• az gelirli ailelerin yasadigi apartman sitesinin ikinci katindaki apartmanin penceresinden karsidaki cocuk bahcesinde oynayan kizlarima bakiyorum. okula gittigi ilk gunu dusunuyorum aglayarak eve dondugu. daha alti yasinda. "niye bana ismimi sorup guluyorlar anne?" ah. aptal kafam, nasil dusunmedin diyorum. cocugun isminin istiklal marsinin en gorkemli yerinde olmasinin binlerce kilometre otede birsey ifade etmeyecegini ustelik alay konusu bile olacagini nasil dusunemedin? hemen ismini kisaltiyorum, ikinci heceyi yuvarliyorum, bundan sonra soranlara boyle soylersin diyorum, dusunmeden, cocugun ismi oyle kalir diye korkuyorum, ama itiraz etmiyor, "peki anne" diyor. okulun onunde bekliyorum ertesi gunu, hocasiyla konustum zaten, sesi cikmiyor, bizimle bereber siteye yuruyen iki kiz cocugu daha var, onlar ingilizce konusup kikirdasiyorlar, kizim elimi tutuyor, bakiyorum, fisildiyor, "benim hakkimda mi konusuyorlar anne?" gozlerinde anlatamadigi bir huzun, "hayir diyorum, konusmuyorlar" ne konustuklarini anlamiyorum bile, ama onun bunu duymaya ihtiyaci var biliyorum. "bak gecen sene hemen bir lisan ogrendin, ingilizceyi de cabuk ogreneceksin" diyorum. gozlerini kaciriyor. dere boyu yuruyoruz, kucuk kizim anne yoruldum diyor, kucagima aliyorum, biraz sonra indir anne yoruldun diyor, nefes nefese kalmisim, indiriyorum, "ben yururum, sen yorulma" diyor. o gunler gecmis, simdi ikisi de ingilizceyi parkta oynayacak kadar ogrenmisler, konusup gulustuklerini gorup seviniyorum. cocuklarimizin sevinci, uzuntuleri kadar olmasa da katlanarak sariyor insani. icim isiniyor, basardim mi?
    pencereyi acip eve cagiriyorum onlari, bizim usul. kosarak geliyorlar, daha neden/nicin/niye/nasil fasillari baslamadi ve isin guzelligi benim de daha baslayacagindan ve uzayip gideceginden haberim yok, cahilligimin verdigi rahatlikla yemeklerini koyuyorum onlerine, "letti'ye gideceksiniz, ben bugun calisacagim" diyorum. "patates kizartmasi getirecek misin" diye soruyor buyuk hemen. "satilmazsa, kahve sahibi gotur derse getiririm" diyorum. "tamam" diyor hemen. israr etmemesi gerektigini coktan anlamis durumda.
    "anne christmas tree alacak miyiz?" ah. evet, noel geliyor, "silent night" notalari ile dolu ortalik zaten. "alirsak santa geliyormus, iyi cocuklara cok guzel hediyeler birakiyormus agacin altina." diyor kizim gozleri parliyor, iyi cocuk oldugunun bilinciyle olmali diye dusunuyorum. "yok oyle bir sey" diyorum, sesim kizgin cikmis olmali, endiseyle bana bakiyor iki cift goz.
    sesimi yumusatiyorum hemen, "sunu demek istiyorum, santa diye birisi yok, varmis bir zamanlar, cok eskiden yasadigi soyleniyor, ama cok eskiden" diyorum. oyle bakiyorlar bana saskin "ama arkadasim norma dedi ki" diyor kizim.
    ne yapacagim simdi ben? kafam duruyor, ne yapilir boyle zamanlarda? ise gec kalacagim, ama bu mesele onemli, ben onlara, onlar bana bakiyorlar. kizim meseleyi hallediyor kafasinda hemen, "zaten bize gelemez, bacamiz yok ki insin, bacadan iniyormus." diyor, guluyorum "o kocaman gobegiyle nasil inermis ki" diyorum hemen. cocuklarin yuzu degisiveriyor, neredeyse aglayacaklar. "bakin diyorum, simdi ise gidecegim, sonra konusalim bunu tamam mi?
    ise gidiyorum, kahve sahibi orta yasli bir kadin, cok iyi bir insan, "neyin var" diye soruyor. anlatacak kimsem yok, ondan medet umuyorum, durumu ona anlatiyorum. "butun cocuklar santa var derken, bunlar yok mu desin simdi?" diyorum, arkadaslari sonra onlara ne der? kizarlar mi? aralarindan atarlar mi? cocuk dedigin cok gaddar olur. ne yapacagim? ama santa bizim eve gelemiyecek, guzel seyler getiremiyecek, o zaman kendilerini kotu hissetmezler mi?
    kadincagiz bana bakip kaliyor, onun boyle bir problemi anlamasi zor. "uzulme sen simdi" diyor, "hadi cocuklara patates kizartmasi gotur, seviyorlar, dusunursun bunlari, bulursun bir yol"
    yol bulmak. neden boyle bir ders okutmadilar bize? nasil yol bulunur? lise dersi olabilirdi. hadi olamadi, universite? o kadar matematik, o kadar fizik o kadar da kimya, ne isime yarar simdi?
    elimde patates kizartmasi eve donuyorum. cocuklar evde, amcalari gelmis onlari letti'den almis. beraber ufak bir noel agacini susluyorlar. cocuklar beni gorunce kosup geliyorlar, sevincten gozleri parliyor. "amcam agac getirdi" diyor kucuk, "ama plastikten" diyor hemen buyuk, "ama susleri de var bak". amcalarina bakiyorum, nasil aldin bunu diye sormuyorum ama gelip kulagima fisildiyor, biri tasinirken birakmis, site muduru de beni gorunce ister misin dedi, cocuklar isterler diye aldim, bak nasil sevindiler!" yutkunuyorum. "iyi de, simdi.." altina nereden hediye bulacagiz diye sormuyorum. cocuklar gelin telleriyle agaci susluyorlar, yanlarina gidiyorum, amca lambalari yakma merasimi yapiyor, bir ikiiii uuuuc, lambalar yaniyor, rengarenk lambalar yanip sonuyorlar, cocuklar sevincten ucuyorlar. ah santa ah, yaktin beni diyorum icimden, suc sanki onunmus gibi.
    gece uyumadan once cocuklarimi opuyorum, konusma zamani geldi. anlatiyorum, santa gercekten yok,anne babalar hediye aliyor agacin altina koyuyorlar supriz olsun diye, bu bir adet, bizim adetlerimiz gibi..gozlerini dikmis bana bakiyorlar, ne kadarini anliyorlar bilmiyorum, ama ben onlarin yasindayken bana nasil cin peri olmadigi anlatildiysa ben de oyle anlatiyorum. boyle gunlerin abartilmasinin arkasindaki ekonomik ve siyasi nedenlere girmiyorum, neden bunca gereksiz esyanin satilmasi gerektigini anlatmiyorum, cok basit bir sekilde anne ve babanin hediye alacak durumu varsa hediye aldigini, yoksa hediye almadigini soyluyorum.
    "o zaman biz alamiyoruz" diyor buyuk kizim onunla dogdugunu dusundugum ciddiyetiyle. "bakacagiz" diyorum. neye bakacagimi dahi bilemiyorum, ama oyle bilmis gibi basimi salliyorum, butun buyuklerin ne yapacagini bilmedikleri zaman yaptigi gibi.
    amca birseyler almak icin mall a giderken beni de goturuyor. neler yok ki? cocuklara ne elbiseler, ne oyuncaklar. "silent night" caliyor surekli sanki. bana oylesine uzak ki bu manzara. kendimi kutuplarda buzullar arasinda yapayanliz kalmis gibi hissediyorum. "hadi gidelim" diyorum ona, "cocuklar bekler."
    noel arifesi kapi caliniyor, calistigim yerin patronu, elinde iki paket, yaldizli kagitla kaplanmis. "cocuklara " diyor, basinda santa sapkasi. paketleri noel agacinin altina koyuyor. cocuklar diz cokup paketlere bakiyorlar, saskin.
    o gidince hemen hediyelerine kosuyorlar, orasini burasini kurcaliyorlar, salliyor, ne oldugunu anlamaya calisiyorlar. plastik noel agacinin isiklari rengarenk yanip sonuyor.
  • biz buna noel değil de yılbaşı ağacı diyoruz. ama aslında doğrusu noel sanırım. benim tüm dinlere mesafem aynıdır. hepsine aynı uzaklıktan bakarım. simgeleri sevmem, insanın gözüne gözüne sokulan hiçbir şeyi sevmem çünkü.
    bu ağaç bizim için bir mutluluk kaynağı. kime, neyi ifade ediyor bilmiyorum ve pek de umursamıyorum. üzerinde rengarenk süsler olan, ışıklı bir nesne nasıl çirkin olabilir ki zaten.
    oğlum doğduktan sonra aldık ağacı. evimiz görece olarak büyüktür. salonda hep aynı köşeye kurarız. aralık ayının ilk haftası kurar, ocak ortalarında kaldırırız. öyle altına hediye koymak gibi adetlerimiz yoktur. benim gibi hediye açma manyağı biri zaten orda bırakmaz o hediye kutularını.

    dur şimdi, başka bir şey anlatacağım. psikiyatristimiz oğlum için ya bir kardeş yapın ya da bir hayvan alın demişti. kardeş denilince bana bir gülme geldiği için* hemen bir kedi sahiplendik. kediyle oğlum bildiğiniz kıskanç iki kardeş gibi oldular. aksi gibi kedi bana düşkün, oğlum ondan düşkün. akşam yatağa yalnız giriyorum ama gece bir uyanıyorum sağ kolumda oğlum, sol kolumda kedi yatıyor. ikisinden hangisi önce uyanırsa diğerine bir iki vuruyor. ben de işte onları ayırıyorum.

    birkaç gece önce, saat 03.00 suları oğlum uykusunu almış şekilde uyandı. baktı kedi de orda, elimi tutup beni salona götürdü. gidip ağacın hemen altına oturdu ve tv sehpasının altındaki kitap çekmecesinden bir kitap aldı. kedi de sanki kırk yıldır yeriymiş gibi koşa koşa gidip, ağacın dibine yattı. dışarıdan yağmur sesi geliyor. içeride ağacın ışıkları yüzümüze vuruyor. kedi mırlıyor, oğlum kitap karıştırıyor.

    biliyorum, bu görüntü bir ömür mıh gibi duracak zihnimde bir yerlerde. kendimi kötü hissettiğim bir anda çıkaracağım onu ve tutunacağım. işte o ağaç olmasaydı, eksik olurdu ve ben eksiklikleri hiç sevmem.
  • bahtı açılmış. bay christmas olarak da bilinen ve 17 yıldır her gün noel kutlayan andy park adlı amca noel ağacıyla evlenmeye karar vermiş. kendisinin noel ağacına aşık olduğunu ve evlenme kararı aldığını söyleyen çılgın aşık evlilik için yüzük bile aldığını, fakat şimdilik yüzüyü ağacın hangi dalına takacağına karar veremediğini söylemiş.

    http://news.uk.msn.com/…spx?cp-documentid=155626328
  • huzurdur, özgürlüktür. eşimden ayrıldıktan sonra ilk noel ağacımı aldım bugün. beraber kutladığımız noellerde nasıl da yorulmuş, üzülmüşüm meğer. hep iyimserliğimden iyiliğini kötülüğüne kapatıp, düzelir diyerek kendim bozulmuşum.

    yarıl ulan mr. kamilson*! bi beyaz ağaç aldırmadıydın bana, adet gelenek diyerek beyin mıncıklaması geçirttiydin. türkiye'nin en yobaz şehrinde bile seyyar satıcıdan noel ağacı alıp pencereme sprey karla dekor kasmış bir tip olarak koskoca amerika'da beyaz ağaç mı olurmuş yozluğuna maruz kalmak ne kadar ağır gelmiş bugün daha iyi idrak ettim. o günler mazi oldu çok şükür. özgürüm ben, dünyanın her yerinde kendim olmaya hakkım var ve bunun keyfini bir ömür süreceğim.

    evet, bu seneki ağacım bembeyaz. ışıkları da masmavi. bi de gümüş rengi ve turkuaz süsler aldım. bugün nefis bir kar yağışı oldu, dışardaki ağaçlar ve evlerin çatıları pamuk kaplı. az sonra yorgunluğuma aldırmadan yeni ağacımı süsleyecek ve bu gece huzur içinde uyuyacağım.
  • aşırı dinci mahallemde camın tam önüne kurduğum ağaçtır. bir de deli gibi ışıklandırdım. maksat çıldırsınlar. ha yarın bir gün bir purge anında beni de listeye aldılar ama olsun. her şey tam bağımsız, laik, fikri ve vicdanı hür, barışçıl türkiye için.
  • bir gün; ' nasıl olsa yılbaşından sonra bi boka yaramayacak, boşuna para vermeye değmez.' demekten vazgeçtiğim an, bilin ki ya çok zengin oldum, ya anne oldum.
  • yunanlilarda aslinda gemi olan yilbasi agaci
  • hristiyanligin onemli sembollerinden biridir. her sene christmas'a 1 ay kala falan millet baslar haril haril evine, ofisine bu agaci kurmaya ve suslemeye. eskiden genelde gercek agaclar kullanilirdi (hala az da olsa kullaniliyor), simdilerde ise bu i$ bir sektor haline gelmis durumda ve bircok magazada bu suni agaclari bulmaniz mumkun hristiyan ulkelerde. herkes butcesine gore bir agac bulabiliyor. kimi masa ustune konabilen 60-70 cm'lik bir agacla yetinirken kimi 2 metreden asagi olmaz diyor. bu agac evde kurulduktan sonra da millet christmas gunu icin bir suru hediye alir, paketler ve bu paketleri agacin altina yerlestirir. christmas gunu herkes -torunundan buyukbabaya kadar- evde toplanir ve hediyeler acilir. bu christmas agacinin en zevkli atraksiyonu ise suphesiz ki suslenme kismidir. uzerine envai cesit sus takilir, isiklandirilir agac.

    soyle kisaca bir tarihine bakicak olursak christmas agacinin, ilk olarak 7. yy'da ucgen seklinde bir köknar agaci kullanilmis almanya'da. bu ucgen sekilde baba, ogul ve kutsal ruhu simgeliyormus. lakin bu agac evde olmadigindan tam olarak bugunku konsepti ile ozdeslestirebilecegimiz ilk uygulama 16. yy'in baslarinda gelmis. martin luther'in cocuklarina gokyuzundeki yildizlarin karanlikta nasil parladigini evde gostermek amaciyla eve getirdigi bir agaci isiklandirmasi ile christmas agaci gelenegi de baslamis olur. bu gelenek almanya'da dogmus, oradan ingiltere'ye ve ordan da tum dunyaya yayilmistir. christmas agacinin abd'de satilmaya baslanmasi ise 1850'lere denk gelir. bugun gunumuzde sadece abd'de 35 milyonu askin christmas agaci satiliyor her sene.
  • efendim, eskilerde hristiyanlar noelde "bizim bayram yapiyoruz, yiyip iciyoruz, noeldir, bayramdir, bizim hayvanlarda koca kista bir yesillik bisey yesin" düsüncesiyle domuzlarina elmalarla süsledikleri noel agaciyla ziyafet cekerlermis. gel zaman git zaman bu noel agaci ahirin icinden disariya, disaridan da evlerin icine dogru yol almis ve orda kalmis.
  • eve alınan ağacın altına hediye paketleri konulmayınca, anlamı kalmıyor o çam ağacın.
hesabın var mı? giriş yap