: sözlük bırak ders çalışayım lan allahsız)
  • bu ekolden hiçbir filmi izleyemiyorum. hatta içinde japon olan hiçbir filmi izleyemiyorum. nedeni de çekim teknikleri, senaryo falan değil. japon oyuncular yüzünden filmin bütün ciddiyeti kayboluyor. koreli veya çinli oyuncularda hiçbir sıkıntı yok, sadece japonlar problem. adamların filmlerindeki gergin hareketler, uçmalar, kaçmalar, bir garip tavırlar, kan fışkırtmalar, kasıntı tripler gibi bir sürü japonluk kokan haller en ciddi filmlerini bile komik hale getiriyor. sanki bütün filmlerde başrol oyuncusu şapkasıyla karizma saçan wakabayashi. kamikaze ve harakiri'yi icat eden bir memleketin sineması da böyle oluyor demek ki.
  • kesinlikle jet li yada jackie chan kişilerinden ibaret değildir. onlardan önce gelen masaki kobayashi , kon ichikawa , shohei imamura ve akira kurosawa unutulmamalıdır. kendileri japon sinemasına yön veren en büyük ustadlardır. ichikawa sama ve imamura sama şuan hayatta olmasalarda geride bıraktıkları mükemmel eserlerle hala anılmaktadırlar.

    ayrıca jet li japon değil çin li dir.
  • korkusu, gerilimi, animesi bol ve pek leziz olan sinema.
  • gosha hideo’nun samurai wolf filmleri ile the shogun’s samurai'ı chambara meraklısı sinefiller (gerçi onlar her türden film izlemeyi severler) için öneriyorum.

    düzeltme: imla
  • detay manyağı izleyicilerin bir numaralı tercihidir. bazen ana karakterden çıkıp figüranları izlettirir. ve genellikle figüranlar cast'tan değilmiş izlenimi verir. hatta bana göre değiller zaten. o kadar spontane hareketler yapıyorlar ki, yolda giden normal insanlarmış gibi geliyor. bu yüzden gerçekten normal insan olduklarını düşünüyorum.
    bir de aksiyon filmlerinde bile çok fazla araba patlatmalı, swat misali odalara dalmalı, ne bileyim bişey yakmalı yıkmalı sahnelerinin olmamasının sebebini, akıl ya da ekipman yetersizliğinden değil de; şiddeti aslen bedensel güçle vurgulama çabalarına bağlıyorum.
    ne de olsa japon. ne de olsa vücudunu kullanarak yapamayacağı şey yok. ne de olsa felsefik mesajlarla kafa karıştırıp o filmi izletmeyecek.
  • sansürlü ve sansürsüz olarak ikiye ayrılır...
hesabın var mı? giriş yap