• dustin hoffmanın başrolde yeraldığı anne tarafından yarı kızılderili olan bir amerikalının gördüğü dışlanmaya karşı verdiği mücadeleyi gösteren film
  • 1970 yapımı olan arthur penn tarafından yönetilen başrollerinde dustin hoffman,martin balsam'ı barındıran güzel bir filmdir,10 yaşındayken bir cheyenne kabilesi tarafından evlat edinilip büyütülen jack cabb'in hikayesi,iki ırk arasında gidip gelmesi anlatılır,anlatım başarılı saylır.
  • thomas berger'in aynı isimli romanından uyarlama harika bir film. vahşi batıyı, kızılderili soykırımını ve little bighorn savaşı'nı en kaliteli komedi ve dramın uçlarında salınarak anlatır. western mitosuyla dalga geçer.

    121 yaşındaki jack cabb*in ağzından dinlediğimiz hikayeye göre, cabb 10 yaşında kızılderili yerlilerin eline düşer ve onlar tarafından büyütülür. yerlilerin general custer tarafından uğradığı saldırılarda savaşmak durumunda kalır. bu savaşlar sırasında yerliler ve beyaz adam arasında gider gelir. little big man lakabını alır. faye dunaway'in yanında dindar dönemini yaşar! ablasının yanında silahşör dönemini geçirir, ünlü wild bill hickok ile tanışır, gezici üç kağıtçılık yapar, ayyaş olur, yerlilerin arasına döner, iki kere evlenir vs. vs... ve sonunda ünlü little bighorn savaşı'nda kilit rol oynar.

    --- spoiler ---

    anlattıklarına bakılırsa, little big man vahşi batının en fazla ihmal edilmiş kahramanı, ya da batıyı dolaşmış en büyük yalancısıdır!

    --- spoiler ---

    kanlı amerikan tarihini ustaca hicveden arthur penn filminde, dustin hoffman yine insanüstü bir performans sergilemiştir. 121 yaşın sesini verebilmek için o sahnelere 1 saat boyunca ciğerlerini zorlayacak derecede bağırarak hazırlanmıştır. yaşlı kızılderili lideri old lodge skins rolündeki chief dan george ile karşılıklı döktürmüşlerdir. kızılderili lideri rolü ilk başta marlon brando'ya teklif edilmiş ancak ret cevabı alınmıştır. kızılderili soykırımını dile getirmek adına oscar'ı bile reddetmişliği olan brando'nun filmi samimi bulmayıp rolü reddettiğine inanmıyorum. heralde altından kalkamayacağı tek rol buydu ve o da reddetti. zaten old lodge skins rolünü bir beyazın oynaması absürd olurdu.

    birkaç unutulmaması gereken repliği de eklemeden edemeyeceğim:

    jack crabb: do you hate them? do you hate the white man now?
    old lodge skins: do you see this fine thing? do you admire the humanity of it? because the human beings, my son, they believe everything is alive. not only man and animals. but also water, earth, stone. and also the things from them... like that hair. the man from whom this hair came, he's bald on the other side, because i now own his scalp! that is the way things are. but the white man, they believe everything is dead. stone, earth, animals. and people! even their own people! if things keep trying to live, white man will rub them out. that is the difference.

    old lodge skins: today is a good day to die. (bkz: it is a good day to die)
  • küçük dev adam.
  • arthur penn'in unutulmaz baş yapıtı.
    dustin hoffman sayesinde gerçek bir kızılderili efsanesi haline gelen film 1970 yılında çekilmiştir.
    (bkz: little bighorn savaşı)

    (bkz: http://www.onurcoban.com/…le-big-man-1970_6684.html)
  • ultimate frisbee sayesinde tanıştığım, hızı ve çevikliğiyle rakiplerinin çoğundan sıyrılıp diskleri alabilen boğaziçi fat cats oyuncusu. ayrıca çok da değerli bir arkadaştır kendileri.
  • içinin bencilliğinin, kibirinin, acımasızlığının, gaddarlığının; "beyaz"lıkla alakası olmayan "beyaz adam"dan bir kez daha nefret etme sebebi olan iki saatlik film..

    kızılderililerle ilgili gerçeklerin çoğunlukla olduğu gibi hak ettiği derecede detay ve derinlikte işlenmemesine rağmen " hiç yoktan iyidir" diyerek arthur penn'i tebrik etmek lazım..

    dustin hoffman'ın o rolü oynarken yirmili yaşlarında sanılırken, 33 yaşında çıkması ise şaşırtıcıdır.. diğer şaşırtıcı bir detay da 29 yaşındaki faye dunaway'le karşılaşmaktır...

    bir de her kızılderililerin olduğunu gördüğüm her filmde merak ettiğim şeyi tekrar merak ettim;

    hollywood kızılderilileri yıllarca, öncelikle kendi ticari çıkarları için filmlerde kullandılar.. acaba onlara para olarak haklarını ne kadar verdiler??
  • önce bire kadar kırdılar, katlettiler. sonra da yeni gelen kuşaklar onları tanımasın, bilmesin diye filmlerinde vahşi diye gösterdiler, kimliksizleştirdiler. ellerindeki gücü her daim şeytan adına kullandılar amerikalılar. dağdan geldiler, bağdakini kovmadılar, bağdakini bağındayken katlettiler. aslında asıl vahşiler kızılderililer değil, bizatihi onları katledenler. bu kana susamışlıkları da hiç bitmedi. önce kızılderililer, sonra afrikalılar, ortadoğulular. paranın köpeği, şeytanın ezeli kölesi olmuş bu soysuzlardan farklı bir şey de beklenmez zaten. onlar değil de asıl acınacak kişiler bunlara ruhlarını satanlar, iktidar için bunları yalayanlar. neyse, gene siyasete kaydım, sinemayaya geçiş yapayım en iyisi. john ford'u bilmeyen yoktur. en fazla sayıda western çekmiş yönetmendir kendisi. amerikan aşkı ile büyümüş, kızılderililer'den sonuna kadar nefret etmiş birisi idi. bana aleviler'den nefret eden sünnileri hatırlatır her daim. istese kızılderililer'in gerçekte nasıl bir düşünce yapısına sahip olduklarını rahatlıkla öğrenebilirdi, bunun yerine beyninin yıkanmasına sesini çıkarmadı. yıkanan beyni ile sinemaya atıldı. amerika'yı bu denli seven ford kariyerinin başından sonuna dek western filmleri çekti. tabi bilindiği gibi western amerikalılar'a ait bir tür. kendi kendilerini kahramanlaştırmak için ortaya attıkları bir türdü western. zavallı herifler. neyse, ford westernlerinde düşman taraf olarak sürekli kızılderililer'i işledi. toptan onları vahşi saydı. "birbirinizden farkınız yok" demeye getirdi. yıllarca kızılderilileri vahşi olarak işledi. sonra ne olduysa ford değişti ve kızılderililer'i gayet olumlu bir şekilde perdeye taşımaya başladı. ama tabi filmlerinde kızılderililer'i büyük bir zevkle katletmesini unutmadık. yaptığı şeyin özür dilemekle telafi edilecek bir şey olmadığı gün gibi ortada. o, kızılderililer'den haberi olmayanlara kızılderililer'i yanlış tanıttı. kızılderililer'i vahşileştirdi. bu soykırıma o da katkıda bulundu.

    little big man'in en önemli tarafı soykırıma uğrayan bu kızılderililer'i asıllarına uygun bir şekilde perdeye taşıması ve asıl vahşi taraf olan "beyaz adam"ı da vahşileştirmesi. bu açıdan gerçekten önemli bir film. arthur penn cesur davranmış, risk almış. helal olsun. gerçi dönem 70'ler. artık abd kendi filmlerinde eleştirinin merkezini yerleştirilebiliyordu. gene de cesur bir iş little big man. bir süre sonra kendisini tekrar etmeye başlıyor ama heyecanla izlettiriyor kendisini. 2 saat 20 dakika uzunluğunda olmasına rağmen bir an bile sıkmadı. dustin hoffman'ın "insan oğlu"-"beyaz adam" kimlikleri arasında kimliksizleşen jack crabb rolündeki performansı son derece etkileyici idi. yönetmenin amerikalıların kendi kendilerini kahramanlaştırdıkları western türü ile dalgasını geçtiği sekanslar benim en hoşuma giden sekanslar oldu.

    kızılderililer'i alışılmışın dışında yansıtıyor ama aslında kızılderililer'i pek de derinleştirmiyor. bu açıdan eleştirilebilir arthur penn. yani yeri geldikçe kızılderililer'le ilgili bir kaç bilgi aktarıyor, yargılamıyor, "vahşi"leştirmiyor. ama fazla detaya da girilmiyor hakikaten. dendiği gibi, gene bu da bir şey. sözün özü kesinlikle izlenmesi gereken bir film.
  • kurtlarla dans gibi kızılderili kabileleri hakkında düzgün bir anlatıma sahip önemli güzel bir film.

    --- spoiler ---

    -evladım, çünkü insanoğulları [ceyenne kabilesi kendilerine bu şekilde isim vermişler], her şeyin canlı olduğuna inanırlar. yalnızca insanlar ve hayvanlar değil, aynı zamanda su, taş, toprak. ve onlardan olan her şey, bu elimdeki saç gibi - kafa derisi yüzülmüş beyaz adamın saçı-. bu saçın sahibi adam öbür tarafa kel gitti, çünkü kafa derisi bende. bizde işler böyle yürür. ama beyaz adam, her şeyin cansız olduğuna inanır; taşın, toprağın, hayvanların ve insanların, hatta kendi insanının bile. `:varlıklar yaşamaya çalıştıkça beyaz adamlar öldürecektir`. farkımız bu!
    --- spoiler ---

    bilmek egemen olmaktır sözü ile doğaya, tüm varolana bilim ile egemen olunması gerektiğini haykıran bacon'dan sonra descartes, insan dışında kalan tüm varlıkların makineden ibaret olduğunu, insanın düşünen ve ruh sahibi olan bir varlık olarak diğer varlıklardan ayrıldığını, hayvanların bile ruhlarının olmadığını söyleyerek modern düşünceye ve dünyaya bugünkü geldiğimiz vahşet imparatorluğunun kurulmasına katkı sağlayan isimlerden birkaçıdır. bu eski insanlık anlayışı tüm dünyada tükenmiştir. ve sonunda insan(lık) öldü. kızılderililer bizden daha gelişmiş olabilirler insanlık açısından.

    (bkz: gelecekteki ilkel)

    filmi tavsiye ederim, önce bu film, sonrasında da kurtlarla dans bize düzgün bir bilinç malzemesi sunacaktır.
hesabın var mı? giriş yap