• yaz adlı romanında imla yanlışları konusunda rekor kırmış olan yazar. bilerek yapılmış sanırım ama inanılmaz rahatsız ediyor.
  • kendisi her ne kadar bir takım ünlü insanlar hakkında arkadaşlar arasında konulabilecek türden lakırdıların bir internet sitesinde yazılmasını saçmalık olarak değerlendiriyor olsa da, bu beğenmediği boş adam işini şimdi kendisi hakkındaki fikirlerimi ortaya dökmek için yapıyorum. kusura bakmasın artık, küçümsesin geçsin.
    yıllar evvel daha ortaokul bebesiyken romanlarını bir solukta okur, orada anlattığı alemlere dalar, kendimi o kahramanlardan biri, belki çok daha kusurlusu, yaralısı berelisi olarak görür, hayatın ilerde o tür bir içeriğe kavuşacağını zannederdim. insanların o karakterlerin birbirine kurduğu gibi felsefi, derinlikli cümlelerle anlaşacakları, herşeyin nuri bilge ceylan filmi donukluğunda yaşanacağı bir dünya sanardım yetişkin dünyasını. hayata onunla aynı yerden baktığımı düşünürdüm, öyle ya, en az benim kadar karamsardı yazdıkları.
    kendisine mailler atar beğenimi, övgülerimi sunar, ben de senin gibi biriyim, hadi çek al beni hayatına demeye çalışırdım. ergenliğin gözünü seveyim. önemsediğin kadar önemsendiğini sanıyorsun. hakkını ödeyemem, günlerce mutluluktan uçuran kısa cevaplar da yazıyordu.
    sonra zamanla pek bir popüler oldu kendisi, birbirinden sarışın kadınlarla magazin programlarında görünmeye başladı, bir daha hiç öyle söz oyunlarıyla dolu, kadının kalbini kadından iyi betimleyen kitaplar yazmadı.
    o zaman zarfında ben de hayatın kimi zaman zeki demirkubuz filmi uyuzluğunda, kimi daha nadir zamanlarda ise sitcom hızlılığında geçip giden, ama senede bir gün olsun bir kış ikindisinin evinde aşkı diyalogu yaşamanın mümkün olmadığı birşey olduğunu anladım, göt oldum, bana da değişiklik oldu.
  • kürşat başar la programında konuk olan doktor vajina estetiği hakkında konuşurken söz klitoris estetiğine gelir. "aaa o nasıl oluyo ki neden" sorularına doktor "işte klitorisi kapatan fazladan yağ ve et dokuları olabiliyor" benzeri bir açıklama yapar veeee...

    kürşat başar: aaaaaa evet ya hakkaten o hiç iyi olmaz!**

    o dakkadan sonra şahanın da diğer konuklarında toparlanması mümkün olmaz, ekikikuku bir ortaokul tadı yakalanır, doktor amca da öğretmen edasıyla hafiften bir azar kayar. görülesi bir sahneydi cidden.

    (şimdi düşündüm de yemek sofrasında konuşulacak muhabbet değil bu be, biz yapsak püüü pis terbiyesiz diyip masadan kovuluruz peeeh...)
  • programini izlerken koseye kivrilsam da uyusam banada arada yemek atsalar dedirten adam.
  • cok ic bayici buluyorum kendisini, oyle boyle degil...
  • türkler soykırım yapamaz başlıklı, altın lale ödülü verilmesi müstahak bir yazı yazmış bu muhterem. aklınca, türklerin beraber bir iş yaparken gösterdiği beceriksizliği dayanak alarak ermenilerin toplu bir şekilde öldürülmüş olamayacağı sonucuna varmaya çalışmış. yüzbinlerce insanın öldüğü, ermeninin, türkün, kürtün ortak sorumluluğunu ve trajedisini içeren bu çok karmaşık olayı kendince beyaz türk komedisi malzemesi yaparak ne tür bir zeka ve basiret sahibi olduğunu hakkıyla göstermiş muhteşem yazar.
  • 11 yıl aradan sonra kaleme aldığı yeni romanı yaz'la okurlarla buluşan yazar.
  • tüm kitaplarını okumak istediğim insan. başucumda müzik'in yeri elbette ayrı. kış ikindisinin evinde'si ve sen olsaydın yapmazdın, biliyorum'u da çok iyi. yani bir erkek, bir kadının ağzından anca bu kadar güzel yazabilirmiş dedirtti bana. hani okurken gerçekten sanki bir kadını okuyormuş gibi hissettim her defasında, bu duyguyu aktarabilmesi çok güzel. iyi bir gözlemci demek ki. hem "gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/ hiçbir yere gitmiyor.." cümlesini kurması bile yeterdi onu sevmem için. bir hüzün, depresiflik var yazılarında. ve okuduğum her kitabında da çocukluğa dair vurguları göze çarpıyor, kopamadığı bir yanı var zannımca.
  • "keşke burada olsaydın" isimli albümüyle bizlere bu kez de müzisyenliğini sunan adam. başar'ın saksafon ezgilerine levent yüksel, sezen aksu, ilhan şeşen, erol evgin, zeynep talu, yaşar, ayşen, yeşim salkım, berkay özideş ve şenay lambaoğlu sesleriyle, burçin büke de piyanosuyla eşlik ediyor. su gibi bir albüm. akıp gidiyor. siliyor sanki pürüzlerini günün, bu yüzden gecelere çok yakışıyor.

    ama buna caz albümü demek ne kadar doğrudur bilemiyorum. hani tamam bildiğimiz şarkılar farklı formlara girmişler, güzel de olmuş. ama içinden saksafon geçen her şarkıya caz diyemeyiz, dememeliyiz. bana kalırsa albümün tek sorunu janr tespitidir.
hesabın var mı? giriş yap