• antik çağa ait bir takının önünde dakikalarca durup, onu boynuna takan kadının hayatını, neler yaşadığını, neler hissettiğini; yemeğini nasıl yediğini, insanlarla neler konuştuğunu, aşık olup olmadığını, hayatında hiç şarkı söyleyip söylemediğini; o günün şarkılarını, insanlarını, yiyeceklerini, sokaklarını, işlerini, meşguliyetlerini, hayallerini düşünmemiş insan beyanı...

    tüm gün müze gezebilirim.
    zerre sıkılmam.

    hayata dokunmuş gibi hissediyorum kendimi, tarihi eserlere bakarken. içim garip oluyor, meraktan ölüyorum.

    hayatta sıkılmam be!
  • cahil, cühela için doğru bir tespit. kendimden biliyorum, ne zaman bir müzeye gitsem sıkım sıkım sıkılıyorum. yani yer bildirimi falan da yapılmasa hiç işe yaramaz. kimseye hava atmadan ne anlarım ben o işten. bunlar şimdi hep simgesel sermaye ayağına yapılan işlermiş eskiden. tabi face yok. insta yok. napıcan be kamil, müze gezip döndüğünde millete anlatıcan. şimdi çek bi kahveli foto. hopp tamamdır. kahve bardaklarına şiir yazıp paylaşan enteller bile türedi. yani bence de müze gezmek çok sıkıcı. uffff. gelsin aleyna tilki. hem zaten winter iz komik.
  • benim gezerken en zevk aldığım müzeler şunlar:

    - sadberk hanım müzesi: linki şurda. özellikle padişahların kızlarının ev kıyafetlerini görebilmek etkilemişti. bir de koç ailesinin koleksiyonuna yakından şahit olmak... ara ara özel konularda farklı müzelerden koleksiyonlar da geliyor. bi ara restorasyon vardı, kapalıydı, açılmış. ha çıkınca sarıyerin enfes deniziyle karşılaşıyorsunuz, biraz gidip sahilde balık ekmek yeme şansınız oluyor, dalgaların dövdüğü sahilde çay içebiliyorsunuz. mekan olarak da harika bir yerde müze...

    - devlet resim ve heykel müzesi: linki şurda. çocukluğumun müzesi. babam yüksek ihtisas hastanesinde ameliyat olurdu. ziyaret saati gelinceye kadar annem bizi ordaki banklara oturtmak yerine bu müzeye götürürdü. ben çocukken ücretsizdi. osman hamdi beyi bu müzede tanıdım. girişindeki mermer heykeller, kırmızı halılar, resimler... çocukluğuma damgasını vuran mekanlardan biriydi. bu müze sayesinde annem resim dersi aldırdı. ankara'ya gittiğimde özellikle yabancı arkadaşlarımla geziyorum tekrar. yabancı bir arkadaşımın müzeyi gezerken 'türk nü tablolarla batılı nü tablolar arasında bariz fark var. bu tabloların hepsinde çıplak olan kadınların gözleri kapalı, sanki utanmışlar.' yorumu sonrasında batılı ressamlarla türk ressamların 'bakış açıları' arasındaki farkları, kadınlık - erkeklik algılarını konuşmuştuk... hey gidi... neyse.

    - anadolu medeniyetleri müzesi: linki şurda. bu müzenin de restorasyonu tamamlanmış. tanıtım sayfası özensiz görünse de inanılmaz bir müze. binlerce yıl öncesine dokunuyorsunuz. ankara kalesinin içinde olduğu için zaten mekan sizi sarıyor. niyeyse buraya hep arkadaş grupları ile gitmek nasip oldu, öyle olunca daha da tartışmalı, gürültülü falandı. çivi yazısı ile yazılmış tabletler öyle camın arkasında falan durmuyor. resmen tarihe dokunuyorsunuz. binlerce kilometre öteden sırf bu müzeyi görmek için gelen insanlar tanıdığımda şaşırmadım bu yüzden.

    - ayasofya müzesi: linki şurda. bu müzeyi öyle merak ediyordum ki gezmek için rehbere para ödedim. şansıma bütün gezi grubu tarihçilerden ve uzmanlardan oluşuyordu. normalden çok daha ayrıntılı anlatıldı her şey. mimari yapısından tut (ki acayip etkileyici) içindeki mozaikler, sanırım tarihe en çok dokunduğum yer ayasofya oldu. istanbul'u bir başka sevdim o günden sonra.

    - hatay arkeoloji müzesi: linki şurda. şansıma yine bir ekiple ve rehberle gezdiğim müze oldu. bir evin inşaatı sırasında ortaya çıkan anıt mezar, tabi ki inanılmaz mozaikler. restorasyon faciasından önce gezme onuruna eriştiğim için ayrıca şanslıyım sanırım. bi de bahçesinde gördüğüm kadın yüzü kabartması, grup otobüsle gitmeseydi saatlerce o yüzü seyredebilirdim. bin yıl öncesinden bir yüz. birgün heykeltraş bir arkadaşım olursa kendisinden röprodüksiyon rica edeceğim.

    - ankara t.c. ziraat bankası müzesi: linki şurda. cumhuriyetin ilk yıllarında insanların ceplerinde arttırdıkları üç kuruşu tefecilere kaptırmamaları için kurulan sistemi, paraların konduğu sandıkları, hesap kitap işlerinin nasıl yürütüldüğünü görmüş, cumhuriyeti biraz daha iyi tanıma şansını yakalamıştım.

    geçen yıl izmir seferihisar'a gittiğimde gördüğüm ufacık müze de dahil olmak üzere bi dolu küçük, büyük müze sayabilirim ama bu kadarı şimdilik yeter gibi. sadece ankara etnografya müzesive anıtkabir'de yer alan atatürk ve kurtuluş savaşı müzesi de gezilmesi en zevkli yerlerden diyip kaçayım.
  • müzeler diye genellemek çok yanlış.

    sanat müzesinden, seks müzesine, arkeoloji müzesinden, coca cola müzesine kadar milyonlarca müze çeşidi var.

    sırf turist çekmek amacıyla kurulmuş hiç bir özelliği olmayan müzeler dışında her zaman büyük zevk almışımdır müze gezmekten. internet ya da sanal gerçeklik ne kadar gelişirse gelişsin onun orijinali görmenin yerini tutamaz kanımca.
  • katılmadığım düşüncedir.bir müzeye gitmeden önce o müzede sergilenenler hakkında özellikle de o müzenin en değerli parçaları ile ilgili bilgi toplarım sonrasında da önemli bilgileri kısa notlar halinde telefonuma yazarım.böylece gittiğim zaman sergilenenlere sadece 1-2 saniye bakıp ya da altındaki yazıyı hızlıca okuyup geçmem.

    herkes için aynı olmayabilir ama tarihi ve insanlığın gelişim sürecini sevdiğim için hiç sıkılmadan müze gezebilirim.yurt dışı tatillerimde özellikle gittiğim şehirlerde müze ve tarihi yerler varsa hepsini ziyaret ederim verdiğim paraya da asla acımam.mesela eşim, benim 2. gidişim kendisinin ilk gidişi olmasına rağmen balayımızda müze ve tarihi eserleri gezmekten bıkmış ve bana sitem etmişti.ben ise sanki ilk gelişim gibi istekli bir şekilde gezmiştim ikincisinde de.o da mağazalara benim müzelere girdiğim heyecan ile giriyor bu sefer de ben sıkıntıdan ölüyorum, alışveriş de benim için çok sıkıcı.ama benim için sıkıcı olması benim "alışverişin aşırı derecede sıkıcı olması" diye sanki genel olarak kabul görmüş izlenimi veren bir iddiayı ortaya atmama hak vermez diye düşünüyorum.
  • nürnberg'de medeniyetler sergisini gezmiştim. yaklaşık 5 saat boyunca; kitaplardan gördüğümüz bir çok şeye bu kadar yakın olmak inanılmaz bir deneyim oldu.

    camekan içindeki bir kitabın yazım(matbaa daha icat edilmemiş) tarihinin 1050 olduğunu görünce, içimden bir şeyler gitti. tam 1000 yıl öncesinin türkiye'sini (anadolu'ya bile gelmemişiz daha) düşündüm :(

    hele 1600'lü yıllarda yapılmış çelik ameliyat ekipmanları, neyse boşver. isteyen istediğini yapsın.
  • diye düşünen kişi vatikan müzelerini görse din değiştirir halbuki.
  • hatıraların tutsak edildiği yerler olarak tanımlanır müzeler, hatıraları görmezden gelenler için doğru önermedir.
  • aşırı iddialı bir söylem.

    tam aksini iddia edip aşırıya kacmayacagim; müze ziyareti kimine pekala keyifli gelebilir. bu zevkte de medeniyetler beşiği ülkemiz bir cennet. istanbul, edirne, canakkale, antalya, antakya, gaziantep, diyarbakır, konya'daki bazi muzeler benim ziyaret ettiklerim.

    sadece antep'teki müzeleri; zeugma müzesi, oyuncak müzesi, cam müzesi, mutfak müzesi, kurtuluş müzesi, savaş müzesi, bayazhan, paşa hamamı müzesi, mevlevihane, tarihi camileri sayısız kere gezmisimdir. -sehre yeni gelen arkadaslarim da büyuk etken bunda- her gittiğimde de hala daha etkileniyorum. tarihi sokaklarda yururken bile haz duyuyorum, ne diyorsun sen. müze algınız nedir bilmiyorum.

    seyahate çıktığım her şehirde önceliği müzelere, tarihi mekanlara veriyorum. ilgi alanim olsun olmasin ciddi anlamda asiri zevk veriyor bu iş bana. öyle salt görgü kazanayim, gitmis olayim diye degil; ruhuma etkisi cezbediyor. geçmise gitmek, geçmisten bugune bakmak, hayal etmek, yeni bir dunya, merak duygusu, sadece durup bakmak... amsterdam, heineken müzesi, anne frank'in evi, peynir ve cikolata evi; paris, louvre müzesi; viyana, doğa ve tarih müzesi; pek çok acik hava muzesi sehir gördüm. daha hala mutluluk duyuyorum, bu zevke paha biçilemez.

    yaşamın amaci şahit olmaktır; yaşamaktan "görmekten" geri durmayın.
hesabın var mı? giriş yap