• sorduğunuz soruların %80'ine ''okulun resmi sitesindeki duyuruları takip edin'' cevabını veren sıkılgan organizmalardır. öğrenci belgesi talebinde bulunduğunuzda ise aynı cevabı vermeleri mümkün olmadığı için suratlarını asarak iki adım ötedeki dilekçeyi sürünmek suretiyle alır ve size uzatarak günün en yorucu işini yapmış olurlar.
  • yazın işler iyice azaldığından nöbetleşe, anlaşarak resmi olmayan tatil yapan memur tayfası. yıllık izinlerini, idari izinlerini böylece öğretim dönemi içinde rahatlıkla harcarlar, yaz tatili yanlarına kâr kalır. bunların tespiti de çok kolaydır. şöyle ki: öğrenci işlerine gidilir, normalde sizinle ilgilenen x beyin veya y hanımın yerinde olmadığı görülür. nerede olduğu sorulunca da diğer ,odadaki memurlar on kaplan gücünde kibarlıkla biz yardımcı olalım diye atlarlar. ancak kendileri bilgi sahibi olmadıklarından o işi beceremezler ve "ya filanca bey/hanım yarın gelecek siz de o gün gelin" diyerekten başlarından savarlar. keza idari izin dediğime de bakmayın, bu da kullandıkları bir izin değildir. amirleri maaşlarını cebinden vermediklerinden gayri resmi yaz iznine müsamaha gösterdikleri gibi, mesai saatleri içinde şahsi her işini yapmasına göz yumar. bunların kadın olanlarının günlük işi dedikodu yapıp oflayıp puflamak, erkek olanlarınsa sahibindenden araba bakmaktır. bu asalak kitlenin yapacağı iş normalde yukarıdaki arkadaşın belirttiği gibi iki satırlık kodla yapılacak bir işken bunlar tarafından yapılmamak için on takla atılır. yapılsa bile isteksiz yapıldığından bir ton hata barındırır. bir de telefon mevzusu var. o soktumun telefonu dibinde zır zır öter bütün gün, işi olsun olmasın tenezzül edip bakmaz şerefsiz. o arayan öğrencinin memleketinde olması, kendisinin telefonu şayet açarsa, bir dakikalık bir işlem yaparak işi halledeceği umrunda değildir.
  • sizden başka işim yok mu benim diyerek öğrencileri kapısından kovalayan memurlardır.
  • bir bilgisayarın yapması gereken işi yapan memurlardır. tamamen altyapı kurmaya direnen yönetim biçiminin, işin kolayına kaçıp bozuk saatin çalışmasını bekleyen şizofrenik yapılanmanın bir ürünüdür bu memurlar. misal askerlik şubesi memurları da aynı şekilde aslında hiçbir işe yaramamaktadır ve aslında basit bir fonksiyonun gerçekleştirebileceği bir iş için hem yer işgal etmekte, hem de kaynak tüketmektedirler. yani bu insanların "eleştirilip eleştirilmemesi" bir konu başlığı bile değil, elbette bireyleri yaptıkları iş üzerinden genellemek hoş değildir ama bu durum, yaptıkları işin bu yüzyılda var olmaması gerektiği ve/veya minimal seviyede varlığını sürdürmesi gerekliliğine dair bir argümanı gözardı etmemiz ve "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" minvalinde yaklaşımlarla insanların yaptıkları işleri ele almamız gerektiğini lanse etmemektedir.

    sadece öğrenci işleri daire başkanlıklarında çalışan memurlar için konuşmuyorum. zaten bu husustan önce daha vahim durumlarla karşı karşıyayız bu ülkede.

    (bkz: il başına iki üniversite düşmesi)

    böyle abes bir ortamda elbette "nerede bolluk orada bokluk" diye nitelendirilebilecek bir vaka ile karşı karşıya kalıyoruz. gelişen teknoloji ile birlikte işinden olması gereken insanların hala makat büyüterek para kazandığı kurumlar listesinin bir üyesinden fazlası olmuyor haliyle, bu tür kurumlar. pek çoğu belediyelere ve senelerdir sistem değişikliğine uğramamış kurumlara bağlı üniteler de dahil olmak üzere ülkemizdeki memur fazlalığını atamadığımız için hala o veznedardan bozma zavallıların ağızlarına bakıyoruz işlerini doğru yapmaları için. ve hayır, memurların bir kısmına saygı duymuyorum hiçbir şart altında. bu insanlar hiçbir işlevleri olmadan ve gerçekten hiçbir iş yapmadan, insanları doğru dürüst bilgilendirmeden, işlerine gelmeyince trip atarak para kazanmak dışında bir bok yemiyorlar. vasıfsız işçi statüsünde pek çoğumuzdan daha çok ekmek yiyorlar.

    elektronik ortamda iş halledebilecek altyapı yoksa, bu altyapıyı kurmak için bir çalışmaya girişilir. eğer insanların elektronik ortamdan aldıkları belgeler de halihazırda herhangi bir işlerini halletme yolunda hiçbir değer taşımıyorlarsa, o zaman bürokratik engel dediğimiz hilkat garibesi yaklaşımların temizlenmesi gerekmektedir. daha da vahimi, eğer avuçlarımızın içinde devasa bir "prosedür" mevcutsa ve biz bu prosedür bataklığını kurutmak için bir adım dahi atmıyorsak, burada kaynak dengelemeye çalışıyoruz demek zorundayız. ne demek istiyorum? eğer sen haybeden kaynak harcıyorsan ve karşılığında göstermelik olarak istatistik elde ediyorsan; misal enflasyon sepetini nasıl hesapladığın hususu şaibe üzerine şaibe içeriyor ve sen her sene sürekli denklemlerinle oynuyorsan, burada şişirilmiş bir devletçilik mevzubahis olacaktır ki bu da direkt devletçilik ilkesinin ihlalidir. her fırsatta "osmanlı torunuyuz" diye sallayan, tarihten bihaber cahillerin devletçilikte hile hurdaya karışması da kara lekeden fazlası değildir.

    konular mı karıştı? hayır. bütün konular birbiriyle bağlantılıdır. gerçek hayatta yaşıyorsunuz, modüler görünüyor olsalar da kurumların bütününü örten devasa bir bürokratik ağ mevcut. biri fonksiyonlarında değişime uğrarsa hemen hepsi etkileniyor. çünkü bir ülke bu şekilde işler. öyle beyaz tv'den lanse edildiği gibi "ben bilmiyom" diyen genel kurmay başkanı için şaşalı kelam edip geçiştiremezsin gerçek hayatı.

    hah, bunun bir tık iğrenç halini de taşeron firmaların devleti kazıklaması başlığı altında görülüyor. sadece devleti değil elbette, özellikle de taşeron işçilerin kazık üzerine kazık yediği bir sistemde, patron adı verilen piç kurularına peş keş çekme peşinde oluyor bu haltlar. üniversite üzerine üniversite kurulan, liseleri imam hatiplere dönüştürülmüş, dış borcunu kamu kurumlarını satarak güya kapatmış ve işçileri araç olarak kullanan bir ülkede öğrenci işleri daire başkanlığında çalışan memurların ve gereksiz tüm kurumlarda bol bol tüketilen kaynağın hesabı kaçıncı planda aklımıza düşer, kestirmek zor. daha çok lokma var yutulacak zira.

    "insanlar aç mı kalsın?" - istihdam yarat? iş alanları yarat? iş eğitimi ver? yapamıyor musun, olmuyor mu? o zaman yutamayacağın lokmanın lafını etme. "ha deyince olmuyor mu?" 15 sene oturup hiçbir bok yemeyen adamlara oy verme?

    unutmadan: köpek gibi üremekten vazgeçin. bu ülkenin acilen aile planlamaya ihtiyacı var. nicelik değil niteliğe ihtiyacımız var. "en az üç çocuk" gibi zırvalara kulak asılması bu ülkenin en temel problemlerinden birisidir.

    (31.05.2017)
  • istanbul üni edebiyat kampüsünün öğrenci işleri için:

    https://www.instagram.com/…ct/?taken-by=asliinandik
  • bolca eleştirilen ama haklarında pek empati kurulmayan bir grubun üyeleridir bunlar. en başta bu birimde çalışan ile üniversitede yıllarca çalışıp hiç öğrenci ile muhattap olmadan emekli olan bilen memurlar vardır. bu sebeple buraya yani atanan memurlar verilir ya da bir nevi sürgün yerine çevirilir. işler bu noktada bir sarmala girmeye başlar ve döngüden çıkmak neredeyse imkansızdır.

    bir diğer kriter sürekli değişen dersler ve akademik yapı nedeni ile sorunlar çıkmasıdır. iptal olan dersler, kodu değişen dersler, muafiyet sistemi değişen dersler, ara dönemler, artık yıllar, aflar derken neredeyse her şey bir istisnaya dönüşmeye takip edilmesi imkansız olmaya başlar. birde buna ilk kısımda açıkladığım acemi memur ve sürgün eklenince al sana kaymaklı ekmek kadayıfı.

    bitti mi? bitmedi. bir de bu işin yazılımsal boyutu vardır. öğrencinlerin bilgilerinin takip edildiği bu bilgi sistemleri de kendi içinde değişik tutarsızlıklara sahiptir. ayrıca, bir sistemi beğenmeyen yönetim gelip başka bir sisteme geçilince sistemin son halkası da tamamlanarak kısır döngü fıstıklı antep baklası olur.

    öğrencilerin kendi işleri çözülmediğinden veya çözülemediğinden dolayı beğenmedikler o memurlar, aslında üniversitede çalışan ve öğrenci ile hiç iletişimi olmayan diğer meslektaşları aynı maaşı alırlar. hizmet içi eğitim denilen ve tamamen uydurmadan ibaret şeylerle durumları iyileştirilmeye çalışılır ama nafiledir. hem geçim derdi olan birine iletişim dersi vermek boşunadır hem de burada çalışmasa aslında böyle dertleri olmayacağı bilen birine empati anlatmak.

    işin daha da ilginci bu sistemin içinden yetişip farklı kurumlara yönetici olan öğrenciler de bu sisteme müdahale edip herhangi bir iyileştirme faaliyeti yapmazlar. yani herkesin işi bitene kadardır. tüm bu sebeplerden birini veya bir sistemi acımasızca eleştirmeden önce bunun niye bu hale geldiğine dair ufak bir empati yapılması bence daha uygundur.
  • ekseriyetle mahkeme duvarı suratlı, kolaylaştırmak yerine zorlaştırmaktan haz duyan, kaynağı meçhul yüksek bir özgüvene sahip meslek mensuplarıdır. işinizle alakalı sıkıntı çıkartıp çıkartmayacakları, eğer okumayı iyi biliyorsanız, yüzlerinden okunabilir.

    genç olanları az biraz hâlden anlar gözükmelerine rağmen, meslekte dirsek çürüttükleri yılla doğru orantılı şekilde, giderek kıdemli mesai arkadaşlarına benzeyeceklerdir.
  • sanki bildiğin konuyu tekrar soruyormuşsun gibi gereksiz tribe giren, değişik bir memuriyet grubu. ne sorarsan sor ilk tepki "-abi sizde uranyum bulunur mu" demişcesinedir.
  • babaannem bile telefona bakmayı öğrendi, bu memurlar bir türlü öğrenemediler. ne zaman arasam telefona cevap veren yok. bana kalırsa hizmet içi eğitim verilirken, telefona bakabilme kazanımlarına da önem verilmeli...
  • hayır için bedevaya çalışıyorlarmış gibi gereksiz agresif olan, cümleleri dillerinden paraşütle inen, özel olarak seçildiklerini düşündüğüm memurlar topluluğu (layıkıyla işini yapanları tenzih ederim)
hesabın var mı? giriş yap