• rast gele ile rastgelenin aynı şey olmaması. hatta temelde alakalarının bile olmaması. (temelde yok ama derinlerde var da aslında aşağıda açıkladım)

    aslında az kişinin bilmediğini düşünsem de diğer yandan da daha -de/-da ekini ayıramayanlar ya da zaten ayrı olanı bile bitişik yazmayı başaranlar derken bunu da aynı şekilde bilmeyen de oldukça yüksek bir sayıdır diye düşünüyorum.

    ayrı şekilde yazılan rast gele, tahmin edeceğimiz üzere özellikle balıkçılara söylenen ama her yerde kullanılabilen bir tabir olup anlamı da "işiniz rast gitsin" demektir ve ünlem ifadesidir.

    rast

    eski bir sıfat olarak; doğru düzgün
    eski bir sıfat olarak; atılan hedefi vurma (denk getirme)
    eski bir sıfat olarak; tesadüf

    ayrıca isim olarak klasik türk müziğinde bir makam (şu an bununla işimiz yok)

    işte bu örneklerden 3. olan tesadüf, kafa karışıklığına ve insanların yanlış kullanmasına sebep olabiliyor.

    çünkü rast gele "hadi kolay gelsin" gibi ya da asıl anlamıyla "attığını vurasın yiğidim" gibi kullanırken bitişik olan rastgele ise yalnızca tesadüf üzerine rastlantısal anlamında yani gelişigüzel manasında kullanılmaktadır.

    yani

    rastgele;

    gelişigüzel demektir.

    haliyle rastgele ile rast gele arasında da uçurum vardır. ayrı yazan rastgeleyi yanlış yazmış ya da bitişik yazan da ayrı olanı yanlışlıkla bitişik yazmış olmakla kalmayıp cümleye bağlı bambaşka bir şey de demiş bulunmaktadır.

    ayrıca rasgele diye bir şey ise zaten olmayıp ağız yuvarlaması sonucu ortaya çıkan ayrı bir korkunç hata olup onu yazanları gördüğünüzde ise o fazla yuvarladıkları ağızlarına kürekle vurmak gerekir. fakat günlük hayatta bu kelimeyi ya da kelimeleri daha çok sözlü olarak kullandığımız için de karşımızdakinin kurduğu cümleye bağlı rastgele/rast gele dediğini anlama şansımız olur. nitekim yine siz balık tutarken biri size rastgele demiş olsa ne demek istediğini anlarsınız ama onu diyen kişinin aslında doğrusunu bilmeyip de size rast gele demesi gerekirken rastgele deyip demediğinden asla emin olamazsınız.

    sonuç olarak rastgele diye tek bir şey olup da ayrı yazan illa yanlış kullanıyor biliyor anlamına gelmez. yine aynı şekilde bitişik yazanın da doğru ya da yanlış kullandığını/bildiğini hemen söyleyemeyiz. bunu ancak cümle gösterir.

    kelimeyi, cümlede "gelişigüzel" anlamında kullanıp bitişik *yazdı ise doğru ama o cümlede ayrı *yazdı ise yanlıştır.

    kelimeyi, "işin doğru düzgün gitsin" manasında kullanıp bitişik yazdı ise bu kez de o yanlış ama ayrı yazdı ise doğrudur.

    ve bir de rastlantı kelimesinin anlamı da aynı köke dayanıp kendi başına ise zaten tesadüf manasına gelmesi yanında rast kelime kökünün bir anlamı da zaten tesadüf olmasından dolayıdır ki "rast gele" de deseniz aslında balıkçıya "inşallah denk getirirsin, tesadüf eseri bile olsa yeter ki amacına ulaş" manasına da gelebileceğinden dolayı ise ayrıca kendi içinde de bir anlam benzerliği ile daha da kafa karıştırabilmektedir. yani bana göre dolaylı da olsa gayet aynı yere de çıkmaktadır (bu kısım kişisel fikrim olup belki dil bilimciler bu kısmı kabul etmeyecek olsa da bence yukarıda belirttiğim gibi garip bir anlam karmaşası da var bu iki kelimede. sorumluluk bana aittir. )

    ancak temelde aynı şey değillerdir ve rast gele ayrı yazımı da rastgele olarak bitişik yazımı da eğer doğru yerde ve doğru şekilde kullanıldıysa ikisi de birbirinden farklı anlamlarda olan aslında iki ayrı kavramdır ve ikisi de doğrudur. çünkü yine temelde anlamları bambaşkadır, aynı değildir.

    hem farklı hem de derinlere inince aynı yere dayanabilme özelliğine de sahip olan belki de istisnai kelimelerden olduğu için de böyle bir kelimeyi allah bildiği gibi yapsın. bu nedir arkadaş ?

    eğrisiyle doğrusuyla benden bu kadar daha fazlasını dil bilimcilere bırakıyorum.

    ekleme:

    örnek bir doğru kullanım için:

    (#111044719) *
  • gripin grubunun beş isimli parçasında, 4 işlemden ibaret parmak hesabı ile bütün hayatım kısmından sonra eksi,artı,bölme,çarpma olarak 4 işlemin tamamına gerçekten yer verilir. dinlerken çoğu insan bu durumun farkında olmuyor.

    not: dört işlemden ibaret parmak hesabıyla bütün hayatım
    eksildikçe saatler ömrümden artıyor gelecek telaşım
    anlattıkça bölmüşüm umutlarımı duvarlara çarpa çarpa
  • süper mario , oyun içerisinde, bilimsel adı amanita muscaria olan, ülkemizde sinek mantarı ya da gelin mantarı olarak bilinen zehirli bir mantar türünü yer. siz de bu mantarı yerseniz mikropsi olarak adlandırılan bir tür halüsinasyon yaşarsınız. yani kendinizi çevrenizdeki nesnelerden büyük olarak algılarsınız. tabii bu mantarın etkileri yalnızca mikropsi ile sınırlı değil. dikkatli olmak lazım.
  • ıkigai japonca’da hayatın anlamı ve eğlencelerini tanımlamak için kullanılır.kelime 2 sözcükten “ıki” yanı yaşamaktan ve gai düşünmekten oluşur.yani ıkigai hayattaki küçük şeylerde belki sabah 1 fincan kahve içmek olsun yada ağaçların arasından gün ışığını görmek..bu düşünceyle yaşadığınızda dış dünyadaki hazları bırakıyor daha iyi odaklanmayı sağlıyor.
  • (bkz: dünyanın en büyük kaju ağacı)

    brezilya'nın rio grande do norte eyaletinin başkenti natal’dan 12 km. uzakta olan parnamirim şehrinin pirangi do norte plajında olan ağaçtır.

    bu kaju ağacı 1994 yılında guinness dünya rekorları'na girmiştir.

    bu ağaç yaklaşık 8.500 m2 alanı kaplamaktadır, çevresi yaklaşık 500 m boyutlarındadır. yaklaşık 70 – 80 bin kaju meyvesi üretmekte olan bu ağacın, toplam ağırlığının yaklaşık 2,5 tonu bulduğu olduğu düşünülmektedir. ağacın genişliğinin ise, yaklaşık 70 normal kaju ağacı kadar olduğu tahmin edilmektedir.

    1888 yılında luís ınácio de oliveira adlı bir balıkçı tarafından dikildiği söylense de büyüme trendine göre, ağacın bin yaşından daha yaşlı olduğu düşünülmektedir. bu balıkçı, 93 yaşında geldiğinde bu kaju ağacının gölgesinde ölmüştür.

    peki ağaç bu boyutlara nasıl ulaşmıştır? ağacın dalları yukarıya doğru büyümek yerine yana büyümüş ve ağırlıkları dolayısıyla yere değerek yeni bir ağaç kökü gibi davranmıştır.

    kaynak
  • evrendeki en büyük mhz e sahip olan kokunun gül kokusu olması. 332 mhz...
  • osmanlı imparatorluğu'nun 1492 yılında binlerce yahudîyi ispanya'da idam edilmekten kurtarması hakkında;

    31 mart 1492'de aragon kralı ikinci ferdinand ve kastilya kraliçesi birinci isabel, elhamra sarayı'nda bir araya gelerek elhamra kararnâmesi'ni imzalarlar.
    buna göre ispanya'da yaşayan bütün yahudîler dört ay içerisinde bütün altın, para vb. değerli eşyalarını yanlarına almadan ispanya'yı terk edecekler ya da dinlerini değiştireceklerdir. aksi hâlde idam edileceklerdir.

    o dönem ispanya'nın en zenginlerinden olan yahudî tüccarlar isak abravanel ve abraham senor, kralla anlaşma yapıp ona neredeyse bütün servetleri karşılığında bu kararnâmeden vazgeçmesini istediklerini belirtseler de bu istekleri reddedilir. bunun üzerine dönemin osmanlı padişahı ikinci bayezid, kemal reis'e emir verir ve osmanlı kadırgaları ispanya'dan kovulan yahudîlerden yaklaşık 150.000 kadarını osmanlı topraklarına getirmek üzere açılır.

    ikinci bayezid, fermanında;

    " ispanya'dan gelecek yahudîleri geri çevirmek bir yana mümkün olduğunca misafirperver bir şekilde karşılanmalarını, aksini gerçekleştirip yahudî göçmenlere kötü muamelede bulunan yahut mallarına veya canlarına en ufak zarar getirenlerin idam edileceklerini "

    buyurur.

    aslında ikinci bayezid, sofu lakabından da anlaşılacağı üzere çok dindar bir padişahtır. babası fatih sultan mehmet'in resimlerini saraydan attıracak kadar da tutucudur. etrafındaki özellikle ilmiyye sınıfına mensup kimseler de nakilci anlayışa sahip çok koyu görüşlü insanlardır ve padişaha da ilk başlarda yahudîleri osmanlı'ya almak konusunda engel olmaya çalışırlar.
    lâkin padişah, hz. muhammed döneminde de yardıma muhtaç yahudî ve hristiyanlara dinlerini değiştirmek gibi bir ön koşul dahi sunulmadan yardım edildiğini söyler.
    hatta özellikle istanbul ahâlîsinden gelebilecek tepkileri engelleyebilmek için cuma hutbelerinde de bu minvalde hadisler ve tarihî olaylar anlatılmasını ister.
    gerçi daha sonra gerçekleşecek olan kıtlık ve depremler sebebiyle adı uğursuza çıkacaktır halk arasında.

    osmanlı imparatorluğu'nun kendilerine kucak açtığını öğrenen yahudîlerin tarihten ders çıkarma ve gelecekteki siyasî ortamı görebilme yetisine sahip üst zümre diyebileceğimiz kişileri osmanlı gemileriyle getirilip başta istanbul, edirne, izmir, manisa, gelibolu, patros gibi bölgelere yerleşirlerken müslüman bir devlete güvenemeyeceğini ifade ederek çok büyük bir hataya düşen diğer yahudîler ise portekiz'e giderler ve çok kısa bir süre sonra ispanya'dakinden çok daha ağır koşullarda sürgüne gönderilir ya da toplu şekilde idam edilirler.

    15. yüzyılda avrupa'da gerçekleşen bu toplu yahudî sürgünü ya da katliamları sırasında osmanlı imparatorluğu, yahudîlere kucak açınca istanbul da 30.000 yahudî ve 44 sinagog ile avrupa'nın yahudî merkezi olur.

    yıllar sonra evliya çelebi'nin seyahatnâme adlı eserinde " el mahallet'ül - yahudîyin el - edirneviyin " adı ile anılacak olan istanbullu yahudîlerin semti, osmanlı imparatorluğu'nun gerek silah gerekse matbaa vb. alanlarda ilerleyişine katkıda bulunan yahudî osmanlı vatandaşlarının ikametgâhı olacaktır.
  • dikkatli bakan herkes israil bayrağı ile kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti bayrağı arasındaki benzerliği fark etmiştir.ve bazılarınız kktc bayrağının necmetin erbakan tarafından çizildiğini sanmaktadır hatta bu yalan bilgi siyasi içerik olarak da kullanılmaktadır örnekörnek-2

    fakat gerçek öyle değildir.
    ilk önce biraz tarihi bilgi verelim. 1960'ta ada sakinleri tarafında kıbrıs cumhuriyeti kuruldu ve her iki tarafa da eşit miktarda mecliste yerlerini almış ve yeterli temsil haklarına sahiplerdi. fakat o zamanın cumhurbaşkanı ııı. makarios 30 kasım 1963’te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. bu maddeler arasında anayasanın değişmez maddeleri, kıbrıs türk'ü olan başkan yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, temsilciler meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.

    türkiye'nin ve kıbrıs türklerinin uyarılarına hatta maddeleri reddine karşın 1963’te kıbrıs türklerine karşı ada çapında katliam başlattı. bütün ara buluculuk çalışmaları boşa gitmesi ve yunanistan'ın kendine münhasır hareketlerinden dolayı türkiye cumhuriyeti * zürih ve londra antlaşması'nın ıv. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak 20 temmuz 1974 tarihinde kıbrıs'a karadan ve havadan harekât başlattı.sanırım herkes buraya kadar biliyordur.

    daha sonra karşılıklı göçler ve türkiye'den adaya göçen aileler sonucu 1976'da kıbrıs türk federe devleti kurulmuştur. 15 kasım 1983'te kıbrıs türk federe devleti meclisi self-determinasyon(kendi kaderini tâyin hakkı) hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti'ni ilan etmiştir.

    bunun üzerine meclis bir karar alarak yeni bir bayrak arayışına girmiş ve 23 kasım 1983 tarihinde bozkurt gazetesi12 aracılığıyla bir yarışma başlatmışlardır. sonuç; bir ressam olan emin çizenel'in bayrak tasarımı kabul edilmiştir3. bayrak tasarımıyla ilgili ortada bir ödül olmamasına rağmen bakanlar kurulunun verdiği önerge gereği kktc resmi marş yarışması için verilen 100 bin liralık ödülün aynısının emin çizenel'e de verilmesi kararı alınmıştır4. ressam emin beye tasarladığı bayrağın manası sorulduğunda ise şu cevabı verdiğini görmekteyiz.

    --- spoiler ---

    “bayraktaki beyaz renk barışı, kırmızı renk ise kıbrıs türklerinin topraklarında verdikleri mücadeleyi temsil ediyor. bayrağın kırmızı beyaz renklerde olması bir yandan da türkiye cumhuriyeti’nin resmi bayrağına bir selamdır. bayrağın alt ve üst kısımlarında bulunan çizgiler ise bu toplumun bu topraklarda sonsuza dek yaşayacağı mesajını taşıyor.”
    --- spoiler ---

    kayak:teyid.org-wikipedia
  • şarabı içerken kadehin gövdesinden tutmayın ,çünkü ellerinizin sıcaklığı şarabı çok fazla sıcak tutar ve tadını bozabilir. bu sebeple kadeh her zaman alt kısımdan tutulur.
  • " gemide kadın uğursuzluk getirir " söylemi üzerine;

    çoğumuz filmlerde, kitaplarda vs. duymuşuzdur bu sözü. bakıldığı zaman orta çağ düşünce yapısını en iyi şekilde veren sözlerden biri gibi görünse de nihayetinde o dönemler için oldukça lazım gelen bir inanıştır bu.

    neredeyse tamamı erkeklerden oluşan mürettebatın içerisinde kadın bulundurmak, o gemiyi ateşe atmaktan farksızdı. neredeyse hepsi eğitimsiz kimselerden oluşan mürettebat, aylar hatta yıllar süren uzun yolculuklar esnasında nadiren uğradıkları limanlar haricinde kadın yüzü görmüyorlardı ve gemide bulunan kadına sarkıntılık etmeleri yahut bu kadın yüzünden kavga etmeleri kaçınılmaz görünüyordu.
    bu sözü dünya üzerinde inanç hâline getirmeyen hiçbir donanma yoktu.
    nitekim eski zaman gemilerinde şimdiki gibi lüks tuvaletler de bulunmuyordu. erkekler orsadan aşağıya işemekte bir sıkıntı görmezlerken aynı şeyi bir kadının yaptığını düşünelim!
    günümüzde dahi hâtun kişisi bundan rahatsız olacak; erkekler de onu izleyeceklerdir.

    avrupa'da olduğu kadar osmanlı'da da yasaktı gemilerde kadın bulundurmak. kaldı ki boğazdaki tekne taşımacılığında bile kadınların tek başlarına kayıklara binmeleri yasaktı.

    yine de devletlere yahut devletlerin hizmetindeki özel kuruluşlara bağlı olan gemilerde soylu kadınlar görmek mümkün olabiliyordu ancak bu kadınlara bırakın sarkıntılık etmeyi,mürettebat muhtemelen yüzlerini bile göremiyordu.

    korsanlar arasında ise kadını soylu - köylü diye ayırmak gibi bir durum yoktu. onlara göre kim olursa olsun gemide kadın taşımak uğursuzluk getirirdi.

    1155 yılında cenevizliler, bizans ile bir ticaret anlaşması yapmışlar ve özellikle ticaret gemileri hususunda çok sağlam imtiyazlar elde etmişlerdi. lâkin dördüncü haçlı seferi sonrasında marmara bölgesi'nde bu imtiyazlarını kaybeden cenevizliler, venedikliler ile yarışamaz hâle geldiler.
    bu siyasî ve ticarî çekilmeler devam ederken cenova bandıralı bir gemide bulunan iki kadın yüzünden mürettebat arasında kavga çıktı ve olay öyle büyüdü ki gemi kullanılamaz hâle geldi.
    bu olaydan sonra 1251'de cenova liman yönetiminin aldığı kararla gemilerde kadın bulundurulması tamamen yasaklandı.
    aynı kararnâmede gemide 100'den fazla yolcu bulundurulması da yasaklanmıştı.

    1731 yılında ise büyük britanya kralı ikinci george, kraliçe nizamnâmeleri ve amirallik talimatları isimli kurallara " gemide kadın bulundurmak kesinlikle yasaktır " ibaresini de ekledi.

    fransa, isveç, hollanda gibi ülkelerde de kanunlaştırılan bu durum aslında yakın döneme kadar tüm devlet donanmalarında uygulanan bir yasaktı.

    ayrıca o dönemin şartlarına göre düşünürsek; nasıl ki herhangi bir engeli bulunan ya da aşırı zayıf ve güçsüz erkekler mürettebata dahil edilmiyorsa kadınlar da iş gücü hususunda erkekler kadar verimli olamayacaklarından dolayı boşa külfet olarak değerlendiriliyorlardı.

    lâkin yine de tarih, kadın korsanların varlığını yazmıştır.

    grage o'malley, anne bonny, mary read gibi isimlerin yanında bir de günümüzde çoğu kişi tarafından denizlerin gördüğü en acımasız korsan olarak nitelendirilen çinli kadın korsan cheng sao vardır ki emrinde 80.000 korsan olduğu söylenir.
    kızıl bayrak filosu'nun kaptanı olan bu hâtun korsan, mürettebatına kadınların da alınmasına izin vermiştir.
    güney çin denizi'ni tamamen kontrol altına alan bu hâtun, uğradığı her yere de uğursuzluk götürmüştür.
    nihayetinde doğu hindistan şirketi'nin de desteğiyle çin yönetimi bu korsan filosunu dağıtmış, yüzlerce korsanı idam etse de cheng shih'yi affetmiştir.
    muhtemelen karşılığında akla hayale sığmayacak hazineleri almıştır devlet.

    evet, gemide kadın uğursuzluk getirir söylemi bitti sanmayın!
    2010 yılına kadar venedik'te kadın gondolcu yoktu. tâ ki giorgio boscolo adlı bir hâtun, çok büyük çabalar sonucunda bu yetkiyi alana dek.
    ancak 2017 yılında venedik gondolcular derneği başkanı aldo reato, " kadınları kayıt yaptırmaları için cesaretlendirmemeliyiz! " şeklinde bir açıklama yapmıştır.

    valar morghulis ablalar...
hesabın var mı? giriş yap