• romanya yeni dalgası ya da orjinal ismi ile noul val romanesc; 2000'li yillarin ilk yarisindan itibaren romanya sinemasinin uluslararasi alanda basari kazanmaya baslamasi ve bu filmlerin icerik acisindan benzer ozellikler tasidiginin anlasilmasi uzerine ortaya atilan bir terimdir.

    catalin mitulescu'nun trafic isimli filminin cannes film festivali'nde en iyi kisa film odulunu kazanmasi ve sonraki yillarda 4 luni, 3 saptamani si 2 zile filmi ile birlikte 5-10 romanya filminin daha cannes'dan odulle donmesi; romanya sinemasi adina guzel bir surecten gecildiginin farkina varilmasina yol acti.

    romanya yeni dalga filmlerinin bircogu 80'li yillar diktatör nicolae ceauşescu'nun hegemonya doneminde ve demir perde'nin yikilisini kapsayan 80'lerin sonlarinda geciyor. diktatör rejimi altinda hayatla mucadele, hayata adaptasyon temalari isleniyor genellikle yeni dalga filmlerinde. ancak gunumuz romanya'sinda gecen marti, dupa craciun, moartea domnului lazarescu gibi yeni dalga filmleri de mevcut. romanya yeni dalga filmlerinin en belirgin ozellikleri; gercekcilik, minimalizm ve kara mizah ile yogurulmus filmler olmalari. filmlerde dogal isik ve ses kullanimina da dikkat edilir.

    romanya yeni dalgasinin temellerini atan cristi piui, cristian mungiu, radu muntean ve corneliu porumboiu gibi yonetmenler, rumenlerin yakin tarihinin en onemli olaylarindan kabul edilen komunizm rejiminin yikilmasi ve ceauşescu ile esinin 25 aralik 1989'da idam edilmesi gibi olaylarin yasandigi 80'li yillarda gencliklerini yasamislar ve haliyle bu donemin etkilerini filmlerine yansitmislardir.

    romanya yeni dalgasi ile ilgili kapsamli bir yazi suradan okunabilir. bu hareketin onemli filmleri:

    - marfa şi banii / stuff and dough (2001) - cristi puiu
    - occident (2002) - cristian mungiu
    - trafic (2004) - catalin mitulescu
    - moartea domnului lazarescu / the death of mr. lazarescu (2005) - cristi puiu
    - a fost sau n-a fost / 12:08 east of bucharest (2006) - corneliu porumboiu
    - cum mi-am petrecut sfarşitul lumii / the way ı spent the end of the world (2006) - catalin mitulescu
    - hîrtia va fi albastra / the paper will be blue (2006) - radu muntean
    - 4 luni 3 saptamani si 2 zile 4 months, 3 weeks and 2 days (2007) - cristian mungiu
    - california dreamin' (2007) - cristian nemescu
    - boogie (2008) - radu muntean
    - politist adjectiv / police, adjective (2009) - corneliu porumboiu
    - marti, dupa craciun / tuesday, after christmas (2010) - radu muntean
    - aurora (2010) - cristi puiu
    - eu cand vreau sa fluier fluier / if i want to whistle, i whistle (2010) - florin ?erban
    - morgen (2010) - marian cri?an
    - dupa dealuri / beyond the hills (2012) cristian mungiu
    - toata lumea din familia noastra / everybody in our family (2012) - radu jude
    - pozitia copilului / child's pose (2013) - calin peter netzer
  • geçmiş, doğu bloğu ve onun çöküşü, avrupa birliği ve batı adaptasyonu bile arada kalmış topluluğun/ülkenin/grubun sineması, benim için de elbette yeni challenge!
    kişisel olarak bu yıl berlinale'de aferin! filmi ile girizgahı yaptım romen yeni dalga akımına. film, 19. yüzyıl sonu romanya (!) ve ulus-devlet e geçiş, kölelik ve genel sosyo-ekonomik sistemi anlatılıyordu ki siyah beyaz espirisi bol bir yol filmi idi. (http://www.imdb.com/title/tt4374460/)
    bu yıl gene cannes'ta prix un certain talent genç yetenek ödülünüthe treasur ile alan corneliu porumboiu indiewire sayesinde keşfettiklerimden. http://www.indiewire.com/…ius-the-treasure-20150522
    genel olarak, sanırım akımdaki çoğu film kimlik sorunu, sosyal ve politika değişimlerini işliyor. örneğin 4 months, 3 weeks and 2 days kürtaj yasası ile ilgili ve sanırım popüler olan filmlerinden biri, listeye sokulmalı. (detaylı inceleme için bu makaleye bakılabilir: http://www.international.ucla.edu/…-five-r3-ayy.pdf) üstelik bunların birçoğunu devlet bütçesinden bağımsız olarak gerçekleştiriyor (devlet elbette neden ödenek versin değil mi?), bu nedenden dolayı sistem eleştirisi oldukça kuvvetli filmler,ve çoğu yönetmen oldukça genç. dogma gibi bir establish bir akım olmadığından spontan geliştiğin ötürü, kamera/görüntü/ses/sahne vb. konularda yazılı kurallar yok. new wave ismi tabiki de eleştirmenlerin sıfatlandırması, çünkü zaten bir grup sinemacı çıkıp biz new waves'ı demiyor, sadece çektikleri konular görüntü ve seslerin real düzeyde olması aynı diğer new wave akımlar gibi (british, french) bu akımına da bir nevi zorunluluk haline getiriyor. ama bu genel olarak çok tartışılmış bir konu çünkü bazı yönetmenler "new wave"ın hali hazırda 1970'lerde başladığını iddia ediyorlar. bu anlamda çok güzel bir makale var ki new wave mi new europe mu tartışmasını romen sineması üzerinden ele alıyor (http://www.acta.sapientia.ro/…a-film/c3/film3-2.pdf)
    (bu sorguyu zaten son dönem rus sinemasında da yapmak mümkün, misal andrey zvyagintsev)
    wikipedia'da filmlere dair uzun bir liste mevcut: http://en.wikipedia.org/wiki/romanian_new_wave
  • yeni dalga'ların şahsi bakmam gerekirse kralı rumen sinemasıdır. en azından şimdilik . ve tabii subjektif olarak ve kendi nezdimde. nae caranfil'e filan sayılmasa da gerçi, yirmi yıllık bir süreçte, sinemanın şu anda dünyada hareket eden en ama en yenilikçi halidir rumen yeni dalgası. bir zamanlar çek yeni dalgası vardı, milos forman gibi bir yönetmen peydah oldu; hala oscar tarihinde ondan daha fazla oscar alan yönetmen yok. hasılı bir atılım da rumenlerden bekliyorum. bu sinemaya sevgim yıllar içinde öyle böyle yükselmedi. son on onbeş yıldır. belki sadece gaza geliyorumdur. ama ülkemin endüstrisiyle düşününce...

    ben nae caranfil'i çok severim, farkettim ki bunlar bir dönemin sonunun şahitleriymiş. misal asphalt tango müthiş bir projedir. bir çaresizlik destanıdır. kolonyalizme küfrettirir. meğer, caranfil dışında romanya sinema konusunda gayya kuyusuymuş. sene 2007ydi galiba buna ayıkmamın yılı. ya da 2005. neyse.

    ilk baş olarak, rumen sinemasının baba yönetmenlerin biraz dışında kalan uzun plan fetişisti, detay manyağı kara komedi ve çıplaklık konusunda güzel koreografiler yapan radu muntean dan söz etmek gerek, beş filmi olsa gerek, blast çok iyi filmdir. doğa ile insanın ilişkisi gibidir. basit bir hikayeyi çeperleyen başka bir sürü çarpışma gibidir. onur ünlü'nün kesinlikle olmuş versiyonu.

    devam etmek gerekirse, komedinin asla cılkını çıkarmayan imkansızlıklarla neler yapabileceğini defalarca gözler önüne sermiş corneliu porumboiu'un hastasıyız. bu sene de film yaptı bu arada kendisi la gomera. köln'de gösterildi çok şanslıydım ki gördüm. catrinel marlon oynuyor. bu ismi akılda tutmak gerek, yarabbim bu nasıl bir balkan güzeldir! a fost sau n-a fost'u porumboiu' nun öyle bir film ki, sanki oturup başında insan denen aciz varlığın ritüeli yaparsınız. insanlara üzülmek ile haysiyet veyahut şeref kavramının omuzlarınıza çöken ağırlık yapmış vaziyeti ile ilgili düşünüp düşünüp "needeeen?" diye topluma bağırıp çağırmak istersiniz. tabii cahil değilseniz. hele türkiyeliyseniz ve cahil olduğunuzu muhafazakar olduğunuzu düşünmüyorsanız deneyin.. çok basit bir soru var "kasabamızda devrim oldu mu?"

    cristi piui'ye gelirsek, iki üç kamera hareketi ile ne kadar güzel bir sinema nüvesi oluşabileceğini, dar bir alanda, iyi oyunculukla olmasa bile en azından iyi bir ön hazırlıkla nasıl güzel hikayeler anlatabileceğini en son sierra nevada'da gösterdi. bir yemek sahnesinden ibaret gibi olan ama protagonist erkek karakterin, gerçekten şahsiyetini değişen ekonomik şartlar ile nasıl zayi ettiğini harika gözler önüne seriyordu. üzülüyor insan filmde. onun dışında the death of mr lazarescu ve aurora' da ikisi birlikte düşünülmeli ama birlikte 3-4 saatlik bir film bantı eden şeyi acaba piui reyiz nasıl 5 sene içinde bu kadar tutarlı çekebilmiş sorusu aklıma geliyor ve şu şekilde aklımı kaybediyorum "bu zanaat değilse nedir arkadaş!!!" aurora harika bir suç filmi gibidir. bambaşka bir film deneyimi sunar. sinemada izlemeye dahi gerek yok oturduğunuz yerde bile bambaşka bir deneyim sunuyor. vcd'den bile izleseniz öyle yani. damarlarınız çekiliyor gözleriniz kamaşıyor, hasetten ölüyorsunuz arkadaş izlerken sanki.

    ve geldik ana yemeğe.. benim en net favorim olan ve çoğunluğun bayıldığı christian mingui var ki, adamdan bahsetmeye dahi gerek yok sanki. beyond the hills, 4 month 3 weeks 2 day. kısaca şöyle demek lazım; nuri bilge ceylan ne yapamadıysa bence son on onbeş senedir mingui yaptı. yapıyor. yapacak. eleştirdi, politik olmaktan kaçınmadı ve mükemmel pelikül hikayeleri anlattı. onun dışında adrian sitaru'nun best intentions'u özeldir. istanbul'da mihmandarlığını yapmıştım vakti zamanında iksv'de çalışırken bizzat tanışmak için rumen bir yönetmenle. kendisi bence mingui'ye gıcık oluyordu. herneyse, marius olteanu'nun bu sene berlin'de izlediğim monstri'yi mükemmel bir zihinsel romans egzersizi oldu. romansı boş amerikan filmlerinde müzikle sesle şarkıyla oyunculukla aramayın yemin ediyorum. salon aydınlandı herkes gidene kadar bekledim kaldım. çünkü gerçekten aşk denen konsepti değiştirmek istedim. batıya sayasım geldi.

    bu arada rumen sinemasının bence en güzel tarafı ellerinde geçmişlerinden yüzleşebilecekleri elem hikayelerin olmasıdır. ya da o elemlikle garabetlikle başa çıkma dertlerinin varlığı. öyle üçüncü sayfa haberlerinin kitsch bir sarmalda devinmesinden sözetmiyorum. rumenlerin bunlarla yüzleşebilme cesaretine haiz oldukları bariz. biz kendi tarihimizle yüzleşmek konusunda biraz yüzeyseliz. oniki eylül hikayelerini düşünürsek misal, çoğunlukla havada kalan dramın ve abartılı duygusal durumların sinema da gösterilen hali. ama mingui, muntean, piui, sitaru, porumboiu öyle yapmıyor. bir de tabii bu rumen'lerin şöyle bir avantajı var nedense, fransa ve italya'da çok rahat sinema sektöründe çalışabiliyorlar. tabii bizim ülke çok dışa kapalı özellikle de bu küresel koşulların çetin olduğu, global çapta iş bölümlerinin yapıldığı sektörlerde, romen sineması bir şekilde bundan kendini azade edebiliyor, çok rahat paolo virzi ile çalışan görüntü yönetmeni ya da tornatore ile çalışan aktör-aktris yaratabiliyor. biz türkiye'den çıkıp bir tek hollywood'a gidebileceğimizi düşünüyorken adamlar takır takır fransa da italya da filmlerde oynuyor setlerde bulunuyor. geri gelip ülkesinde bir sürü sanatsal ya da endüstriyel şey yapabiliyor.

    cãlin peter netzer aklıma geldi, yukarda child posse'yi yazmışlar harika bir anne çocuk hikayesi var orada, bazı bazı damlıyor bazı bazı sel oluyor akıyor, nasıl bir işçilik varsa yönetmen ve sette bu hale getirmişse olayı aldığı bütün ödülleri hak etmişti. amintiri din epoca de aur dedikleri altın çağ hikayeleri de yine birkaç segment'ten oluşuyor, aklıma sonradan geldi, mingui'de var, rumen sineması merak edenler için iyi bir başlangıç olabilecek bir film sene 2009.

    en iyi beş rumen sineması filmi ile bitiriyorum

    1- a fost sau n-a fost?
    2- marti, dupã crãciun
    3- 4 luni, 3 saptamâni si 2 zile
    4- aurora
    5- amintiri din epoca de aur

    bu arada rumen yeni dalgası demişken karpatların maradonası gheorge hagi'yi unutmamak lazım. kızı sinema okuyor galiba, ya da öyle birşey.
  • içerisinde müthiş filmleri barındıran akım.
hesabın var mı? giriş yap