• bu da fırat menşeeli bir türküdür... -nedendir- çok severim ben, hazinlidir...

    -bir valinin bir kızı warmış da, dillere destanmış da, ewlendiği gün, gelin gözdürülürken, köprüden geçirmek icab ettiğinde, köprü taburun ağırlığını taşıyamamış yıkılmış, bu kız ölmüş, bu da orada yakılan bir ağıtmış- diye biliyorum, yannışsa gel uyar, gel erekte et beni.
  • kırklar dağının düzüğüğüğüey,
    ziyaret çarptığ bizi.
    kör olasın suzan suzi, suzan suzi suzan suziğeğeğey
    sular apardi bizi.

    köprü altı kapkara,
    suzan gel beni ara.
    saçlarıma kumlar doldu,
    tarak getir sen tara.
  • bir hikayesini daha duydum, o da şu biçimde;

    dicle'nin kenarındaki, kırklardağı'nın arkasında, "kırklar ziyareti" varmış (halen de vardır, inanmayan gidip görebilir). çocuğu olmayanlar, buraya gelip, dilek eder, adak adarlarmış.

    olay böyleyken, çocuğu olmayan zengin, süryani bir ailenin kadını, gelip dilek dilemiş, adak adayıvermiş. neticesinde bir kız çocuk sahibi olmuş ve onun adını da suzi (suzan) koymayı uygun görmüş. annesi her doğumgününde, suzi'yi süzler, kırklar ziyareti'ne götürüp, kurban kestirirmiş.

    zamanla, suzan çareyi büyümekte bulmuş ve büyümüş, serpilmekten de geri durmamış; tam serpilirken de, müslüman komşularının evladı adil'le aşık oluşmuşlar. yine bir doğum gününde, annesi suzi'yi, kurban kesilmesi için krıklar ziyareti'ne salmış. adil de, bunları takip edivermiş sinsice. hizmetçiler kurban keserlerken, aralarından sıyrılan suzi, adil'le kuytuda yiyişmiş, boşalmış. bu saygısızlığa tavır koyan kırklar ziyareti, suzi'yi oracıkta çarpmış, çarpılan kız, dicle'ye düşmüş ve boğularak ölmüş, adil de, "hasktir" diyerek aklını kaybetmiş.

    gerçekten sarsıcı.
  • bu türkünün ikinci bölümünü yavuz bingöl o şimdi asker filminde söylemiştir.
  • ilk kez kendim de kucukken kucuk emrah’tan duydugum turku. kucuk emrah henuz meshur olmamis, hala diyarbakir’da dugunlerde sarki soyleyen bir cocuktu, acemice kaydedilen bir kaseti sehirde elden ele cogaltiliyordu. suzan suzi de o kasetteki sarkilardan biriydi. kucuk emrah buyumeden once, ray-banlari takip saclari joleleyip tarkan taklidi danslarla aleme madara olmadan cok onceydi.

    ilk kez cocukken bir yaz tatilinde dogdugum sehir diyar-i bekir’e gittigimizde duydugum turku. babaannemler kavurucu yaz gunlerinde bile buz gibi kalan daracik bir sokaktaki tas eyvanli sehir evinden vilayet civarindaki apartman dairesine tasindiktan cok sonraydi. aksam vakti serinlesin diye kova kova su dokulen, camasir iplerinde dizim dizim biber ve patlican kurutulan apartman balkonlarinda dedemin yolunu gozledigim zamanlardi. karsi apartmanda balkon komsusu bir suzan teyze vardi, babaannem ona hep suzi derdi, su-ziiiii diye uzata uzata. sarkiyi bizim suzi’yle ozdeslestirmistim, “kor olasan suzan suzi”yi duydukca bizim suzan teyze ne kabahat islemis acaba, niye ona kor olasin diyorlar diye merak ederdim.

    ilk kez diyarbakir’da duydugum, ne zamandir da hic isitmedigim, unuttugum turku. turkudeki gencleri karanliklarin almasi, ziyaretin carpmasi gibi, sehri terorun almasindan, pkk’nin carpmasindan once, sehirdekilerden imkan bulanin canindan bezip kendilerini turkiye’nin batisinda bir yerlere atmasindan cok onceydi. sehrin uzerinde jetler, helikopterler ucup durmazdi o zamanlar, askeri lojmanlarin etrafi diyarbakir surlarina nispet eden duvarlarla cevrili degildi. elimden tutup baglar, melikahmet, trafik bahcesi gezdirirlerdi beni sakinmadan. bir tek gazi koskune gidilmezdi, babama gore orasi ipsiz sapsizlarin yeriydi. hos, babam ankara’daki genclik parki’na, lunapark’a da ipsiz sapsizlarin yeri derdi, bu durumda gazi kosku guzel eglenceli bir yer olmaliydi. ipsiz sapsizlar eline silah alip daga cikmadan onceydi, babamin saclarina turkudeki kumlar gibi aklar dolmadan cok onceydi.

    eksi sozlukte gorene kadar ne kadar zamandir hic isitmedigimin farkinda bile olmadigim turku. en son duyusum kim bilir ne zamandi? bildigim, cocukken her yaz hevesle gitmeyi bekledigim sehirden teror yuzunden uzak kalmadan once, sonunda bu yaz turist olarak gidisimden cok onceydi. bu yaz gazi koskundeki kerevetlere kurulup semaverden cayimizi ictigimizde de aklima gelmedi suzan suzi, mardin kapi civarinda surlarin ustunden kirklar dagina, hefsel baglarina, dicleye, on gozlu kopruye bakarken de, bakircilar carsisinda birinin nemrut un kizini soyledigini isittigimde de. son duyusum dedem olmeden, sulalem diyarbakir’i terketmeden once, diyarbakir arinip, agac-cimen yesillenip sonunda huzura kavusmadan cok onceydi.

    suzan suzi beni cocuklugumun diyarbakirina goturen, diyabakir’in bahtini dusundurten turku simdi.
  • annemin hic sevmedigi ve asla sevmeyecegi turku
    (bkz: #7587439)
  • diyarbakır'da yaşamış olan tüm cemaatlar tarafından çeşitli hikayelerle sahiplenilen türkü. ama mekan belli, kırklar dağı, dicle üzerinde, diyarbakır mardin kapı'dan bakıp görülen, çıkıp on dakika yürüyünce ulaşılan on gözlü köprü'nün hemen yanında yükselen kırklar dağı'nın düzünde varolduğu farzedilen ziyaretin hikayesi. belli ki suzan suzi bir ermeni kızımız, belli ki biri sevmiş suzan'ı, kalkmış gitmiş adak adamaya kırklar dağındaki ziyaret'e. dicle kabarık, ziyaret bir yana, şehir bu yana. oğlan şafi mi, ermeni mi, alevi mi hiç bilemeyeceğiz. hatta yardıma çağırdığı suzan mı yoksa anne mi.. onu dahi bilemeyeceğiz. lakin bu türküyü bugün sevenleri biz seveceğiz.
    şimdilerde sözlerine gazi köşkü lafı eklenmiş, oysa suzan suzi dicle'nin sularına karıştığında gazi henüz kargaları kovalamakta.
  • (bkz: little susie)
  • "kör olasın suzan suzi"
    şey gibi bu kısım. yetim kalasın ömer, kısmı var ya bir türkünün. onun gibi.
    sensiz olmuyor allahın cezası, der gibi.
  • bütün suzanları suzileştiren türkü. bir de bunun gibi bala bala zeynebim vardır ballaştırır.
hesabın var mı? giriş yap