• insana, kendi yazdıklarını sildirten biri. hem de bunu herhangi bir baskı kurmadan yapıyor. hafızanın durmadan değişmesinden - bir noktadan sonra durmasından - falan da başka bir şey söz konusu. hakkında yazdıklarımı okuyunca, bir insanı tanımlamakta, hele şimdiye dek karşılaştıklarım arasında en zor tanımlanabilecek türdeki bir insanı tanımlamakta, nasıl o kadar rahat davrandığımı kendime sormama neden olmuş biri. sevdiğim biri. sadece bir kez kırıldığım biri. ki ben çok kırılan bir şahsiyet olaraktan, bu durumda "iyi" biri. gene tanımlamalara başlatmış olan biri.

    bir dost?

    ...sözcükler...ah vah sözcükler.... fasa fiso ve bir safsata mı; yoksa sahiden sözcükler ve düşünce gerekli mi? gerekliyse, "dost"u -maalesef- unuttuğum gibi, o da -benim olduğum gibi- yalnız / yalnızca biri.

    "dost nedir? ben kimin dostu oldum şimdiye dek?" sorusuyla sayfası -benim düşünce bulutumla- kirletilmemesi gereken biri. ıslanmayacaksa, bulutlarla kasvet yağdırılmayı hak etmeyen biri.

    dünyayı, eğer tanıdığım zamanlardaki açıklığını yitirmediyse, sallamayı; dünyada dilediğince sallanmayı en çok o ... cümlenin sonu yok. benim için ne o? bunu da düşünerek buldum. benim için annesinin kuzusu. benim kuzum değil. annesinin kuzusu. babasının gururu. anarşik zeka. yaşam enerjisi. küskün olduğu zamanlarda yüzü düşen ve kimsenin o yüzü kaldırmasına müsaade etmeyen.

    sıcaklık ve samimiyeti var. insanların içlerinde her şey var. ama o, sıcaklığını ve samimiyetini çıkarıp paylaşıyor. gerisini saklıyor. belki kendine saklıyor, belki kendinden bile saklamıyor. bilmiyorum. kelimelere - ve hayata - bu kadar bulaşmak, beni ne yazık ki daha şüpheci kıldı.

    her gün arınmak için -hatırlamadığım bir zaman diliminde- "müzik" dinlemesi, sesten ve müzikten başka kimseyi sokmadığı bir "müzik odası"nda yaptığı ibadet. bunu anımsamak bile, benim için çok şey demek.

    geçen gün aldığım mesajıyla, bendeki malzemeyi kullanarak kendimce tekrar kurduğum ama henüz ulaşamadığım biri. şu an, kendisinin nietiziecsiezche'nin hangi evresinde olduğunu bilmiyorum. :) onu da, eski halimle birlikte kaybetmedim. zaten, kimsenin kimseyi bulabileceğini sanmıyorum. belki insanlar, bir arada doğayı ya da şehirleri ya da kitapları ya da küfürleri ya da susuşları ya da yodaları bulabilirler. bunu da bilmiyorum. ama, kendisini bulamayacak olsam bile, onda bulunacak çok şey olduğunu -sapkın ve yüksek, hem lanetli hem kutsal, yani kutsaniyetli sezgilerimle :)- biliyorum. bir zamanlar bana hep dinleme "işini" ne kadar iyi yaptığım falan söylenirdi; oysa, dünyanın en iyi dinleyicisi tam burada, karşımda, ve şimdi, ona onu yazıyorum. çünkü, onda, kimsede görmediğim tür bir coşku var. dinlerken, ufacık bir sözcüğü bile büyütüp havai fişeğe dönüştürecek heyecan var. veya, buna inandırma kabiliyeti. ...bazen neyse ki, ama şu an ne yazık ki, hala kendimizin bile bilmediği şeylerin ortasında kâh burda kâh orda türlü şekillerde ve yönlerde yol alıyoruz. ....uzatmadan, sonu gelmez anlatışları boşveriyorum, bir duayla ya da bir dilekle ayrılacağım sayfasından: umarım hep zıplar ve biri bana herhangi bir yerde ve zamanda "çiçek çocuk" dediğinde ve yaşamayan birilerinin hikayesini anlattığında, onu dinlemezken yine çoğunlukla yaptığım ve yapıldığı gibi, adını ve yüzünü, hatta sesini ve saçını capcanlı tutabilirim hafızamda, ya da hayatımda. ...tutacağım neremdeyse artık, orada.

    edit: "lacuna coil'i buldum. sağol" da denilen biri :)
  • kardeşimin ameliyatı nedeniyle üşenmeyip kalkıp geldi, görüşemesek de kan verip gitti saolsun. buradan da tekrar tekrar teşekkür etmekteyim kendisine. zor zamanlar görmemesini, kaçınılmaz olanlarında da hakkın yardımının tez gelmesini temenni ederim.
  • biz taşralılar urbana gelince yeni tanıştığımız insanların gözünün içine bakarız, acaba bize selam verecekler mi diye. okuldaki ilk senemde, ah benim değerli sinema kulübümde, şahane bir insan tanıdım ey sözlük. tanışmadan selamları çaktık birbirimize. her hareketi ayrı bir düzlemde. umursamazlığın şiiri. gençlik piyasasının zehri daha küçücük yaşlarında içinde birikmiş benim gibilerin meselelerinden uzak bir adam.
    mardine gittik sonra mardine. haydar abi, kasgevsetici ve ben aynı odada kaldık. ah ben yerde yattım, haydar abi horladı, kasgevsetici höstledi. bi de hasta oldu. ateşlendi. dur bakayım. parasını düşürdü ulan parasını düşürdü. bütün mardinde para aradı sonra gecenin köründe. bir de hamamda keselendi. ulan dedik orası hamam değişik bir yerdir, gitmeyelim falan. neyse işte kendisi tecrübe etti, ayrıntılarını bizzat kendisine sorabilirsiniz.
    sonra sonra, yani danimarkaya filan gitti. mesela danimarkadan döndüğünde taksimde karşılaştık. dedim bırakmam, oturcaz. oturduk. ya paşam, o ne muhabbet.
    adam bambaşka... yani, ayrı bi damardan akıyor içinize. ben seni tanıyorum diye bakıyor suratınıza. seni biliyorum, çok iyi biliyorum falan...
    sonracııma. hayat bizi hep buluşturdu. şimdi say say bitmez.
    ama misal, bir gece vardı ki, gelmişti benim odada hem muhabbet hem kahkaha. unutulur mu yaa?
    sarı kafa sarı kafa sarı kafa.
    hahaa. bi de geçen gece, pijama-terlik-yastık-bere-kek kalıbı olarak gelişi vardır ki...
    bi de
    aa
    bi de...
    hmmm...
    ayh daha çok var.
    senin için post-yapısalcı diyesiler. rölativist diyesiler.
  • ömrümün en güzel güleni..
    beni ilk defa bir masalın ortasına koyan, pamuk prenses olduğum gece, en kadın ruhumu okşayan..
    en güzel tecrübemi bir tek ondan kıskanmadım, en çok onun başına gelsin istedim..coffee and silver'ı bulabildi mi acaba?
    ömrümün en güzel güleni..gülünce gözleri de güleni..
    en ben mektuplarımı yazdığım..
    onu özleyeceğimi biliyordum da bu yüzden ağlayacağım aklıma gelmemişti..
    tiyatrodan bana kalan hazinenin en güzel parçalarından..
    salıncaksız sallanırken en çok sarıldığım..sarılıp da sevdiğim..
    ömrümün en güzel güleni..güldü mü yüzüne ışık düşer, buna yemin ederim, bir fotoğrafı kanıt bile gösteririm, mucizevidir o..
    merdiven başından gitmek istemeyişim..
    bir masa başında en nüyük sırlarımı verdiğim, onunkileri dinlediğim,kimseye söylememeye yeminlendiğim..
    çok özleyeceğim, çok sevdiğim..
    hep ve çok...........
  • cafe dorm ve isletmecilerine besledigi guzel ve ozel duygularla dikkatimi cekmis yazar.
  • eskiden bir zamanlar, göküzümü gri bulutlar kapladığında; sihirli bir şekilde yetişip, dünyamı hemen güzel umut renkleriyle boyayan bir çeşit melek.. şimdi nerde, nasıl hiç bilmiyorum ama -eminim çok güzel birilerinin dünyalarını, çok güzel renklere boyuyordur..
    ben de ona kocaman, rengarenk bir masal diliyorum hep..
  • hala verdiğim yemek tarifinin (patates püresi yemekten sayılır mı ki?) lezzetini onaylamasını beklediğim kişi. az da olsa işe yarama duygusu bambaşka bir mutluluk..
  • kendini özleten adam, dünya vatandaşı, ortak tanığımız herhangi biriyle içerken yüksek olasılıklı muhabbet konusu
    - sahi bi kasgevsetici vardı ne oldu ona ?
    - herif gelse de kendi anlatsa...
    - anlatsa da neler yapyo öğrensek
    - öğrensek de 15 yaşından beri yakından takip ettiğimiz hayatı yarım kalmasa dimağımızda. bakarsın belgesel olur, film olur
    - olur olur , sağlığına...
  • selamını, sohbetini özlediğim güzel bir insandır.
  • (ortak) çektiğim ilk ve tek filmin başrol oyuncusu. oynadığı tiyatro oyunlarında olağanüstü yeteneğini hayranlıkla takip ettiğim, uzaktan uzaktan aylar yıllar boyunca "adam gibi adam"lığını takdir ettiğim, cehennemden çıkmaya aylar kala film çekimlerinde birebir muhabbetini, içtenliğini, zekasını ve dostluğunu tatma şansına eriştiğim, ağzıma bir parmak bal çalmış arkadaşım benim. taa okyanusun ötesinde abuk subuk bir partide kendisine benzeyen birisini gördüğümde ev ve arkadaş özlemiyle boğazımın düğümlenmesine yol açmış, beni tanımadığım birinin boynuna sarılmanın eşiğine getirmiş de biridir aynı zamanda.. kader denen birşeye çaresizce sarılmaya çalıştığım bu günlerde, hayatın bizi dolaştırıp dolaştırıp yine biraraya getireceğini umuyorum, çünkü biliyorum ki "the lord works in mysterious ways"..
hesabın var mı? giriş yap