• candan can kopmasi,uzun sure et yiyememek aileden birini kaybetmekir.feci bir durumdur
    (bkz: bir kopekle yasamak)
  • çogunun ölüm ile ilk karşılaştığı ana denk gelir...

    ne olursa olsun, ne yaparsanız yapın sizi sonsuz bir cosku ile karşılayıp sevgiye boğan o varlık artık yoktur işte...geceleri üzerinizde uyumuyordur, dışarı çıkmak için binbir numara yapmıyordur. en üzgün anlarınızda yanınıza kıvrılıp oturmuyordur...ve bunun gibi binlerce eksik vardır artık hayatınızda...

    "mama kabı" bir kenarda durur bir süre, dokunamazsınız, oyuncakları, eşyaları her yana dağılmıştır da toplayamazsınız...hele öldüğü zaman yanında da olamadıysanız bütün bunlara kara bi vicdan azabı eklenir üzerinizden atamazsınız...ölümdür işte bu..en acısından...

    zamanla günlük hayatınızın gereksiz ayrıntılarına boğulur yeniden hayatınız... arada bir rüyanıza girer, özlersiniz, bir gün sokakta köpeği ile gezen birilerini görürsünüz, özlersiniz...ölümdür işte bu..en gerçeğinden...

    yerine hiçbir sey koyamaz, yerini dolduramazsınız...
  • 14 tanenin arasında 2 de tazım vardı. karde$ler.. biri di$i biri erkek.. kömürlük güzelleri.. çok bağırırlardı, çok hareketliydiler o nedenle dı$arı çıkarılmıyorlardı. lâkin kömürlüğün o kesif kokusuna rağmen dı$arıdakilerden daha çok yanlarında kalırdım. kapıda gözüktüğüm anda eteğimi ısırmaya ba$ladıkları için yanlarına kadar eğilip:
    " - ısırma lan eteğimi! it! " diye çemkirirdim.
    hatun n'apardı? gelir burnuna salladığım parmağı yalardı. e$$oğlu!
    " -annem kızıyo her tarafımda kıllarınız tüyleriniz. sie.." der ittirirdim.. imamın e$eği osuruyormu$çasına gelir seri $ekilde sürtünmeye devam ederlerdi. hayvanatlar. sonra gelsin boyum kadar torbadan çıkardığım tavuklar.. kömür, tavuk, yağ, köpek, sidik, .. bütün kokular birbirine girmi$, ağzımsa ensemde..
    ...
    önce hatun gitti.. öylece, bıraktı karde$ini gitti. oğlum da yemek yemeyi bıraktı. ne kadar zorlasam nafile. bir haftasonu çağırdı arkada$ım; suya yatmı$ çekemiyoruz dedi. gittim, tüylerin kokusuna bakılırsa uzun süredir oradaydı. yalvardım, itekledim, kemik salladım, bağırdım.. kalkmadı. çok hırladı, son denememde hafif bir ısırık da attı. yattı yine birikintiye, gözlerini dikti havaya.. gitti. o da..
    karde$inin ardından. kaldım.. elim böğrümde.
  • bilmeyene boş gelecek bir acıdır, ama öğreticidir, burada tanımlamaya çalışmak lazım.

    o evimize geldiğinde daha ilkokula gidiyordum, şimdi ise üniversite bitti eşek kadar olduk. ilk zamanlar oyuncaktı benim için koşuyor gülüyorduk

    sonra büyüdüm lise çağımda arkadaş oldu her an ilgilenebileceğim benim içinde bulundğum dünyada beni kırmayacak birşeydi ki o yaşlarda bu çok ender hissedilir. kuzumdu o benim. almadan veriyor dünyasını kaybetmiş bana saf sevgiyle mutluluk saçıyordu.

    sonra üniversiteye başladım başka bir şehirde, o kadar görüşemez olduk, yaşlanıyordu. artık oyuncağım yada arkadaşım değildi, içimde yeni keşfettiğim babalık dürtülerinden kaynaklansa gerek "kızım"dı. evet, kızım diyordum artık ona, o kadar acizdi o kadar sevgi doluyduki. o az olan zekasıyla sadece seviyordu. hiçbir insan evladı yapamaz bunu... insanlar sizin sevginizle sizi kırarken o sadece seviyordu. eksiden hoplayan zıplayan hayvan artık zamanının çoğunu kucağımda kafasına göğsüme yaslayarak geçiriyordu. o kucağımdayken kendimi tamam hissediyor çocuklarımın onun ipek kürkünü okşayacağı zamanı hayal ediyordum...

    sonra hastalandı, ameliyat oldu kurtuldu sandık ama kanser yayılıyordu, yemiyordu içmiyordu kucağıma gelmiyor yüzüme bile bakmıyordu kızım.

    sonra bir sabah son kez kucağımdaydı melek gibi uyuyordu, "yeniden görüşeceğiz kızım" diye fısıldayabildim. bir an ölüm o kadar kötü gözükmedi bana, nede olsa kızımda olacaktı öbür tarafta. son anında bile bana mutluluk veriyordu, insanlığın en büyük korkusunu "ölüm korkusunu" yenmemi bile sağlıyordu. kızım buydu işte.

    katıksız sevgiyi bana öğretti, onun sayesinde sevdiğimi ölürken mutluluk verecek kadar sevebiliyorum.
  • (bkz: #10885193)
  • acıyı, somut haliyle içimi yakarken bulduğum an. hayatımda belki de en fazla ikinci defa bu kadar ağladım. günlerce yemek yiyemedim, yataktan çıkamadım. kimseyi görmek istemedim. her gece kokusunu özlüyorum artık. her gece rüyamda bana doğru koşarken görüyorum. biliyorum, rahat bırakmadığı, saatlerce yorulmadan kovaladığı kediler bile çok özlüyor onu. bahçe çok sessiz. o eksiklik hali yapıştı kaldı kulübesinin olduğu yere. yarın da aynı özlem burakacak içimi, ondan sonraki gün de, ondan sonraki yıl da.
    yerini hiç bir sevgi dolduramayacak knopa'mın...
  • bu akşam saat sekiz civarında yaşadığım hadise. 15 yaşındaydı kendisi, bir çok hastalık görüp geçirmişti ama dayanmıştı. artık dayanamayacağını kendi de fark etti, tam biz onu uyutmak için veteriner görüşmeleri yaparken, salona geldi ve kendini yer çekimine bıraktı. hoşçakal cici.
  • acıyı kelimelere sığdırmak zordur, ama “başkalarının acısına bakmak*” daha da zordur. yahut kaybı tanımlamak, sınıflandırmak, “en çok acı veren kayıplar” başlığına ait olmayanların verebileceği acıyı küçümsemek olağandır. o yüzden bütün önyargılardan bağımsız anlatacağım onun ölümünü…
    evet, o gitti. ancak sondan değil, en baştan başlamak gerek, ve bu hikayenin üçüncü kişisi olarak elimden gelen sadece onunla kişisel tarihimi aktarabilmek… bostancı deniz otobüsü iskelesinde, soğuktan donmuş ellerimi cebime sokmuş, tedirgin bakışlarla etrafı süzdüğüm bir kış gününden başlayabilirim mesela… o zamanlar ileride ne kadar çok sevebileceğimi kestiremediğim kişi kafasına geçirdiği yeşil beresiyle bana doğru ilerlerken, biraz korkuyla karşıladım gittikçe yaklaşan, yerinde durmayan, gördüğüm en sevimli surata sahip köpeği. ne de olsa köpekleri sevmezdim, hatta beni bizim sokağın başından eve kadar kovalayan sevimsiz köpek çetesiyle talihsiz maceralarımdan sonra köpeklerden korkardım. tasması elime tutuşturulduğunda da korkumu yenememiştim, üstelik onu zaptetmek zordu, gözü heyecanla oradan oraya koşturup, her karşılaştığını koklamaktan başka şey görmüyordu.
    bu tanışmanın ardından geçen yedi yılda ben köpeklerden korkmanın, hele ondan korkmanın anlamsızlığını gördüm ve paylaştıklarımız sınırlı kalsa da, mutfağın kapısına yatıp sinsice içeriye doğru ilerlemenin ardından yemeğimden bir parça dilenmek için yüzüme diktiği kapkara gözlerine, oburluğundan mütevellit yediği akıl sınırlarımı zorlayan ıvır zıvıra, kıskançlığının intikamını alırcasına bana bir türlü uzatmadığı patisine, anahtar sesini duyduğu an ağzına aldığı oyuncağıyla etrafımızda dört dönüp tatlı tatlı inlemesine, adada grubumuzun erkekleri futbol oynarken fütursuzca topa atlamalarına, bir gece yatağımın ayak ucuna kıvrılıp yanımda horul horul uyumasına tanıklık edebilecek kadar onunla zaman geçirdim.
    ve sonra, o dün öldü. onun hasta halini hiç görmedim. acı çektiğini, zayıfladığını, halsizleştiğini görmedim. ben onu hep son karşılaşmamızdaki gibi hatırlayacağım: karlarda koşuşturan, sahibinin gözü başka yerdeyken kar yiyebilmek için fırsat kollayan… hep çok az hayvanın sevilebileceği kadar çok sevilen... herkesi varlığıyla mutlu eden...
    köpeğin ölmesi, insanın ölüm acısını kaybettiğinin niteliğiyle değil, ona duyduğu sevgiyle, hayatında onu konumlandırmasıyla, ona verdiği emekle ilişkilendirebileceğinin bir kanıtıymış; hep derler ya “yaşamayan anlamaz”, işte o familyadan bir durummuş bu da.
  • eger sizinle ve ailenizle cok uzun bir suredir birlikteyse ve cocuklugunuz onunla birlikte gecmisse eger fena koyan bir acidir.

    bu sabahin erken saatlerinden beri ailemizin 16 yillik ferdi yok artik. bir haftadir cok hastaydi, nefes alamiyordu ve artik cok zayiflamisti...cirpinarak annemin kucaginda can verdi...en kotu koyan da ondan binlerce kilometre uzakta baska bi ulkedi olmak ve anneyle telefonda aglasmak...

    hayvan cenneti diye bir yer varsa eger eminim orada diger kopekleri kovalayip isirmaya calisiyordur simdi...
hesabın var mı? giriş yap