• iran coğrafyası için savaş taktiği genelde şu şekildedir/şekildeydi:

    iran için tehdit olabilecek iki büyük güç vardır, bunlardan biri steplerden gelen ve mobil ordulara sahip olan göçebeler*, diğeri ise önceleri hellenistik sonraları romalı olan ordularının çekirdeğini disiplinli piyadelerin oluşturduğu devletler. sahip olduğu nüfus gücü mezopotamya uygarlıklarına karşı zafer kazanmaya yetecek güçteydi.

    steplerden gelen ve son derece mobilize olan ordulara karşı iran önceleri satrap olarak isimlendirdikleri yerel beylerle anlaşma yoluna gitti. bu anlaşma karşılıklı çıkar ilişkisiydi ve bir bakıma ilk tımar sistemi uygulamalarından biriydi. yerel beyler belirli sayıda süvari yetiştirir, bu süvarilerin teknik ve lojistik ihtiyaçlarını karşılarlardı, bunun karşılığında da toprakları işletirlerdi. böylece şövalyelerin temeli diyebileceğimiz ağır süvari sınıfı ortaya çıkmıştır; yani cataphract. bu cataphractlara ek olarak iranlılar turanik kavimlerin ordularının çekirdeği olan hafif süvari ve atlı okçularla da tanışmış ve bunları ordularında son derece etkin bir şekilde kullanmışlardır, hatta öyle ki belki yerleşik hayata sahip bir ulus olmalarından belki de başka sebeplerden ötürü atlı okçunun geriye dönerek ok atması kendileri ile ilişkilendirilmiştir; yani part atışı. bu süvarilerden özellikle ağır olanları yavaş oldukları için bozkırın süvarileri ise hızlı olmalarına rağmen ağır süvarilerin zırhını delemediklerinden ötürü iki grubun arasında bir çeşit modus vivendi oluşmuştur.

    piyade sistemi ise ortadoğu coğrafyası ile son derece yakın ilişkilere sahip bir toplum olmasının da etkisiyle kahveden çağırılan adamlardan oluşur. bunlara ek olarak tekrar tımar sistemi ve kralın*** yakın korumaları ile sayıca az, ama savaşta son derece etkin olan bir piyade sınıfı oluştu. bu grup piyade yetiştirmede haklı bir üne sahip olan romalılar tarafından da övülmüş olunacak ki romalılar gruba latincede ölümsüzler anlamına gelen immortals sözcüğü ile isimlendirdiler. grup özellikle sasaniler zamanında son derece etkin bir rol oynamıştır.

    şöyle bir inceleyecek olursak iranlıların geçmişten ders çıkardıkları kanaatine erebiliriz. pers yunan savaşları'na kadar geçen süreç içerisinde farisiler ordularında mezopotamya ya da kafkas uygarlıklarından öğrendikleri chariotlara*** sahiplerdi. bu atlı arabalar gariban piyadelere karşı ne kadar etkin olurlarsa olsunlar disiplinli phalanx lejyonlarına karşı etkisiz kalmışlardır. şunu da belirtelim bir kumandan askerlerini zafer için kendilerini kurban etmelerini sağlayarak savaşmalarını sağlayabilir, fakat içgüdülerinin yaşamını belirlediği olan bir hayvandan yani attan bunu beklemek mantıksızdır. sayıca az olan ve meslekleri askerlik olan piyadeler arka arkaya pers yunan savaşları'nda sonra da iskender'in harekatında disiplinli piyadelere karşı kaybettiler ve bu yenilgi imparatorluğun helen kontrolüne girmesine kadar devam edecek süreci başlattı. böylece askerlik mesleğini yapan daha bilinçli bir sınıf da iran'da doğacaktır ki partlar zamanında askeri sistemler iyi-kötü bir şekilde düzene girecektir. mobilize olan turani kavimlerle yaptıkları mücadeleler iran'ın süvari sınıfının güçlenmesine neden olmuş olacak ki partlar en büyük rakipleri romalıların aksine disiplinli piyadelere değil disiplinli süvarilere ağırlık verdiler ve etkin kullanılan süvarinin yani mobil olan bir ordunun piyade karşısında ne denli üstün olabileceğinin sonucu roma'nın tarihinde almış olduğu en büyük hezimetlerden birine neden olacaktır, carrhae savaşı.

    bizans ile birbirlerini yemeleri sonucu iki devletin de zayıflaması ile başlayan süreç iki devletten birinin geniş topraklarını araplara kaptırmasına diğerinin ise tamamen yıkılmasına neden olmuştur. iran'ın arap/islam kontrolüne girmesinden bir kaç yüzyıl sonra türkler iran üzerinden anadolu'ya akacaklardır. bu esnada devletler sürekli olarak yıkılıp yeniden kurulduğundan, siyasi olarak kesin bir erkin olmamasından**** ve savaş sistemini topyekün değiştirecek bir icatın gelmemesinden ötürü iran'da askeri sistem geçmiştekine benzer bir şekilde devam etti, işin içine biraz daha mezhep ve din vurgusu girmişti sadece.

    barutun icadı ve ateşli silahların etkin şekilde kullanılınca az kayıp verip bir orduyu yenmenin ne demek olduğunu iran coğrafyası insanları 1514 senesinde gerçekleşen çaldıran savaşı ile öğrendiler ve bu kez ateşli silahlara da ağırlık vermeye başladılar. hatta iran'da o kadar iyi arkebüz üretilirmiş ki bir tane venedik elçisi senatosuna yazdığı mektupta bu silahların en teknolojik ve iyi silahlar olduğunu, türklerin iran ile işini bitirince ve böyle silah üreten yerlere de sahip olunca bütün avrupa'ya hakim olacağını falan ileri sürmüştür. genel olarak osmanlıların xvii. yüzyılın sonuna kadar orta avrupa'da son derece güçlü olduğunu varsayarsak, iran coğrafyasının osmanlılara karşı avrupa'ya nazaran daha sağlam bir duruş sergilemesini de bir bakıma anlayabiliriz.

    xviii. yüzyıldan itibaren gelişen siyasi olaylar ve rakiplerinin de askeri sistemlerinin çok değişmemesi** iran'ın askeri sistemini pek fazla değiştirmedi. arada iran kazak tugayı gibi oluşumlar oldu, bu sefer örnek ruslardan alınmıştı. yine de iran gerek rusya'nın gerekse ingiltere'nin nüfuz alanında olduğu için ve iki grupta bir şekilde üstünlüğünü kuramadığından ötürü modern zamana kadar sahip olduğu askeri sistemi çok değiştirmedi, modern zamanlardan itibaren dünyada diğer ülkelerin askeri sistemlerine benzer bir askeri sistem oluşturdu.
  • (bkz: savaş sanatı)
    (bkz: sun tzu)
  • (bkz: #26646374)
  • roma kılıçtır*. baştan şunu diyeyim bu giride roma'nın askeri yapısı detaylı incelenmemiş olup, roma'nın askeri yapısının oluşmasına neden olan olaylara bir göz atılmıştır.

    roma kılıçtır. cermenlerde kılıçtır, galyalılarda. aradaki fark şudur. şimdi tasavvur edin, uzun bir kılıç kullanan kişi fiziksel olarak yapılı olacaktır, olmalıdır. kısa kılıç, yani gladius kullanan bir asker bu kılıçla kendini savunmak için disiplinli bir eğitimden geçmek zorundadır. yine aynı askerin kısa kılıçla kendini koruması için silah arkadaşları da disiplinli olmak zorundadır ki silahı etkin bir şekilde kullanabilsinler ve birliğin çok zayiat vermesini engellesinler.

    roma imparatorluğu bildiğimiz üzere piyade ağırlıklı orduya sahip olan devlet olup, askeri olarak genelde coğrafi bir şekilde ayırabileceğimiz imparatorluktur. roma'nın akdeniz havzasına hakim olmasından kaynaklandığı için karadaki askeri sistemi kadar denizcilik sisteminin incelenmesi de faydalı olacaktır. imparatorluk olarak geniş ve çok farklı coğrafyalara yayılan roma'nın askeri tarihini belirleyen olaylara sırasıyla bir göz atalım.

    brennus vakası ve vae victis:

    roma'nın sistemine arpad şurada değinmiş: (bkz: #27038147) brennus başlığında yazanları okuyup vae victis varyatasını algıladıktan sonra şöyle devam edelim. efendim şimdi siz romasınız ve sağa sola atar yapıyorsunuz. karşınızda ise savaşçı kelt kabileleri var, sizin ordunuza benzer italya'da bulunan irili ufaklı latin devletleri var. rakibinizin kabile konfederasyonu şeklinde örgütlenmiş olan savaşçı bir ulus olması ya da size benzer askeri örgütlenme içinde olması hâliyle işlerinizi zorlaştıracaktır, çünkü uygarlığınız hellenistik uygarlıklara benzer bir şekilde şehir merkezli. bu durumda da rakibinizi ekarte etmek için ya onun gibi savaşçı bir ulus olacaksınız ki bu şehir yapısını terk etme anlamına gelir ve ekstra nüfusa ihtiyaç duyarsınız ya da profesyonel bir ordunun temellerini atacaksınız. profesyonel bir orduda çalışan birey için devlet barınma, silah, erzak, maaş gibi temel ihtiyaçları karşılamakla yükümlü olacaktır. bir meslek olarak askerliğin çıkışı roma'nın gücünün temelini oluşturacaktır. ama burada şöyle bir durum da vuku bulacaktır. belirli bir ücret karşılığı canlarını ortaya koyarak savaşan kişilere ne önerilebilir? işte bu sorunun cevabı birbirleri ile bağıntılı olan iki yanıttır aslında. bunlardan birincisi tabii ki ekonomiktir, yani yağma-köle alma vs gibi. ikincisi ise romalıların bir çeşit ex gratia* olarak belledikleri honorariumdur*. yağma ve köle alma daha sonra bu köleleri satma askeri mâli açıdan zenginleştireceği gibi peş peşe gelen zaferler askerlik mesleğinin şanını artıracaktır. bu da askerliği cazip bir meslek hâline getirecek. kazanılan toprakların getirisi daha çok nüfus, daha çok nüfus demek ise daha çok vergi demek olacaktır ki artan vergi kaynakları sayesinde devlet daha fazla asker alabilecek ve böylece daha geniş topraklara hükmedebilecektir.

    pirus ve pirus zaferi

    italya'daki etrüsk kökenli yerleşim birimlerini ele geçirmeye başlayan roma'ya karşı kimi devletler epir kralı pirus'tan yardım istediler. pirus dediğimiz kral romalıların şanını duymuş olacak ki onları yenmeyi çok ama çok ister ve kendisinden yardım isteyen devletlerin çağrılarına olumlu yanıt verir. bunun neticesi de şöyle olur. romalıların profesyonel ve hellenistik uygarlığın falanj* sistemine nazaran daha gelişmiş olan prototip lejyonları pirus'un ordusuna* karşı canla başla mücadele ederler. roma yenilmesine rağmen pirus'a o kadar çok kayıp verdirir ki epir kralı ordusundan neredeyse yoksun kalacaktır. zaten bir kaç senenin geçmesinden sonra kral ordusunun çoğunu kaybettiği için sicilya'da prototip mafya tarafından taşlanacak ve öldürülecektir.

    romalıların pirus'a kaybetmeleri savaş alanında bir yenilgi olsa dahi taktik ve stratejik açıdan devrin süper gücü olan hellenistik uygarlığın önemli temsilcilerinden birine karşı kazanılmış zaferdir.

    delenda est carthago* ve pön savaşları

    epir kralı pirus'un öldürülmesinin ardından geçen süreç içerisinde roma akdeniz'de yayılmaya başladı ve sicilya'da fenikekökenli bir kavim olan, geiserich'e kadar denizde en önemli rakipleri olacak kartacalılar ile karşılaştılar. kartaca uygarlığı denizci bir uygarlıktı, fenike'nin daha kolonyel olanı diyebiliriz. askeri açıdan roma kadar gelişmiş olmasalar dahi ticaret sebebiyle inanılmaz zenginleşmiş, etkin bir denizcilik ağına sahip, güçlü olduğu denizcilik sayesinde italya yarımadası'nı ablukaya da alabilecek kapasite bir devletti kartaca.

    kartaca ile olan savaşlar esnasında kartaca bol miktarda paralı askerden faydalandı. bununla da kalmadı, yerel kabile beyleri ile romalılara karşı anlaşma sağladı, ki bu durum romalılara bir şeyi daha öğretmiş oldu; diplomasinin önemi.

    romalıların karaya vurmuş olan bir kartaca gemisini ele geçirmesi savaşların seyrini değiştirdi. o zamana kadar denizde kartaca'ya pek çok kez yenilmiş olan roma kartaca gemisini kendilerine örnek olarak gemi üretimine ağırlık verdi ve bir zaman sonra denizde ibre roma lehine döndü. bunun getirisi roma'nın önce sicilya'yı ele geçirmesi oldu. sicilya ele geçirildikten sonra romalılar iber yarımadası'nda kolonyalizmine devam eden kartaca'yı orada da takip ettiler ve iber yarımadasını ele geçirdiler. aynı dönemde denizlerde etkin oldukları için suriye'ye ve yunan yarımadası'na çıkarmada bulundular. bahsi geçen bölgeleri yavaş yavaş ele geçirmeye başladılar.

    pön savaşları'nın bitmesi ve kartaca'nın yıkılması ile denizde ve karada en az kendileri kadar güçlü olan bir rakibi ekarte ettikleri için romalılar vaktinde roma şehrini yağmalamış olan galyalılar ile yüzleşmeye fırsat buldular, özellikle de arverni kabilesi ile. bu geçen süreç içersinde i.ö 2. yy'da gaius marius isimli kişi roma'nın lejyon sistemini reforme etti. reforme edilmiş roma ordusunu incelersek şöyle bir şey görürüz:

    sağ ala--------------merkez--------------sol ala(ala: roma ordusunda cenah/kanat anlamına gelen latince sözcük. kaynak: fi tarihinde okuduğum ve adını şu anda hatırlayamadığım bir romanda geçiyordu, buraya adını yazdım rahatladım.)

    sağ ve sol alalarda yer alan süvariler ordunun vurucu gücü olan süvarilerin çevrilmesini engeller. ordunun önünde yer alan ciritçiler yaklaşan -ve genelde romalılar kadar düzenli olmayan- taciz ederler okçular ve sapancılar ile beraber; opsiyonel olarak 3-5 ballistadır catapultdur vs.de vardır ellerinde. her lejyonerin en az iki adet ciridi vardır, yaklaşan düşmana lejyonerlerde ciritlerini atarlar ve düşmanın saflarının bozulmasını sağlarlar. lejyonun gücü senelerce disiplinli çalışmaktan geldiği için ordunun safı kolay kolay bozulmaz ve arkadaki saflar ile yer değiştirerek bir çeşit sirkülasyon sağlayan roma birlikleri defansif/ofansif bir şekilde düşman ile çarpışır. roma kadar disiplinli ve sabırlı olmayan düşman safında meydana gelen yarılmalar ile düşman birlikleri alalardan gelen süvari yardımı ile kıskaca alınır ve ezilir. aslında romanın sistemi disiplinli bir çalışmadan gelen sabır ile düşmanı yormaktır ki bu durum uzun süre avrupa'da romalılara üstünlük sağlamıştır, iki tane önemli savaş dışında. birisi arminius'un*** roma ordularını pusuya düşürdüğü teutoberg savaşı'dır, diğeri ise adrianopolis savaşı'dır.

    vare vare redde mihi legiones*

    pön savaşları'nın ardından roma açıkçası carrhae savaşı dışında büyük bir mağlubiyet almamıştı. büyük bir mağlubiyet almayan roma o zamana kadar kendilerine at üzerinde ya da yaya olarak misilli silah atan rakibe karşı testudo formasyonu denilen bir savunma mekanizması geliştirmişlerdi. bu savunma mekanizması bildiğimiz kaplumbağa/tosbağa formasyonu. kaplumbağa gibi kabuğuna çekilen birliğin rakibinin okunun bitmesini beklemesidir ki her birlik kendi kabuğuna çekildiği için çok fazla kayıp vermeden misilli silah saldırısını bertaraf edebiliyordu.

    carrhae savaşı'na kadar ağır süvari* ile karşılaşmayan romalıların mağlubiyeti ağır oldu ve 50000'e yakın lejyoner telef oldu. bunun sonucunda da roma doğu sınırında partlara benzer bir süvari örgütlenmesine girdiler. bu durumun bir ilginç yanı vardır, o da imparatorluk ikiye ayrıldıktan sonra bile doğu roma'nın partlara benzer kataphractlara sahip olması, batıda ise eyer kullanımının olmaması. imparatorluğun batısında romalılara süvari açısından rakip olabilecek pek fazla kavim bulunmadığı için romalılar ulan bir de batı için mi eyer, at zırhı yapacağız demiş olabilirler.

    hermann isimli cermen kabile şefi roma'da büyümüş, roma ordusunu incelemiş, onun güçlü yönlerini ve zaaflarını bilen bir kişi idi. cermanyaya döndükten sonra diğer kabile şeflerini de roma karşısında mücadeleye ikna etmiş bir bireydi. teutoberg ormanında varus'un roma birliklerini pusuya düşürdü ve aşağı yukarı 20000 roma lejyonerini yok etti.

    birinci triumvirate zamanında harran'da* alınan mağlubiyetin ardından cermen topraklarında alınan bu kanlı mağlubiyet ilk imparator augustus'u bir dizi önlem almaya sürükledi, limes.

    limes

    limes denilen sistem limitanei adı verilen hafif silahlı askerlerden oluşan sınır sistemiydi. limesler uzun süre imparatorluğun istilasını önlemiş olsa dahi roma'nın durmadan genişle politikasını değiştiren sistemdir. bu sistemde belirli aralıkla gözcü kuleler bulunur, bu gözcü kuleler sınırdaki hareketlikleri en yakın garnizona duman aracılığı ile haber verirlerdi.

    limeslerin haritası:

    http://en.wikipedia.org/…file:limes_and_borders.gif

    roma aşağı yukarı bu sistematikle kavimler göçü periyoduna kadar devam etmiştir. kavimler göçü dönemindeki imparatorluğun batı ve doğu yarılarının askeri yapısı başka bir entry temasıdır.*

    not: spatha kılıcı yerine gladius kılıcını hatırlatan araliaceaeye teşekkür ederim.
  • savaş stratejisini bir yapboz gibi düşünürsek savaş taktikleri bu yapbozun parçalarıdır. savaş stratejisi bütün olarak tek bir yaklaşıma sahipken, savaş taktikleri uygulandığı cepheye göre farklı yaklaşımlar gerektirir.

    mesela savaş stratejisindeki birincil yaklaşım, düşmana niceliksel ve niteliksel üstünlük sağlayarak savaşı kazanmaktır. savaş taktikleri bazen özel kuvvetleri kullanarak az sayıdaki askerle çok sayıdaki düşmanı yenmeyi gerektirir, yani niceliksel anlamda daha zayıf gözüksek de niteliksel bakımdan düşmana üstünlük sağlayabiliriz. bazen de stratejik bir noktaya mesela bir hava üssüne ani saldırı yaparken çok sayıda asker kullanabiliriz, yani nitelik bakımından düşmandan zayıf gözüksek de nicelik bakımından düşmandan üstün bir seviyede olabiliriz.

    savaş stratejisi akıllıca tayin edilen yollardan savaşı kazandıracak anlayışken, savaş taktikleri bu yolları belirleyen hamlelerdir.
  • taktiklerden ziyade biraz da savaş taktiklerini değiştiren silahlardan ve devlet yönetimlerinden konuşalım.

    misalen orta asya'dan gelen ordular son derece mobilize idi, moğollar dahil. peki moğolları bu derece yenilmez yapan neydi? bu sorunun istihbarattan yetenekli subaylara her sene düzenledikleri -günümüzde tatbikat olarak adlandırabileceğimiz- sürek avlarından ortalama bir süvarinin dört ata sahip olmasına kadar pek çok cevabı var. ama bir husus çok önemli, o da yayın değişmesi. kimi tarihçilere göre bir moğol atlısı dakikada altı tane isabetli ok atabilirmiş, hem de part atışı diye tabir edilen şekilde. işte bunu sağlayan kullanılan yayın değişmesi. moğollara kadar orta asyalı göçebe kavimler ) şeklindeki yayı kullanıyorlardı, moğollar gücü ele geçirdiklerinde yay } şekline gelmişti. farkları şudur, ) şeklindeki yayı uzak bir mesafeye göndermek için sol elinizle tuttuğunuz yayı sağ omzunuza kadar germeniz gerekir. } şeklindeki yay ile aynı mesafeye atış yapmak için sol elinizle tuttuğunuz yayı sol omzunuza kadar germeniz yeterlidir. çağdaşlarına göre son derece üstün bir biçimde mobilize ve organize olan bir ordu düşünün, yay germek için daha az enerji harcasın bu ordu; siz at sırtında değil yaya iken yayı gerene kadar adam attan geriye dönüp size attığınız okun iki mislini atabilsin. timuçin cengiz han olurken başlarda aristokrasiyi destekledi-belki de güce ulaşmak için-, ama han olduktan sonra sazı eline almaya başladı; aristokrasiden ziyade meritokrasiye yöneldi. güçlü bir kral olabildi, ama biraz daha zorunu da becerdi ve halkının gözünde bilge bir han oldu. her neyse cengiz han uzar gider, o yüzden buradan buyrun (bkz: cengiz han/@flavius aetius).

    falanjlar hakkında en azından uzun mızraklı birlikler diyebiliriz, ama ya falanjlara benzeyen terciolar, swiss armoured pikemen birlikleri. bu adamlar sıkıntılı insanlardı, bir de bunlara tepki olarak doğan landsknecht birlikleri vardı; onlar da sıkıntılı adamlardı. günümüzde dosta güven düşmana korku salan isviçreli muhafızlar gustav adolf'a kadar tarihin akışını değiştirdiler. yazılmışına buyrun: (bkz: #6564113) gustav adolf'a kadar geçen süreç zarfında -belki macaristan hariç, ki onlar da 1526'da kaybediyorlar- kıta avrupasında savaşlar piyade ağırlıklı oluyor, ateşli silahlar yeni yeni kullanılmaya başlıyor. örme zırhlar yerlerini dökme zırhlara bırakıyorlar. dökme zırhlı süvariler hızlı hareket edemiyorlar, uzun mızraklı piyadeler tarafından biçiliyorlar. yaylar gelişmiş, crossbow denilen yayları çiftçiler bile etkili şekilde kullanabiliyor.

    1520lerde almanya'da thomas müntzer, florian geyer gibi kişilerin önderliğinde protestan ayaklanmaları başlıyor. geyer demişken hakkında güzel bir marş için buradan buyurun:(bkz: wir sind des geyers schwarze haufen) augsburg barışı yapılır yapılmasına, ama sonrasında 1618-1648 arası gerçekleşen otuz yıl savaşları patlak verir. gustav adolf süvarilerin önemini tekrar kanıtlar avrupa'ya. seyyar sahra topları geliştirir. vestfalya antlaşması'ndan sonra almanya'nın parçalanması, ardından geçen süreç içerisinde prusya'nın güçlenmesini bana nedense roma'nın güçlenmesini hatırlatır. hani meşhur bir laf vardır ya her devletin ordusu vardır, prusya ordusunun devleti vardır. inanılmaz bir disiplin, rivayete göre savaş alanında sanki bir tatbikattaymış gibi hareket ederlermiş. prusya militarizmi gücünü junkerlere dayandırırken yetenekli kralları ile kıta avrupasında neredeyse rekabet edilemez duruma geldiler, ordu-devlet anlayışı krallarının lakaplarına bile yansımıştı: misalen, çavuş-kral lakaplı friedrich wilhelm i. ilginçtir avusturya imparatorluk tacını ilk taktığında bu durum prusya'nın öncülü olan brandenburg krallığı zamanında gerçekleşmişti. prusya'nın güçlenmesi için avusturya ile hesaplaşması gerecekti, hesaplaşdılar ve silezya'yı almayı başardılar. barry lyndon filmindeki gibi, inanılmaz disiplinli, junkerlere dayanan bir ordu. aslında ilginçtir, prusya ordusu günümüz tabiri ile profesyonel ordu idi, avrupa'nın profesyonel ordularla tanışması ise osmanlıların yeniçerileri aracılığı ile olmuştu. prusya ordusu'nun bir diğer farkı ise almanların auftragstaktik dedikleri taktik çeşidi idi. taktik aslında basitti, her birliğin savaş alanında bir görevi vardı. generaller altlarındaki subaylara onlar da bir alttlarındaki subaylara savaş esnasında ne yapılması gerektiğini söylerlerdi, böylece ordu birbirinden bağımsız hareket eder gibi gözükse de ortak bir amacı gerçekleştirmek için farklı amacı gerçekleştirmeye çalışan insanlardan oluşurdu. savaş esnasında duruma göre hareket eden avrupa'nın çok önünde bir taktikti, yine de napolyon'a karşı tutmamıştı.

    prusya demişken, fransa'ya ucundan bir değinelim. (bkz: l'etat c'est moi). brandenburg hanedanlığı merkezi bir devletin savaşlardaki gücünü görmüştü, bu da dursun burada.

    napolyon çoğu harp tarihçisine göre belli bir taktiği olmayan, savaş esnasında aldığı kararlar ile usta bir satranç oyuncusu gibi savaşları kazanan bir generaldi. gerçi kendi tabiri ile harp okulunda öğretilenleri iyi uygulayan bir generaldi. yine de napolyon'un stratejileri hakkında harp tarihçilerinin buluştukları noktalardan biri, onun topçuları inanılmaz etkili kullandığıdır. bunlara istinaden napolyon hakkında söylenebilecek iki şey varsa biri kardeşini neden asker ile birlikte hareket etmediği, cepheyi önden görmediği için onu azarlayan mektubudur; diğeri ise italya seferi'ne çıktığı esnada topu bile olmayan orduya yaptığı konuşmadır. sanırım harika bir taktisyen olduğu kadar, inanılmaz derecede askerin güvenini kazanan ve ona moral veren bir generaldi.

    o kadar avrupa demişken, kolonilerden bahsedersek ingiliz kolonilerinin birinde isyan patlak verdi; güney afrika. felemenk kökenliler, ki boer deniliyor kendilerine, gerilla savaşı'nın temelini attılar bir nevi. uzun zaman ingiliz ordusuna kök söktürdüler.

    ruslarda ise ivan grozni* boyarları katledip, merkezi bir devletin temelini atmıştı, kaçan boyarlar ya da boyarlar katledilene kadar boyarlardan kaçan halklar ise kazaklara* sığındı. beyaz ordu-kızıl ordu arasındaki iç savaşta bile ilginçtir çarın gücünü bu kazaklar oluşturuyorlardı. ilk rakipleri olan tatarlar, daha sonraki rakipleri olan kafkas milletleri gibi at sırtında tüfekli, kılıçlı ve mobilize bir ordu. uzun zaman steplerde rus ordusunun belkemiğini oluşturdular. her ne kadar muadilleri olan sipahiler, hussarlar, dragoonlar vs ile karşılaştırılabilecek kalitede olmasalar da, boşa dememişler never start a land war in russia.
  • videolardan ve savaş taktiklerinden ziyade bir şeyler karalanmışı için buradan buyrun:

    http://aetiusflavius.wordpress.com/…acag-uzerine-i/
  • vur-kaç.
  • dünya üzerindeki hemen bütün büyük askeri başarılar her seferinde ya yeni bir taktiğe ya da yeni bir silaha dayanıyor.

    büyük iskender phalanx dizilimiyle, romalılar lejyon sistemiyle, hunlar ve moğollar atlı okçulukla, erken ortaçağda avrupa'yı domine eden fransızlar ağır zırhlı şövalyelerle, fransızların kıta hakimiyetini kıran ingilizler kalın zırhları delen longbowlarıyla, osmanlılar topçuluk ve lağımcılık başta olmak üzere barutun kullanımıyla, osmanlı'yı gerileten avusturyalılar süvarinin tüfek kullanmasını sağlayan tüfekleriyle, avusturya'yı avrupa'nın kıyısına iten ve modern çağları başlatan napolyon askerlerine phalanx sistemine benzer bir dizilimde ünlü st. ettienne piyade tüfeğini vererek, nazi almanyası meşhur panzerleriyle ve nihayet amerikalılar tekil hedefleri değil çok geniş alanları tarumar edip düşmanın ekonomik açıdan belini kıran stratejik bombardımanla başarı sağladılar.

    hepsini anlıyor ve kabul ediyorum...

    ulan peki bu araplar o ilk arap-islam imparatorluğu'nu neyle kurdular? bildiğim kadarıyla ne taktiksel ne de silah envanteri açısından hiçbir yenilik getirmediler. bu adamlar orta asya'dan ispanya'ya kadar nasıl egemenlik kurabildi anasını satayım?

    ps. gelen mesajlar hep ideoloji yani yeni dinin eski düzendeki eşitsizlikleri hiç değilse bir noktaya kadar ortadan kaldırması üzerinde duruyor. bu egemenliği sürdürmede işe yarar ama kurmada pek sanmıyorum. toprağı ezilenlere dağıtmak için önce toprak sahibini yenmek gerekir.
  • en güzel taktik geliştirici oyun (bkz: medieval total war)
hesabın var mı? giriş yap