• matruşka gibi kendi içinde açılan, açıldıkça çeşitlenerek yine kendi üstüne kapanan sadık hidayet romanı.

    başlangıçta poe öykülerini andırır biçimde esrarengiz tasvirlerin gerisinde kafkaesk bir tekinsizliğin pusuda beklediğini görüyoruz. düş ve gerçek adeta patolojik bir beynin süzgecinden geçerek belirsiz bir çizgide yan yana geliyorlar. başından geçenleri anlatan başkarakter sınırlı çevresinde benzerlerini icat ederek şiddeti, rüyaların dilini, kör sokakları, travmatik maziyi, bir tür femme fatale'i anıştıran karısını, babasını ve amcasını, bir hurdacıyı, koyunları boğazlayan bir kasabı anlatarak aslında kendi yaşamını dile getiriyor. her bir kahraman aslında onun çeşitli bedenlerde zuhur eden yansımaları haline geliyor.

    bulantı ve bunalımın dile gelişi sartre'ı, absürt dünya görüşü camus'yü, tekinsizliğe olan merakı poe'yu, belirsizliğin dili kafka'yı, psikolojik atıflar zweig'ı anımsatırken, ataların inançlarına yapılan bilinçli vurgular freud'u, özellikle de totem ve tabu'yu akla getiriyor.

    son olarak kör baykuş'u lynch'in tekinsiz anlatılarıyla (özellikle de lost highway) mukayese etmek ilginç olurdu. hidayet'in hayal gücü, edebi yönelimleri ve tasvir gücü böyle bir mukayeseyi zaruri kılıyor gibi görünüyor. şahsen çok etkilendim.
  • hayatta öyle yaralar var ki, ruhu inzivadayken cüzam gibi yer, kemirir./ ayrıntı yayınları

    hayatta, tıpkı cüzam gibi, ruhu inzivada yavaş yavaş yiyen, kemiren öyle yaralar vardır ki./ iletişim yayınları

    yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar./ yapı kredi yayınları

    ruhu cüzam gibi yalnızlıkta yavaşça yiyip bitiren yaralar var hayatta./ timaş yayınları

    hayatta öyle yaralar vardır ki cüzzam misali yalnızlıkta ruhu yavaş yavaş yiyip bitirmektedir./ doğu kitabevi

    bazı yaralar vardır hayatta, ruhu kanser gibi yalnızlıkta kemirip bitiren./ palto yayınları

    hayatta bazı yaralar vardır, ruhu inzivadayken cüzzam gibi yavaş yavaş yer, kemirir./ nora yayınları

    yalnızken ruhu bir kanser gibi kemirerek bitiren yaralar vardır hayatta./ ataç yayınları

    hayatta kendi yalnızlığına çekilmiş ruhu ağır ağır yiyip bitiren cüzam gibi yaralar vardır./ pales yayınları

    yaralar vardır hayatta, öyle yaralardır ki ruhu o tenhalığında cüzzam gibi yavaş yavaş kemirip bitirir./ parodi yayınları

    yaralar vardır, yalnızlıkta aklı bir tür aft gibi yavaş yavaş kemiren./ zeplin yayınları

    ***
    çevirinin önemi

    ***

    (bkz: sadık hidayet)
  • “yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.” girişine sahip olan sadık hidayet eseri harika bir kitap.
    ilk sayfalar geçmek bilmezken, ne okuduğumu dahi anlayamazken fark ettim ki yazarın hissettiği duygu da tam olarak bu.
    kitabın çevirisini de yapan behçet necatigil hidayet için mutsuzluğunda ölümsüz mutluluğa erişmiş sayılı yazarlardan birisi diyor, kör baykuş’ta da ölse de kurtulsa, çektiği acılar nihayetlense diye bekliyorsunuz.
    son olarak bu kitap, bana çok güzel bir iran deyişi öğretmiştir; “çünkü ne malım var kadıya yedirecek, ne dinim var şeytana verecek.” (bkz: ne mal dârem ki divân behored, ne din dârem ki şeytan beberred)
  • --- spoiler ---

    sağlığım yerindeyken, birkaç kere ister istemez yolum düştü camiye, ve kalbimi camideki diğer insanların kalpleriyle birleştirmeye çalıştım, fakat gözlerim duvarlardaki çinilerde, nakışlardaydı, onlara bakarak tatlı hayallere daldım ve elimde olmadan, böylece bir kaçış yolu buldum kendime. dua sırasında gözlerimi yumdum, ellerimi yüzüme kapattım, bir gece yarattım kendime, bu gecenin karanlığında, bir rüyada gibi sorumsuz, kendi duamı okudum. fakat sözcükleri huşu içinde söylenmedi bu duanın. çünkü ben tanrıyla, yüce varlıkla değil; sevdiğim ve tanıdığım biriyle konuşmaktan hoşlanıyordum! çünkü benim çok yükseğimdeydi tanrı. sıcak, nemli yatağımda yatarken bütün bu sorunlar önemini kaybediyordu. tanrı gerçekten var mı, yoksa kutsal imtiyazlarının korunmasını gözeten bu yeryüzü güçleri tarafından, vatandaşlarını daha da rahat sömürebilmek için, kendi tasarılarına göre mi yaratılmıştır; yeryüzünün gökyüzüne bir yansıması mıdır; bu gibi şeyleri artık umursamıyor, ben yalnız sabaha çıkıp çıkmayacağımı bilmek istiyordum. ölümün karşısında mezhebin, imanın, itikadın ne kadar gevşek ve çocukça olduğunu hissediyordum. sağlığı yerinde ve mutlu olanlar için, eğlencelik şeylerdi bunlar. ölümün ve çektiklerimin korkunç gerçeği karşısında, kıyamet günü üzerine, ruhun ahiretteki mükafatları üzerine bana telkin ettiği şeyler, tatsız bir aldatmaca oluyordu. bana öğrettikleri dualar, ölüm karşısında etkisizdiler.
    --- spoiler ---
    paragraflarına sahip sadık hidayet kitabı.

    kitabı 3 yıl önce okudum, aklımda kitap hakkında fazla bir şey kalmadı. fakat bu iki paragrafı her zaman saklarım, ara ara açar okurum.
  • my art tiyatro tarafından sahnelenmeye hazırlanan oyunu ışıl kasapoğlu'nun yönetmesi ve sermet yeşil'in oynayacak olması beklentiyi fazlasıyla yükseltiyor. ilk gösterimini 12 kasım 2019 tarihinde bursa'da gerçekleştirecek olan oyunun istanbul gösterimi ise 25 kasım 2018 artı sahne olarak belirlenmiş.
  • damıtılmış bir metin. bazı cümleleri akordiyon gibi, okuduğunuzda beyninizde açılıyor ve kat yerlerinden toparlayana kadar bir taraftan okuduğunuz sonraki kısımlar boşluğa gidiyor. bana çok oldu bu, bilmiyorum belki hayalci ve kendiyle konuşan biri değilseniz size olmaz, ama sayfaları tekrar tekrar okumaktan büyük keyif aldım.

    “ömrüm azar azar eriyor bir mum gibi, hayır, yanlışım var, ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. ”
  • kitap bitti ve şimdi bu okuduğum neydi düşüncesi kafamda. sayfa sayısının tam aksi çok yoğun ve karanlık kitap. sadık hidayet’in bilinçaltının dehlizlerinde dolaştırıyor demek yanlış olmaz sanırım.o nedenle de yoruyor okurken.
  • varoluşsal sancılarının elinde kıvranan yazar sadık hidayet romanı.

    dünyayla ve kendisiyle uyuşamayan biri sadık.
    ilk intihar denemesinde başarısız olup, seneler sonra ikinci seferde başarıya ulaşarak terk etmiş dünyayı.

    iranlı yazarımız çokça stefan zweig'i hatırlattı bana. zweig ile ayrıldıkları nokta kadınlara karşı yaklaşımları. bu romandan da anlaşılabileceği gibi sadık hidayet kadınlarla ilgili belli ve büyük sorunlar yaşamış. elbet zweig de yaşamıştır ama özellikle bu romanda hidayet kendisinin bir kadın karşısında yaşadıklarını ve takıntısını o kadar sade ve içten anlatmış ki ben zweig kitaplarında böyle bir duruma denk gelmedim. denk gelen suserlarla da tartışmayı çok isterim *

    --- spoiler ---

    depresyonlar içinde, hayattan aşırı sıkılmış, sanrıları ve bulantıları olan başkarakterimizin, halasının kızı olan karısından göremediği ilginin kaynak olduğu eserde, sık sık içiniz sıkılabilir, daralabilir ve hatta biraz zorlasanız kadın düşmanlığına da ilk adımı atabilirsiniz.

    aşırı takıntılı olan karakterimiz kendisi hariç tüm erkeklere boncuk dağıttığını düşündüğü karısına olan nefretini ilmek ilmek işlemiş hayatına.
    tek bir insanı hayatının merkezine koyan ve tabiatıyla da mutsuz olan insanlarda görünen hemen tüm belirtileri gösteriyor.

    mutsuz, kıskanç, özgüvensiz, güvensiz, huysuz ve acınası.
    ne karısıyla yapabiliyor ne de onsuz.
    aşk ile nefret arasındaki çizgide arafta kalmış ve acılar içerisinde.

    bu takıntısı kendi sonunu getiriyor ve bize yazarla ilgili edinimler bırakarak sona eriyor.

    --- spoiler ---

    bu kitabın ergenlik dönemindeki gençlere ve karısıyla sorunları olan insanlara okutulmaması gerektiğini, onun dışında ise psikoloji bilimiyle ilgili olanların, özellikle ikili ilişkilerde erkek tarafının, kadına bakış açısına karşı genel tutumunu (elbette o dönemde yazarın hayat çevresi düşünülerek) görmek adına incelemesi gerektiğini düşünüyorum.

    esenlikler dilerim efem.
  • " yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar."
  • "onun ismini önceden biliyormuş gibiydim.gözlerinin feri ve rengi; kokusu, tavırları..tamamı bana daha önceden tanıdık geliyordu.ruhum, önceki yaşamımda onun ruhuyla aynı evrende gibiydi.tek ilkeden ve tek maddeden oluşan bu evrende benim de katılmam ve onun yakınlarında olmam gerekliydi." yolu aşktan geçen herkese tanıdık gelecek cümleler barındıran bir sadık hidayet romanı.
hesabın var mı? giriş yap