• ruyada koku alma duyusu genelde calismaz. bunu kendimce kokunun duyular arasindaki onem sirasina bagliyorum.
    dun gece farkli birsey oldu, gordugum ruyanin ana temasi koku uzerineydi. koku'nun bu kadar onemli oldugu ruya ne uzerine olabilir derseniz, tabii ki sevgili.

    ruyamda; ayrildigim sevgilimle bulusmus, kirlarda dolasiyoruz. simdi hatirlamadigim birseyler uzerine konusuyoruz, aslinda soylediklerini pek dinlemiyorum.
    bir an yuzumu ona cevirdigimde parfumunun kokusu geliyor, normalde kullandigi parfumden farkli bir koku.
    "parfumunu mu degistin?" diye soruyorum,
    "evet, begendin mi?" diye karsilik veriyor.
    onceden kullandigi parfumun daha guzel oldugunu dusunuyorum ama "guzelmis" diye cevap veriyorum. ruyanin etkisi o anda devreye giriyor ve sevgilim baska bir kisiye donusuyor. sasiriyorum, "demek sen o degildin, parfumunden anlamaliydim" gibi bir seyler diyorum, sonrasini hatirlamiyorum.

    uyandigimda ruya cok net bir sekilde hafizamdaydi ve parfumun kokusunu aldigima eminim ama nasil bir koku oldugunu hatirlayamiyorum. zaten normalde de kokulari hafizamizdan cagiramiyoruz, gorsel ve isitsel hatiralar gibi calismiyorlar.

    nitekim ilginc bir seymis, tecrube etmek lazim.
  • bazen rüyalar size gerçekte nasıl bir insan olduğunuzu acımadan yüzünüze vurur.. ben bu gece rüyamda ibrahim tatlıses ile birlikte bir rakı sofrasına oturmuş kendilerinin bu da geçer adlı parçasını söylerken buldum kendimi hem de avaz avaz.. ne ara öğrendim parçayı bilemedim lakin fena icra etmiyordum... içimde yıllar yılı açığa çıkmayı bekleyen bir küçük ceylan varmış da haberim yokmuş.
  • namık kemal'in "istanbul, 1326" tarihli** meşhur mensuresi. "1289 senesi saferinin 14. gecesi* görülmüş bir rüya" cümlesiyle başlar. bir hürriyet perisi görmüştür rüyasında namık kemal, antik yunandan gelen ilahî bir tezyin katarak işin içine der ki: "o zaman bildim ki bu cism-i latif fikirde hayalini, levhada tasvirini seyrederek cemal-i hatır-firîbine meftun olduğum hürriyetin timsal-i semâvîsidir." uyanık bir uykudaki rüya hali namık kemal'inki, bir manifesto. tanpınar'a göre bu küçük yazıyla namık kemal, "yeni bir hayal dünyasına ve estetiğe girer". devamını 19. asır türk edebiyatı tarihi'nden okuyalım [köşeli parantezler, araya girmelerim]:

    --- alıntı ---
    filhakika namık kemal'in muhayyilesini adeta zapteden kadın tasvirine biz ilk önce ve iyice okunursa antik bir heykeli hatırlatan bir sarahatle burada rastlarız. [bu noktada rüyada görülen ve venüs'ü andıran kadının tasviri girer. tanpınar'ın dediği gibi vatan, güzel kadınla cisimlenir namık kemal'de]
    /.../ "bir rüya gördüm, öyle bir hayale bin hakikat fedadır" cümlesinin ilk parçası victor hugo'nun la legende des siècles'inin ilk mısraıdır. [tanpınar söz konusu mısrayı vermiş, fransızca bilenler buyursun: "j'eus un réve les murs des siècles m'apparut!"
    /.../ [tablolar içinden geçen rüyanın dikkat çekici satırları yine] "güya ki pençeleriyle seyf-i teaddiye sarılan şüheda-yı hürriyetin her hem cûşân olan taze hûn-ı siyahı bir derya-yı bîgeran şeklini almış ve emvâc-ı tufan-hurûşuyle dağları taşları ihata ederek heva-yı zulme karşı kabarmış da bağladığı şekilde dona kalmış idi." [nasıl? gözünüzde bir nisan yağmuruyla vücut bulan bir dürr-i yektâ canlandı değil mi? tanpınar, namık kemal'in diğer manzumeleriyle rüya'yı karşılaştırdıktan sonra şöyle diyor:] bu manzumelerin ilk ikisinde bütün manzara, iç görü ve dram hep aynı kadının, rüya'daki hürriyetin başı etrafında toplanır. o vaveylâ'da vatan, hilâl-i osmanî'de yine vatan ve güzellik ilahesidir.
    [artık hülasa edelim yine tanpınar'ın cümleleriyle:] bu yazıda* yaşanmış ve yaşanmış vehmini verecek olana, görülmüş tabloların ve sanat eserlerinin tesirinin karıştığını söylemiştik. /.../ bu istikbal rüyası vaktinde neşredilseydi, aynı zamanda yeni bir edebiyat ve nesir anlayışının da beyannamesi olacaktı.
    --- alıntı ---

    ahmet hamdi tanpınar, 19. asır türk edebiyatı tarihi, s. 371-374, 437-442.
  • ziya paşa'nın yeni türk edebiyatı tarihinde namık kemal'in rüya'sıyla birlikte önemli bir yere sahip, siyasi içerikli meşhur makalesi. "lambadan cigara yakma sahnesi"yle meşhur... ziya paşa'nın paris'e kaçışı, bu süreçte yaşadıkları rüyasının arka planındaki en önemli etkilerdir. tanpınar'ın tanımı daha güzel: "rüya, veraset mektupları'nın ve hürriyet'teki makalelerin tenkidini, zafernâme'nin hücumunu kısa ve hareketli şekilde belki daha kuvvetle tekrarlayan küçük bir fantezidir." bu müthiş fantezinin devamı daha leziz, okuyalım:

    --- alıntı ---
    bir cuma sabahı okuduğu gazetelerdeki fena havadislerin tazyıkı altında kalan ziya paşa hampton court sarayının bahçesinde havuz başında kendi kendine memleketin halini ve ömrünün maceralarını düşünürken birdenbire su değişir, kendisini istanbul'da boğaziçi'nde, beşiktaş sarayı karşısında görür, saraya girer ve bahçe üzerindeki odada abdülaziz'i bulur, onunla konuşur. abdülaziz'in suallerine verdiği cevaplarla evvela avrupa'ya kaçmasının sebeplerini, sonra "muhbir" ve "hürriyet" gazetelerini çıkarmasını onlarda yazı yazmasını izah eder, ondan sonra bir millet meclisi açılmasının lazım olduğunu ve bunun vazifesinin bilhassa saltanat haklarıyla tenakuz teşkil etmiyeceğini, sadece heyet-i vükelânın memleketi istedikleri gibi idare etmelerine mani olacağını söyler. siyaset âleminde kötü idare yüzünden, memleketimiz aleyhinde düşünülen şeyleri anlatır, imparatorluk tebaasının çektiklerini, rumeli'nin halini anlatır. anadolu'nun yangın yerine dönen manzarası üzerinde durur, ecnebi müdahalesinden bahseder, âli ve fuad paşa'ların fenalıklarını, memlekete verdikleri zararları sayar, yine girit ve mısır meselesine döner ve padişah bütün bunların düzelmesi için kendisinden çare sorduğu zaman, âli paşa'nın azli ile kıbrıs mutasarrıflığına tayinini tavsiye eder. /.../ rüya'nın birinci kısmını bitiren kısa konuşma çok ehemmiyetlidir. çünkü âli ve fuad paşa'ların meziyetleri ve milletlerarası diplomatik muhitlerdeki şöhretleri hakkında hâlâ hatırat kitaplarında ve yerli bilgiyle yazılmış tetkiklerde çıkan inanılmaz medihlerin, sadrazama mensup insanlar tarafından nasıl uydurulduğunu anlatır.

    rüya'nın buraya kadar olan kısmını sultan aziz'e biraz hesap verme ve biraz da ona ve efkâr-ı umumiyeye, devletin içinde bulunduğu vaziyeti, fena idareyi ve suistimalleri anlatmadır. âli paşa'nın yalısında geçen ikinci kısım ise, ziya paşa'nın kim bilir kaç geceyi üzerinde uykusuz geçirdiği asıl intikam rüyasıdır.

    ziya paşa, âli paşa'ya derhal kıbrıs'a tayin edildiği emriyle geldiğini söylemez, evvela onunla münakaşa eder, yaptığı fenalıkları yüzüne karşı sayıp döker. onu adeta yavaş yavaş küçültür, nihayet paşanın devrinde adeta efsanevî bir şöhret kazanan nezaketini bırakarak kendi kudretinden bahsetmeğe başlaması üzerine, ona imalı sözlerle vaziyeti çıtlatır: "sizin lisanınızla kaleminizden başka iktidarınızı bilmiyorum paşa hazretleri!" diyerek padişahı nasıl aldattığını kasteder. burada diyalog durur, çünkü mabeyin kapıçuhadarı içeriye girer ve âli paşa'yı kıbrıs'a götürmek için hazırlanan vapurun geldiğini yavaşça ziya paşa'ya söyler.
    /.../
    rüya'nın asıl mühim noktası, hatta eserin kilit taşı, vapurda âli paşa ile konuşmasını bitiren şu cümledir: "emin olunuz, bendeniz ol zebûnküşlerden değilim. benim için en lezzetli şey siz makam-ı iktidarda bulunmadığınızda sizinle görüşmektir." bu cümle, ziya paşa vakıasının bütün sırrını çözer. bir bakıma çok küçük ve biçare bir intikam, sadece hülyada kalan bir tatmin!
    --- alıntı ---

    19. asır türk edebiyatı tarihi, s. 333-336.
  • son bir yılın en etkili rüyasıydı, bilgisayarım koybolmuş ve mağazalara gidip bu benim bilgisayarım mı diyerekten macbook promunu üzerindeki izleriden bulmaya çalışıyordum. tamam bitti gitti bilgisayarım dedim ve uyandım. korku-sevinç karmaşık gerçek duygular o neydi beaaa diye bağırdığımı biliyorum.
  • heyecanlıyım. hatırlıyorum bu kadarını. kapı açık, hafif bir ışık vuruyor merdivenlere, geleceğimi biliyor olmalı...
    tam son basamaktayken aralanıyor kapı. işte orada. özlemişim. bu kadar kısa sürede birisini özlemek sağlıklı mı? normal mi? ya da özlem değil de ben gene mi abartıyorum acaba? eğer ben abartmıyorsam, bu ev hali görünümü içerisinde, dağınık saçlar, ev kıyafetiyle bu kadar da güzel görünmesi normal mi? özlemişim evet boşuna kendimi kandırıyorum.

    uzak durmak lazım biraz belki de, gözlerine, minicik burnuna, dudaklarının kıvrımına baktıktan sonra çok zor değil mi?
    sarılıyım en azından. bu normal sınırların en üst sınırı sanırım.
    hoşbuldum. bulduklarımdan çok mutluyum emin ol. iyi ki buradasın.

    karanlık. bir sis perdesi doluyor ve griye çalan puslu bir ışık hüzmesi içerisindeyim. bir metre ötesi yok. biliyorum ki hemen arkasında o var. elimi uzatıyorum, kayboluyor uzattığım yeri göremiyorum. bir adım daha ileriye atmaya korkuyorum. kaybolurum diye. olduğum yerde elim ileride avuçlarım ona dönük, açık. yardım bekliyorum sanırım... tutacak mı?

    kırmızı bir koltuk. iki kişilik. önümüzde bir ekran, mutlu kılacak, ileride yeniden ve yeniden izleyeceğimiz bir gösteriyi izliyoruz. güldüğünü sarsılan omuzlarından anlayabiliyorum. başı dizimin üstünde, elimi nereye koyacağımı bilememenin rahatsızlığını hissediyorum. saçları geliyor aklıma, oynuyorum saçlarıyla, arada espri şart: hani ben de yok ya, görünce dayanamıyorum. omuzları sarsılıyor yeniden. kokusu burnumda, derin bir nefes alsam diyorum ve hep içimde kalsa. bir rüyanın içerisindeyken uyumak mümkünse uyumak istiyorum. kokusuyla. çok mutlu uyumak ve öylece uyuya kalmak. ama mümkün değil.

    yine kendisi oluyor. evet abartmamışım, her haliyle güzelmiş diyorum giyinip geliyor da dışarıya çıkarken ne kadar da güzel göründüğünü hatırlıyorum, ilk zamanlarını. arada bir cam, bir kaç insan ve bazı bazı bir kaç raf. ama orada, görebiliyorken, ne denli büyük bir açgözlülükle, içercesine izlediğimi anımsıyorum...

    insanlar geçiyor çevreden, nasıl baktıklarını görüp beni kıskandıklarına emin olduğum için mutlu oluyorum başkalarının kıskanç bakışlarından. benimle olduğu için çok mutluyum. bensizken belki bin defa yaptığı her şeyde sanki kendisi yapamazmış gibi düşünüp, bir bahane bulduğum için mutlu olarak elimi uzatıyorum. bazı bazı kırmıyor da eli elime geliyor ya iyi ki eli elimde, yoksa karşıdan gelen bir sürücünün anlık dalgınlığına kapılmamak imkansız. tutup çekiyor beni.

    karanlık. sis perdesi. aptalca bir kaç espri. konuşacak konu bulunamadığında doğan kız çocukları. bir kaç kaçamak bakış. gene karanlık.

    gözümü açıyorum. rüyaymış. titriyorum, üşüyorum mu ne? ateşim var. telefonu almak için kalkıyorum. başım dönüyor. midem de bir bulanıklık var, kafamda da bir garip dumanlı hal. anlamsız. telefonun ışığı gözümü alıyor.
    çağrı varsa diye bir umut. ya da en azından bir sms belki? hayır yok.
    hastayım sanırım.
    anneme gidiyorum, hastayım sanırım.
    neyin var? üşüttün mü?
    ramak kaldı anne. bütün vücudumda halen kokusu. geçtiği her yerde başka bir beraberlik isteğiyle yanıp, yeniden üşüyorum. nerede olduğunu görebilmek için etrafıma bakınıyorum, başım dönüyor.
    yok ki.

    artık rüya bile görmüyorum.
  • dün gördüm bunu ben. ama gerçek rüyaydı, öyle karmakarışık olmayan, tek bir karesi bile unutulmayacak olan bir rüya.

    cunda'dayım. tek başıma. sabahın erken vakitleri. güneş henüz tam ısıtmıyor bile sabah esintisinin dokunduğu yüzümü. asma bir çardağın altında başlıyor rüyam. kahvaltı ediyorum ama ne kahvaltı. zeytinlerle reçellerin bir ahenk, bir sanatçının elinden çıkmış tablo gibi rengarenk uyumun olduğu. elinde tazecik domateslerle yanıma gelen teyzeye günaydın diyorum. hep gülümsüyor, tanrı'nın mucizelerine şükreder gibi.
    kahvaltıdan sonra denize iniyorum. deniz ne çok soğuk ne de çok sıcak. çarşaf gibi salınıyor ayaklarımın altında. dalgalar akşamdan kalma hikayelerini fısıldıyorlar kulağıma. sigaramı yakıyorum denize karşı. çıplak ayakla kumlarda geziniyorum.

    arkadaşımı görüyorum akşamüstü güneşi son merasimini yaparken. birlikte bir masada oturuyoruz, buz gibi biralarımız geliyor denizin kenarına. iyi bir dostla yapılması gereken şeyi yapıyoruz, tavlayı açıyoruz. zarlar bile nasıl aşka gelmiş, hep düşeş geliyorlar. akşam esintisi hafif yanmış derime ilaç gibi geliyor, ateş böcekleri eşlik ediyor bize mangalı hazırlarken. rakıları usulca dolduruyorum kadehlerimize. bir yandan da mangala koyduğum balıkların pişmesini izliyorum. mezeye zaten gerek yok, muhabbetimiz rakıya en güzel biçimde eşlik ediyor. uzakta bir ada kedisi huşu içinde uykuya hazırlıyor kendisini yalayarak.
    sabah yine aynı yerde aynı anda uyanıyorum içim huzurla dolu biçimde.

    günaydın diyorum elinde tazecik domateslerle gelen teyzeye, beyaz kerpiç evin masmavi pervazlarına..
  • sıkıntılı olduğum konulardan biri. bilinçaltıma itmek zorunda kaldığım bir sürü insan ve yer oldu hayatımda, zaman zaman rüyalarıma misafir olmalarını çok istiyorum ama niyeyse tık yok arkadaş? nerde ne idüğü belirsiz nesne, hiç bir şekilde tanışmadığım adam varsa rüyalarıma onlar giriyor. salak saçma takılıyoruz, uyandığımda çözeceğim diye nafile uğraş veriyorum. ne hayra yorabiliyorum, ne de şerre. zamanında freud'dan erich fromm'a varıncaya kadar boşa araştırmışım bu hadiseyi, benim rüyalardan pek bir malzeme çıkacağa benzemiyor.

    bir ara "caponlar bir makina icat etmiş, yakın gelecekte istediğimiz rüyayı görebileceğiz" şeklinde bir geyik vardı, oradan da bir halt çıkmadı maalesef. bilim adamı, mucit filan olsam vaktimin çoğunu kesinlikle bu meseleye ayırırdım. şerefsizim edison kadar muteber bir yerim olurdu insanlık nezdinde, kaçırdık treni anasını satayım.
  • şiirseldir! gece odanıza bir yarasa girer, hiç sesi yoktur! kanadının sesi bile! gece açan bir çiçek gördünüz mü hiç? gerçekten de var! baya açık böyle! ya da gecenin bir yarısında, sadece birazcık rüzgar sesi ve ağaç hışırtısı varken, birden bir bülbülün ötmeye başladığını duydunuz mu? cemrenin düştüğünü içinizde, çevrenizde hissettiniz mi? dünya bir rüyadır bir açıdan. rüyanın en güzel yanı hiçbir uyanık halde deneyimlenmiş duygunun onun duygu yoğunluğuyla boy ölçüşememesidir. jason mraz'dan gelsin: lucky
  • türkçe sözleri aşağıdaki gibi olan güzel bir mor ve ötesi şarkısı.

    (bkz: sözlerini yazayım da tam olsun)

    sözcükler eksilirken
    soğuk tenli sızı dinmeden
    ne unutmak mümkün ne oynamak senle
    hayal ve gerçek hepsi bu düş perdesinde

    rüya biter yalnızlıkla
    yalnızlıkla biter rüya

    duvarda solgun yüzler itip giden
    ve yarım kalmış o sessiz içtenlikler
    ne yaşandıysa saklı günlerde
    izleri ıssız bunaltan gecelerde

    rüya biter yalnızlıkla
    yalnızlıkla biter rüya

    edit: ayrıca kendisinin mp3 formatı elimde bulunmaktadır. bizzat fuat güner'in programından kaydedilmiştir ve akustiktir.

    yıllar sonra gelen edit: vay, vay, vay... o zamanlar hiç anlamazdım youtube işinden falan. şimdi de anlamıyorum gerçi. zefir radyo kod adım ile mor ve ötesi fan sayfasında yardırdığım zamanlarda barış koçak da sayfaya katkıda bulunurdu. sağ olsun o yükleyivermiş. :)

    yutup linki.
hesabın var mı? giriş yap