• durakta, akşam karanlığında bekleyen ve durmadan sigara içen bir baba canlandırın gözlerinizin önünde. (n’olur canlandırın!)

    işten gelmiş baba, yorgun. yemekten önce bir sigara içmiş, karısıyla tek kelime konuşmamış ve tekrar dışarı çıkıp durağa yürümüş.

    otobüsten inen kızına şöyle göz ucuyla bakıyor ve önüne düşüp yürümeye başlıyor. hiçkimsenin göremediği zincirlerin sesini sadece siz duyuyorsunuz.

    tepenin üstünde istenmeyen bir sivilce gibi duran yıkık-dökük gecekondu evinin kapısını önce rüzgar, sonra baba dövüyor. anne, yüzünü bir sır gibi kapattığı yaşmağıyla kapıyı açıyor ve içeri alıyor baba ile kızı.

    küf kokuyor evin içi, bulaşık yıkamış el ve soğuk kokuyor -sigara içen sobanın nefesinin yetmediği can sıkıcı bir soğuk.

    yeşil fasulye ve pirinç pilavı kokuyor, televizyon yalan, tuvalet sidik kokuyor. küçük erkek kardeş öğretmen azarı ve uyku, ortanca kız kardeş ilk öpücük kokuyor. soğuktan ıslanmış allı güllü bir yorgan hayal edin, (n’olur hayal edin!) sarı ışığın altında hiçbir zaman gerçekleşmeyecek daha iyi bir hayat hayali kokuyor.

    ertesi sabah hava kirliliği ve anne eli değmiş taze ekmek kokuyor. merkeze akan kalabalık kokuyor, otobüsler sabah mahmurluğu ve nihayet dükkan size gülümseyen bir sürü aptal süs eşyası kokuyor.
  • bir gün "ışınlanma" diye bir şeyin gerçekten icat edileceğine inanıyorum.

    şimdi birine telefonla ulaşmak için nasıl ki onun numarasını tuşluyorsak, günü geldiğinde birilerine, bir yerlere, belli bir güne gitmek için de koku duyumuzu kullanacağız bence.

    hayal kurmak bedava... gözümde bembeyaz bir oda canlanıyor, laboratuvar gibi. sağlı sollu minik kavanozlar var raflarda. birinin kapağını açıyorsun, içerden sızan koku, sende neyi tetikliyorsa oraya götürüveriyor seni bir saniyede.

    yumurta kokuyor mesela..
    babanla yediğin son kahvaltıdasın, çatalı uzatmış yedirmeye çalışıyor. elini itiyorsun, yumurtayı yemiyorsun. olacakları bilsen, kabuğuyla yutardın halbuki. bilmiyorsun. kahroluyorsun.

    noa kokuyor..
    çiçekler uçuşuyor burnunun dibinde. bir erkekten aldığın ilk hediye bu parfüm. kırdığın ilk kalp. bir bilsen nasıl pişman olacaksın sonrasında.
    bilmiyorsun. ilk ahını alıyorsun.

    naftalin kokuyor..
    yazlık kışlık yaparken annen, bir yandan da arkadaşına senin nasıl da büyük bir düş kırıklığı olduğunu anlatıyor. on beş sene sonrasında bile hatırlayacaksın sesindeki duygusuzluğu. senelerce annelik yapmayacak o kadın sana, sıkılmış limon gibi koyacak seni bir kenara. bilmiyorsun. bilsen, kırar kapıyı girerdin içeri, sen düş kırıklığını şimdi gör bak diye. bilmiyorsun. öylece dinliyorsun.

    deniz kokuyor sonra..
    sevdiğin adam evlenme teklif ediyor boğaz'ın ortasına yapılmış güzel bir kulenin tepesinde. evet diyorsun. mahvedeceksiniz birbirinizi. ah bir bilsen, bırakıverirdin boğaz'ın sularına kendini. bilmiyorsun. bilmiyorsun!

    bebek deterjanı kokuyor.. altı yıl geçmiş üzerinden sen kırk günlük anne olalı. bebeğin koynunda ağlıyor, ilgi bekliyor.. korkunç bir annesin. uzun süre de öyle olmaya devam edeceksin. depresyonun nelere sebep olacak bir bilsen, duvarlara vururdun kafanı. bilmiyorsun. oracıkta öyle ağlıyorsun.

    sonra sigara kokuyor..
    beyazıt meydanı kokuyor, is kokuyor, hindistan cevizli güneş kremi kokuyor, ilk aşkının kazağına sinen annesinin kullandığı omo marka yumuşatıcı kokuyor, içtiğin ilk bira, üzerinde seviştiğin ilk çarşaf, blendax marka şampuan, çilekli arı maya silgi, sevdiğin adamın sende bıraktığı tişört kokuyor..

    her şey kokuyor, kokuyor, kokuyor.
    oradan oraya savruluyorsun. anılarının altında kalıyorsun. kavanoz kavanoz acı dökülüyor üstüne. burun deliklerine çimento dökesin var daha fazla hatırlamamak için. kaldırasın geliyor üzerindeki ağırlığı ama kavanozlardan birinde de kabullenişin kokusu var zaten.

    sen, istediklerinin olmadığını öğreneli çok zaman olmadı mı?
  • sanki duyularımızdan en hassası...

    misal: diyelim deliler gibi aşık olduğunuz insan size: " senden sonra, hiç olmasın." dedi. sizin de hoşunuza gitti. bu esnada da evdeyseniz anneniz, yoldaysanız herhangi bir hanım teyzemiz, lokantadaysanız aşçı amcamız yeşil fasulye pişiriyor olsun. sizin burnunuza da bu koku gelip yerleşsin. daha sonra günler gelip geçsin ve siz yine bir yerde bir yeşil fasulye kokusuyla rastlaşın. sizin hatırlayamayabileğiniz bu yeşil fasulye kokusu ayrıntısı, sizi sizin nedenini anlayamayadığınız bir şekilde mutlu eder. kokular önemlidir. yeşil fasulye kokusu daha da önemlidir.
  • das parfum'ün türkçe'ye böyle çevrilmesi uygun görülmüş karşılığı..
    filmin de vizyona girmesiyle biraz alay konusu ve de kötü espri kaynağı olmuştur..

    x- şengül sineması mı? iyi günler.. koku geldi mi acaba?
    y- maalesef, daha gelmedi..
    x- ya şimdi?
  • ruh diye bir şey varsa eğer kokunun ruhu var.
    herkes kokuyor mesela. her şey kokuyor. kışlı bi resime bakarken mesela soğuk kokmuştu. sarının kuru kokusu, mavinin nemli kokusu. mesela bi kere ablam abla kokarken bi zaman anne kokmuştu. bi kere kuşumuz annemin elindeki sarımsağı yemeye kalkışmıştı da uzunca süre ağzı sarımsak kokmuştu. sarımsak kokusu kuşum olmuştu. bi kere birisi tanımlayamayacağım gibi aşk kokmuştu.
    her bir dönemin ayrı kokusu. çocukluğumun, ergenliğimin, gençliğimin, şimdimin.
    neyi hatırlıyorsam önce kokusu kokuyor.
    nereyi, kimi, neyi bırakacaksam önce kokusuyla vedalaşıyorum. elimde olsa toplayıp bi şişeye saklayacağım. ama sonra farkettim ki, koku bi kere algılandıysa bi daha gitmiyor. koku unutulmuyor. nereye yerleştiyse orada öylece kalıyor.
  • eğer olmasaydı, herkes daha çabuk unuturdu.
  • hafizaya dovme gibi kazinan olgu. en kuvvetli hafiza duyusu diye bilinen gorsel'in hafizayi uyarmasiyla karsilastirildiginda; imgeyi 3 ay sonra %50 hatirlarken, koku'yu bir yil sonra %65 oraninda hatirladigimiz arastirmayla sabit. sebep, koku'nun thalamus'tan dolasarak degil, direk olarak limbik sisteme girmesi, boylece hafiza ve duygu merkezimizle dolaysiz olarak baglantisi olan tek duyumuz olmasi.

    bu ayni zamanda ne demek ? koku'yu once hissediyor sonra anlamlandirabiliyoruz. bazen de anlamlandiramayabiliyoruz bile ama yasattigi hos veya rahatsiz duygu anlamsiz da olsa kendini belli ediyor. biraz da bu sebepten, koku tariflerini hep benzetme ile yapiyoruz, "kahve gibi", "cimen gibi", "buyukannemin pudrasi gibi" v.s. v.s.

    koku'yu tanimlayacak kelime yoksunluguna da ingilizcede "olfactory verbal gap" deniyor.
  • her olay, insan, hayvan, eşya kokuyor.

    sevdiğim insanlar ıhlamur, çiçek, salatalık gibi ferah kokuyor. gerçekte öyle kokmasalar da benim kafamda öyle.

    iş yerinde sevimsiz bir adam var, o konuşmaya başlayınca etrafa çürük kokusu yayılıyor.

    bazı insanlar nedense ceset gibi kokuyor. günlerce beklemiş, kokuşmuş hayvan ölüsü nasıl kokar bilen var mı? bir kez o kokuyu alınca hayat boyu unutmazsın.

    aldatılmak cesetle karışık çiçek kokuyor. sana yalan söyleyen kişiyi seviyorsan araya okaliptus giriyor, bazen de zambak. ama ceset kokusuyla karıştığı için içine çekemiyorsun.

    iş toplantıları benzin kokusunu anımsatıyor. baş ağrısı yapıyor.

    bazı insanlar toz kokuyor, onların yanında durmayı sevmiyorum.

    herkes, her şey kokuyor bence. gerçek bir koku olmasa da...
  • hicbir ikamesi olmayan,belki de bu yuzden en cok ozleten.
  • insani rezil de, vezir de edebilen salgi.. ayni sekilde insani deli de, mutlu da edebilen sey.. algilamak icin burun ve beyin kullanilir..
hesabın var mı? giriş yap