• bu kitaptaki cinsel öğretilerden anlaşıldığı kadarıyla, osmanlının cinsellik anlayışı da pederastik bir gelenekten gelmektedir.
  • elimde mercimek ahmet'in çevirisinin bulunduğu kitaptır. hatta şu aralar okumakla cebelleşmekteyim.kitapta 44 bap var. her güne bir bap olarak planladım. * çünkü hem dili ağır hem de farsça.* *
  • mehmet cevat yıldırım'ın doğan kitap'tan bu yıl çıkan bir korku romanıdır.

    kitabın arka kapak yazısı şöyle:

    "yerli korku unsurlarını başarıyla kullanan, gerilim dozu hiç düşmeyen özgün bir roman.

    yıl 1939. ıı. dünya savaşı kapıda...

    edirne'de büyük bir konakta tuhaf olaylar yaşanmaya başlar.

    önce hortlak gelir, ardından öcü...

    kapıya gelen insan suretine bürünmüş cin, evdeki loğusaya musallat olan karabasan derken ev çeşitli yaratıkların giderek şiddetlenen saldırılarına maruz kalır.

    korku içindeki ev halkı, istanbul'dan yardıma çağrılan imam ziya bey ile kimya âlimi ethem bey'le birlikte inançlarını sorgulayacak; dünya büyük bir yıkıma doğru giderken ev de adım adım felakete sürüklenecektir. "

    yazar, ilk romanı olan kabusname'de dili kullanımı ve özgün ifade tarzıyla farklı bir tarz yakalamış. geceleri okunursa insanın rüyalarına girebiliyor anlatılanlar. kahramanların hayatlarını ve inançlarını aşama aşama sorgulamaları roamanı basit bir korku romanı olmaktan kurtaran unsurlardan.

    başkahraman imam ziya'nın ağzından güzel bir bölümü alıntılayayım:

    "beklemek neydi? eski zamanların insanları bunu iyi bilirdi. saatler henüz bir şeylere ve bir yerlere yetişmeye çalışılan telaş zamanlarını saymaya başlamadan evvel, insan ruhunun yapmayı en iyi bildiği iş beklemekti. sabah vakti öğleni, ikindi olunca akşamı beklemek ve yine sabah olunca beklemeye uyanmak; bilhassa dindar evlerin hayatının yegane nizamı buydu. yola gidenlerin evvela haberlerini, sonra geri gelmelerini beklemek, yeni doğanları beklemek, mevsimlerin değişmesini, ekinlerin büyümesini ve ömrün geçmesini beklemek de hayatı doldururdu. yine bilhassa dindar olanlar için bütün ömür neticesi malum bir beklemeden ibaretti. beklemek yaşamaktı."(sf 80)
  • keykavus dinlenesidir, "ey oğul" "ey ciğerköşem" "imdi" "ondan sonra" diye söze başlar. mercimek ahmet çevirisinde şu tipte yerler muvcuttur, bir misal ile örneklendirmek gerekirse;

    "ey oğul, aşık olmamaya çalış, eğer ansızın aşık olursan bari gönlüne uyma, yani gönlün sana diyecektir ki «beni hayal ile gönder varayım sevgiliyi göreyim», sen ona uyma ve onu o yola gönderici olma. çünkü gönlü aşka gönderince, kişi kendi de ona uymuş olur. gönül şehvetine uymak akıllı kişilerin işi değildir. imdi ne çaban varsa göster, gönlü aşka bağlamaktan sakın, aşıklık hiç bir belaya benzemeyen belalı bir iştir; mesela bir yıllık kavuşma rahatı bir günlük ayrılık sızısının zahmetini karşılamaz. hele aşıklığın vuslat baştan başa dert ve mihnettir. gerçi aşkın derdi hoşça derttir, ama iyi olur dert değildir. çünkü ayrılıkta isen zaten azaptasın, vuslatta ise ayrılığın korkusundan yine azaptasın"

    paragraf güzel amenna, bilgilendirici, bir tecrübe çeşmesinden az damlayan billur bir su gibi. kabul. ama ne var bunu diyen keykavus'um sonra: "yazın avratlara kışın da oğlanlara meylet" diyor öğüt hesabı. oldu mu keykavus şimdi? olmadı. olmaz. kafası güzelken yazmış herhal.
  • ey oğul eğer şair olup şiir ayıtmağa kasdetsen cehdet ki şiirde sözün murabba ola yani ruşen ola, açık ola. ve sakın ki gamız söylemeyesin yani örtülü söylemeyesin. mesela bir şiirde bir sözün ki manası şerhin sen bilesin ve ayruk kişi bilmeye, anın bigi sözü söyleme. zira şiiri halk içün aydurlar, kendiler içün ayıtmazlar. pes şiirin manası açık gerektir ki ruşenliği sebebinden ötürü kim gerekse rağbet ede.

    çev. mercimek ahmet
  • içinde şoyle bir nasihat barındıran eser:
    "söz âdemde gizli değil, illâ âdem
    sözde gizlidir... zira ki, söz âdeme perdedir, imdi
    bilmiş ol iy oğul, söz ulu nesnedir, sen dahi sözü
    ulu bil ki, gökten gelmiş nesnedir..."
  • sadece vajinadan bahseden bir kitap değildir. terbiyeden, edepten, insanların günlük yiyeceklerine kadar bir sürü şeyden bahseder.
  • köle ve cariye alımıyla ilgili tavsiyeler verdiği bölümde çeşitli ırkların özelliklerinden de bahsedilmekte. o dönemin türk'üne, hint'ine, ermenisi'ne, rum'una vs... ilgi çekici kısmı, ziyari'nin herhangi bir ırkçılık gütmeden bunları yazmış olması, (daha doğrusu ırkçılığın gözetilecek birinci tutum olmayacak olması) biliyoruz ki 11. yüzyılda ırksal değil, dini ayrım makbul ki esasen günümüzün iran'ı da bu durumu devam ettirmekte fakat küresel çapta bakıldığında din hanesi kimliklerimizin ancak bir kutucuğunu doldurmakta. fakat bu bakışın tek bir doğrusunun olmadığı elbette unutulmamalı.

    ziyari kendince dönemin coğrafyasında yaşayan insanların bir panoramasını çıkartmış. günümüzde yapılan araştırmalarda bir grubun eksi yazılamayacağı için kabusname farklı bir yere konumlanmakta.

    köle alırken dikkat edilmesi gereken pek çok şeyden bahsediyor ziyari, sohbet için alacağı kölenin etinin yumuşak, çenesinşn çevresinin ayva tüylü olmasından; akıllı kölenin parmaklarının açık olup gözlerinin ela, yüzünün güleç olmasından; savaşa yarayan kölenin saçının sert, burnunun kalın olmasından, hadım edilecek kölenin gövdesinin zayıf, boynu büğrü, dişleri seyrek olmasından (sarışın olanlarından çekinmek gerekmiş, pezevenklik ederlermiş avratlara) ve daha pek çok ayrıntı. bunları geçip, ırklara değindiği bölüme atlayalım.

    "her tayfa'nın ayıbını ve her yerini bilmek gerek çünkü her tayfa'nın aslı'nın özünün birbirinden ayrı hünerleri vardır ama kul tayfasında hepsinden soysuz mayası bozuk ve kötü huylu olan kıpçak'tır ve oğuzlardır. hepsinden hoş huylu, iyi geçimini, işini gözleyen ve tutucu olan halıhî, hutenî ve berberîlerdir. bunların hepsinden yürekli olan türklerdir. cümle cinslerden belaya katlanıcı, dertli efendisinin her halini uyanlar sıhtakilerdir, yani gürcülerdir. hepsinden gevşek ve tembel olan çiğil cinsidir. kısaca tatar'ın başı mankafa, yüzü yassı, gözleri küçük, burnu etli, dudak ve dişleri çirkin olur. her uzvuna ayrı ayrı bakarsan güzel görünmez ama tümüne ve bir kez tenine bakarsan türkmen suretinde gözükür, ama tatar da bir görüş ve safa vardır ki diğerlerini de o yoktur, naziklik ve zerafette tatar'dan daha iyisi yoktur. kuşkusuz türk'te güzel olursa gayet güzel, çirkin olursa gayet çirkin olur.

    geldi kimdi aldığımız ve anladığımız bu cinslerin her birinin ayrı ayrı yerinde olan aybı ve hüneri nedir beyan edeyim. kısaca bilinsin ki türk'ten hangi tayfa içinde olursa olsun güzelliğini anlatmaya değer güzeller çıkar. çirkinler de çıkar türk'ten, çirkinliğini vasfını anlatmaya değmez. ama hindular bu dediğimin tersidir, yani hinduların hepsi çirkin olur hiç güzel olmaz. türk'e göre hinduların başı büyük, yüzü yassı, gözü yufka olur, yani kapaklı değildir. burnu yassıdır dişi dudağı kötüdür, ister her uzvuna ayrı ayrı bak, ister bütün endamını bir kez bak çirkin görünür. türk'ün görünüşü gibi görünmez çünkü türk'ün görünüşü ve yüzü tazelik ve güzellikte cümle cinsinden üstün durumdadır. kuşkusuz türk'ten güzel çıkınca çok güzel olur ve çirkin olunca çok çirkin olur.

    geldik şimdi ayıbına... türk cinsinden olan kulun ay bu odur ki çoğunun yaradılışı kündtür, yani bir şeyi öğrenip aklında iyice tutamaz, bilgisizdir. kibirli, heybetli, kişiliksiz, acı dilli ve sarhoş olurlar. bahanesiz savaşandırlar. gece çok korkak ve hem de yüreksiz olurlar. gündüzleri yaptıkları yiğitliği gece yapamazlar. işte türk'ün ayıbı bunlardır.

    geldik hünerlerine... onların hüneri budur ki bahadır olurlar. yalansız dostluk ederler, gizlice düşmanlık etmez ya açıkça düşman ya da yardımcı olurlar. ne iş ısmarlarsa başarırlar. işret zamanı tenleri yumuşak olur. öyleyse süs için türk'ten yeğ cins yoktur.

    geldik saklap, rus ve alan cinsine... bunlarda türk tabiatına yakındır. hem türk gibi temiz tayfadırlar ama türk'ten dayanıklı olurlar, hem de geceleyin alanlar türk'ten yüreklidirler. hocalarını türk'ten daha çok severler. bunlar da türk gibi görkemli olurlar. ama birçok ayıpları vardır. önce hırsız ve uğursuz olurlar. efendisi'nin malına gizlice diş vurucu olurlar. kötü işlidiler. yaratılışları tembel ve kaçaktır ama hünerleri de budur ki tenleri yumuşaktır ve anlayışlıdırlar. iyi iş işlerler. kaba sözlü bahadır ve akıllı olurlar.

    rum cinsinin aybı budur ki dili açık ve anlaşılır değildir, yani dili künd olur, yüreksizdir. yaradılışı gevşek tembel ve tez kızıcıdır. dünya sevgisini düşkün olurlar. ama hünerleri şudur ki kendi özünü sevici ve hoş kokulu olurlar. ağırbaşlı, evcildirler ve ne olursa olsun dillerini tutarlar. iş güç tutmakta kusur göstermezler, makbuldürler

    bu kez geldik ermeni cinsinin aybına... kötü işli, ağır canlı ve kokar tenlidirler. hırsız ve yüzsüz, kaçak ve inatçı olurlar. hain ve yalancıdırlar. küfür dost yani daima küfür içinde olmayı severler. yüreksiz ve kuvvetsizdirler ve efendilerini sevmezler. ama hünerleri odur ki tatlı dilli olurlar, yani dili çalmaz, düzgün konuşurlar. kavrayışları tezdir, yani bir şeyi işitseler ya da görseler onun niteliğini tez kavrarlar. işittiklerini ve gördüklerini tez öğrenirler. edalarından ve hareketlerinden çok lezzet alırlar, yani ne yaparlarsa kendilerini hoş gelir. işte ak kulların cinsinden bir kısmını beyan ettim.

    şimdi geldik karalar cinsine... hindu'nun aybı şudur: acı dilli ve bozguncu olurlar. yani şöyle ki evdeki cariyer, ona güvenilmez. bütün sayfalardan muhaliftir bunlar, yani kendilerine hiçbir cinse benzetmezler. şöyle ki her cins birbirine karışır, birbirine gider gelir. terzi terziyle, dokuyucu dokuyucuyla ve hangi sanat ehli olursa olsun öteki cinslerde birbirine karışır, birlikte yer içer ve kalkar otururlar ancak hindularda adem peygamber zamanından bugüne kadar aynı sanat ehlinden iki kişi bir yerde oturmamıştır. oysa ki bakkal, kasap, ekmekçi, dülger ve sipahiden başka sanat ehlinden iki kişinin bir araya gelmesi mümkün değildir. ama bu hindular da birçok tayfadır. her tayfa'nın sözü ve davranışı birbirine benzemez. şimdi her birisi ayrı ayrı açıklayamam ama hinduların hepsinden daha iyi daha şefkatli daha makbul daha bahadır ve daha ağır başlı olan behremen, ravut ve keşran cinsidir. behremen bulamadım hindularda, yoksa söylerdim. ancak karalar cinsinden ayıpsız olan bir nubi'dir ve bir de habeşi'dir, ama habeşi nubi'den daha iyidir. resul hazretleri aleyhisselam habeşileri övmek için çok hadis buyurmuşlardır. işte her cinsin ayıbını günlerini ve marifetini bildirdim."
  • sultan ikinci murat, çok sevdiği bu eserin dilini sade biçimde türkçeye çevrilmesini isteyince mercümek ahmet bu göreve sıvanır. şöyle ki:
    halife bir gün cafer adında bir alimle birlikte şat ırmağında gezmeye çıkar: "halifenin diline yürüdü ki allahü vahidün ve ene vahid, yani tanrı birdir ben dahi hilafette birim. cafer eyitti: yanıldın ey müminler emiri. sen ikisin: can ve ten. ikidensin: ata ve ana. ikidesin: gece ve gündüz. ikiye varacaksın: uçmak ve tamu.
hesabın var mı? giriş yap