• şöyle bir hikâyesine denk geldiğim polonyalı filozof:

    tat, ünlü bir insan olmayı çok istiyordu. ancak, öyle sıradan bir ün peşinde değildi; dünyanın görüp görebileceği en büyük insan olmak istiyordu. bu konuya biraz kafa yorunca, her alanda aynı anda ün yapamayacağı ve üzerinde ustalaşabileceği tek tip bir uğraş ya da beceri seçmesi gerektiği sonucuna vardı. tat, dünyanın en büyüğü olmak için, hangi alanda ilerleyebileceğini epey bir düşündü. dünyanın en uzun ya da en kısa adamı olamazdı, çünkü orta boyluydu. dünyanın büyük müzik adamlarından ya da uzun atlamacılarından olma şansı da yok gibi görünüyordu. o da, dünyadaki en uzun pantolona sahip insan olmayı deneyerek işe başladı ve otuz metrelik bir pantolon diktirdi. bu pantolonu giyip iki gün boyunca yürümeye uğraştı, ama pantolonun son derece kullanışsız bir pantolon olduğu ortaya çıkmıştı; yani paçaları ayaklarına dolanıyor ve yürümesine engel oluyordu. bu yüzden, daha başka alanları incelemeye başladı. neredeyse tümüyle kel bir. dostu vardı, neredeyse tümüyle kel sayılır, çünkü kafasında birkaç tutam saç bulunuyordu. tat, bu noktadan hareketle, dünyanın en kel adamı olmasının iyi bir fikir olabileceğini düşünmüş ve bu uğurda saçlarını son teline varıncaya kadar kestirmişti. ne var ki, çok geçmeden, kendisi gibi kel, hatta tıraş edilecek saçı bile kalmamış birini gördü. tat, kellik yarışında bu adamı geçemezdi. sonra, herkesten çok kravat değiştirerek dünyanın en büyük kravat değiştiricisi unvanını almayı denedi. bu işin üzerine giderek günde altmış kravat değiştirdi, ancak bu çabası ona ün kazandırmadı. sonraları, kendinden yaşlı tüm insanların en genci, dolayısıyla kendinden genç tüm insanların en yaşlısı olma fikri aklına yattı. gelgeldim, bu konuyu açıklamaya giriştiğinde, anlattıklarını çoğu kimse anlamamıştı ve tat da, büyük işler yapma azminin, insani aptallıklardan ötürü ona alkış getirmeyeceğini kavramıştı. yılmadı, dünyanın en büyük çöreğini yapmaya girişti, ama çörek pişirilirken dağıldı ve altı haftalık emeğinin tümü heba olup gitti.

    şimdi tat, dünyadaki herkesten daha iyi yapabileceği bir iş araştırmaya başlamıştı. buna bağlı olarak, yeteneklerini de gözden geçiriyordu. pasaklı bir adamdı, giysilerinin üzerinde hep bir sürü leke olurdu ve bu alanda bir şeyler kazanabileceğini düşünmüştü; böylece, dünyanın en lekeli insanı olmaya karar verdi ve bu işte onun önüne kimse geçemesin diye, giysilerini baştan aşağıya leke yaptı. gerçekten başarıya ulaştı, ama kazandığı ün kısa sürdü, ipliği iğneye çabuk geçirme idmanları yaptı ve iğnelere en hızlı iplik geçiricisi olarak ün kazanmak istedi. sonra çabuk yatak sermeyi öğrendi ve en büyük yatak sericisi olmayı tasarladı. bunları en iyi şişe mantarı çıkarıcısı, yeni kitaplardan en iyi sayfa kopartıcısı, en olağanüstü kibrit kırıcısı ve en mükemmel diş macunu sıkıcısı kariyerleri izledi. ayrıca en iyi lamba yakıcısı, en büyük tabak kırıcısı, en iyi yelek düğmesi ilikleyicisiydi. tat, bunca beceri sahibi olduktan sonra, ona bir haksızlık yapıldığı sonucuna vardı; yani, şimdi bu kadar çok alanda artık dünyanın en büyüğü olmasına karşın, kazandığı ün çok büyük değildi. öte yandan, başka bazı insanlar, dünyada tek bir şeyi en iyi şekilde yapmalarına karşın, çok daha ünlüydüler: biri en yükseğe sıçrıyor, başkası en büyük ağırlığı kaldırıyor, kimisi en hızlı yüzücü ve bir başkası da en fazla paraya sahip olandı. herkes ünlüydü, ama bunca beceriye sahip tat, yalnızca birkaç dostunun onu tanımasıyla yetiniyordu ve onların dışında pek az kimse, tat’ın atılımlarından haberdardı. bu yüzden tat, dünyadaki düzenin çok kötü kurulduğuna inanır olmuştu; değil mi ki dünya, ünü ve şanı böyle adaletsizce dağıtıyordu, demek ki düzeni kötüydü.

    mutsuz tat, akıl danışmak amacıyla, komşu evde oturan bir dostuna gitti. dostunun evine ulaşması tamı tamına iki gün sürdü, çünkü yeteneklerinin arasında, dünyanın en yavaş yürüyen yayası olmak da vardı. derdini de çok uzun bir sürede anlattı, çünkü önceden dünyanın en büyük kekemesi olma kararını vermişti; bu yüzden her sözcüğü, hatta ve hatta çok kısa olan kendi adını bile, en aşağı bir saatte söyledi. yine de, sonunda derdini anlatmayı başardı, ayrıca ona akıl da danıştı: çok ünlü olmak için ne yapmalıydı?

    dostu, bunun çok kolay olduğunu söyledi. çok parası olmalıydı. çok parası olan her insan, çabucak ün kazanabilirdi.

    — elbette, elbette, elbette, diye yanıt verdi tat. (bu sözcüğü birkaç kez daha tekrarladı, çünkü yetenekleri arasında “elbette” sözcüğünü dünyanın en sık tekrarlayan adamı olmak da vardı.) ama bu kadar çok parayı nereden bulacağım?

    — ah, bu da çok kolay, dedi dostu. çok büyük bir ün kazanman gerekli. çok ünlü olan her insan, kolayca çok para kazanabilir.

    — elbette, diye onayladı tat. ama nasıl ünlü bir insan olabilirim?

    — yahu söyledim ya! diye yanıt verdi sabrı tükenen dostu. çok paran olmalı.

    tat, dostunun gösterdiği çarenin doğruluğunun farkındaydı farkında olmasına ya, bu çareyi hayata nasıl geçirebileceğini bilmiyordu ve dostu da daha fazla açıklamayı becerememişti. dolayısıyla tat, dünyanın adaletsizliğine üzülmeyi sürdürdü ve hatta dünyanın en genç yaşında ölen insanı olmayı bile düşündü ama bununla belki de başarı kazanamayacağı sonucuna vardı. şansını bir de, kendisine dünyanın en uzun kalemini ve gömleğine en büyük kol düğmesini (ki dört ton çekiyordu) yaptırarak denedi. çilek yemeyi bıraktı ve dünyanın en az çilek yiyen insanı olduğunu ilan etti.

    tat, en sonunda şöyle bir sonuca varmıştı : bazı şeyleri en kötü şekilde yaparak tanınan bir insan olabilirdi ve bu da ona büyük bir ün getirebilirdi. en kötü şekilde bisiklet kullanmak, dünyanın en berbat şiirlerini yazmak ve en kötü slip mayo dikiciliği üzerine kendini eğitti. bu yolda kendini eğitirken, aslında daha önce aklına gelmiş olsa, onu çoktandır yaşadığı türlü sıkıntılardan kurtarabilecek, mükemmel bir fikre ulaştı. dünyanın en ünsüz adamı olmaya, böylece karar verdi. bu amaçla, yaşadığı kenti terkedip, onu kimselerin tanımadığı başka bir kente taşınması gerektiğini biliyordu.

    aynen bildiği gibi de yaptı. günlerden bir gün tat, tamamen ortadan kayboldu. kaybolurken, elbette, dünyanın en ünsüz insanı olarak, çabucak büyük bir ün kazanmak hesabındaydı. kayboldu; dostları, tat’ın başına ne gelmiş olabileceğini, birkaç gün boyunca kendi aralarında tartıştılar. tat’ı konuşarak geçirdikleri birkaç günün sonunda ise, onu unuttular ve böylelikle tat amacına ulaşmış oldu. artık dünyanın en ünsüz insanıydı. bugün, hiç kimse, tat’a dair kesinlikle hiçbir şey bilmiyor. biz de bilmiyoruz ve dolayısıyla tat’ın öyküsünü burada bitirmek zorundayız.
  • 'siyasette kandırılmış olmak, mazeret değildir' diye buyurmuştur.
  • polonyalı marksist tarihçi.

    "we learn history not in order to know how to behave or how to succeed, but to know who we are.”
  • "main currents of marxism" adlı eserinin pdf'sini aradım ama bulamadım. nette sadece seçme kısımları var; tümü yok. yardımcı olacaklara şimdiden teşekkürler.

    çeviri düzgünse türkçesini tercih ederim; değilse ingilizcesi daha iyi olur.

    not: bkdm'ye teşekkürler. sayesinde libgen.io'dan eserin üç cildini de indirdim.
  • “kötü kötüdür. çevresel etkenlerden dolayı ortaya çıkan bir şey değildir. yoksun olmakla alakası yoktur. tanrı tarafından bile kontrol edilmez. tamamen bağımsız bir insan gücüdür.”
  • neden hiçbir şey yok da bir şey var,isimli kitabı jaguar yayınevi tarafından basılan polonyalı filozof.kitap benim gibi yoğun felsefe okuması yapmamış biri için gayet keyifli.
  • kendisi doktora tezini spinoza üzerine yapmıştır. spinoza gibi marksistlerin kaçıp durduğu bir isim üzerine doktorasını yapması hayatındaki dönüşümün (marksistten marksism eleştirmenine) başlangıcı olsa gerektir.
  • "dün itibarı ile" (17 temmuz 2009) hayata gözlerini yummuş olan polonyalı filozof ve tarihçi.

    20. yüzyılın en önemli düşünürlerindendir. stalinizm'in marxizm'in mantıksal bir sonucu olduğunu dile getirmiştir. "main currents of marxism" adlı eseri siyaset tarihi alanında 20. yüzyılda yazılmış en önemli eserlerden birisidir.

    ek olarak; ilginç bir yazısı: http://www.mrbauld.com/conlibsoc.html
hesabın var mı? giriş yap