• toplam 24 oğuz boyu vardır. halen anadolu'da bunlardan 23'üne ait yer adları bulunmaktadır. misal olympos deyince herkesin aklına kadir'in yeri gelir, ancak bu köyün asıl adı yazır köyü'dür.* ek bilgi: kadir ısparta'dan gelip yazır köyü'ndeki pansiyonculuğu başlatan kişidir.

    aşağıdaki liste oğuz han'ın oğulları ve onların da dörder oğulları olmasıyla oluşan oğuz boylarını göstermektedir. dikkatle incelendiğinde, adların izi sürüldüğünde anadolu türkleşmesinin izleri halen görünür durumdadır.

    oğuz han'ın

    gün han,

    ay han,

    yıldız han,

    gök han,

    dağ han,

    deniz han

    adlı oğulları vardır. her oğlunun da dört oğlu vardır.

    oğuz hanın 24 torunundan ise 24 oğuz boyu meydana gelmiştir. bu boyların her birinin ayrı adı ve ünvanı vardır. bütün dünyaya yayılan oğuzlar bu 24 boya dayanmaktadırlar.

    bozok sağ koldur

    gün han oğuzun en büyük oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.

    kayı, yani muhkem, kaya gibi sağlam.
    bayat, yani devletli ve nimetli.
    alaevli, (alkaevli) yani her yerde yürürler, başarılı olurlar.
    karaevli, yani evleri kara.

    ay han oğuzun ikinci oğlu olup, onun dört tane oğlu vardır.

    yazır, yani bir çok yurt onundur.
    düğer, yani toplanmak için bir yere gelirler.
    dodurga, yani mülk tutmak ve elde etmek.
    yaparlı.

    yildiz han oğuzun üçüncü oğlu olup, onun dört oğlu vardır.

    avşar, yani çevik ve ava hevesli.
    kızık, yani güçlü, düzene sokmada ciddi.
    beğdili, yani bey sözü gibi azizdir.
    karkın, yani büyük aş verici ve doyurucu.

    üç ok sol koldur.

    gök han oğuzun dördüncü oğlu olup onun dört oğlu vardır.

    bayındır. yani her zaman zengin ve nimetli.
    beçene yani iyi çalışır.
    çavuldur yani namuslu ve uzaklara adı yayılan.
    çepni yani nerede yağı görse hemen elde eder.

    dağ han oğuzun beşinci oğlu olup, onun dört oğlu vardır.

    salur yani sal, ur sözünden gelip nereye varsa kılıç ve çomağı üstün gelir demektir.
    eymür yani sayısız evli ve zengin.
    alayuntlu yani kısrakları ala ve ey atlı.
    üregir yani her zaman iyilik edici ve faydalı.

    deniz han oğuzun altıncı oğlu olup, onun dört oğlu vardır.

    iğdir yani iyilik, bütünlük, yiğitlik.
    büğdüz yani herkese hürmet ve izzet ikram eder.
    yıva yani mertebesi hepsinden üstün.
    kınık yani her yerde herkesten aziz.
  • dünya üzerine en fazla yayılmış,türkiye türklerinin de büyük çoğunluğunu oluşturan türk grubu/boyu.sibirya'nın kuzeyindeki ormanlardan çıktıklarından beri gök tavan yer kazan gezmişlerdir.uzun ve aksiyon dolu bir tarihi olmasına rağmen ülkemizde ''oğuzlar'' üzerine yapılmış doğru dürüst çalışma sanırım sadece ''faruk sümer'in oğuzlar'' adlı eseridir.

    mitolojiyi ve destanları bir kenara koyarsak oğuz adı ilk defa milattan önce 2.yüzyılda çin kroniklerinde ''o-kut'' şeklinde karşımıza çıkmaktadır.bu isim yüksek ihtimal oğuz isminin çincesidir.diğer yandan 7.yüzyılda yazılmış olan yenisey kitabelerinde de oğuz ismine rastlıyoruz. metin şöyle:

    ''er erdemi atım tabdım erdemi

    öz yiğen alp turan altı oğuz budunda üç yegirmi adırıldım.''

    beg erikime sizime adırıldım''

    günümüz türkçesi ile:

    '' er erdemi adımı buldum erdemi

    öz yiğen alp turan altı oğuz kaviminden on üç yaşımda ayrıldım

    beğlik nufuzumdan sizlerden ayrıldım.(1)''

    yenisey bölgesinde 3 kitabe daha bulunmuş 2 tanesinin adı okunmuştur bunlar: köni tiriğ,bayna sungun oğlu külüğ çor'dur.

    7.yüzyılın ilk yarısında oğuzların barlık(yenisey nehri civarı) bölgesinde yaşadığı anlaşılıyor.göktürk devleti yıkıldıktan sonra 630 civarında oğuzlar kuzey moğolistanda bulunan tula ırmağı çevresine yerleşmişlerdir.bu oğuz grubu çin kroniklerinde ''chiou-hsing'' olarak adlandırılmışlardır.türkçesi dokuz oğuz demektir.
    dokuz oğuz boyu şunlardır: bugu,hun,bayırku,tongra,izgil,ch'i-pi,a-pu-sse,ku-hun,ediz.(2)

    634 yılından sonra ötükende bulunan oğuzların idaresinden memnun olmayan boy grupları(kazakistan bokzırları) yeni bir organizasyon kurmuş buna ''onok''(çincesi shih-hsing) adını vermişlerdir.onoklar daha sonra türgiş adını alacak ilerleyen tarihlerde ise oğuzlar ile birleşecektir.yüksek ihtimal bu dokuz oğuz ve onok boy grupları ilerleyen tarihlerde oluşacak 24 oğuz boyunun ana kütlesindendir.

    680 dolaylarında ilteriş kağan göktürk devletini tekrar kuracağı zaman oğuzlar yüksek ihtimal ötüken civarında ikamet ediyorlardı.oğuzların hükümdarı baz kağan idi.oğuzlar göktürkler'e tek başına saldırmaya cesaret edemediği için çin ve kıtaylar ile ittifak yaptı.bunu haber alan vezir tonyukuk oğuzlar'ın toparlanmasına fırsat vermeden ordusuyla ötüken'e doğru yola çıktı.tula ırmağı kenarında oğuzlar ile karşılaşıldı. oğuzlar ortalama 6.000 kişi göktürk ordusu ise 2000 kişiydi.savaş sonucunda oğuzlar yenildi ve itaat altına alındı.ötüken ise ilteriş kağan tarafından devlet merkezi haline getirildi.

    ilteriş'in 691 yılında ölümünden sonra kapağan devletin başına geçti.kırgızlar üzerine düzenlenen sefere oğuzlar da iştirak etti.

    bundan sonra kaynaklar 716 yılına kadar oğuzlar hakkında bir şey söylemiyor.yüksek ihtimal bu süre içerisinde uysal bir şekilde göktürklere biat ettiler.716 yılında kapağan öldükten sonra devlet içinde isyanlar patlak verdi ki bunların en meşhuru oğuzların isyanıydı.bilge kağan oğuz isyanını bastırmak için bir yıl içinde oğuzlar ile 5 defa savaştıysa da kesin bir sonuç alamadı.yıpranan ve yenilen oğuzların bir kısmı çin idaresine girdi.büyük bir kısmı da göktürk devletine tekrar biat etmek zorunda kaldı.

    burada şöyle bir sorun ortaya çıkmaktadır.10.yüzyıl civarında selçuklu'nun zuhuruyla maveraünnehir'de küresel anlamda ivme yakalayan oğuzlar ile yenisey civarındaki oğuzlar aynı mıdır ? çünkü bilindiği üzere oğuz isminin menşei ok=siyasi anlamda bir araya gelen boylar birliği ''z'' ise eski türkçe'de çoğul ekidir.bu tartışmalı bir konu olsa da benim düşüncem 2 bölgedeki oğuzlar da aynıdır.çünkü zaman içerisindeki oğuzların diğer boylar ile münasebetlerini izlediğimizde oğuz göçleri bizi maveraünnehir bölgesine kadar götürmektedir.şöyleki:

    742 yılında göktürk devleti yıkıldıktan sonra göktürk mülkü basmıl,uygur ve karlukların eline geçmiştir.bu çekişme esnasında oğuzlar yedisu,ıssık göl ve balkaş gölü civarında ikamet etmektedirler.oğuzlar ve karluklar arasında ciddi savaşlar meydana gelir.bu savaşların sonuçları her ne kadar bilinmese de önemli bir oğuz gurubu ıssık göl civarından 775-780 yılları civarı aral gölü daha ziyade sır-derya boyuna yerleşmişlerdir.buradaki oğuzların içinde turgişler'in olması da çok muhtemeldir.hatta burada da horosan hakimi abdullah bin tahir ile (820-840 civarı) bir dizi savaşlar yapmışlardır.

    selçuklu sarayına hizmet etmiş şerefeddin mervezi bu göçlerini şöyle aktarmaktadır:

    ''kunlar(türklere) aittir;hitayhan'dan korktukları için hitay topraklarından gelmişlerdir.onlar nasturi hristiyanlardı ve otlaklara ihtiyaçları olduğu için vatanlarını bırakıp göç etmişlerdi...kunları kovalayan kay isminde bir kavim,daha kalabalık ve kuvvetli oldukları için onları bu otlaklardan çıkarttılar.onlar sonra şari topraklarına ilerlediler.şariler türkmen topraklarına göç ettiler,onlar da guz(oğuz) ülkesinin doğu bölgesine kaydılar.guz türkleri karadeniz kıyılarında peçenek topraklarına yerleşti.(3)

    diğer taraftan göktürk devletinin yıkılmasından sonra türk isminde bir boya rastlanılmamaktadır.türk ismi yüksek ihtimal siyasi adlandırmaydı.bununla ilgili olarak ünlü sovyet tarihçisi barthold,oğuzlar ile türkleri aynı boy olarak görmenin doğru bir düşünce olduğunu savunmuştur.barthold'a göre 8.yüzyılda türk adı oğuzlar ve karluklar gibi boy adı olsaydı tarihten silinmesi gerekirdi.
    oysa türk, arap coğrafyacıları tarafından dil olarak birbirine kardeş olan bir ?çok kavimler için kollektif bir ad olarak kullanılmakta, bilge kağan'ın “benim türküm milletim” diye hitap etmesi de bu hususu doğrulamaktadır.(4)

    9.ve 10.yüzyıla geldiğimizde oğuzlar sırderya(seyhun)'nın aşağı akımlarından ırtiş nehrine kadar olan bölgede dağınık bir şekilde karşımıza çıkıyor.kesin olarak yer tayin etmek mümkün gözükmüyor. göçebe oldukları için muhtelif zamanlarda müslüman arap-fars coğrafyacıların eserlerinde bölük börçük bir şekilde girmişlerdir.

    ortalama bu tarihlerde oğuz yabgusu kışlak olarak yenikent şehrinde ikamet etmekteydi.(5)
    merkez/başkent diyebileceğimiz yenikentten başka 10.yüzyılda oğuzların 2 şehri daha vardı bunlar cend ve cuvaradır.
    11.yüzyıla geldiğimizde ise savran,karaçuk,karnak,suğnak ve süt kent yerleşik hayata geçmiş oğuzların ikamet ettikleri şehirler arasına girmiştir.
    göçebe oğuzlar adı geçen şehirlerde oturan oğuzlara için ''yatuk'' yani tembel adını vermişlerdir.(6)

    oğuzların sürekli ikamet ettikleri kışlaklar olmakla birlikte asgari olarak tarımla da uğraşıyorlardı. sonbahar yaklaştığında ise kitleler halinde harezm sınırına kadar yayılıyorlardı.

    mesudi,ise oğuzlar'ın kış geldiğinde hayvan sürüleriyle don nehri civarındaki bozkırlara geldiklerini,nehir donduğu zaman atlarıyla karşıdan karşıya geçtiklerini nakleder(7)

    oğuz yabgu devleti

    hakkında hemen hemen hiçbir bilgi bulunmamaktadır.sadece arap-fars coğrafyacı ve tarihçilerinin söylediklerinden maveraünnehir civarında boy konfederasyonu şeklinde örgütlenen bir devlet olabileceğini söylemek mümkün.
    göktürk devleti yıkıldıktan sonra seyhun ve ceyhun nehirlerinin aşağı akımlarında ikamet etmişlerdir.baş şehirleri yenikent şehridir.10.yüzyıl civarında hakimiyet alanları urallara kadar ulaşmıştır.kuruluş döneminde devlet içi hakimiyet salırlar'ın elindeyken daha sonraları kınık boyunun eline geçmiştir.peçenek ve hazarlar ile muhtelif tarihlerde çatışmaları olmuş,güneyde ise hakimyet alanları harezm bölgesine kadar ulaşmıştır.11.yüzyılın ilk yarısında kıpçak baskısıyla tarih sahnesinden çekilmiştir.

    kaşgarlı mahmud'un listelediği oğuz boyları:

    1)kınık
    2)kayığ
    3)bayundur
    4)iva/yuva
    5)salgur
    6)afşar
    7)beğtili
    8)bügtüz
    9)bayat
    10)yazgır
    11)eymür
    12)kara-bölük
    13)alka-bölük
    14)iğdir
    15)yüreğir
    16)totırka
    17)ula-yundluğ
    18)töker
    19)beçenek
    20)çuvaldar
    21)çepni)
    22)çarukluğ

    reşüdüddin hemedani'in listelediği oğuz boyları

    -''''bozoklar'''':

    günhan=kayı,bayat,alkara-evli,kara-evli

    ayhan=yazır,döğer,dodurga,yaparlı

    yıldız han=avşar,kızık,beğdili,karkın

    -''''''üçoklar''''''

    gök han=bayındır,beçene,çavuldur,çepni

    dağ han=salur,eymür,ala-yundlu,üreğir

    deniz han=yiğdir,bügdüz,yıva,kınık

    --ebu'l gazi bahadır han'ın listelediği oğuz boyları:

    günhan=kali, bayat, alka evli,kara evli

    ay han= yazır, bayır, dodurga, ve doka'dır

    yıldızhan=avşar, kınık, begdili, karkın

    gökhan=bayındır, baceni, çavuldar,çepni.

    dağhan= salur, imer, alayuntlu, öğer.

    kaynaklar:

    (1):faruk sümer-oğuzlar syf:3
    (2)(5 uluslararası türkiyat araştırlamarı sempozyumu-oğuzlar-dilleri,tarihleri ve kültürleri syf:24)
    (3)(andrew c.s. peacock-selçuklu devletinin kuruluşu syf:23)
    (4)(türkler ansiklopedisi-cilt:2 syf:454)
    (5)(sergey grigoreviç agacanov-oğuzlar syf:131)
    (6)(faruk sümer-eski türkler şehircilik syf:90)
    (7)(mesudi-muruc ez zeheb syf:75)
    -yusuf ziya yörükan-ortaçağ müslüman coğrafyacılarından seçmeler
  • en kalabalık türkî boy.modern türk,azeri,gagavuz ve türkmenistanlılar’ın ataları.oğuzlar'a türkmen de denir.

    orta çağ'da,anadolu'ya göçten önce oğuzlar,moğol ırkının belli belirsiz özelliklerini taşıyanlardan kafkasoid tipe yakın olanlara dek uzanan geniş bir ırksal çeşitliliğe sahiplerdi.

    mongoloyid-kafkasoid melezi topluluklar olan oğuz boyları 1071'den önce soğdlar gibi bazı iranî halkları kültürel olarak içlerinde eriterek soyağaçlarını genişletmişlerdi.islamiyeti de esasında iranîler'den öğrendiler.

    11.yüzyıldan itibaren batıya, (doğu) roma topraklarına göçlerde bulundular. 11. yy ile 13. yy arası türkî-iranî (türkmen-farsi) tek bir proto-etnik grubu olma yolundaydılar, bu zaman zarfında yerli hristiyanlarla mümkün olduğunca daha az temasta bulundular. ancak selçuklular'dan sonra farsiler ile ayrılıklar gerçekleşti. böylece küçük asya'nın yerli halklarıyla daha fazla temasta bulunup onlarla kaynaşmaya başladılar. anadolu'nun bazı bölgelerinde hristiyan yerliler toplu halde din ve dil değiştirerek zamanla türkleşmiş oldu.bu evliliklerle de devam etti.

    tarihte hazar denizi'nin doğusunda kalan oğuzlar ise mongoloyid halklarla karışmaktan kurtulamadı.
  • arap ibn fazlan'ın 921'deki orta asya seyahatlerinden, oğuz boyları ile ilgili aktardıklarında çok enteresan bilgiler var. şu şekilde:

    bu dağdan geçtikten sonra oğuzlar diye bilinen bir türk kabilesinin bulunduğu yere ulaştık. onlar, kıl çadırlarda oturan ve konup göçen yörüklerdi. göçebelerde adet olduğu gibi, sık sık yer değiştirdikleri için yer yer onlara ait çadırlar görülüyordu. çok güç şartlar altında yaşıyorlardı. bunlar yolunu kaybetmiş eşekler gibidirler. bir dine inanmazlar, işlerinde akıllarına başvururlar. hiç bir şeye ibadet etmezler. aksine büyüklerine rab derler. içlerinden biri reisine bir şey danışırsa ona <ey rabbim, şu hususta ne yapayım?>> der. aralarındaki işleri meşveretle hallederler. bununla beraber bir şeyde ittifak edip onu yapmaya karar verirlerse, içlerinden en aşağı ve en değersiz olan biri gelip ittifaklarını bozabilir. allah'a inandıkları için değil de, sırf yurtlarından geçen müslümanlara yaranmak için aralarında <la ilahe illallah> diyenleri gördüm. içlerinden biri zulme uğrar veya sevmediği bir şey görürse başını semaya kaldırıp <bir tanrı!> der. bu türkçe <bir allah> demektir. zira, türkçe'de <<bir> vahid ve <tengri> ise allah demektir. küçük ve büyük abdestten sonra temizlenmezler. cenabetten ve diğer hususlardan dolayı yıkanmazlar. bilhassa kışın su ile hiç bir ilişkileri yoktur. kadınları yerli ve yabancı erkeklerden kaçmazlar. aynı şekilde, kadın, vücudunun hiçbir yerini insanlardan gizlemez.

    bir gün bir adamın evine misafir olmuştuk. adam ve karısıyla beraber oturuyorduk. kadın bizimle konuşurken bir aralık gözümüzün önünde avret yerini (fercini) açıp kaşımaya başladı. biz utancımızdan yüzlerimizi kapayıp <estağfurullah!> dedik. kocası güldü tercümana, <onlara söyle: bu kadın onu sizin huzurunuzda açıyor. siz onu görüyor ve koruyorsunuz. sizden ona hiçbir zarar gelmiyor. bu hareket kadının onu örtüp de başkalarına müsaade etmesinden daha iyidir> dedi.

    zina diye bir şey bilmezler. böyle bir suç işleyen birini ortaya çıkarırlarsa onu iki parçaya bölerler. şöyle ki: bu kimseyi iki ağacın dallarını bir yere yaklaştırarak bağlarlar. sonra bu dalları bırakırlar. dalların eski durumuna gelmesi neticesi, o kimse iki parçaya bölünür.

    içlerinden biri, <bana kur'an oku> dedi. okuyunca hoşuna gitti. tercümana dönerek, <<ona, susmamasını söyle> dedi bir gün bu adam tercüman vasıtası ile bana, <<bu arab'a sor. rabbimizin karısı var mı?>> dedi. ben ise onun bu sözünü büyük bir günah telakki ederek tövbe ve istiğfarda bulundum. o da, benim gibi tövbe etti ve <estağfurullah> dedi. türk'ün adeti böyledir. bir müslümanın teşbih ve tehlil getirdiğini duyarsa onun söylediğini tekrarlar.

    evlenme adetleri şöyledir: içlerinden biri diğerinin kızını, kız kardeşini veya velayeti altında bulunan bir kadını şu kadar harezm kumaşı karşılığında ister. başlığı veliye verdikten sonra kızı alır, evine (çadırına) gidilir. çok kere başlık (mihr) deve, hayvan veya başka bir şey olabilir. velisi ile anlaştığı başlığı (mihri) ödemeden hiç bir kimse kadınla evlenemez. bu meblağı ödeyince çekinmeden gelir, kadının bulunduğu eve (çadıra) girer. babasının, anasının ve kardeşlerinin huzurunda onu alıp götürür. onlar da buna mani olmazlar. bir adam ölür, arkasında karısı ve çocukları kalırsa, öz anası olmamak şartıyla, büyük oğlu babasının dul karısıyla evlenir.

    tüccarlar ve diğer yabancılar onların yanında cünüplükten yıkanamazlar. sadece, geceleyin onların gözünden uzak olarak yıkanabilirler. zira, onlar böyle bir harekette bulunan birini görürlerse kızarlar ve bu adam bize sihir yapmak istiyor. çünkü, suya giriniyor.> derler. ondan bu hareketine karşılık tazminat alırlar.

    herhangi bir müslüman, misafir olacak bir dost edinmeden, islam ülkesinden bu dostuna bir elbise ve karısına bir başörtüsü bir miktar kara biber, darı, kuru üzüm ve ceviz hediye götürmeden onların ülkesinden geçemez. müslüman, bu şekilde türk arkadaşının yanına gelince, arkadaşı onun için kubbeli bir çadır kurar, imkanı elverdiği nisbette ona koyun takdim eder. müslüman bunları keser. zira, türkler hayvanları kesmezler. koyunları başlarına vurmak suretiyle öldürürler.

    misafir olan müslüman yoluna devam etmek isteyince, hayvanlarından yola tahammül edemeyecekler bulunur veya bir şeye ihtiyacı olursa, yola tahammül edemeyecek hayvanları türk arkadaşının yanında bırakır, onun develerinden, hayvanlarından ve malından ihtiyacı olanı alıp yoluna devam eder. gittiği yerden döndüğü zaman ona mallarını, develerini ve hayvanlarını iade eder.

    aynı şekilde, bir türkün yurdundan, tanımadığı bir kimse geçip ona <<ben senin misafirinim. develerinden hayvanlarından ve parandan (dirhemlerinden) şu miktara ihtiyacım var.> derse, türk istediklerini ona verir. eğer tacir bu yolculuğu esnasında ölür ve kafile geri dönerse, türk, kafiledekilere, <<benim misafirim nerede?> diye sorar. öldü, derlerse kafilenin yüklerini indirtir. içlerinde en akıllı tanıdığı tacire vararak yüklerini onun gözü önünde çözer. bir zerre fazlasız, ölen tacire verdiği kadar, bu tacirin paralarından alır. aynı şekilde, bu tacirin develerinden ve hayvanlarından, verdiği miktarı da alır. bu tacire, <<o, senin amcanın oğlu (yakının). onun borcunu senin ödemen en münasibidir.> der. kendisinden emanet alan adam firar ederse de aynı hareketi yapar. emaneti geri aldığı tacire <o da senin gibi müslümandı. sen bu miktarı ondan al.> der. eğer türk, müslüman misafirine kervan yolu üzerinde dönerken rastlayamazsa onun nereye gittiğini sorar <o, nerede?> der. gittiği yer hakkında bilgi edinirse, onu buluncaya, ona verdiklerini ve hediye ettiklerini geri alıncaya kadar arar.

    şu da türklerin adetlerindendir:

    bir türk, cürcaniyye'ye girince misafir ettiği müslümanın nerede olduğunu sorar. onu bulunca geri dönünceye kadar evinde misafir kalır. bir türk, müslüman arkadaşının yanında misafir iken ölür, bu müslümanın bulunduğu kafile ölen türk'ün kabilesinin bulunduğu yerden geçerse onun kabilesi bu müslümanı öldürürler. ona, <sen, onu hapsedip öldürdün. hapetmezsen, o ölmezdi.> derler. aynı şekilde, bir müslüman, bir türke nebiz (şarap) içirir ve bunun neticesi türk damdan düşerek ölürse, ona nebiz (şarap) içiren müslümanı öldürürler. eğer o müslüman kafilesinde bulunmazsa, kafilede bulunan en büyük kimseyi yakalayıp onun yerine öldürürler.

    oğlancılık onlar arasında çok büyük suçtur. bir defasında, türk hükümdarının (yabgü'nun) vekili küzerkin'in oymağına harezmli biri gelmiş. koyun satın almak maksadıyla, daha önce misafir ettiği bir türkün evinde bir müddet misafir kalmıştı. bu türkün, henüz yüzünde tüy bitmemiş bir oğlu vardı. harezmli, oğlanı durmadan kandırmaya ve isteğine ram etmeye çalışıyordu. nihayet, çocuk onun isteğini kabul etti. türk de gelip onları suçüstü yakaladı. hemen meseleyi küzerkin'e götürdü. küzerkin ona <türkleri topla.> dedi. o da topladı. türkler toplanınca çocuğun babası olan türke: <doğru karar vermemi mi? yoksa yanlış (sahte) karar vermemi mi istersin?> diye sordu. türk, <doğru karar vermeni isterim.> dedi. küzerkin, <<öyleyse oğlunu getir.> dedi. türk de getirdi. küzerkin, <her ikisinin de öldürülmesi gerekir.> dedi. türk buna razı olmadı. <oğlumu teslim etmem.> dedi. bunun üzerine küzerkin, <<tacir fidye vererek canını kurtarır.> cevabını verdi tacir, oğluna yaptığı hareketten dolayı türke bir miktar, küzerkin'e ise 400 koyun verdikten sonra türklerin ülkesini terk etti.

    türklerin hükümdarları ve reisleri arasında ilk gördüğümüz küçük yınal (yinal el-sağir) idi. daha önce müslüman olmuş, fakat kabilesi, <müslüman olursan bize reislik edemezsin>> demişler. bunun üzerine müslümanlıktan vazgeçmiş. onun bulunduğu yere varınca <sizin geçmenize müsaade etmem. zira, biz hiçbir zaman böyle bir şey duymadık. olacağını daa tasavvur etmedik> dedi. yumuşaklıkla hareket edip nihayet, on dirhem değerindeki bir cürcan kaftanı, bir parça pay-baf kumaş] birkaç somun, bir avuç kuru üzüm, yüz ceviz vererek onu razı ettik. bunları verince bize secde etti.

    bu, tüklerin adetidir. bir adam diğerine iyilikte bulunursa, iyilik gören adam, iyilik edene secde eder. yinal bu ikramımız üzerine <evlerim (çadırlarım) uzakta olmasa size koyun ve hediye getirirdim.> dedi. ve yanımızdan ayrılıp gitti. biz de hareket ettik.

    ertesi günü yolda giderken çirkin, üstü başı perişan, görünüşü pis ve kalbi kötü bir türk karşımıza çıktı. şiddetli bir yağmura da tutulmuştuk. bu adam <durun!> diye bağırdı. üç bin kadar hayvan, beş bin kadar insandan meydana gelen koca kafile durdu. sonra, <hiç biriniz geçemezsiniz.> dedi. onun emri üzerine durup <biz, küzerkin'in dostlarıyız.> dedik. o, gülmeye başladı. ve, <küzerkin kim oluyor? ben küzerkin'in sakalına pisliyeyim!> dedi. sonra, harezm diliyle <<pekend!>> yani ekmek dedi. ona birkaç somun verdim. onları alınca, <haydi gidin. size acıdım.> dedi.

    ibn fazlan şöyle der:

    oğuzlardan biri hastalanınca, o kimsenin cariyeleri ve köleleri kendisine hizmet ederler. ev halkından, başka hiçbir kimse ona yaklaşmaz. çadır evlerinden uzakta onun için bir çadır kurarlar. ölünceye veya iyi oluncaya kadar onu çadırda bırakırlar. eğer, bu kimse fakir veya köle olursa onu sahraya atıp giderler.

    aralarından biri ölürse onun için ev gibi büyük bir çukur kazarlar. bundan sonra cesedini alıp hırkasını (elbisesini} giydirir, kuşağını ve yayını kuşatırlar. eline, içinde nebiz olan ağaçtan bir badeh verip, önüne içinde nebiz bulunan ağaçtan bir kap koyarlar. sonra bütün şahsi eşyasını getirip onunla birlikte bu oda gibi çukura koyarlar. daha sonra ölüyü çukurda oturtup üzerini tavanla örterler. mezarının üzerinde çamurdan kubbe gibi bir tümsek yaparlar. bundan sonra ölünün hayvanlarının yanına varıp miktarına göre birden yüze veya iki yüze kadarını kurban olarak öldürürler. onların etlerini yerler. başlarını, ayaklarını ve derilerini ve kuyruklarını bir tarafa ayırıp, bunları kesilmiş ağaçlar üzerine kabrinin başına asarlar. bunlar <ölünün cennet'e giderken bineceği hayvanlardır.>> derler. eğer ölen kimse, sağlığında insan öldürmüş kahraman biriyse öldürdüğü insanların sayıları kadar ağaçtan suret yontup bundan kabrinin üzerine dikerler <<bunlar onun hizmetçileridir. cennet'te ona hizmet edecekler>> derler.

    bazen hayvanları kurban etmeyi bir iki gün geciktirirler. bunun üzerine, aralarındaki büyüklerden bir ihtiyar (şaman} onları, kurbanları çabuk öldürmeye teşvik eder" <ölüyü rüyamda gördüm. bana: görüyorsun, arkadaşlarım beni geçtiler. onları takib etmekten ayaklarımın altı yara oldu. onlara yetişemiyorum. işte, tek başıma kaldım, dedi'> der. bunun üzerine ölünün hayvanlarına varıp bir miktarını öldürürler ve kabrinin yanına asarlar. bir veya iki gün geçtikten sonra ihtiyar tekrar onlara gelir. <falanı (ölüyü) rüyamda gördüm bana: aileme ve arkadaşlarıma haber ver. beni geçenlere yetiştim. yorgunluğum geçti, dedi.> der.

    ibn fazlan şöyle der:

    "bütün türkler sakallarını yolup bıyıklarını bırakırlar. bazen, onlar arasında sakalını yolmuş, çenesinin altında birkaç tüy bırakmış, sırtına post almış ihtiyar bir adam görürsün. uzaktan ona bakınca keçi olduğunda tereddüt etmezsin.

    oğuz türklerinin hükümdarına yabgu denir. bu kelime hükümdarın unvanıdır. bu kabileye hükümdar olan herkes bu ismi alır. onun vekiline ise küzerkin denir. aynı şekilde, bir reisin vekili o}an herkese küzerkin denir.

    bunların yanından ayrıldıktan sonra ordu kumandanlarının (subaşı) yanına vardık. ona el-katağan oğlu etrak derler. etrak bizim için <<türk çadırları>> kurdurdu. bizi onlarda misafir etti. onun büyük bir ailesi, kalabalık maiyeti ve pek çok evleri vardı. kesmemiz için koyun, binmemiz için hayvan getirtti. ailesinden veya yakınlarından büyük bir kalabalığı davet ederek onların yemeleri için pek çok koyun öldürttü. ona elbise, kuru üzüm, ceviz, kara biber darı gibi hediyeler verdik. karısını gördüm. daha önce babasının karısıyımış. bu kadın bir miktar et ve süt ile etrak'e verdiğimiz hediyelerden bir kısmını alarak çadır evlerinin bulunduğu yerden çıkıp kıra gitti. bir çukur kazıp getirdiği şeyleri bu çukura gömdü bir şeyler söyledi. tercümana <ne diyor?> diye sordum. tercüman, <bu, arapların etrak'in babaşr el-katağan'a verdikleri hediyedir diyor.> dedi.

    gece olunca tercümanla beraber etrak'in yanına girdim. kubbeli çadırında oturuyordu. yanımızda nezir el-harami'nin ona yazdığı mektup vardı. nezir bu mektubunda onu müslümanlığa davet ve teşvik ediyordu. ayrıca, ona içinde müseyyebi altınları da bulunan elli altınla, üç miskal misk, tabaklanmış deriler, kendisi için iki hırka kestiğimiz merv kumaşları, tabaklanmış deriden bir çift ayakkabı, bir kat dibac (brocart) elbise ve beş kat ipekli elbise göndermişti. bu hediyelerin hepsini ona verdik. karısına da bir baş örtüsü ile bir yüzük hediye ettik.

    bundan sonra mektubu ona okudum. tercümana <<siz geri dönünceye kadar bir şey söylemeyeceğim. neye karar vereceğimi sultan'a (halife'ye) yazarım. dedi. hediye ettiğimiz hilatları (şeref elbisesi) giymek için üzerindeki dibactan mamül elbiseyi çıkardı. bu elbisenin altındaki hırkanın (kurtakın) kirden parça parça olduğunu gördüm. zira onların adetine göre bir adam, üzerine giydiği iç elbisesini parça parça olup dökülmedikçe çıkarmaz. etrak ise sakal ve bıyıklarının hepsini yolmuş, hadım kılığına girmişti. türkler onun, aralarında en iyi süvari olduğunu söylüyorlar. bir gün atına binmiş bizimle beraber gidiyordu. bu sırada üzerimizden uçarak bir ördek geçti. etrak hemen yayını gerdi, atını onun altına doğru sürdü. sonra, onu okla vurup yere düşürdü. birkaç gün geçtikten sonra adam gönderip kendisinden sonra gelen kumandanları çağırttı. bunlar, tarhan, yınal, bunların kardeşinin oğlu ilguz idiler. tarhan, bunlar arasında en akıllı olan ve en ileri gelen kimseydi. hem topal, hem kör, hem çolak biriydi. etrak onlara, <bunlar, arap hükümdarının, sıhrım (damad, kayın-baba) almuş b. şilki'ye gönderdiği elçilerdir. size danışmadan onları bırakmak istemedim.>> dedi. tarhan, <<bu, bizim görmediğimiz ve duymadığımız bir şey. bizim ve babalarımızın zamanında buralardan hiçbir hükümdarın elçisi geçmedi. bana öyle geliyor ki, sultan (halife) bir hile kurup, bizim üzerimize saldırtmak için bunları hazarlar'a göndermiş olabilir. en iyisi bu elçilerin her birini iki parçaya ayırıp, yanlarındaki eşyaları ve diğer malları alalım.>> dedi.

    başka biri, <hayır, yanlarındaki eşyayı alıp bunları çırılçıplak, geldikleri yere geri gönderelim.> dedi. başka biri ise, <hayır, bizim, hazar hükümdarı yanında esir adamlarımız var. bunları gönderir, onlarla değiştiririz. dedi. yedi gün bu şıkları birbirleri ile münakaşa edip durdular. biz ise korkumuzdan ölmek üzereydik. nihayet, bizi serbest bırakıp geçmemize müsaade etmeye karar verdiler. bunun üzerine tarhan'a bir merv kaftanı, iki parça pay-baf, adamlarına birer hırka (iç elbisesi) hediye ettik. yinal'a da tarhan'a verdiğimiz hediyelerin aynını verdik. ayrıca, onlara kara biber, darı, birkaç somun verdikten sonra başımızdan savuşup gittiler.

    buradan hareketle yagindi (tchagan) nehrine vardık. kafiledekiler, deve derisinden yapılmış keleklerini çıkararak yaydılar. yuvarlak olan eşyalarını türk develerinin üzerinden alarak kelekler açılsın diye içlerini bunlarla doldurdular. sonra elbiselerini ve diğer eşyalarını da buralara koydular. bundan sonra her keleğin üzerine dörder, beşer, altışar, daha az veya daha çok kişilik gruplar halinde bindiler. ellerinde kayın ağacı parçaları alarak bunları kürek gibi kullandılar. durmadan kürek çekiyorlar, daire şeklindeki keleği su götürüyordu; nihayet nehri geçtik. develer ve hayvanlara bağırıyorlar, onlar da yüzerek ırmağı geçiyorlardı. kafile geçerken başgırtların baskın yapmasından korkulduğu için evvela, öncü olarak silahlı bir muharip grubun geçmesi zaruri idi. hakikaten öyle yapıldı.

    yagindi nehrini bu şekilde geçtikten sonra yine kelekle cam (emba), cahş (sagiz), uzil (oyil), erden (zagsibay), varş (wahş), ahti (büyük ankati), vabna (küçük ankati) nehirlerini de sırasıyla geçtik. bunların hepsi büyük nehirlerdir.
  • türk dünyası araştırmaları vakfı tarafından istanbul'da 1999 yılında yayınlanan prof. dr. faruk sümer'in kitabının adı. oğuz boylarının köy köy belirtildiği ciddi bir kaynak olan bu kitabın yazarı olan değerli hocanın soyadı ilginç bir şekilde sümer'dir.
  • müslümanlığı kılıç zoruyla kabul etmeleri yaklaşık 200 yıl sürmüştür ve kabul ettikten sonra da yüzyıllar boyunca eski geleneklerini sürdürmüşlerdir. görünüşte müslüman olan ama şaman gelenekleri devam ettiren oğuzların büyük çoğunluğu ve özellikle anadolu'ya gelip göçebe yaşamlarını devam ettirenler, sonraları aleviliğin bel kemiğini oluşturmuşlardır. nejat birdoğan'a göre oğuzların müslümanlığı tam olarak kabulü 1700'lü yıllara dek sürmüştür.
  • türk töresine göre oğuz han oğullarını üçoklar ve bozoklar olarak iki gruba bölmüş, bozoklar hükümdar çıkarma yetkisine sahipken üçokları da onlara hizmetle ve destekle görevlendirmiştir. mesela osmanlıyı kuran kayı boyu, karamanlı'yı kuran avşar boyu bozoklardandır, aslında hükümranlık hakkı olmayan kınık boyunun selçuklu devletini nasıl kurduğu da benim için merak konusudur.
  • kuzey romanya ve beyaz rusya'nın içinde yaşayan hristiyan gagauzlar da oğuz kökenlidir.
  • oguz atay'in bir oguz olmasi, oguzlara saygi duymak icin yeter sebeptir.
  • türklerin en kalabalık boyu.

    ayrıca türkler arasında en savaşçı olandır veya diğer devletler oğuzları asker olarak kullanmışlardır. hazarlar'dan bizans'a, abbasiler'den samaniler'e kadar bir çok devlette paralı askerlik yapmışlardır.

    tengricilerdir yani şamanist ritüeller esasdır. bir kıyafeti üstlerinde parçalanana kadar giyerler. çok iyi yay çekerler. hükümdarlarına yabgu veya baygu derler. koyun yetiştiriciliği ve tuz çıkarmak onların geçimlerini sağlayan en büyük ekonomik faaliyetleridir.

    müslüman olduktan sonra oğuzlar'a türkmen ismi verilmiştir. memluk askerlerinin büyük bir kısmı oğuz türklerinden oluşur, diğer kısmı ise kıpçak türklerinden. ayrıca savaşa gitmeden önce de atlarının kuyruklarını bağlamakla ünlüdürler.

    tarihteki büyük devletlerinin kuruluş ve yıkılışlarında parmakları vardır:

    (bkz: osmanlı devleti)
    (bkz: selçuklular)
    (bkz: abbasiler)
    (bkz: anadolu beylikleri)
hesabın var mı? giriş yap