• bu feminist ilkeye halime kökçe, elif çakır gibilerin sarılması caiz değildir. zira sünni fıkhında taciz-tecavüz vakalarında dört şahit olmazsa tecavüz edene tazir cezası uygulanır. kadınların yemini ise muteber kabul edilmez. yani halihazırda sünni fıkhı "kadının beyanı kabul edilmez" derken sünnilerin "kadın beyanı esastır" diye yırtınması komik oluyor.
  • hukuk felsefesi anlamiyla jurisprudence tartisan insanlarla ("tek bir masumun suclu addedilmesi, 10 suclunun cezasiz kalmasindan kotudur, o yuzden ortada baska kanit yoksa magdurun sozunu esas/karar verici kabul edemeyiz"),

    faydaci * bir yaklasimi ceza yasasina uyarlayanlarin ("iftira ile suclanacak insanlarin sayisi ve cekecekleri ceza, bu yasanin caydiriciligiyla zulumden kurtulacak kadinlarin sayisina ve zulmun buyuklugune kiyasla daha az, o yuzden yasa yararlidir" yahut "toplumun yapisi ve kurumlarin isleyisi goze alindiginda bu yasa suclulari caydirmaktan ziyade tecavuze ugrayanlarin oldurulmesine yani daha cok zarara yol acacaktir" ),

    mevcut durumu karsilayacak hukuk ve yasalar hakkinda konusmak yerine, uzun vadede benzer suclari azaltacak temel faktorlere odaklananlarin ("refah seviyesi yukselmeden bunlar azalmaz, yasalar tarafindan korunabilmek icin ekonomik ozgurlugunun olmasi gerek yoksa seni magdur edene muhtacsin, polislere egitim sart, vb"),

    ve hukuk, ahlak, ceza yasasi sallamayip, butun perspektifini salt tecavuz konusuna, olabilecek en sig haliyle sinirlayanlarin ("feminist kezbanlar cozuttu" yahut "ataerkil toplumda erkekler avantajlarini kaybetmemek icin buna karsilar")

    sanki ayni seyi ayni frekansta tartisiyorlarmis gibi birbirlerine cevap verdikleri bu ortamda, konunun corba olmamasina imkan yoktu. masumiyet karinesinden bahseden adamla "sen de erkeksin, rahatca taciz edebilesin diye olasi iftiralari bahane ediyorsun" diye cevaplayan arasinda bir diyalog yok, ayni masada oturup farkli muhabbetleri yapan insanlar bunlar.

    ote yandan "biz ogretmeniz, ne ogrenciler goruyoruz tiriviri bir seye gicik oldugu icin olur olmaz iftiralar atan, bunlardan nasil korunuruz" diyen insanla "kadin boyle bir konuda iftira atamaz, siz erkek oldugunuzdan anlayamazsiniz" diyen kisi ayni muhabbetteler ama birbirlerini duymuyorlar. daha dogrusu ikincisi ilkini duymuyor. ("ogrencilere taciz edip, sonra iftira diye agliyorsunuz orospu cocuklari" diyen ise muhabbete bodoslama giren, girdigi gibi de masadan kovulan sarhos ibistir)

    -------------

    ben daha muhendis kafali oldugumdan jurisprudence muhabbetleri beni biraz bayiyor, ozellikle genel gecer ilkelerden bahsediyorsak. ornegin biri iskencenin her sart altinda yasak olmasina paralellik cekmis. eger hastanelere bomba baglamis bir teroriste bombalarin yerini ogrenmek icin iskence yaparsaniz, o tek istisna dahi, yasanin temelindeki etik standardi yoketmis oluyor. evet. evet de, ben diktator olsam ve boyle bir durumla karsilassam, hukuk felsefesi okumak yerine kesin tassaklarini ogrenin bombalarin yerini diyecegim. zira o istisnanin uzun vadede toplumun degerlerinde yaratacagi erozyon, yolacacagi ahlaki "slippery slope", kisa vadede elde edecegim kazanimlardan (kurtulan hastalar) daha dusuk benim yargima gore.

    simdi bunu konumuza uyarlarsak, bu "10 suclunun kacmasi, tek bir masumun cezalandirilmasina yegdir, o yuzden magdurun iftirasiyla hapse girmeyi kolaylastiracak bir duzene gecemeyiz"e gelelim. bu kuralin arkasinda yatan arguman su: toplumda zaten suc cok fazla, hepsini cezalandiramayiz pratik nedenlerden oturu, insanlar bunu kabullenmis durumdalar. ote yandan masumiyetin devletce yokedilmesi daha az kabul edilebilir bir durum, boyle durumlar artarsa insanlarin yasalara olan inanci cok daha cabuk eriyecek. [mesela islemedigi bir suc icin ebeveyni tarafindan tek bir defa cezalandirilan bir cocuk, isledigi suclarin ancak yarisi icin cezalandirilan bir cocuga kiyasla daha az riayet edecek kurallara. daha kotusu, o cocugun durumu kardeslerini daha cok etkileyecek ikinci cocugun durumuna kiyasla]

    tipki iskence konusunda oldugu gibi, bu konuda da -salt tecavuz konusu degil, kanitlarin yetersiz oldugu ve taraflarin tanikligina bagli tum durumlarda- istisnalardan yanayim. daha ziyade optimum dengelerden. ceza hukukunun hedefi, ceza vermek degil de caydirici olmak, nizami saglamaksa, masumiyetin ihlaline bu derece hassas olmak bana akillica gelmiyor. sonucta o ihlalden ugrayacagin zararin, halihazirda devam eden suclarin cezalandirilmasiyla elde edecegin yarardan daha az olacagi durumlar var.

    ornegin pek cok kisi tecavuz/dayakci iftirasina ugrayabilir ama bundan hukum giyme sansini epey azaltmanin yollari var. ortada baska kanit yoksa, yani magdurun sozu tek kaynaksa, adami direkt hapsetmek yerine izleme (casusluk manasinda degil de probation) baslatilir, taraflarin tarihcelerine bakilir, komsularin karakter tanikliklari gozonune alinir, asilsiz suclamanin cezasi buyuk olur, vs. bunun karsiliginda elde ettigimiz ise sadece islenen onca sucun onemli bir kisminin ("onemli bir kisim" derken bunu farzediyorum, illa ki bir arastirma vardir benzer bir kanunun cinsel suclari ne oraninda dusurdugu uzerine, onun sonuclarina gore fikrim degisebilir) cezasiz kalmasini engellemis olmak degil, ayni zamanda uzun vadede milyonlarca kadina yarayacak bir caydiricilik. 10 suclu/1 masum formulunu tekrarlayanlar, denklemin ikinci kismini, caydiricilik sayesinde preemptive bicimde korunmus masumiyeti unutuyorlar. bu farazi bir getiri degil, sonucta cinsel suclarin buyuk cogunlugunun rapor edilmedigi ve bu sayede alenen islendigi bir toplumdayiz; turk kadinlarinin ucte biri evlilik ici tecavuze ugruyor mesela, inanilmaz bir oran.

    kisacasi, prensip olarak karsi cikacak kadar bagli degilim herhangi bir ahlaki/hukuki standarda, lakin hersey uygulamadaki detaylara bagli.
  • masumiyet karinesi erkek egemen bir söylem değildir. insan haklarının temel ilkesidir.

    bu öneri yasalaşırsa, tecavüz edilen kadın sağ kalmaz bu ülkede.
    ya da en iyi ihtimalle yıllar boyu ölümle,... vs. tehdit edilir.
    konuşmaması için "gereken yapılır."

    lütfen... "evreka" demeden önce sonuçlarını düşünün...
  • biri cikip dese ki : 'basbakan bana tecavuz etti'
    o zaman ne olacak?
    diye soru sordurtan ilke.
  • bu konuda ısrarla ve tekraren vurgulanması gereken şudur, suçun ve mağduriyetin doğası nedeniyle, taciz ve tecavüzde kadın beyanı üzerine soruşturma açılmalıdır. karakola gelen, polis çağıran, şikayet başvurusu yapan kadına, "e, sen taciz diyon, adam da yapmadım diyor, kime inanacaaz", "o da istedi diyor", "mahkemede bi şey çıkmaz burdan hadi evine git" denemez. soruşturma aşamasında tanık, mağdur, zanlı ifadeleri, olası diğer-geçmiş mağdurların ifadeleri ve maddi delillerle suçun sabit olduğunun anlaşılmasında görev, kolluk gücüne (polis-jandarma) ve adli sorumlulara (savcı-hakim-avukat) aittir.

    ancak ikna edici, beyanı destekleyici delil veya delillere, mağdurunki dışında tanıklığa ulaşılamazsa, beyan üzerine mahkumiyet verilemez. türkiye'deki namus anlayışı gereği birçok kadın rıza ile oluşan durumlarda (bazen kendi hayatını-namusunu-geleceğini kurtarmak için, bazen aile baskısıyla) taciz-tecavüz suçlamasında bulunabiliyor. kadınların bir kısmı dengesiz olabiliyor, bir kısmı kötü niyetli olabiliyor. diğer yandan, itiraf etmek lazım ki, haksız tecavüz suçlamasında bulunan kadın sayısı, tecavüze uğrayıp polise gitmeyen kadın sayısından çok azdır, yüzde biri falandır herhalde, sorunun böyle de bir yanı var, ancak adalet; masum insanları yalan beyanla hapse tıkacak mahzurları olan bir hukuki pratikle temin edilemez.
  • evrensel hukukta yeri olmayan saçmalıktır.
  • hâlâ şu cümlenin hukuken ne anlama geldiğini bilmeyen bir sürü tip entry yazıyor, algılara oynuyor, bazıları da elinde tuzlukla koşuyor. bakın ne demiş onlardan bir zevat: "konuyla alakalı bir diğer yaygın destek toplama taktiği de tepkiler artınca 'yhaa biz onu iddialar ciddiye alınıp soruşturulsun anlamında söylüyoruz' diye yan çizmek."

    yan çizmek değil bu, okumak ve bilmek. bu konuda toplumu aydınlatmak için hukuk akademisyenleri oturup hukuk makalesi yazıyor "beyan esastır ne demektir?" diye, tane tane anlatıyor, insanlar okuyup öğrenen, kendini geliştirebilen varlıklar çünkü. ama önyargılı olduğu kadar hukuk bilmemeye de yemin etmişe benzeyen kimileri, bunu kendi popülist vizyonlarınca "destek toplamak" için yapılmış sanıyor. pardon ama o sizin bilgisizliğiniz, vizyonsuzluğunuz. bir ülkede herkesin mi her konuda fikri olur? "hukuk dili" dediğimiz şey neredeyse yabancı dil gibi bir şey! o terimler sizin kafanıza göre anlam kazanmıyor. anlamını bilmiyosak tabii ki paşa paşa gidip hukuk metni okuyacak, öğreneceğiz, kalkıp burda saçma sapan entry'ler girmeyeceğiz.

    bilgi sahibi olmadan fikir sahibisiniz, tekrar ediyorum, hukuk terimleri sizin kafanıza göre yorumlayacağınız şeyler değildir. "beyan esas alınsın"="kadının her dediği doğru" anlamına geliyor sanıyorsanız önce bir zahmet hukuk terimlerinin anlamını öğrenecek, sonra yorum yapacaksınız. ki bu, aslında her konu ile ilgili. ona buna yok "ortadoğulu", yok "çomar" demeyi biliyorsunuz, ama okuyup kendini geliştirme konusunda kendinizi daha üstün görüp "çomar" dediklerinizi itham ettiğiniz kadar tembelsiniz siz de. önce bu cümle hukuk kozmosunda ne anlama geliyor onu öğrenin yahu! (bkz: #57050892)

    not: başlıklar ısrarla "kadın"a çevriliyor ama ben bu konuda "mağdur beyanı" demeyi tercih ettiğimi yıllardır belirtiyorum. 4 sene önce de "buna bir erkek olarak sizin veya oğullarınızın da ihtiyacı olabilir" diyorsun, alın bakın şimdi ensar vakfı'nda 45 çocuğa tecavüzü konuşuyoruz. kadın, erkek, çocuk, gey, travesti, transseksüel; her zaman mağdurun beyanı üstüne soruşturma açılmalıdır. şikayete bağlı suçlarda, savcı denen şahsın, şikayetçinin beyanını yok sayarak soruşturma açmaması hakimcilik oynaması demektir. soruşturma açmadan, delil toplanmadan, müddei dinlenmeden yobaz savcıların "kovuşturmaya yer yoktur" demesi hukuku zedeler. savcının işi delil toplamaktır, o delillere göre de hakim karar verir, savcı değil! savcıların ideolojik ve dini sebeplerle, iddiaya yönelik hiçbir delil toplamadan etmeden, kafasına göre "bence kovuşturmaya gerek yok" diyebilmesi hem adalete olan inancımızı yok eder, hem görevini kötüye kullanmaktır, hem de hakimin de yerine geçmeye kalkmaktır. herkes işini düzgün yapmalı, kanunlar da, yönetmelikler de süs mertebesine indirilmemeli. "işinizi hukukla çözün" diyecekseniz, hukukun düzgün işlemesi için de ses çıkarmaya mecbursunuz.
  • edit: bu entry'yi dün bir taciz olayı yaşadıktan sonra olayın şokuyla girdim ve metni tekrar koyuyorum. sadece ekleyeceğim birkaç şey daha var.

    burada günlerdir bu konuyu tartışıyorsunuz ya, kadınların bunu nasıl kötüye kullandıkları, feministlerin sizin deyişinizle feminazilerin nasıl da bunu art niyetli istediklerini sayfa sayfa, güzel, akıcı dilinizle ve mantıklı argümanlarınızla yazıyorsunuz. tabii ülkenin dışından, hak ve hukukun işlediği bir ülkeden ötmek kolay.

    haksızsınız! hem de daha bugün bunun kurbanı olduğum için biliyorum. ve hala şokunu atlatmış değilim. tacize uğradım! nereye gideceğimi ve ne yapacağımı bilemedim.

    metrobüste yaşlıca bir amcanın yanına oturdum, amca yanına oturduktan sonra ceketini kucağına koydu ve ellerini de altına soktu. dikkat etmedim, banane başkasının ne yaptığından değil mi, özgür ülke burası? kendi yerimde hiçbir temas kurmadan ve rahatsızlık vermeden müzik dinleyip, telefonumu kurcalıyordum. köprüye yaklaşırken birden bacağımda soğuk bir şey hissettim. önce çantamın metal parçası sandım; ama bir yandan da göğsüm sıkışıyor, bir şey yanlış gidiyor diye düşünüyorum. hala amcaya konduramadığım için bakmıyorum. bacaklarımı alıp uzaklaştırdığımda tekrar hissedince bir de baktım ki parmakları benim koltuğumun üstünde. dışarı doğru kaykıldım belki anlar da durur diye, yanımda duran diğer adama çarptım o da bana baktı ne yapmaya çalıştığımı anlamak için ve amcayı gördü ve gıkını çıkarmadı. ben de amcaya döndüm o anda ve bir de ne göreyim diğer eli ceketin altında hareket ediyor. ona baktığımı görünce bacağıma tekrar dokunmaya yeltendi ve ben o şokla sadece yerimden kalkıp yanımdaki adamı da iterek uzaklaşabildim. hemen sonra da indim.

    bakın benim bir değil bir sürü şahidim vardı! adam sadece bana dokunmaya kalkmadı, topluma açık ortamda mastürbasyon yapıyordu. ben gıkımı çıkartamadım. bağıramadım, yardım istemeyedim, gören kişi umursamadı. ben öylece kendimden tiksinerek kaçtım oradan. şimdi de kendimden nefret ediyorum bir şey yapamadığım için. ben ki hakkını savunan, erkeklerden korkmayan, eşitliğe inanan ve eğitimli biriyim. feminist değilim, erkek düşmanı değilim. merak etmeyin açık veya tahrik edici değildi kıyafetim, iş kıyafetlerim vardı.

    ama sesimi çıkartamadım, şikayet edemedim. olacakları biliyordum; çünkü bağırsam veya polis çağırtmak istesem önce otobüstekiler beni sorgulayacaklar, koskoca bir amca neden yapsın ki böyle bir şeyi, açık genç bir kadın iftira atıyordur kesin. polise gitsem, polis önce inanmayacak, ikna edene kadar beni vazgeçirmek için bir sür şey deneyecekler, en son da amcanın yaşından vurup sadece bir özürle olayı kapatmaya çalışacaklar. biliyorum; çünkü daha önce başıma geldi.

    evet sizin hukuk anlayışınız ve dünya görüşünüz sağ olsun; şu an bir sapık daha özgür bir şekilde hayatına devam ediyor. bir kurban daha sesini çıkaramadığı için kendine kızıyor ve yaşadığı şeyin etkisiyle vücudundan tiksiniyor. teşekkür ederim.

    ps: daha sonrasında ise yaşadığım saçmalıklar devam etti ne yazık ki, söylediğim insanların "neden vurmadın, bağırmadın, polise haber vermedin." demesi gerçekten derinden yaraladı; çünkü en yakınlarımın bile bir anlık empati kurmadan, benim vermem gereken tepkiye odaklanmaları üzücüydü. evet belki beni güçlü ve özgür bir kadın olarak görüyorlar; ama o anda gerçekten çok zayıf ve aciz oluyorsunuz olayın şokuyla ve olması gereken tepkiyi veremiyorsunuz. olaydan sonra kendimi en çok suçladığım nokta da oydu zaten, neden tepki verip, polisi çağırmadım, diye yedim bitirdim kendimi.

    polis karakoluna daha sonra gittim, hala yapılabilecek bir şey olup olmadığını görmek için, yukarı da söylemiştim beklediğim tepki pek parlak değildi. önce bir güzel azarlandım, neden anında polisi aramadığım için ve suçlandım benim gibi korkaklar yüzünden sapıkların sokaklarda dolaştığı ile ilgili, türk kızları *evet kadınları değil* böyle ezik davrandığı için sapıklıklar bu kadar artmış son yıllarda. ne güzel mağduru suçlamaya devam... evet bizim suçumuz sapıkların artması; gerekli adli işlemler yapılmadığı ve caydırıcı cezaların olmaması değil.

    en güzel kısmı ise polis memurlarından birinin diğerini gönderip benimle yalnız kalmak istemesiydi. daha sonra kişisel sorular sormaya başladı, ailemle mi yaşıyordum, kaç yaşındaydım, okuyor muydum, sevgilim var mıydı gibi. sonrasında sürekli çok etkilenmişsin, çok zayıf gözüküyorsun, bence travmatize olmuşsun gibi laflar duymaya başladım. bu arada kendisi aslında çok anlayışlı ve sadece mağdurların psikolojilerinden konuşuyormuş gibi gözüküyordu, önce kuşkulanmadım. sonrasında, kimse gelmiyor mu senin yanına, yalnız mı olacaksın dedi, şikayet için birine ihtiyacım olmadığını söyledim. sonrasında desteğe ihtiyacım olup olmadığını sordu, kibarca reddettim. daha sonra tekrar gözlerimde korkuyu gördüğünü ve yaralandığımı, çok etkilendiğimi söylemeye devam ettikten sonra erkek arkadaşım bana dokunduğunda ne hissedeceğimi sordu. ben ne sorduğunu anlayamadığım için şaşırdım ve o da "yani seks yapabilecek misin erkek arkadaşınla? ben mağdurların yapamadığını duymuştum, bence erkek arkadaşın sana dokununca da tiksineceksin değil mi?" diye açtı ne demek istediğini. ben de bu konunun şikayetimle alakası olmadığını söyleyerek kapatmaya çalıştım. ona göre daha fazla konuşmalıymışız bu konuyu, ancak o zaman şokumu atlatabilirmişim. tiksindim, yabancı bir erkeği geçtim, görevi gereği şikayetimi dinlemesi gereken bir erkek benim seks hayatımı ve bundan sonrasının nasıl olacağını konuşmak istiyordu. ve inanın bana uydurmuyorum, gözlerindeki o açlığı ve isteği görmeliydiniz, anlatmamı, ona açılmamı istiyordu. teşekkür ederim şikayetimi daha sonra avukatımla yapmak istediğimi söylediğimde ise hala ısrar edip biraz daha oturmamı söyledi, yalnız kalamayacak gibi duruyormuşum, iyi hissedene kadar konuşabilirmişiz. bir şey demeden gittim.

    eğer polise gitmemin sonucunun ne olduğunu hala merak eden varsa söyleyeyim, tabii ki şikayetimi almadılar ve kamera kayıtları olduğu halde çok fazla iş olduğunu söyleyip, bir sonuç çıkma ihtimalinin düşük olduğu için hiç onları uğraştırmamamı tavsiye ettiler. tabii ki polis memurunun uygunsuz soruları da yanına kaldı...

    işte tam olarak bu oluyor bir mağdura türkiye'de.
  • "haklıyken haksız duruma düşmek" diye buna deniyor heralde, ki türkiye'deki feminist hareket bunu sıklıkla yapıyor.
    madem "masumiyet karinesi" sözüyle ikna olunmuyor, şöyle anlatayım.

    1) herkes yalan söyler / söyleyebilir.
    2) olmayan bir şeyin ispatı olmaz.
    3) gerek n.ç. davası, gerekse ülkemizin güzide hakimleri tarafından verilen vicdan yarası kararlar, binlerce yıldır taa roma imparatorluğuna kadar uzanan hukuk felsefesi ve sistematiğinin suçu değil, uygulayıcıların suçudur. masumiyet karinesi, kadın-erkek ayrımı yapmadan, kişinin temel hak ve özgürlüklerinin güvencesidir. bu ilkeyi sırf tecavüz suçu için bile olsa, tersine çevirmek her bireyin özgürlüğünün karşısında bir engeldir.

    ne yapmalı?
    1) adalet bakanlığı'yla ve bilimum ilgili bakanlıklarla görüşüp, (işe yarar mı bilmem) hakimlerin katılmasının zorunlu kılınacağı seminerler düzenlenmeli, kadının mağduriyeti, tecavüz davalarındaki ispat zorluğu anlatılmalı.
    2) üniversitelerin ceza kürsüleriyle irtibat sağlayıp, doktrinde farklı görüşler, belki ispat vasıtaları üretilmesi için görüşmeler yapılmalı.
    3) içişleri bakanlığı'yla görüşüp (yine işe yarar mı bilmem) emniyet teşkilatına, tecavüz ve tacizle ilgili seminerler düzenlenmesi sağlanmalı.

    kanunun suçu yok, suç uygulayıcılarda...
    uygulayıcıları eğitmezseniz, "delil yetersizliği"nden daha çok tecavüzcü salınır sokaklara. bu iktidarın eğiteceği yok, o belli.

    ama yüzlerce yıllık "bireylerin özgürlük ve güvenliği"nin güvencesi masumiyet karinesini, üç günde alaşağı etmeye kalkışana kadar, daha makul, "mümkünâtı olan" yollar seçilmeli.
  • hukukun genel ilkelerine aykırıdır.
    estağfurullah, kimse kimsenin gerizekalı olduğunu iddia etmiyor.
    isveç'teki hukuk sistemini, ceza yargılamasıyla özel hukuk davaları arasında fark olup olmadığını bilmeden karşılaştırmalı hukuk üzerine yorum yapılmaz.
    verilen linkte de sadece bir blog görüyorum. belki yazarın yorumu, belki gerçekten böyle bir kanun / madde / içtihat var, belki de yok. ama bahsi geçen paragrafta tazminattan bahsedilmiş. dolayısıyla türkiye'deki özel hukuk davalarına tekabül eden bir düzenlemeden bahsediliyor.
    velhasıl, ister isveç'te kabul edilmiş olsun, ister olmasın... tek tarafın beyanıyla hüküm tesis etmenin adil olacağını iddia etmek mantık dışıdır.

    kişisel not: feminizmin suyunkaldırmakuvettizmden farkı olmadığını iddia eden bir eşitlikçi olarak, türkiye'deki feminist hareketin, kadına kazandırdıklarının yanında, verdiği zararları da görmek lâzımdır.
hesabın var mı? giriş yap