• --- spoiler ---

    “senden önce, bella, hayatım ay olmayan bir gece gibiydi. çok karanlıktı ama yıldızlar vardı – ışığı, nedeni işaret eden.. ve sonra sen bir meteor gibi gökyüzüme girdin. birdenbire her şey yanıyordu; parlaklık vardı, güzellik vardı. ve sen gittiğinde, meteor ufukta kaybolduğunda, her şey simsiyah oldu. hiçbir şey değişmemişti, ama benim gözlerim ışıktan kör olmuştu. yıldızları göremiyordum artık. ve hiçbir şey için bir neden kalmamıştı.” ~edward cullen [yeni ay]

    kitabı okuyan tüm kızlar adına: bella terk edilince biz de terk edilmiş sayıldık.

    --- spoiler ---
  • kadin okurlara yaninda selpakla satilmasi gereken kitap.
    issiz gucsuzum, son 4 gunun uyumadigim, yemek yemedigim ve azicik sosyallesmedigim tum saatlerini twilight ve new moon'u yalayip yutarak gecirdim. iki kitabin ustune rahatlikla diyebilirim ki new moon, twilight'tan cok daha zengin bi anlatima sahip. iliskilerin karmasikligi felan sahane, eziyor buzuyor insanin icini..

    --- spoiler ---

    oncelikle edward basip gittikten sonra, 360kusuruncu sayfada alice tekrar ortaya cikana kadarki vampirsiz kisim kasiyor cidden, ama yine de okutmayi beceriyor.

    bella'nin, edward'in, kendisinin oldugunu dusunup kendini intihar etmek uzere italya'ya gittigini ogrendigi an, kitabin basinda romeo ve juliet'e yapilan gondermenin sadece bir iki alintidan ibaret olmadigini gosterip beni mest eden bir twist oldu.

    bir de bella'nin hayatini tehlikeye attigi her anda edward'in sesini duymasi, ozellikle jacob'a en yakinlastigi anda sadece "be happy." dedigini duymasi, adama koyan anlardan. agladim mi, agladim valla. ne zamandir bi kitaba filme vs aglamamistim, iyi oldu.

    --- spoiler ---

    ayrica edward cullen, her turlu denyoluguna ragmen, 30uma bikac sene kalmisken surda bana teenager fantazisi kurdurmustur. manyak bisey.
    bak otuz diyorum edward, aramiz cok acilmadan gel bebeyim.

    yarin da gidip eclipse'i aliyorum, baska yolu yok. bi ara da oturup is arasam fena olmicak..
  • bitmek bilmeyen jacob'lu bölümleriyle* twilight saga'nın beni okurken en çok kıvrandıran romanı olmasına rağmen; geri dönüp baktığımda, seri boyunca bella ve edward'ın ağzından çıkan en güzel, en anlamlı cümleleri içinde barındırmasıyla gözümde ayrı bir yere sahip olan kitaptır. her ne kadar, diyalog şeklinde olmasalar da, baştaki ve sonda birbirleri hakkında yaptıkları tanımların tamamlayacılığını görmezden gelmek zaten imkansız..

    --- spoiler ---
    bella: i was like a lost moon–my planet destroyed in some cataclysmic, disaster-movie scenario of desolation–that continued, nevertheless, to circle in a tight little orbit around the empty space left behind, ignoring the laws of gravity.

    edward: before you, bella, my life was like a moonless night. very dark, but there were stars–points of light and reason… and then you shot across my sky like a meteor. suddenly everything was on fire; there was brilliancy, there was beauty. when you were gone, when the meteor had fallen over the horizon, everything went black. nothing had changed, but my eyes were blinded by the light. i couldn't see the stars anymore. and there was no more reason for anything.
    --- spoiler ---
  • insanın ağzına sıçan kitaplar kategorisindedir çok afedersin; bella ağladı, ben ağladım.

    --- spoiler ---
    * *
    edward- beni bırakmayacaktın, bunu görebiliyordum. bunu yapmak istemiyordum, bunu yapmak beni öldürürdü, ama biliyordum ki, eğer seni sevmediğime inandırmasaydım kendi hayatına dönmen daha uzun zaman alırdı. eğer benim umursamadığımı görürsen, sen de umursamazsın diye düşündüm.
    bella- temiz bir son.
    edward- [...] yalan söyledim ve çok üzgünüm... üzgünüm çünkü seni incittim, üzgünüm çünkü gereksiz bir çabaydı. [...] ama bana nasıl inanırsın? seni sevdiğimi binlerce kez söylememden sonra nasıl olur da o tek kelimenin benimle ilgili inancını yıkmasını sağlarsın?
    [...]
    bella- biliyordum, rüya gördüğümü biliyordum...
    edward- [...] bana inanman için ne yapabilirim? uyumuyorsun, ölmedin. buradayım, seni seviyorum. seni her zaman sevdim ve hep seveceğim. seni istemediğimi söylemek hayatımda işlediğim en büyük günahtı.
    [...]
    bella- volturi'nin bana yapabileceği en kötü şey beni öldürmek. beni terk edebilirsin; volturi, victoria... bunların hiçbiri beni terk edebilecek olma ihtimalinden daha kötü değil.
    edward- keşke seni terk etmeyeceğime ikna etmenin bir yolu olsaydı. sanırım zaman seni ikna edecek.
    --- spoiler ---
  • edward beni terketse bu kadar ağlar mıydım bilmiyorum.

    --- spoiler ---
    time passes. even when it seems impossible. even when each tick of the second hand aches like the pulse of blood behind a bruise. it passes unevenly, in strange lurches and dragging lulls, but pass it does. even for me.
    --- spoiler ---

    zaten buradan sonrasını (bella'nın ağzından) murathan mungan yalnız bir opera'da anlatmış:

    bana zamandan söz ediyorlar
    gelip size zamandan söz ederler
    yaraları nasıl sardığından,
    ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
    zamanla ilgili
    bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
    hepsini bilirsiniz zaten,
    bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
    dahası onlar da bilirler.
    ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
    öyle düşünürler.
    bittiğine kendini inandirmak,
    ayrılığın gerçeğine katlanmak,
    sırtınızdaki hançeri çıkartmak,
    yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
    kolay değildir elbet.
    kolay değildir
    bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
    zaman alır.
    zaman,
    alır sizden bunların yükünü
    o boşluk dolar elbet,
    yaralar kabuk bağlar,
    sızılar diner, acılar dibe çöker.
    hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
    bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
    o boşluk doldu sanırsınız
    oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
  • 2003'teki ani ölümünün ardından from a basement on the hill adlı, hayatının son döneminde kaydettiği şarkılardan oluşan bir albümü piyasaya sürülmüştü elliott smith'in. "new moon" ise, sanatçının eski ama bugüne dek resmi olarak hiçbir yerde yayımlanmayan şarkılarını içeriyor.

    smith 1994'teki önemsiz ilk albümü roman candle'ın ardından asıl çıkışını 1995'te kendi adını taşıyan ikinci albümüyle yapmıştı. 1997 tarihli either/or ile de büyük sükse yaparak, dev plak şirketlerinin ilgisini çekmiş ve indie label kill rock stars'dan ayrılmıştı. böylece, kendi evinde kısıtlı imkanlarla albüm kaydetme işkencesinden kurtulmuş ve xo gibi bir klasiğe imza atmayı başarmıştı. şimdi asıl konuya dönecek olursak, yeni smith albümü "new moon", sanatçının 2. ve 3. albümlerini kaydettiği süreçte (1995-1997) ürettiği şarkılardan oluşuyor. 73 dakikalık bu ziyafet, smith hayranları için kaçırılmaması gereken bir eser. "elliott smith" döneminden "high times", "georgia, georgia", "either/or" döneminden "go by", "placeholder" ve albüme adını veren* ama ne hikmetse albüme giremeyen şahane "either/or" öncelik verilmesi gereken parçalar. ilk diskin sonundaki big star coverı "thirteen", good will hunting ile oscar adayı olmuş olan "miss misery"nin ilk denemelerinden biri ve elliott smith'in solo kariyerinden önceki grubu heatmiser'ın iki şarkısı (albümün son iki şarkısı aynı zamanda) koleksiyon değeri taşıyan çalışmalar. smith'i "seen how things are hard"ı söylerken dinlemek ve böylece kalbine bıçak saplayarak kendisini öldürmesine sebep oluşuna mantıklı bir açıklama daha bulabilmek ise hem teselli edici, hem de acı verici.
    albümdeki şarkılar şunlar:

    cd1
    1. angel in the snow
    2. talking to mary
    3. high times
    4. new monkey
    5. looking over my shoulder
    6. going nowhere
    7. riot coming
    8. all cleaned out
    9. first timer
    10. go by
    11. miss misery (early version)
    12. thirteen

    cd2
    1. georgia, georgia
    2. whatever/ folk song in c
    3. big decision
    4. placeholder
    5. new disaster
    6. seen how things are hard
    7. fear city
    8. either/or
    9. pretty mary k (other version)
    10. almost over
    11. see you later
    12. half right
  • 292 sayfa okudum ve kahrımdan ölmek üzereyim. şu kitabın çevirmenini bulup vampirlere, kurt adamlara yem etmek istiyorum. kendimi kesicem ulan. umarsız ne arkadaşım. öncü saraç tüzüner!!!. git bi türkçe sözlük aç oku allah rızası için yaa.
    umarsız-umursamaz ayrımını yapamayanlara çok kızan birini tanımıştım, o zaman anlamadım ama şimdi kitap kapağını kemirirken hak verdim kendisine.
  • stepheine meyer'ın twilight serisine bağlı ikinci kitabı. bu kitapta edward ailesinden birinin bella'ya zarar vermesinden korktuğu için onu bi yere hapseder ve olaylar gelişir. dharma yayınları twilight iyi satmadı diye çevirmeyi reddetmiştir. ayrıca orjinali dahi tüm istanbul aranarak bulunmaz. tecrübeyle sabittir.

    edit: özeti okuyup nasıl sallamışım ama.

    --- spoiler ---

    edward bellayı terk eder.

    şerefsiz.

    --- spoiler ---
  • saçmalığın daniskası twilight serisinin ikinci kitabı.

    --- spoiler ---

    bella'nın doğum günü ile başlar kitap, cullen'ların evindeki kutlamada bella elini hediye ambalaj kağıdıyla keser, jasper bella'ya saldırmaya çalışır, carlisle hariç diğer vampirler kendilerine hakim olamadıkları için dışarı çıkarlar. bu vampirler de pek iyi koku alır hani. peki o zaman, bella regl olduğunda ne yapmaktadırlar? jasper'ın çoktan bella'yı öldürmesi gerekmez miydi? edward daha hatunun kokusunu aldığı zaman kendine hakim olamıyor, regl kokusunu alınca nası tutabiliyor kendini? sorarım sana stephenie meyer.

    --- spoiler ---

    edit: imla
  • gece yarılarına kadar okuyup 2 günde bitirdiğim kitaptır. ilk kitabı okumamıştım, kitaptaki anlatımın yanında filmdeki edward'ı çok sönük buldum açıkcası. ama kitaptaki gibi insanlar var olmadığı için, yapımcılar ne yapsın tabi. yalnız korkunç derecede hüzünlü, depresif bir kitap. insanı mahvediyor okurken. biriyle beraberseniz ayrılacağınızı düşündürüp, halihazırda ayrıldığınız biri varsa onu hayatınızın aşkıydı da kaybetmişsiniz gibi düşündürüp, yok ne beraber olduğunuz ne de mazide biri varsa o zaman asla edward gibi birini bulamayacağınızı düşündürüp her halükarda insanı ağlatmayı başaran bir kitap. okumayın. durduk yerde depresyon. hiç gerek yok. gerçekten bak.
hesabın var mı? giriş yap