• şairiyatına çok hakim olmamakla birlikte kendisinin "çevirmenliğinin beş para etmediğini" söyleyen yavşakları paraya çevirmeye kalksan beş kuruş etmeyecekleri kesin.

    torbaları büzmek lazım: bu adamın çevirdiği bulgakov'un "moliére efendi"si okullarda çeviribilim dersi niyetine okutulur; bunu bir filoloji mezunu olarak ve işin sadece mesleki ehliyet kısmına bakarak ifade ediyorum. adamı siyasi görüşü sebebiyle sevmezsin ayrıdır, o seni bağlar. ama adamın dişini tırnağına takarak, yılların birikimiyle hizmet ettiği bir alanda ileri geri konuşamazsınız, bu yavşaklık o alanın namusuna, bekasına hakarettir. yok çeviribilim bağlamında bu adamın çevirilerine dair bir tez sunacaksanız, haydi bakalım; hodri meydan! ama ömrünü bu tarlaları sürmeye adamış bir adamın adını bir şeylerin taraftarlığını yapmak uğruna o dışkı kokan ağızlarınıza alamazsınız. neci olursanız olun, önce biraz adam olun, adaletli olun.

    bonus: everest'in basmış olduğu "moliére efendi"nin özdemir ince çevirisi hususunda saygın çeviribilimci sabri gürses'in yorumu (kitaptan alıntıdır):

    üçüncü baskı için not

    ilk baskısı 1985, ikinci baskısı 1990 yılında yayımlanan ve
    fransızcadan yapılmış olan bu çeviriyi, 2012 baskısı için rusça
    aslıyla karşılaştırdım. eşsiz bir çeviri neşesine sahip bu çeviri,
    fransızca çevirideki ufak tefek, bir iki satırlık eksiklik dışında,
    rusça aslından yontulmuş bir elmas gibiydi. elması çatlatmamaya
    çalışarak o bir iki satırı ekledim. 1980’lerin sonunda
    eşsiz bir macera kitabı gibi, coşkuyla okumuştum bu çeviriyi;
    ikinci kez okurken, sanatın bambaşka bir dil olduğuna bir kez
    daha inandım. bu çeviri, kanımca, yazarın sesiyle çevirmenin
    sesinin kaynaştığı zaman, hangi dilden yapılmış olduğundan
    bağımsız, yeni ufuklar açacağını kanıtlayan örneklerden biri,
    bir ders gibi. elinize sağlık özdemir ince.
    sabri gürses

    moliére efendi, everest yayınları, s. xxiii

    bonus 2: çeviri derneği onur ödülü (2010)

    çevirmenliği beş para etmezmiş... uzak dur şopar...
  • 22 şubat 2009'da hürriyet'teki köşesinde avrupa birliği'ne bir açık mektup yazmış ve hükümete karşı patronu aydın doğan'ı savunmuş, hükümeti de ab'ye şikayet etmiştir. hatta yazıyla olmaz yüz yüze konuşalım da demiştir.

    yazının en calıcı kısmı ise şu:

    "... benim yazmakta olduğum hürriyet gazetesi'nin, doğan yayın grubu'nun bir kuruluşu olduğunu mutlaka biliyorsundur. senin de çok iyi bildiğin gibi ben marksist-sol kökenli, demokrat, cumhuriyetçi, toplumcu ve devrimci bir halk yazarıyım. hürriyet gazetesi, bana, fransa'nın, ingiltere'nin, almanya ve isveç'in herhangi bir sol gazetesinden çok daha geniş özgürlük alanları tanıyarak düşüncelerimi açıklamama, yazmama izin veriyor. yazmakta olduğum 10 yıl içinde bir gün olsun yazılarımın içeriğine karışmadı ve buna karşılık her ay telif ücreti maaşımı banka hesabıma yatırdı...."

    hükümetin ahvali, doğan grubu'nun yapısı vs. bunları zaten biliyoruz. bunlar hakkında fikrimiz de var. ama özdemir ince'nin bu iki yapı arasındaki tabloyu çizerken kurduğu cümlelerin bende kalan tortusu şu oldu:

    "marksistim, demokrat devrimcı halk yazarıyım. türkiye'nin en vahşi en kapitalist patronu maaşımı tıkır tıkır yatırıyor. hürriyet de zaten pravda, iskra gibi müstesna bir gazete."

    kendiyle dalga geçebilen insanları severim. ama bu dalgaya inandılar mı hayat hepimiz için zorlaşıyor.
  • şair ruhlu, ince adam. fransızcası mükemmel. sevimli amca rollerinde. hayrettin karaca’nın kabahatlerini örten sevimliliği bu adamda da var. sanki mütekait edebiyat öğretmeni. idealist köy öğretmeni feride görseydi “kâmuran” diye kollarına atılırdı. cumhuriyetin temel dinamikleri kendisinden sorulur; zaten mısralarına dökmüş bu birikimi. kemalist şair desek yeridir.

    başörtüsü meselesine fi tarihinde “fransa jurnalleri” adı altında eğildi. paris caddelerinde yaptığı ayaküstü mülâkatlar ve sokak röportajlarıyla tâ yaban ellerden fetvalar getirdi bu gariban, çaresiz halka. “bakın oralarda da yasaklanıyor, uyanın uykudan...” diye açıkça uyardı mütesettir kitleyi.

    asıl uzmanlık alanı ise devrimcilik ve kemalizm. karşı devrimcilik ise en iyi teşhis edebildiği illet. deşifre ediyor. 46’dan sonra sandıktan çıkan bütün neticeleri karşı devrimci ilan eden sina akşin’in şairi, bunlar satılmış diyen emin çölaşan’ın kibarı, ordu şakşakçısı doğu perinçek’in daha sakini, darbeci anayasa hocası server tanilli’nin talebesi.

    hassasiyetleri sıradan, kemalistliği sıradan, devrimciliği sulu sepken. hürriyet’in sanatkârane jakobeni. bir devletlû'nün ağzından sartre fransa'dır benzeri belagatli bir iltifata ne zaman mazhar olacak bilmiyorum. bildiğim şudur: hürriyet özdemir ince'dir.
  • 28.04.2007 tarihli yazısında kemal tahir için ''orta karar bir yazar'' derken başıne ''bence'' deme nezaketini bile gösterememiş, hızını alamamış, sırasıyla ''bozkırdaki çekirdek''i gerçekdışı bir kurgu, ''devlet ana''ya da berbat bir roman şeklinde tanımlamıştır. bunları derken de tek argümanı kemal tahir'in çarpıtılmış bir tarih anlayışına sahip olması. breh breh breh. bu sayın entellektüel beyefendiye diyeceğimiz şu olabilir. her entelektüel-veya üreten yazar- solcu olmak zorunda değildir. bu ne bitmez kinmiş yahu adamı kalp krizinden götürdünüz bırakın rahat uyusun.
    p.s: beni zamanötesine gönderen arkadaşlar. türk dilinin en büyük yazarlarından birini sadece genel sol amigo doktrini aleyhinde olduğu için eleştiren (bakın sol doktrin demedim) bir amcaya içimden geçenlerin binde birini söyledim diye beni zamanötesine taşıyorsanız ben bunu madalya diye göğsümde taşırım.
  • "ilber’i (ilber ortaylı) üniversite öğrenciliğinden bu yana tanırım. özellikle de sina akşin’e asistan durduğu zamanlardan beri. dost dergisine suriye tiyatrosu üzerine yazılar yazardı.

    bende bir e-maili vardı. silinmiş. bu nedenle ve ülkeden uzaklarda bu yazıyı yazıyorum.

    e-maili olsaydı, kısa kesecektim. (e-postasını bilen varsa, bu yazıyı ona göndersin, lütfen!)

    önce, “bok” sözcüğü şanlı bir sözcüktür. fransızlar “bok” (merde) sözcüğünü çok severler ve sık sık kullanırlar. kullanmayanı da yoktur. “merde” isminden “emmerder” fiilini türetmişlerdir ki “kızdırmak, can sıkmak, bunaltmak” gibi anlama gelir ama ben türkçeye “kafa sikmek” diye çevirmeyi severim. hem argo hemi de entelektüel bir sözcüktür fransızcada; filozoflar da kullanır, bakanlar da, hem çirkin hemi de güzel kadınlar… sınıfı olmayan bir sözcüktür.

    ilber, yeni bir cumhuriyet kurmak isteyen budala tayfasına “bok kurarsınız” demiş. demiştir! ve iyi de etmiştir!

    “böyle fikir tartışması yapılmaz!” diyen yavşakları da okudum. “bok!” son derece düzeyli ve entelektüel bir sözcüktür.

    bundan daha entelektüel bir tersine değerlendirme (tersinleme) olamaz. bu türden yaratıklara en hafifinden “nah, kurarsınız !” denilebilir ve bu arada işaret ve orta parmak arasına baş parmak sokulur ve el bilekten aşağı yukarı sallanır. çok da iyi olur!

    ne tarih biliyorlar, ne coğrafya ne de yurtbilgisi… bu adamlara binlerce sayfalık cehaletlerini yüzlerce sayfalık yeni yazılarla, gerçekler ve doğrularla mı anlatacaksınız? bunların bilgiyi algılayacak, anlayacak yetenekleri yok ki… o zaman, küçük bir jest ve katı bir sözcükle bütün gerçeği anlatırsınız… o zaman anlarlar!

    bir yığın soytarı çıkmış meydâne, biri ötekinden tıntın da tıntın… 1923 cumhuriyeti’ni eskitmişler de yenisini kuracaklarmış… bunlar ancak hıyar turşusu kurarlar, osmanlı tarzı kıyafet defilesi düzenlerler… ama osmanlı’nın “ne” olduğunu bilmezler. öğrenmeleri için ilber ortaylı’nın türklerin tarihi’ni okumaları şiddetle tavsiye olunur.

    yurt dışında duyduğuma göre papa “soykırım” sözcüğünü kullanmış. kimilerine göre “bu” cumhuriyetimizi yıkma girişimi. böylece ermenilerin 19.yüzyıl heveslerini uyandıracaklar, lozan’da gömülen sèvres’i mezarından çıkartacaklar.

    akp hükümetinin bulunduğu “nokta”da ülkenin manzarası osmanlı’nın düşkün haline benzemekte. bütün çakallar ve sırtlanlar aportta beklemekte. ama akp hükümeti toplumu arap tarzı islamlaştırmakla uğraşıyor. bu ne gaflettir!

    bir başka gaflet de içerden türkiye cumhuriyeti’nin yerine yeni (!) bir türkiye kurma hıyarlofluğu! bu çaba, papa ile, ermeni ile, cıa emperyalizmi ile iş birliği yapmak anlamına gelmez mi? gelir, gelir, bal gibi gelir!

    ilber’in de bildiği gibi “bunlar” çağdaşlaşmaya, özgürleşmeye karşı, osmanlı döneminde de kurtuluş savaşı’nda da düşmanla işbirliği yapmışlardır. ama cumhuriyeti “bok” yıkarlar, “nah!” yıkarlar."

    kaynak istendi: http://ozdemirince.com/bok-bok-oldugunu-bilmez/
  • bugünkü radikalde yorum yapan tüm yazar-çizer-eleştirmen tayfası içinde orhan pamuk un nobel alması konusunda "nobel kazanmış pamuk ermeni soykırımını kabul ediyor. ..türkiye satışa çıkarılmıştır. ... bundan dolayı utanç duyuyorum" diyebilmiş yegane yazardır.
  • dünkü yazısında kendini "laik şair" olarak tanımlayarak bu kategoriye yeni bir açılım getiren kişi. özdemir ince (laik şair) diye tanımlama ihtiyacı duymuş. bu mantıkla yola çıkarsak bir de "laik şiir" diye bir tür olmalı. derhal müfredata dahil edilmeli. ....epik şiir, lirik şiir, laik şiir, baksanıza epik ve lirikle "kafiye" bile yapıyor. bugünkü yazısında ise "bunca ciddi iş arasında düzeysiz safsatalarla uğraşmak zorunda kalmamız çok üzücü!" demiş. tabii "laik şiir" gibi ciddi bir işi var hazretin. şaka mı acaba? diye düşünüyorum arada bir.
  • iyi çevirmendir. ancak çevirileri kadar iyi bir şair ya da yazar olduğunu düşünmüyorum. ad hominem, ad hoc..

    birde köşesinde eleştirdiği yazarlara dikkat ediyorum; yine ad hominem ad hoc kisvesiyle söylüyorum; tamamı özdemir bey'den daha iyi yazarlar.. allah allah diyorum..

    ermeni meselesini edebiyatçı kimliğiyle yüksek yüksek potalarda eritip, sentez yapmak oyunu doğru oynamaktır, doğru.. ancak iyi yazara kişisel husumetten dolayı iyi diyememek, yazman için verilen köşenin hakkını verememektir.. yazara hakkını versen ne olur vermesen ne olur? köşenin saygınlığı ve senin okuyucudan göreceğin saygının azalması yine yazarı bağlar..

    tirajı 3000'i bulmayan edebiyat dergilerinden ona buna sallasan, şöyledir böyledir desen, kimin umurunda.. iyi yazar parlar.
  • hala "islam terakkiye mani midir" sorusu üzerine kafa yoran aşağılık kompleksi zirve yapmış kişi.

    yine coşmuştur. yine kendince zeka fışkırtmaktadır. necip fazıl "sıradan bir manzumeci" imiş. kendisi büyük bir şair mi oluyor bu durumda? müslümanlardan "büyük fizikçiler, matematikçiler, kimyacılar, bilim adamları; büyük müzisyenler, ressamlar, heykeltıraşlar, yazarlar, filozoflar çıkmıyor"muş. sanki laik türkler dünya çapında filozof, fizikçi, matematikçi menbaı. o aşağıladığı araplar'ın dünya çapında onlarca filozof'u, bilim adamı, edebiyatçısı var halbuki. en büyük müzisyeni çelik, en büyük ressamı bedri baykam, en büyük şairi özdemir ince olan bir "yığışım"dan bahsediyoruz. en büyük filozofu mertebesine kimi koyarsınız bilmem.
  • '' ..kendi kendini kilitlemiş bir beden,
    dilsiz, kör ve sağır bir kül-ten.
    üç vaktin birinde bir rüzgâr olmalıyım! ''

    (bkz: uykusuzluk)
hesabın var mı? giriş yap