• kendi ördükleri duvarlar içinde kendi hastalıklı krallıklarında yaşayan, her şeyi kendilerine hak gören ama kendilerinden olmayanları dışlayan insan yığınıdır. kendinden olmayanı dışlamak, kitlelerin en tipik özelliklerinden biridir. zira kendilerinden olmayan herkes onlar için azınlıktır. ve kitle mantığına göre de azınlıklar dışlanır.

    bu bağlamda azınlık olmak da bir yazgı gibidir. kitleler kendilerinden olmayan birini gördükleri zaman -hele ki bu insan onların o sonsuz! özgürlük alanlarının içine birazcık girmişse– her zamankinden daha saldırgan bir tavır takınırlar. eğer kendileri kalabalıksa ve karşı taraf sayıca azsa veya cevap veremeyecek durumdaysa bu saldırganlık linç girişimine kadar gidebilir. trafikte tartıştıkları iki kardeşi gecenin karanlığında, eşlerinin ve çocuklarının çığlıkları arasında denize atan da, yılbaşı kutlamaları için taksim’e çıkmaya cesaret edebilmiş kadınlara tecavüz etmeye kalkan da, engelli vatandaşların gösterisine tahammül edemeyen de aynı zihniyettir.
    bu cahil, görgüsüz, vahşi ama güce taptığı için de çok kolay yönlendirilebilen; bazen dinle bazen futbolla bazen de kabadayılıkla gündem ve etki alanları kolaylıkla değişebilen bu insanlar, maalesef tarih boyunca iktidarların işine gelmiştir.

    çok büyük yenilikler ve iyileştirmeler getireceği söylenerek iki yılda bir değişime uğrayan eğitim öğretim programları da aslında kitle kültürünü ya da kültürsüzlüğünü beslemekten öteye gitmez.
  • bir bütünü oluşturduklarından, kendilerini bir araya getiren etmenlerden habersiz veya bunlara kayıtsız olan, ancak bir şekilde ortak güdülenmelerle toplumun belirli bir kesimini oluşturan insan topluluklarına verilen ad.

    yani aslında taksim'de her gün bulunan insanlar da bir kitledir. şimdi bu insanlara bir ortak gaye, uğrunda yapmayacakları olmayan bir ideal verin. ne siyasal parti kalır ne de lider.

    dünya tarihinde hiçbir güç, sonuna kadar motive olmuş kalabalıkların önünde duramamıştır. yönetenlerin tüm konformizmi, bu kitlelerin bilinçsiz kalmasının garantili biçimde sağlanması şartından beslenir, gider.
  • kitle terimi ideolojide bir değişimi ifade eder.kitle terimi yükselen burjuvazinin modern kapitalist devlet içinde iktidarını pekiştirmesinden önce'toplumsal düşüncede' ortaya çıkmıştır.
  • ciddiye aldıkları kişi* hakkında çok şey anlatan topluluktur.
  • tekil tanımı yapılması gücüme giden kavram.
    çünkü:
    politikacı için kitle, seçim döneminde kendisine oy vermesini istediği kişilerdir,
    sömürgeci batılılar için süveyş kanalı'nın doğusunda, ekvator çizgisinin güneyinde veya vistül ırmağının öte yakasında yaşayan, sanayileşmemiş, "cahil" insanlar demektir,
    medya profesyonelleri için onlar istedikleri için yayınladıklarını söyledikleri programları yine onların istemeleri için ellerinden geleni yaptıkları izleyici ve okurlardır,
    vatandaşlar içinse kitle halktır:
    (bkz: halk plaja akın etti vatandaş denize giremiyor)
  • etkilesimlere alabildigine acik,elestirilere yer vermeyen basinda efendi olmadan yasayamayan uysal suru.
  • anlam alanı, insanları, ''birey'', ''the individual'', olarak gören liberal(ferdiyetçi) bakış açısıyla değerlendirmekten ziyade;
    onları sadece ''yığın''dan ibaret gören aşağılık bi' kelimedir.
    bu kelimenin anlam kapsamında, mesela 301 kişinin bi' kazada ölmesi sadece bi' ''istatistik''dir.
    nedense her boku çelişik eşsiz vatanımızda, komünistler pek sever bu kelimeyi.

    edit: dilimizin kelimeleri bile çepçelişiktir.
  • tüm siyasi tarih, özellikle modern dönem siyasi tarihi kitle hareketleri üzerinden okunabilir. tarihin motoru olarak imlemekten ziyade, kitlelerin akışlarının, mobilizasyonlarının gücünü ve değişimlerini analiz etmek parametrelerden biri olarak kodlanabilir. yeknesak akıştan söz etmek namümkün. modern dönem klasik çağ'dan farklı olarak büyük bir kırılmayı temsil etmektedir. modernliğin ayırıcı unsuru olarak özne ve rönesans'tan devraldığı hümanizma olarak görürsek, kitlelerin politik fail olarak yerini alması şaşırtıcı olmayacaktır. modern dönem de yekpare sistem özelliği göstermez. sürekli kırılmalarla malüldür. söylemlerin çeşitliliği aslında kendi halinde olan ve temas edilmeyenden, kontrol altına alınması gerektiğine dair bir kavrayışa ya da heidegger'in teknik eleştirisini nirengi noktası olarak alırsak temelde kalabalıkların gücünü açığa çıkaran söylemden kalabalıkları kitle formu içinde çevreleyip denetlemeye çalışan başka bir söyleme geçişin yarattığı pratiklere ve tahayyüllere dönüşümün ipuçlarını vermektedir. bu bahsi burada kapatarak daha fazlası için ahmet murat aytaç'ın kitlelerin ruhu kitabını öneriyorum. ben bu entryde sadece "kitle" kavramının etimolojik kökenlerine inmeye çalışacağım.

    eric hobsbawm’a göre çifte devrim (ingiliz sanayi devrimi ve fransız devrimi) 1789 – 1848 dönüşümünü ortaya çıkaran ve oradan bütün dünyaya yayılan ikiz bir kargaşadır. bu dönüşümün toplumsal ve ekonomik güçleri, siyasal ve zihinsel araçları daha 18. yüzyıla gelmeden ilmek ilmek örülüp hazırlanmıştı. bu iki büyük devrimde siyasal sahneye çıkan kalabalıklar düşünürlerin tahayyülünde nasıl yer ettiğine bakmak, dönemin epistemesini açığa çıkaracaktır.

    ilk olarak ingilizce içerisinde kalabalık ve kitle dönüşümüne bakalım:

    en eski tanımlamalarda açıkça belirtilen ya da zımni olarak varolan katmanlar ya da basamaklar hiyerarşisinin bulunmasıdır. base (alt) toplumsal konum ve ahlak bakımından düşüklük yükleyen açık bir anlamdır. açık siyasal aşağılama ya da korku belirten sözcüklerin kendi tarihleri vardır. 16. ve 17. yüzyılda anahtar sözcük multitude (yığın) idi. 17. yüzyıldan itibaren dengesiz, kararsız, yıkıcı anlamlarını da içeren mob (güruh) kelimesi kullanılarak aşağılamanın ötesinde siyasi açıdan irrasyonel yönelimler, davranışlar sergilediği de ima edilmiştir. diğer taraftan ise 15. yüzyıldan itibaren latincedeki massa kelimesinden türetilmiş olan mass (kitle) kelimesi de özellikle edebiyat yazınının içine giriyordu. iki önemli ama birbirine alternatif anlamın geliştiği görülebilir: (i) biçimsiz ve ayırt edilemeyen şey; (ii) yoğun bir kütle. gitgide ingiliz siyasi literatürünün içerisinde the multitude ile the mass birbirinden ayrılmayacak şekilde kullanılmaya başlanmıştır. özellikle devrimci hareket içerisinden gelen siyasi yönelimlerle beraber yoğun bir kütle anlamı dayanışma halinin kendisine doğru evrilmeye başlamıştır. fakat sosyalist literatür içerisinde the mass ile the class (sınıf) için çok ciddi bir ayrıma gidilmiştir. the massin şekilsizliği, denetimsizliği ve bilhassa bilinçsizliği nedeniyle onu siyasi bir özne olarak kavranmama eğiliminde olunduğu pekala söylenebilir. bilinçsizlik hali toplumsal eylemin nesnesi olarak düşünülmesi sonucunu oluşturmuştur.

    fransızcada kalabalık ve kitle kelimesinin izlediği serüven çok daha ilginç ve dikkate değerdir. ingilizcede de olduğu gibi la foule (yığın) ile la masse (kitle) arasında büyük anlam benzerlikleri ve farklılıkları bulunmaktadır. la masse kelimesi tıpkı ingilizcede olduğu gibi latincedeki massa kelimesinden türemiş ve siyasi evrimi de benzer olmuştur. asıl olarak dikkat çekici dönüşüm la foule kelimesinde bulunmaktadır. la foule godefroy etimoloji sözlüğü’ne göre foulle, fole, folle gibi yan anlamlara da sahiptir. baskı, zulüm, şiddet, kötü gibi anlamlar bu kelimelerin içinde tarihte birçok metinde kullanılagelmiştir. fou (deli) kelimesi ise yine godefroy etimoloji sözlüğü’ne göre fo, feu, fol, folle, foul gibi yan anlamlara sahip olup deli, mantıksız, ateş vb. anlamlara gelmektedir. ancak folle sözcüğünün ortaklığından yola çıkarak zihinsel dünyada kalabalıkların tahayyülünde deliyle ilişkilendirilebileceği söylenebilir.

    bu yorum aslında bir nevi aşırı yorum olarak görülebilir. lakin iki sebep bu kanıyı güçlendirmektedir: ilki fou’nun bir diğer kullanım biçimi olan le feu aynı zamanda “ateş” anlamına gelmektedir. canetti’nin kitle simgelerini tanımlaması uyarınca “ateş” kitlelerin en büyük sembolüdür. ateş nerede çıkarsa çıksın aynıdır: hızla yayılır; bulaşıcıdır ve açgözlüdür; her yerde aniden patlak verebilir; çoğuldur; yıkıcıdır; düşmanı vardır; ölür; canlıymış gibi etkide bulunur ve öyle muamele görür. bütün bunlar kitle için de geçerlidir. ateş, insanoğlunun tarihinde her zaman rol oynamış olan kitle simgelerinin en önemlisi ve en çok şekle girenidir. diğer sebep ise bilindiği üzere gustave lebon kitlelerin psikolojisi (la psychologie des foules) kitabının adını verirken la masse’ı değil bilakis la foule’ü kullanmıştır. bunun ziyadesiyle stratejik bir seçim olduğu kanaatindeyim. kendisinin ne kadar krimonoloji ve hipnotizmayla ilgili olduğu bilinmektedir. bu literatürün kendisinin ise kitleleri tamamen patolojik bir vaka olarak inceleme hususundaki iddiaları aşikârdır. kitlelerin deli olsun olmasın kapatılmaya uğramasının bir nedeni de bu açığa çıkan güçlerini kontrol altına alma saiki olabilir.
  • catherine clement'e göre jean-paul sartre'ın solu: eylem halinde kitleler, daha sonra gelen ortak kararlar, kitleden kişilere ve kişiden kitlelere bir üretim ilişkisi, toplulukların ve bireylerin özgürlüğü.

    "biz* rus ya da alman olsaydık, enosis sorunu yarım saatte çözülürdü -kitle halinde öldürme ve tehcirlerle. hiçbir demokraside bu paralelde düşünülmez." lawrence durrell - bitter lemons of cyprus

    "kitlenin adsız ögesi insan, bireyi soluğunu kesmekle, boğazını sıkmakla korkutuyor. kitle her zaman adsız ve sorumsuzdur. kendilerine başkan diyenler, kitle hareketinin kaçınılmaz belirtileridir. gerçek başkanlar ise, doğal ve kör hareketsizlikten uzak kalarak ve hareket durumundaki kitleden kopmayarak kitlenin yükünü azaltan kişilerdir." carl gustav jung - insan ruhuna yöneliş

    "arap mimarisinin en nihai ve en yüksek gayesi, her türlü somut kitleyi aşmaktır. duvarlar -mümkün olduğu kadar- ortadan kalkar; ince sütunlar, kemerler halini alırlar; ya da şark halıları gibi oyulup süs haline helirler. ağırlıklarından kurtulurlar. (...) arap mimar-müzisyenler mekanı ışık, hava ve renkle doldurmuşlardır. tek ve cesur bir amaçları vardır: maddeyi yenmek. onun ağır, yerinden oynatılamayan içini boşaltmak, geriye yalnız zihinsel ana hatlarını bırakmak." nikos kazancakis - ispanya, yaşasın ölüm

    "ama kitle kendisiydi. salaktı ve ona hak ettiği gibi, salakmış gibi davranılacaktı işte." ian mcewan - lessons

    (bkz: kitleler)
    (bkz: kitlesel)
    (bkz: kitle bağışıklığı/@ibisile)
    (bkz: kitle iletişimi), kitle iletişim araçları
    (bkz: kitle ve iktidar), masse und macht
    (bkz: türkiye nasıl kurtulur/@ibisile)
  • "...
    - birçokları kitlelere kuru kalabalık deyip geçer. ama ben ne kalabalıklar gördüm, neler neler. sana bir şey söyleyeyim mi, ne yapacağını iyi bilen bir halk kitlesi düzenli ordulara taş çıkartır, elverir ki saptırılmasın, uyanık olsun. o barikatı dümdüz edecekler ve sonra ne olacak? hazır istimleri üzerindeyken hırslarını almak için mutlaka bir şeyler yapmak isteyecekler. kalabalık koskocaman bir hayvandan farksızdır. kendisini oluşturan bireylerden bambaşkadır ve bir araya gelenlerin topundan daha güçlüdür. istediği şey, üyelerinin istediği şeyin aynısı değildir. sağı solu hiç belli olmaz.
    - barikatı yıkacaklar.
    - benim demek istediğim o değil. hayvan barikat marikat istemiyor. doğrusunu istersen, ne istediğini ben de bilmiyorum. dava şurada: kalabalığı inceleyenler, bu kalabalığın, insan olduğunu söylerler hep; ama aslında insan falan değildir o. bir tür, değişik bir hayvandır. hani insanlar köpeklerden ne denli farklıysa, böyle bir kalabalık da insanlardan o denli farklıdır. bu kalabalığı kullanabildiğimiz takdirde üstesinden gelemeyeceğimiz güçlük yoktur, ama ne yazık ki bu konudaki bilgimiz de devede kulak kalıyor. işte o hayvani dev bir kez zincirlerinden kırdı mı, tutabilene aşk olsun.
    ..."

    (bkz: john steinbeck - bitmeyen kavga)
hesabın var mı? giriş yap