• memleketimde bazı meslek sınıfları genel olarak hor görülen, itilen, kakılan konumdadır.
    bunun temelinde yapılan işle, o işte çalışan insanların durumları yatar.

    yukarılarda herkes özel güvenlik görevlileriyle olan "sorunlu" hikayelerini anlatmışlar. hepsi haklı kendi pencerelerinden, kiminin birasını almamış, kiminin ambulansı teyit için araması sorun olmuş...
    herkes kendi penceresinden haklı...
    ama bizim ülkede olayları her yönüyle değerlendirmek çok tercih edilen bir durum değildir çünkü kişiler yaptıklarının doğruluğundan o kadar emindir ki...

    ne demiştik en başında, hor görülen meslekler mesela;
    çöp toplayıcılık/temizlik işçiliği, özel güvenlik görevliliği, çağrı merkezi çalışanlığı, servis/otobüs/minibüs şöförlüğü, garsonluk gibi sayılabilir...
    çünkü insanla direk temas olunan mesleklerde karşılaşılan sorunlar hep o mesleğin kötü yanlarını ifade etmek için kullanılır.
    kimse bir memnuniyetini dile getirmez. biz o konuda eşit davranamıyoruz yaşamımızda...
    teşekkür etmek yahut gülümsemek, empati yapmak zordur. bizi küçük düşürür gibi düşünüyor insanlar...

    örnekler üzerinden gidelim...
    mesela birşeyimiz kaybolduğunda ilk önce özel güvenlik görevlilerine gider danışırız, "size birşey bıraktılar mı" diye...
    onlar da bu durumu bildirmenize binaen araştırırlar, bakarlar, bulunur, sevinirsiniz ama bu sevinç 10dk sonra yok olur.
    20dk sonra bir yere girişte çantanızı açarmısınız demiştir özel güvenlik görevlisi ve ona "al al bomba var al" diye açar ve gereksiz bir laf sokarsınız.
    oysa 30dk önce kaybettiğin eşyanı bulmuştu, sevinmiştin, şimdi neden kızıyorsun??

    ilginç tabi.

    özel güvenlik görevlileri 5188 sayılı özel güvenlik hizmetlerine dair kanun kapsamında, görev yaptıkları alan içinde çeşitli yetkilere sahiptirler.
    bunlar;
    5188 sayılı özel güvenlik hizmetlerine dair kanununun

    madde 7. — özel güvenlik görevlilerinin yetkileri şunlardır:

    "a) koruma ve güvenliğini sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme."

    a maddesi daha işin başında ne yapabileceklerini açıkça belirtmiş. yani özel güvenlik hizmeti olan bir yere girerken herkesin üstünü "dedektörle aramaya" , "eşyalarını cihazla kontrol etmeye" yetkili kılınmış.
    (bkz: kapı dedektörü) (bkz: x-ray cihazı)

    "b) toplantı, konser, spor müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün törenlerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme."

    yani bir üniversite etkinliğinde özel güvenlik görevlisinin "kimliğe bakmak istemesi" yetkileri kapsamında, keza aynı şekilde yasaklı olan bir maddenin alınması engellemek te...

    "c) 1412 sayılı ceza muhakemeleri usulü kanununun 127 nci maddesine göre yakalama ve yakalama nedeniyle orantılı arama."

    yani bir suç işleyen kimseyi arama-yakalama-alıkoyma (özel güvenlik hizmeti verilen sahada da vuku bulan suçlar, ihlaller dahil)

    "d) görev alanında, haklarında yakalama, tutuklama veya mahkûmiyet kararı bulunan kişileri yakalama ve arama."

    yetki açıkça belirtilmiş zaten.

    "e) yangın, deprem gibi tabiî afet durumlarında ve imdat istenmesi halinde görev alanındaki işyeri ve konutlara girme."

    yani her türlü acil durumda ögg'ler yardım etmekle yükümlüler, ambulansın gelişinden itfaiyenin yönlendirilmesine kadar, gelen araç ne olursa olsun onun doğru yere yönlendirilmesinde, vakit kaybedilmemesinde önemli rolleri var.
    örneğin ambulansa gideceği yer ihbar yapan tarafından yanlış söylenmişse(ki olabilir, panik ve telaşla mümkün) ve ambulans kapı girişinde yanlış yönlendirilmişse ne olacaktı??
    bu sefer de adresi teyit etmeden ambulansı içeri alan ögg'ler suçlu olmayacak mıydı??

    "f) hava meydanı, liman, gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesislerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları x-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme."

    yani metro girişinde paso sormaları da yetki kapsamında ;))

    "g) genel kolluk kuvvetlerine derhal bildirmek şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil eden veya delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alma."

    eğitim kurumlarında alkollü içki tüketimi, satışı yasaktır ki üniversitelerin bahar şenlikleri de eğitim sahası içinde icra edildiğinden ve içeri alkol alınması yasak olduğundan da içeride tespit edilen alkollü içeceklere de el konulması doğrudur.
    ha uygulama esnasında o anda tüketilen alkollü içkilere el konulmaması bir tolerans sayılabilir çünkü adam bira şişesinde çay da içebilir elma suyu da, bunu fiziken kontol etmek mümkün olmayabilir, veya şahıslar yasak olan nesneyi içeri almış ve tüketmişse yaptırım uygulama kararı ögg hizmetini alan kuruluşun insiyatifindedir. yani okul yönetimi içene karışmayın demişse ögg'de bunu uygulayacaktır.

    "h) terk edilmiş ve bulunmuş eşyayı emanete alma."

    kaybolan bir eşyanın korunması gayet açıka belirtilmiş.

    "ı) kişinin vücudu veya sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama."

    bir saldırganın yakalanması, yahut zarar verdiği kişinin korunmasına dair yetki.

    "j) olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla ceza muhakemeleri usulü kanununun 157 nci maddesine göre yakalama.

    k) türk medeni kanununun 981 inci maddesine, borçlar kanununun 52 nci maddesine, türk ceza kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerine göre zor kullanma."

    bu iki maddede de suç işleyen, hırsızlık, gasp yapanların yakalanmasına, yakalanması için zor kullanılmasına, olan olaya dair soruşturmanın gizli tutulmasına, bu kapsamda yakalama ve zor kullanmasına dair yetkiler anlatılmış.

    özetle bizim çok sallamadığımız, hor gördüğümüz özel güvenlik görevlileri, görev alanları dahilinde ciddi yetkilere sahipmişler.

    ama,

    türkiye'de mesleki zorluk-kazanç orantısı bu sektörde de dengesiz olduğu için yani özel güvenlik sektöründe ödenen maaşlar yapılan işe göre düşük olduğu için, bu sektörde çalışan çoğu insan da maalesef bu maaş oranında bir eğitime, kaliteye sahiptir. iyi maaş verirseniz, iyi personel çalıştırırsınız, iyi hizmet alırsınız, iyi hizmet sunarsınız.
    netekim önemli olan işini sevmek ve işini iyi yapmakta yatar.

    2003 senesinde hsbc binasına yapılan saldırıda en çok metrocity avm etkilendi, ve o patlamayı tüm insanlarla beraber ögg'ler de yaşadı (ki o dönem 5188 sayılı yasa yürürlükte değildi) ve 1200 kişi tam 8.5dk'da harabeye dönmüş binadan tahliye edildi.
    orada çalışan ögg'lerin bir kısmı halen mesleğini büyük bir sevgiyle icra etmektedir.

    ülkemizde işini iyi yapmayan birçok insan vardır çeşitli mesleklerde ve bunların zararlarını hepimiz zaten çekiyoruz yaşamımız içinde, önemli olan insana insan gibi davranmaktır, kimse kimseyi aşağılama, hakir görme gibi bir ayrıcalığa sahip değildir.
    bu ögg'ler için de geçerlidir, onlarla muhattap olan bizler için de...
  • pek çoğu güvenlik şirketleri tarafından dibine kadar sömürülen, günde 12 saat çalıştırılan, fazla mesai ücretleri ödenmeyen, maaşları bile sürekli olarak geç ve yarım yamalak ödenen ve fakat sesleri de pek çıkmayan, çıkamayan, yanlarından geçip giderken çoğu kez dikkatimizi bile çekmeyen, nasıl bir hayat sürdürdüklerinden haberimiz bile olmayan, sırf yapmaları söylenen işi yaptıkları için çoğu kişi tarafından pek de sevilmeyen emekçilerdir.
  • önce şunu diyim;
    mevki adamı değilim. insana insan diye insan gibi davranırım. genelde de aynı nazik karşılığı alırım. aynı karşılığı almadığımda ise ben değişik etkileri oluyor.

    oturduğum sitede bir dünya çalışan var, özel güvenlik de var tabi. kalabalık değil, az bir sakini var sitenin.
    birkaç ay oldu taşınalı, yani tüm çalışanları tanıyorum. genellikle sohbet ederim. sonuçta çalışanlar, paralarını buradan kazanıyorlar. biz de patron, müdür ağız kokusunu çekip gelip evimize dinleniyoruz amına koyim. kimseyi küçük görmeye gerek yok.

    neyse. site girişinde turnike felan yok, fotoğraflı falan bir kayıt alınıyor ilk seferinde, sonrakilerde ilk başlarda adını söyleyip öyle geçiyorsun. sonra tanıyorlar zaten.

    ama bir ukala manyak var, her girişte bana "buyrun???" diye soruyor. hani denyo falan da değil belli triplerinden bi gıcıklığı var bana. yine de gülümseyerek elimle oturduğum daireyi işaret edip geçiyorum. 20-30 kere falan oldu bu ha.

    bugün izin günüm. bir şeyler aldım, elimde poşetlerle içeri giricem.
    - buyrun, dedi.
    yaklaştım kulübeye,
    + merhaba. dedim.
    - buyrun kime bakmıştınız, dedi adam.
    adımı söyleyip;
    + bi telefon et bakalım evde miymişim?

    dedim.
    yarrak gibi kaldı.

    yav sonra sikince sikti oluyor amına koyim.
  • bugün istanbul üniversitesi'nde görev yapanlardan biriyle ayak üstü sohbet ettim. kendisi 40 yaşlarında.

    dedi ki; çocuklar anadolu'nun farklı yerlerinden ilk geldikleri günlerde gayet saygılı oluyorlar. daha sonra ortamlara girdikçe bir yerlerden akıl alıyorlar. fakülte kapısında öğrenci kimliğini göstermesini isteyince solculuk oynayıp bana dikleniyorlar, "göstermek zorunda değilim" deyip geçiyorlar dedi. tutup geri çevirince de "sen kimin köpeğisin" deyip kafa tutuyorlar dedi. benim oğlum yaşında çocuklar dedi. söylerken gözleri doldu. "önceki görevlilerle geçmişten husumetleri falan vardır, yoksa yapmazlar öyle şey" deyip üzülmesini engellemeye çalıştım ama pek oralı olmadı. belli ki çok dolmuş.

    içime oturdu sabahtan beri, o hali gözümden gitmiyor. vicdanımı biraz rahatlatmak için de buraya yazıyorum.

    solculuk oynamadan önce insan olmayı öğrenin önce. insanları armalarına, etiketlerine, mesleklerine göre değil; söz ve eylemlerine göre değerlendirin. herkes kendisinden sorumludur. bir görevlinin size karşı bir had bilmezliği olursa ona karşı tepkinizi koyun ama tepkinizi herkese karşı genellemeyin. çoluğa çocuğa karışmış kelli felli adamları ergen hezeyanlarınıza alet etmeyin. tek görevi, kapıdan gelip geçenlerin kimliklerine bakmak olan asgari ücretli bir çalışanı aşağılayarak devrim yapamazsın tosunum. anla artık bunu. az insan ol.
  • oturduğum sitede 3 kişi vardiyalı çalışan güvenlik görevlileri ile aram iyidir. içlerinden bir tanesi ile abi kardeş gibiyizdir samimiyet olarak hatta. kendisi 44 yaşında, evli ve bir çocuğu olan çok sevdiğim, kişilik olarak biraz safça ve eğitimli aileden gelen bir abi. dışardan eve geldiğim zaman onun vardiyası varsa yanında dururum biraz laflarız, ya da bazı gece vardiyalarında yanına inerim baya muhabbet ederiz. birkaç sene önce yine böyle bir gün, muhabbet ediyoruz gece vardiyasında. ben birşeyler anlatıyordum (şu anda aklımda değil ne hakkında) uzun uzun, o da dinliyordu beni. benim konuşmam bitti, anlattığım şeye çok şaşırmıştı, hayret etti ve daha sonra şu cümleyi kurdu;

    ''ne diyosun sen yaaaa, tanrılar çıldırmış olmalı''

    bi yandan da beni göz ucuyla kesiyor bunu derken ''acaba doğru birşey mi dedim lan'' tarzında, ben hayatımda (içimden) bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. abi nerden geldi aklına senin o cümle, nereden duydun da kullanmalıyım bunu diye hafızaya attın hala çözmüş değilim.
  • tayfun adında bir arkadaşım var.

    sitenin birinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. tayfun, bu dünyada tanıdığım en kurnaz kişidir. kendisine okey oyununu öğretirken bile "yahu bırak şimdi çifte gitmeyi, taşı ben dağıttığım zaman okeyleri nasıl kendime alırım onu öğret sen, nasıl kuruluyor bu taş? hilesi nedir? " diyen biridir. hedefine kısa yoldan, yorulmadan ulaşmak ister. çalıştığı iş yerindeki güvenlik müdürü de her ay "ayın elemanı" olarak seçtiği personeline 4 yevmiye fazladan para veren bir adam. bizim tayfun da daha önce hiç bu ödüle muvaffak olmamış. tayfun düşünceli. tayfun bu ödülü almak ve müdürünün gözüne girmek istiyor ama nasıl?

    bir aksam içerken anlatıyor; "kanka biliyorsun 7 aydır güvenlik görevlisi olarak çalışıyorum ama malum ben çalışarak bir yere gelemem, ayın elamanı olmak istiyorum, yaklaşık 4 ay önce mehmet adında bir güvenlik görevlisi sitenin merdivenlerinde çanta bulup müdüre teslim etti, o bile ayın elamanı oldu, görsen sıska, çelimsiz bir çocuk, çantanın içinde de 5 bin lira para ve 20 bin liraya yakın çek varmış, sitenin her yerinde de kamera olunca başım belaya girer diyerek çantayı müdüre teslim ediyor ve çantanın sahibi de hem mehmet'i tebrik ediyor hem de para dolu çantasını alıp gidiyor. çanta hani şu kilitli çantalardan, şifreli var ya, ondanmış. neyse işte mehmet bile ayın elamanı oluyor ben de tık yok lan" diyor. lafı bitince de "çanta? para? müdür? ahaha" diye gülmeye başlıyor. "ne oluyor" diyorum. "buldum olum, nasıl ayın elemanı olup müdürün gözüne gireceğimi buldum" deyip benden para istiyor.

    "kanka senin kıyıda köşede sakladığın paran vardır, o parayı küçük bir çantaya koyup bizim siteye geleceksin, çantayı sana söyleyeceğim yere koyacaksın, sonra yalandan yere unutup gideceksin, ben de çantayı alıp mehmet'in yaptığı gibi merkeze götüreceğim, sonra sen gelip kaybettiğin çantanı alcaksın ve ben de bizim mehmet gibi ayın elamanı olup müdürün gözüne gireceğim, ahaha tamam mi lan? bu olum olay, kazandığım parayla da iki gece âlem yaparız, içkiler ve sofra benden heh" diyor.

    bana mantıklı geliyor. sonuçta taş atmadan balık yiyip sağlam bir alem yapacağız. hem de 3-5 gece...

    neyse, zor günler için kenarda tuttuğum 10 bin lirayı, kimliğimi ve adımın yazdığı birkaç evrağı küçük bir çantaya koyup siteye giriyorum. "geldim" diye tayfun'u arıyorum. tayfun açıyor ve hemen tenbihlediği yere gidiyorum, oturup bir sigara yakıyorum. bir müddet sonra sanki çantayı orada unutmuşum gibi oturduğum yere bırakıp uzaklaşıyorum. ehehe basitmiş. vav be, bu kadar. ohhh... kekliği düz ovada avlarlar, şinanay şinanay avlarlar şarkısını mırıldana mırıldana söyleyip gidiyorum.

    keklik? ova? av? ulan yoksa...birden tayfun'un hayali gözümde canlanıyor. lannnn... o pis pis sırıtışı, paraları çantaya koyarken ki ellerini ovalayışı " koy panpa, o 20'likleri de koy, elini korkak alıştırma'' deyişi. lannnnnnn.. ama yok ya, tayfun delikanlı, mert, dürüst, adam gibi ada.. ulan yapar şerefsiz, ne adamı? hemen tayfun'u arıyorum. zaten hep sıkıldım istanbul'dan diyordu. arıyorum açmıyor. bir daha arıyorum yok...

    lannnnnnn...kesin aldı parayı kaçtı piç. sitenin güvenlik kameralarını umursamadan çantaya koşmaya başlıyorum. çanta da orda yok. tekrar tayfun'u arıyorum o da yok. abi ne oluyor ya. eheh sinirden ağlamaklı bir şekilde güvenlik merkezine doğru yardırıyorum. gitti kesin paralar. kesin kaçtı. kansız herifin teki zaten. yahu ben nasıl bir salağım...

    merkeze varıyorum. heyecanla kapıyı çalıp içeriye giriyorum. tayfun. tayfun bu. oh be tayfun tam karşımda. müdürün yanında dikiliyor.

    - memerhaba müdür bey.
    + hoş geldiniz. merhaba.
    - ben sitede çantamı kaybettim de.
    + çantanız ne renkti?
    - gri.
    + içinde ne vardı?
    - 10 bin lira para, kimlik ve evraklarım.
    + doğru, kimliğiniz de içinde zaten. buyrun.

    o ara tayfun kaş işareti yapıyor. beni öv, takdir et, hadi falan diye. tebessümle çantayı müdürden alıyorum ve "keşke herkes bu güvenlikçi arkadaş gibi dürüst, mert ve işini layığıyla yapsa, teşekkür ederim kardeş" deyip iyi niyet göstergesi olarak 200 lira bahşişi tayfun'a uzatıyorum. nasıl olsa geri alacağım parayı. tayfun bıyık altı gülerek paraya uzanırken hemen müdür devreye giriyor "iyi de beyefendi ben çantanızı kimin bulup buraya getirdiğini söylemedim ki" diyor. asiktir.
    müdür bana bakıyor, ben tayfuna, tayfun bana, ben çantaya...eheh.

    " şey yani müdür bey, ben sizi yanyana görünce herhalde bu arkadaş çantayı bulup size getirdi diye düşünmüştüm, sorun değil, kim bulduysa ona verirseniz müteşekkir olurum" diyerek bu sefer parayı müdüre doğru uzatıyorum. rolümü çok iyi oynuyorum.

    öyle deyince müdür tebessüm ederek "yok yok doğru düşündünüz, çantayı bu arkadaş bulup getirdi, aferin sana oğlum, geri çevirme bahşişi" diyerek müdür de tayfun'u tebrik ediyor ve ay sonuna doğru da "ayın elamanı" seçilerek müdürün gözdesi oluyor. ulan ne plan!

    aradan üç hafta geçiyor tayfun söz verdiği gibi hafta sonu içki sofrasını kuruyor. mezeler, masa o biçim. kadehleri tokuşturuyoruz.

    - bana güvenmene sevindim.
    + ne demek tayfun, sana güvenmeyeceğim de kime güveneceğim.
    - paranı alıp kaçabilirdim.
    + hadi canım. yemin ederim zerre aklıma gelmedi. sen adamsın çünkü. adamın dibisin.
    - di mi? di mi?

    aradan iki ay sonra tayfun gece vardiyasında uyarken yakalanıyor. işten atılıyor ve yine beraber içerken iyice sarhoş olup o itirafı yapıyor.

    - kanka.
    + nee?
    - ben o çantayı alıp gidecektim la.
    + hadi canım.
    - valla bak. 6 ay yeterdi bana. memlekete gidecektim.
    + sen ciddisin.
    - ahh...ahhh... kafama sıçayım.

    eheh bu çocuğu yine de seviyorum. kurnaz olduğu kadar bana karşı da hep dürüst olmuştur. gülerek başını okşuyorum. kedi gibi bakıyor, okşamaya devam ediyorum...
  • valilik tarafından gönderilen yazılı talimat nedeniyle aracınızın bagajını kontrol etme yetkisi olan meslek grubudur. özellikle alışveriş merkezlerinde çalışanları çok sabırlı ve insanımızı iyi idare etmektedir. genellikle bir günleri şu şekilde geçer ;

    - bebeğini puset içinde bir mağazada unutan dangalak annelerin peşine düşmek ( yaşanmış bir hikayedir )

    - aracını avm otoparkının hangi tarafına park ettiğini hatırlayamayacak kadar akıllı olan müşterilerin araçlarını bulmak. (bütün otopark katlarının ayrı rengi ve farklı kolon numaraları olmasına rağmen)

    - bayramlarda seyranlarda avm erken kapandığında giriş kapılarının önüne yığılan anlayışsız insanlara dert anlatmak.( tabi bir tek sizin bayramınız, yılbaşınız var.avm mağaza çalışanları ve güvenlikleri köle gibi size hizmet etmek zorunda özel günleri olamaz )

    - çantasına, poşetine , cep telefonuna sahip çıkamayarak kaybeden ve bunun sonucunda hırsını onlardan çıkartan müşterileri anlayışla idare etmek.

    -aracını bir gün önce avrupa yakasında bulunan bir avm otoparkına bırakan ve ertesi gün anadolu yakasındaki bir avm'ye gelerek aracını arayan, güvenliklere bağıra çağıra hakaret ederek aratan mallar ile uğraşmak. ( yaşanmış bir hikayedir.herif bir gün önce ne çektiyse artık.)

    - kendilerine '' alt tarafı güvenliksiniz '' lafını eden insanların profesör olmadıklarını bildiklerinden içten içe gülmek.

    vs vs vs....maddeler saymakla bitmez. kısacası para kazanmak için kendilerini işsiz zanneden ve hayatları boyunca en büyük başarıları sözlük yazarlığı yapmak olan insanlardan daha emekçidirler.
  • iti kopuğu maaşa bağlamanın memleketimize özgü yöntemlerimizden biri diye bir yorum yapılmış ve ekşi de en beğenilen yorumlardan birisi olmuş.

    ben katılmıyorum.

    elbette her meslek gibi bu meslektede it kopuk insanlar olabilir ama bu bu mesleği yapan insanları genellemez. hele şartları arasında yüz kızartıcı suçtan ya da kasten bir yıl üzeri ceza alan kimsenin giremeyeceği ve ekseriyetle fakir ailelerin fakir çocukları tarafından ifa edilen bu kişilere büyük bir haksızlık. özel güvenlikler gelene kadar başkaca bir çok kişi ya da kurum sayılabilir.

    saat 5 ve bu saatte uyumayarak kimsenin olmadığı bir yerde nöbet tutuyorum. elbette atomu parçalamıyorum, pek yetenek gerektirmeyen yapılacak daha iyi bir işi olsa onu yapacağım. fakat malum ülke ekonomisi, işsizlik.

    aslında hak ettiğim, kpss ile kazandığım bir yere ticaret bakanlığına memur-sen üyesi olmaya karşı olduğum için atamam yapılmadı. bir bölümde türkiye 1.siyim ama o bölüme atamam yok, kendi mesleğimden ( memuriyetten) de bu "siyasi" sebepler dolayısı ile hak mücadelesi için istifa etmek durumunda kaldım.

    benden daha liyakatli olan kişilerden bazısı da bu mesleği yapıyor bugünlerde. çünkü işsizlik çok fazla ve 32 yaşındayım malesef gelir adaletsizliği yüzünden çok fazla ihtiyaç var bu mesleğe artık.

    şuan nöbetini tuttuğum bir kaç parça inşaat malzemesi dahi benim maaşımın bir yıllığı ya da daha fazlası olabilir.

    taşeron sisteminin uygulamaları ya da göz yumulan bazı şeyleri yüzünden bu mesleği yapan kişilerde çok zor durumda artık. büyük sermaye sahiplerinin "eyvallahı" yok. şirket havuzlarında sıra bekleyen onca kişi daha bekliyor. çağdaşları lüks arabalarda kamu nüfuzunu kullanarak burnuna pudra şekeri çekerken ve o sisteme it kopuk sistemi diyemeyen bazı kişilerce, kendince bir önlisans ya da lisans bölümü bitirip mesleğini yapmaya çalışanlara böyle hakaretler etmesi adil değil.

    bu gereksiz bir duyarı değil; aslolan gelir adaletsizliğin aza indiği, halkçılık politikalarının uygulandığı muasir bir ülkede hep beraber yaşayabilmek.

    8900 lira maaş alıyorum. asgari ücretten 400 lira daha fazla doğrusu fazla bir ücret değil de fazla mesaiden alınan ücret.

    egenin en iyi koylarından birini parsellemiş, esasında çam ormanı olan bir araziyi peşkeş çekmiş bir otelde çalışmak için iş görüşmesine gitmiştim. gece yarısı devriye atarken domuz sürülerinden korkup korkmayacağım soruldu. bir makina giderleri bile çok daha fazla ülkemizde. insan hayatı çok ucuz, türk iş gücü en ucuz.

    şirketler 25-35 yaş arası kişilerle çalışmak istiyorlar çünkü en zinde zamanları bu çağlar. sonrası işlerine gelmiyor ve türlü bahanelerle çıkarılıyorlar yahut o yaştan sonra ise alma tarafında olmuyorlar. çıkarırken azcik tutan kıdem tazminatini vermektense mobing yolunu ya da 5188 sayılı yasadaki kendileri lehine olan maddelerden yararlaniyorlar.

    tek başına tutmak zorunda olduğu nöbet kulübesinde köpekler tarafından parçalanan, işinin gereği uyari yaptığı için ya da sadece orada bulunduğu için öldürülen emekçileri de hatırlamak gerekiyor.

    yerli ve milli taşeronlar kadar artık piyasada dış ülke bağlantılı şirketler var ve bu çalışma koşulları onların iştahlarını kabartıyor. göreve gelirken hiç bir güvenlik makalesi okumamış içkileri bakanı sayın süleyman soylu"nun yoğun çalışmalarından dolayı ilgili yasayı bir kez bile okuduğunu düşünmüyorum.

    halkçılık ilkesine daha bağlı yarınlara niyeti ile.
  • belirli bi' donanımı olmayan kişilerin eğer kendisine torpil yapacak bi' dayısı da yoksa mecburen yapmakta zorunda kaldığı meslek. bi' bakıma sistem sizi buna itiyor. ücreti mukabilinde kursuna katılıyorsunuz ve kursun sonunda size bi' sertifika veriyorlar. lise mezuniyetiniz varsa eğer silah ruhsatı da alıyorsunuz. bu ruhsata sahipseniz daha yüksek maaşlı işlerde çalışma imkanınız oluyor. geçenlerde civardan tanıdığım, işsizlikten kırılan iki kişi özel güvenlik oldu. hem de bahsettiğim kursu bitir bitirmez iş buldular. bunlardan biri üniversite mezunuydu dolayısıyla silah ruhsatı da aldı. bu, 3000 tl gibi bi ücrette bi' plazada çalışmaya başladı diğeri daha vasıfsız olduğundan erenköy'de bi' sitede çalışmaya başladı. o da 2.400 tl alıyor.

    burada dikkat çekici olan, ülkedeki mevcut sistemin/işleyişin spesifik özelliği olmayan bu gibi kişileri bi' bakıma bu alana mecburen çekiyor olması. benzer ya da daha düşük ücretle farklı alanlardaki iş arayışları uzun vadede bile genelde olumlu sonuç vermiyor. muhtemelen son zamanlarda en çok büyüyen iş kollarından biri özel güvenliktir diye düşünüyorum. düşünülenden de çok insana istihdam sağlıyor bu şirketler. çünkü devamlı büyüyen bi' ihtiyaca karşılık geliyorlar. durmadan artan bu ''ihtiyaç''ın nedenleri üzerinde durmak gerekiyor. bu ihtiyaç artışı altında yatan en önemli göstergelerden biri, belki de birincisi, gelir adaletsizliği, yani zengin ile fakir arasındaki uçurumun sürekli büyümesi. nüfusun yüzde yirmi beşinin açlık sınırının altında, yüzde altmışından fazlasının ise yoksulluk sınırının altında yaşadığı fakir sayılabilecek bi' ülkede en fazla büyüyen ve durmadan artan sayıda kişiye istihdam sağlayan sektörün özel güvenlik olması oldukça düşündürücü. toplumun büyük çoğunluğu bugünden yarına karnının doyup doymayacağını kestiremez, ne şekilde geçineceğini bilemezken, geçim sıkıntısı aile facialarına sebep olurken toplumun ufak bi' kesimi ise sahip olduğu zenginliğe durmadan zenginlik katıyor --- üstelik bu zenginlik üreterek gelen bi' zenginlikten ziyade çoğunlukla rantiyecilikle, sömürü üzerinden, ahbap-çavuş ilişkisiyle kamu ihaleleri kapama ile elde edilen bi' zenginlik--- lüks siteler yapılıp satılıyor. yeni avmler açılıyor, sadece zenginlerin vakit geçirebileceği ultra lüks mekanlar açılıyor, yeni plazalar hayata geçiriliyor... gelir adaletsizliğinin çok yoğun ve yakıcı bi' şekilde yaşandığı şu zamanlarda dar gelirliler ancak zenginlerin kapısında, belki de sırtlarından elde edilmiş, bu zenginliğe bekçilik etmeye mecbur bırakılıyor. bi' bakıma kendisini fakirliğe düşüren bu hırsızlık-talan-rüşvet-sömürü düzenine isyan edip işleyişi değiştirmesi gereken kesim, haksızca elde edilmiş zenginliklerden kırıntı bile denilemeyecek şekilde kendine düşen bu ufacık payla adeta şükür eder hale getiriliyor.
  • 4 tip insan var burda.

    1- iyi niyetliler. iyi insan belli. iş aramış burayı bulmuş. ama iyi insanlığından kaybetmemiş. kadınsa gülümser muhabbet eder, erkekse aynı muhabbet eder vs.
    2- rambo sananlar. kadını erkeği aynıdır. rambo olmak hayali kurmuştur. en kolay yöntemi bu bulmuş. ozel güvenlik olunca sanar ki ozel hareket timinin başındaki yarbay. kadını erkeği aynı ama. mesela bizim avmde bi kadın var böyle. sanarsın ki avm değil pentagonun güvenliğinden tek başına sorumlu.
    bir de erkek var böyle. 40 lı yaşlarda. adam resmen elinde telsizle mağaza denetliyor. sanki zabıta amına koyim. ne bilim çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığından gelmiş sanki pezevenk. ama geçen ayarı aldı. bir daha yapamaz sanırım.

    3- egoları çok ezilmiş. bunlar genelde erkek olur. ezikmiş egolar. kendini burda tatmin ederler. amacı budur. güvenlik olunca mevki sahibi oldum sanar. ogrenci dovenler bu grupta genelde.
    4- asosyaller. bunlar da sessiz güvenlikler. adam güvenlik mesela. kapıdan geçersin zaaaaart diye öter dedektör. beyefendi durur musunuz der. durmazsın. peki falan der önüne döner. sesi fazla çıkmaz. yazıktır. bunlar da genelde erkek oluyor nedense. kadınlar böyle sessiz kalmıyor pek.
hesabın var mı? giriş yap