• kimsenin faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir bkz'ı vermediği hadisedir.

    iki konuda çok yetenekliyiz, birincisi bilim kurgu fantazi edebiyatı okumakta ve bunları "gerçekler" diye savunmakta; ikincisi de dilbilim. dilbilim konusu, türk dilinin üstünlüğünden dem vuranların ve sabetay avcılarının yöntemleriyle içimize sinmekle kalmamış bir de anlambilim* üstadı yapıvermiş bizi üstün türk eğitimi.

    daha birkaç hafta önceki "atatürk'e ibne diyorlar, ama eşcinsel anlamında değil hakaret olarak!" infialinden ve "camiyi kerhane yapacakmış, bunak!" saçmalığından sonra yeni anlambilimsel eşduyum taklidi oyun alanıdır bu hadise. *

    okuduğumuzu/dinlediğimizi anladık mı?

    telefonla arayan bir oğuz bey diyor ki; öcalan erdoğan düşüncesi özde aynı şeydir, ikisi de laik cumhuriyeti yıkmaya çalışıyor diyor; bunun üzerine erdoğan da benim öcalandan çok farkım var. ben şiir okudum, o insan öldürüyor. yani sayın da dese, mevzubahis kişinin kabul edilemeyecek derecede kötü bir iş yaptığı söyleniyor.

    bunu söylerken sadece kelimeleri seçerek, saygı ya da saygısızlık çıkarımı yaparak "kan donması" yaşamak, herşeyden önce insanı gerer. rahat olun biraz, rte karşıtlığı yapılacak çok daha tutarlı ve elle tutular bir çok malzeme var. memur alımlarından, tübitaktan, el kadıdan, sosyal devletin içine sıçılarak oluşturulan balon büyümeden bahsedin. ama allah aşkına şu her daim lanetleyip, işinize geldiğinizde yapmaktan çekinmediğiniz resmi söylem anlambilim diskurundan* vazgeçin.
  • bizim ülkemizde, yargının kararı işimize gelirse "muhteşem üstün hukuk yine doğruyu buldu", işimize gelmezse "ne bekliyorduk ki?" deriz. anayasa mahkemesinin tepesine çöreklenenlerin verdiği karara şakşakçılık yapar, cumhuriyet başsavcı vekilinin verdiği takipsizlik kararını yuhalarız. ama bir şartla; anayasa mahkemesindeki hukukçuların verdiği kararı yuhalayanları faşist, devrim düşmanı, antidemokratik, anti bilmemne ilan ederek.

    şaşırtıcı olan bir başka mevzu ise; erdoğan'ın bu sözlerinden bahsederken "şehide nasıl kelle der yahu?" sorusunu eklemekten imtina etmeyen bir çok insanın, sokakta başı örtülü kadınlara "sıkmabaş", çarşaflı olanlara "ninja" demeyi bir hak, bir ayrıcalık, biz "fikir beyan özgürlüğü" olarak kabul etmesi, bunun hakaret veya aşağılama olduğuna dair en ufak bir itiraz sonrasında bas bas bağırarak itiraz edeni linç etmeye çalışmasıdır.

    kimsenin yaptığı hatayı savunmam, beni bağlamaz, kelle diyenin haklı bir şey yaptığını ifade etmek de değil derdim, benim asıl derdim; başındaki örtüyü gördüğüne "sıkmabaş, örümcek beyinli, keçikli, fruko şişesi, topuzkafa" diye saydırmayı bir hak sayanların burada "insanlık, romantizm" edebiyatı yapmalarıdır. bir başka ayrıntı ise; bunu sözlükte gündeme getiren kişinin yakın zamanda "köpekler" diye bir çok sözlükçüye saydırmış olmasının unutulması. ha birisi kalkıp şehit mehmetçik için kelle demiş, ha sen kalkıp senin fikrini çürütmeye çalışana "köpekler, aç köpekler" demişsin. ne fark var arada? ama dur ya, çaylağa laf atmayalım, sonra klon sözlüklerden cevap geliyor, biz yetişemiyoruz zafer dansına.
  • çocukken mahalledeki büyüklerin ismi “amca” ve “teyze” ile başlıyordu.
    ortaokuldayken öğretmenler odasına girmiştim; öğretmenlerin biribirini “hocam” diye çağırdıklarını gördüm.
    asker ocağında herkes “komutanım” oluverdi.
    çalıştığım işyerindekiler ise ya “hanım”, ya da “bey”...

    benim anladığım odur ki, ortak bir zemini paylaşan insanlar biribirilerini o zemine uygun birer unvanla çağırıyorlar. bunda garipsenecek bir şey yok.
    tabii bu işin anladığım kısmı... anlamadığım kısımlar da yok değil. teröristlerle devlet büyüklerinin bir ortak zemin bulduklarını anlayabiliyorum; ama o zeminin ne olduğunu anlayamıyorum.

    gerçi, ben anlasam da, anlamasam da zemini bulan bulmuş...
    üstüne üstlük zemini bulanlar ünvanı da koymuş.
    uysa da koymuş, uymasa da koymuş...

    (bkz: sayın erdoğan)
    (bkz: sayın öcalan)
    (bkz: sayın el kadı)
  • basbakan abdullah öcalan'a sayin, sehitlere de kelle dediği radyo programinda aklima geldikce tüylerimi diken diken eden bir pot* daha kirmistir.
    rte, öcalan hakkindaki idam kararı için dünya uzerinde esi benzeri bulunmayan bir öneri getirerek kararin halk referandumuna götürülmesini istedi. bu öneri ile dünyanin hicbir kitasinda, ne türkiye'nin girmek istedigi avrupa birliği'nde ne de seriatla yönetilen ülkelerde benzeri görülmetyen bir ceza hukuku tezine imza atan erdogan muhtesem teklifini " bütün siyasi partilerin yarınlarını da rahatlatabilecek bana göre en önemli adım" olarak nitelendirdi.

    erdogan, "gelin hiç bu işin üzerinde durmaya gerek yok. siyasi partiler bu işten kendilerini çeksin, hemen bir meclis kararı alsınlar, işi referanduma götürsünler. referandumla kararını ver, ve bu referandumun neticesinde de "kardeşim millet verdi kararı...ve buna ben inanıyorum ki avrupa birliği de bir şey diyemeyecektir. diğer insan hakları örgütleri de bir şey diyemeyecektir. niye? millete gitti kardeşim, millet verdi kararı, parlamento değil diyecektir ve parlamentoyu da rahatlatacaktır." diye konustu.

    (bkz: ic savasa sürüklenen türkiye)
  • zaman içinde unutulan, şehitlere yapılan saygısızlığın kaydıdır.
  • ak trollerin ugrayamadigi baslik.
  • böyle bir şey yaşanmıştı zamanında
hesabın var mı? giriş yap