• bir koltukta iki karpuz taşıma eylemidir.
    üç yaklaşık sonuçludur bu eylem. ya birini kırarsınız, ya ikisini kırarsınız ya da hiç kırmazsınız.

    üniversite birinci sınıfın sonu. final zamanları. panoda bir ilan. part time çalışacak ( part-time'dan kastın 8 saat olduğunu daha sonra öğrenecektim ) üniversite öğrencileri aranıyor. bir memur çocuğu olarak yaklaşan ilk üniversite yaz tatilinde ne yapacağımı düşünürken mal bulmuş mağribi gibi atladım ilana. işte mülakat falan filan derken hoop kendimi boynumda asılı kırmızı bir kravatla çalışırken buldum.

    bulduğum iş vardiyeliydi ve 3 ay gibi bir süreye sahipti. yaz tatili olunca pek sıkıntı çekmedim gece saat 03.00 de kalkıp işe gitmeye ya da akşam 22.00 de başlayıp sabah 06.00 da bırakmaya. serde gençlik de olunca uykusuzluk ve düzensizlik vız gelip tırıs gidiyordu. ormandaki on kaplan sanki bende vücut bulmuştu.

    cana yakın, sempatik (!) ve her işe balıklamasına atlayan bir eleman olduğumdan mütevellit beni sevdiler ve sözleşmem belirli süreden belirsiz süreye çevrildi. artık iş yerinin en küçük kadrolu elemanı olmuştum. yaşı bana en yakın adamla aramda 15 yaş vardı. yeni yaygınlaşan bilgisayarları kullanma ( daktilodan bilgisayara geçiş evresini kanlı ve canlı görmüşlüğüm ve yaşamışlığım vardır. ha bir de evraklar arasında karbon kağıdı kullanma olayı var ama başka bir yerde anlatayım onu), işyerine gelen yabancılarla bizim dinazorlar arasında tercümanlık yapma gibi sosyal ve kültürel konularda tek adamdım. gökten üç elma sanki sadece benim için düşmüştü.

    ta ki okul başlayana dek.

    okul başladı mertlik bozuldu. dersler kimi zaman sabah ve kimi zaman öğleden sonraları oluyordu. derslere girebilmek için iş saatlerini bu vakitlere uydurmam gerekiyordu. kah sabaha karşı işe gidiyordum kah sabaha dek çalışıyordum. gece ve gündüz benim için anlamsızlaşmıştı. bazen yataktan kalktığımda hava hafif alacalı ise saatin kaç olduğunu anlayamıyordum. ( am ve pm gösterimli saat kullanmayı o zamanlardan bıraktım. 24 saat esaslı saat gösterimi benim için esastır : ) )

    her nevi ortamda uyuma konusunda müthiş çabalarım vardı. otobüs ve servis koltukları, birleştirilmiş iki adet sandalye, çalışma masası ( evraklardan oluşturulmuş yastık eşliğinde), fakülte sıraları hatta ayakta ve duvara yaslanarak uyuma denemeleri.

    bu çalışma azmi her ne kadar cebimin boş kalmamasını sağladıysa da benden de bir şeyler almaya başlamıştı. notlarım ilk sınıfta müthişti ve tahmin edileceği üzere işe başladıktan sonra “çokça ekilmiş karpuz fiyatları” gibi aşağıya inmeye başlamıştı. vize ve final zamanlarında sınıfın çalışkanları olan kısa boylu, gözlüklü, uzun saçlı hanım kızların peşinde dolanır olmuştum. fotokopiciler beni gördüklerinde ellerinde olan notları ve geçmiş yılların sınav sorularını zuladan çıkarır verirlerdi.

    uyku düzensizliğinin ilk etkilerinden biri de unutkanlık olmuştu benim için. farklı giyilen çoraplar, kaçırılan sınavlar, yol ortasında gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalıp “ ben nereye gidiyordum lan şimdi “ diye düşünmeler, iyi not alan kızın birinden aynı notu 3 kere alıp fotokopi çektirmeler vs bugün bile o zamanlardan kalan bu unutkanlık sorunu ile uğraşırım. (bkz: #22151259)

    bu tempoyu askere gidene kadar 4 sene sürdürdüm. şimdi düşünüyorum da o zamanki çalışma tempomla devam etseydim, herhalde en az bir başbakan olurdum ve kestane balı yerdim (!)

    neyse konumuz okurken çalışmaktı. bir özet yapalım o zaman. neymiş artılarımız ve nedenmiş eksilerimiz.

    artılar

    - ilk artı tahmin ettiğiniz üzere cepte baba kaynaklı olmayan bir paranın dayanılmaz hafifliğini yaşamak.

    - şimdilerde pek işe yaramaz velakin o zaman iyi bir özellikti sigortanın erken ve kesintisiz başlaması.

    - millet o yaşlarda zımbaya tel koyamazken türk bürokrasi sistemindeki çoğu belgeye vakıf olma.

    - gözün açılması ( mecazi anlamda)

    - şu an yaşlı kişilerin gelip “ gençler bizim zamanımızda daktilo, karbon kağıdı, facit hesap makinası, kalamoza defter vardı”cümlesini sarf ettiklerinde, ben o şeylerin içinde büyüdüm cevabının verilmesi. ( yaşlıları severim ben. hep onlarla çalıştım )

    - iş yerinin resmi kıyafetinin ( takım elbise ) 4 sene bir deri gibi taşınması. ( fakültede kravat ve uzun pardesü çok işime yaradı). gerçi bunu eksilere de yazabilirim. doğru düzgün kot giyemedim okulda bre.

    - yıllar boyu en iyi not tutan tüm sınıf birincilerini, ikincilerini ve dahi üçüncülerini tanıma fırsatı. ( ne iyi insanlardı )

    - ailenin her daim gurur duyması ( paha biçilemez ) ve tabi ki onlara maddi anlamda yük olmamak.

    eksiler

    - sen bahar partisine hiç katılamamış bir üniversite öğrencisi gördün mü? ben gördüm aynada.

    - unutkanlık, dalgınlık, sürmenaj.

    - “ dersten sonra kafeye oturacağız sen de gelsene “ sorusunu hemen cevaplayamamak.

    - birinci sınıfta sınıf üçüncüsü iken diğer sınıfları kerhen geçmek.

    - ev-işyeri-okul üçgeninde peynir peşinde koşan fare misali yol almak.

    yazımın başında 2 karpuzdan bahsetmiş idim. evet 3 aylık bir ufak uzatma dışında iki karpuzu da kırmadan 4 sene boyunca taşıdım.

    buradan tüm sınıf birincilerine ve diğer derece alan arkadaşlara sesleniyorum. lütfen çalışan arkadaşlarınızdan tutuğunuz notları esirgemeyiniz.
  • büyümektir. ihtiyacı olmadığı halde ortam yapmak için cafelerde,barlarda çalışan kimselere de rastlamadım değil, onların ki entrymin ve dünyamın hatta herkesin dünyasının dışında kalmasını istediğim şeyler.. şimdi önce durumun kötü taraflarını ele alalım :
    arkadaşlarınız okulu asıp, sinemaya, oraya buraya giderken siz okulda, derslerde dinlenip işe gidersiniz. bu yüzden okulda çok fazla insanı tanımazsınız,onlarda sizi tanımaz, sınav zamanı ortaya çıkan o garip tiplerden biri oluverirsiniz. bu arada dersi derste dinleyip, ortalamasına tavan yaptırtan sevgili sınıf arkadaşlarıma sesleniyorum. yavrım,yiğidim benle rekabet etmeyin şu notları bi kerede ilk istediğimde verin allasen,ayıp !
    arkadaşlarınız sınav zamanı oflayıp,puflayıp faceden acıların çocuğu temalı msjlar yayınlarken, siz sınav haftası diye iş yerinden izin almış olmanın haklı sevincini yaşayarak, o oturduğunuz sandalyeye,ayağınıza değen yurt halısına, sabahlara kadar ders çalışmaya şükredersiniz. sınavlar sizin kurtarıcınızdır.
    siz o renkli,çılgın üniversite hayatını yaşamadan, arkadaşlarınızla orda burda sabahlamadan, gençliğinizi yaşamadan yetişkin olursunuz. bakış açınız değişir. artık istesenizde onlar gibi düşünemezsiniz.
    bi de öle ota boka para harcayamazsınız, kendi paranız olduğundan iki kere düşünür sonra vazgeçersiniz büyük ihtimalle. yani baba parasını havaya savura savura harcamak nedir bilemeden, geçersiniz o dönemden..
    ast-üst mevkilerini kavrarsınız. patrona nasıl yalakalık yapılır orientasyon eğitiminden sonra bir müşteriyi nasıl kandırırsınız ? tip nasıl cebe atılır ? müşteri her zaman haklı değildir ama bunu onun bilmesine gerek yok bırak o haklıymış gibi sansın eğitimlerini peşpeşe alırsınız. cv nizde olmazsa olmaz eğitimlerdir.
    arkadaşlarınız genelde ne yaş olarak ne eğitim olarak ne de tarz olarak sizinle aynıdır. evlilik hayatında sorunları olan bir anneyle ,evlenmek üzere olan bi gençle, babasından dayak yediği için evden kaçma hayalleri kuran bi ergenle, kirasını aldığı maaşla zar zor ödeyen, sizin tek başınıza geçindiğiniz parayla 2 çocuk okutan bir babayla,evlensemde artık kurtulsam şu hayattan diyen bir genç kızla, garsonluktan başlayıp sonra o cafeyi satın alan bir patronla arkadaş olursunuz, onların sorunları sizi biraz daha büyütür. kendi sorunlarınızın aslında sorun olmadığını görürsünüz.
    okuldan çıkıp, elinizle kitaplarınızla müşteri gibi girdiğiniz cafede, üniversite öğrencisi kıyafetlerinizden arınıp iş kıyafetlerinizi giyersiniz. artık farklı bir karakteri oynama zamanı.. bu karakter karmaşası sizi biraz daha büyütür.
    insanları tanımaya başlarsınız en ufak hareketlerinden.. ne düşündüklerini, sizin ne düşünmenizi istediklerini anlarsınız. kazandibi isteyen müşteriyi, tavukgöğsü yemeye ikna edebilirsiniz artık. ama yinede okulda akışkanlar mekaniği dersinin notlarını kimseden alamazsınız..
    çalıştığınız yere tesadüfen gelen hocalarınız olur. önce size acıyarak,sonra gurur duyarak belki biraz gözleri titreyerek bakarlar. en yüksek bahşişi cebinize koyuverirler. okula, derslere çok gidememe sebebinizi anlarlar. siz onlara, şimdiye kadar yaptığınız en güzel hizmeti yaparken, hocalarınız sizin herşeyi başarabileceğinizi düşünür.
    tiksinç insanlara, dünyanın en mükemmel insanlarıymış gibi hizmet etmeyi öğrenirsiniz. asla kızamazsınız. içinizden küfredersiniz ama dışınızda hep bi maymunumsu gülümseme olur. diplomamı alınca görürsünüz o fakir ama gururlu genci edasında küfredersiniz. ağız mimikleriyle küfretmeyi öğrenirsiniz.
    eğer çalışıyorsanız ve üniversite öğrenicisiyseniz ve kız cinsiyetine mensupsanız, gel seni bu hayattan kurtarayım serzenişli zengin adamlar ve oğullarıyla diyalog kurmanız gerekebilir. telefonunuzu istediklerinde cevap değil bi kazandibi daha istermisiniz efendim demeniz gerekir... bu cevap veriş tarzı biraz daha büyüdüğünüzün göstergesi olur kimi zaman.
    arkadaşlarınız 22 yaşında (ortalama) mezun olurken siz daha da büyümüş mezun olursunuz. sizin arkanızda kocaman bir hayat deneyimi vardır, yorgunsunuzdur ama mutlusunuzdur. başarmışsınızdır.hemde tek başınıza başarmışsınızdır.
  • üniversite hayatım boyunca yaptığım, araya bir de üstelik 5 aylık erasmus sıkıştırmama rağmen okulu değil uzatmak yaz okuluna bile gitmeden okulu bitirerek gerçekleştirdiğim olay. bununla beraber sosyal hayatımdan da kopmamak istediğim için uykusuz bir üniversite dönemi geçirdim diyebilirim. çoğu zaman zorlasa da çok faydalıdır. mezuniyetten sonra şirketler/patronlar için tercih edilme sebebinizdir. her öğrenciye şiddetle tavsiye ederim. ülkemizde çok olağanüstü, takdir edilesi karşılansa da avrupa'da 18 yaşını geçtikten sonra çalışmayanı ayıplıyorlar. nerede ne iş yaptığınızın da çok önemi yok isterseniz alanınıza yönelik bir işte isterseniz yapmaktan keyif alacağınız daha farklı işlerde çalışın. iş hayatında öğrendiklerinizi, edindiğiniz tecrübeleri okulda edinmeniz mümkün olmadığından ve şirketler de bunu bildiğinden okulu bitirince bir adım önde olursunuz.
  • cv'nizde bulunan hobilerim kısmını yok etmektir.
  • 4 yıllık okulumu 5 yıla çıkartmış olsa da, o 5 yılın 4 yılında yaptığım olay.

    okulda ilk yılımın ardından daha rahat bir öğrencilik hayatı için bişeyler yapmam gerekti ve kariyer.net, secretcv vs. buralardan kendime bir part time bişeyler bulmayı aklıma koymuştum, ilk yılın sonundaki yaz bir telefon geldi ve mehtap mutfak eşyaları şirketinden bir bayan şu, şu şu şartlarla, hafta sonları kipa - carrefour gibi mağazalarda promosyon elemanı olarak, maaş + sigorta + yol + yemek karşılığında çalışmayı kabul ediyorsanız şu gün, şu saatte izmirdeki müdürlüğümze görüşme için bekliyoruz dedi, o gün gittim ve işe kabul edildim.

    evet artık çalışan bir öğrenciydim ve bunun artıları ve eksileri vardı benim için, ancak eksileri yok denecek kadardı ve artıları gayet çoktu. kötü yanlarını sayacak olursam bir öğrencinin en değerli zamanı olan haftasonundan mahrum kalmıştım, sabah 11 den akşam 8 e kadar o gün hangi mağazada olacaksam o mağazada bulunmam gerekiyordu, bu da hafta sonu planlanan ve düzenlenen her türlü etkinlik için "abi ben gelemem ya, çalışıyorum, hafta sonu yapmasanız şu işi" diye cevap vermem gerekiyoru. bir diğeri ise, zaten okul için hafta içinde erkenden uyanıyordum, hafta sonu da 11 de işe yetişmek için 9 gibi uyanmış olmam gerekiyordu, sonuç olarak tüm öğrencilik hayatımda yaz ayları hariç adam akıllı sabah uykusu uyuyamadım, bu yüzden de hiç dinlenme fırsatım olmadığından çok yoruluyordum.

    işin güzel yanları ise, aileye yük olmadan kendi kendime öğrenciliğimi geçirebilir olmuştum, ailemden sadece ev kirasının bana düşen 150 lira civarında olan kısmını almam yeterli oluyordu, gerisi zaten burs ve maaş ile bana fazlasıyla yetiyordu. bu zaman içerisinde maddi olarak hiç sıkıntı çektiğimi hatırlamıyorum. hafta içerisinde de okuldan sonra dilediğim gibi arkadaşlarla felan vakit geçirebiliyordum, hatta bu zamanlarda maddi olarak ne kadar rahat davranabildiğimi hesap öderken ve ya şuraya mı gitsek, şunu mu yesek diye sorulduğunda farkedebiliyordum. ben hadi şu kebapçıya ve ya kafeye öğle yemeğine gidelim diye ortaya bişey attığımda arkadaşların bir kısmı orası çok pahalı vs. şuraya gidelim gibi cevaplar alıyodum, ısrar edince hesaplar da bana kalıyordu :) bunlar tabi işin maddi boyutu.

    öte yandan hayata bir başlangıç olarak değerlendirmek gerekirse, kendimi bildim bileli bir ve ya iki kez yaz tatilini boşa geçirdim şu vakte kadar, hep bir yerlerde bi iş buldum çalıştım, yeri geldi tornacıda, oto elektrikçisinde, hurdalıkta, internet cafede, dondurmacıda vs. hep çalıştım ama hep geçici şeylerdi.

    burada ise 4 yıl boyunca bir çok mağazada, bir çok reyon elemanı, bir çok departman ve mağaza müdürü ve müşterilerle yüzgöz oldum durdum, ne nerede nasıl ne şekilde yapılır, edilir, söylenir, davranılır hep üstüne koydum. tecrübe, deneyim falan filan işte, olgunlaşma.

    eğitim açısından... bu işin bana maddi açıdan sağladığı yarardan sonra en çok işe yaradığı şey ise derslerime katkısı oldu, yok halkla ilişkiler ve ya işletmede felan okumadım, bana bu işin faydası, her hafta okumamız gereken sayfalarca ingilizce kısa hikayeler ve ya oyunları okuyabilmekteki faydasıdır.
    arkadaşların hatrı sayılır bir bölümü her hafta ya yattıkları için ya da gezip tozdukları için bunları okuyamazlardı ama ben her çalışma gününde en az 2 saat, toplamda 4 saat olmak üzere eshot yolculuğumda ne okunması gerekiyorsa hepsini en az bir, canım isterse iki kere okuyabilmiş oluyordum, ve bölümün en baba derslerinde derse katılımda ve sınavlarında üstlere oynayabiliyordum.

    yani diyeceğim şu ki, okumak güzeldir, çalışmak da güzeldir. hem okuyup hem çalışmak biraz göt ister ama kendinizi çok sıkmadan çalışabileceğiniz bir iş bulursanız o da güzeldir, rahat edersiniz, hayata herkesden daha sağlam hazırlanırsınız.

    benim kaybım işe girdiğim ilk yıl, yıl tekrarı yapmam gerekmem oldu ama sonrasında çok rahat bir öğrencilik hayatım oldu. mezun olup işi ve okulu aynı anda bıraktığımda ise az daha devam etseydim, böyle iyiydi diye düşündüm hep.
  • fakülte 4. sınıfa gidiyorum. haftanın iki günü ailemden gizli şekilde bir avukatın yanında çalışıyorum. istanbul'da, işlek bir cadde üzerinde ofisi var. işleri çok yoğun sayılmaz. derslerde görüp kitaplarda okuduğum soyut kavramların adliye ve ofiste neye karşılık geldiğini öğreniyorum; vakit kaldıkça roman okuyup ders çalışıyorum filan.

    bir sabah ofiste oturuyorum tek başıma. yardım ettiğim avukat öğleden önce gelmeyeceğini bildirdi mesajla. derken kapı çaldı. açtım, 3 kişi. "biz bir şey danışmak istiyoruz" dediler. buyur ettim içeri. sekreterya kısmına oturttum ve "bir saniye" deyip avukat hanımın odasına geçtim. telefon edip "bir şey danışmaya geldiler, siz gelecek misiniz?" diye sordum. "ben gelmeyeceğim. sen içeriye al, masama otur ve bir avukat nasıl davranırsa o şekilde davran. öğrenci olduğunu da belirt. danışma bittiği zaman da ücretini iste. o ücret senindir" dedi.

    heyecanlanmıştım. giriştekiler konuyu çıtlattığında ceza hukukuyla ilgili olduğunu anlamış, detaya girmeden önce de üstadımı aramıştım. ceza kendime güvendiğim bir alandı. bir kez daha içeriye buyur ettim ve iç ofiste oturmaya başladık. çay kahve siparişlerini aldım. biraz sohbet, okuldan işten derken mevzuya girdik.

    bir buçuk saat boyunca hem onları dinledim hem de sordukları sorulara doyurucu cevaplar verdim. çıkarken kesinlikle kafalarında bir soru işareti kalmamıştı. "borcumuz ne kadar?" diye sordular, söyledim. ödediler. teşekkür edip uğurladım.
    telefon açıp bana bu güveni aşıladığı için bir de üstadıma teşekkür ettim. meslek hayatımda kazandığım ilk ücret hala durur. şaka şaka hemen yedim hepsini. ilaç gibi gelmişti.

    hikayeden çıkan bir ders var mı? herkes kendince bir şey çıkarır. ben de istekli birinin hevesini kırmak yerine, şansını deneme fırsatı sunulmasının müthiş olgunca bir davranış olduğu sonucuna vardım. yanlış yapmaktan korkulmadığında doğru yapılabileceğine bir de.
  • lise sonrası üniversiteyi kazanamayınca babam "çalış eve para getir, borçlarımız var" deyince karşı koyup, akabinde "benden zırnık alamazsın" sözünü duyunca bi sonraki sene bi üniversiteye yerleşerek içine girdiğim durumdur. üniversitedeyken hem okudum, hem de mağazada satış danışmanlığı yaptım. arkadaşlarım hem iyi satış yaptığımı, hem de yüksek notlar aldığımı gördüklerinde bana acayip imrenirlerdi. ingilizce çevirmenlik okurdum, çalıştığım halde 3,55 notla bölüm ikincisi ve yüksek onur öğrencisi belgesiyle mezun oldum.

    peki ne oldu? babam sanki kendi marifetiymiş gibi benimle utanmadan gurur duydu. arkadaşlarına her zaman başarılarımdan bahsetti. hem de hiç utanmadı. yıllarca hafta sonu, bayram, tatil dinlemedim çalıştım, işten izinli olduğum günlerde okula gittiğim ve saat 5'te çıkıp yalnızca 3 saat dinlenebildiğim yıllarım oldu. yaşıtlarım okul çıkışı bi yerlere gittiğinde ben 5 saat çalışabilmek için o yorgunlukla işe giderdim.

    fakat hepsine değdi!
  • öğrencide gözle görülür bir farklılık yaratır.

    yakın dönemlerde 4-5 farklı grup üniversite öğrencisi ile çalıştım. tamamen öznel deneyimlerime dayanarak diyebilirim ki okurken çalışmak kişiyi mutlu etmektedir. ayrıca iletişim kurmayı, analiz, sentez ve değerlendirme yapmayı kolaylaştırmaktadır.

    çalışan grup; sosyal, kitap okuyan, iletişim becerileri iyi, analiz yapabilen, evrensel düşünebilen ve empati kurma konusunda daha iyiyken; çalışmayan grup ise daha çok derslerini yetiştiremediği için şikayet eden, kitap okumayan, tiyatroya, sinemaya gitmeyen ve en kötüsü de mutsuz öğrencilerden oluşuyordu.

    iki grup da aynı fakültenin farklı bölümlerinin öğrencileriydi. benzer yüzdelik dilimle sınavda derece yapan çocuklardı.
  • abidir. kesin.

    benim abim hem okudu hem çalıştı o yüzden zannediyorum ki bütün abiler okurken çalışır! üstüne bir de beni okuttu!

    acayip duygulanıyorum. nasıl hakkını ödeyeceğim diye. abim maaş kartından ek kart çıkartmıştı bana. şehir dışında okuyordum, parasız kalmayayım diye elinden geleni yaptı. kim yapar böyle birşeyi! off ruhum daralıyor. bir erkek hem abi hem baba olmak zorunda kalmamalı.
  • okula kaydımı yaptırdıktan bir hafta sonra işe başladım. 4 sene oldu, son sınıftayım güya, kafadan 2 sene uzattım. sınav haftalarında izin alıyorum çalışmak için ama bi türlü beceremiyorum dinlenme tatil olarak kullanıyorum. resmen dönem başı 2-4 ders veriyorum hatta geçen dönem bi bok yapamadım 1 ders verdim. bi de okul uzadıkça sıkıntı yapıyorum. okulda tanıdığım insan yok, mezuniyet yemeği olacak yok cüppe giymeler yok kep fırlatmalar gitmek istiyorum ama gitsem napcam tek başıma, kenarda köşede kep mi fırlatıcam. tamam çalışmak iyi güzel hoş hepsinden daha tecrübeliyim hepsinden daha karlıyım iş konusunda para konusunda ama ya en güzel üni yıllarım?! şenlik yüzü görmedim ben ya, allah belamı versin işe başladığım günü dicem ama verdi zaten işi de bırakamıyorum paraya alıştık it gibi. aileden istemekte zor geliyo artık ama yapacağız artık el mahkum kısmet artık bi 2 sene daha mı okuruz yoksa 3 sene daha mı bilinmez. bu da hayat referansım benim.
hesabın var mı? giriş yap