• kamu barışını bozmaya elverişlilik ve kamu güvenliğinin tehlikeye düşmesi denen saçma kriterlerden dolayı sadece çoğunluğun faydasına çalışır. azınlık haklarını korumada hiçbir işe yaramaz. çünkü azınlık zaten güçsüz olduğundan kamu barışını ya da güvenliğini tehdit edecek bir potansiyeli de yoktur.

    yani devlet aslında şunu demektedir: "ben azınlık olarak senin hakkını gözetmem. ama dağa çıkıp 30 sene terör estirirsen dile benden ne dilersen".

    resmen yasanın şu hali teröre teşvikten başka bir şey değil. bir tek yasa metninin sonuna "yerse" yazmayı unutmuşlar.
  • "halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"

    kanun maddesindeki nitel ve nicel ayrımcılığa dikiz: '*bir kesimi*nin benimsediği *dini değerler*'.

    iki kişi benimsersek bir kesim sayılabiliyor muyuz? bir kesimleşmeden dini inancımıza hakaret edildiğinde kamu barışını tam randımanlı bozamayacağımızdan okey mi oluyor? ayrıca hakaret gibi muhatabına yönelik alenileşmiş 'olumsuz kanaat'i içeren bir söylemin 'kamu barışını bozmaya elverişli olması' gibi bir gerekçelendirmeye nasıl kapı açılabilir?

    maddeden ben şunu anlıyorum: hakaretin kendisi değil yarattığı ardılı tepkiler kamu barışını bozuyor. yani hakareti kamu barışını bozan şey değil, kamu barışını *bozabilecek* olan süreci *başlatabilecek* şey olarak işleme almak durumundayız (bkz: somut tehlike suçu) (bkz: soyut tehlike suçu). bu durumda bir taraf diğer tarafa hakaret ettiyse, diğer taraf ne yapıyor olmalı ki kamu barışı bozulmuş olsun? karşılıklı hakaret illa şiddete, sistematik ve somut ayrımcılığa evrilmek zorunda olmadığına göre, işin nitelik değiştirmesi gerekmiyor mu?

    nedenselliğin doğası gereği, dini değerlere alenen hakaret edenler değil de, dini değerleri hakarete uğradığı gerekçesi ile muhatap oldukları söyleme denk düşmeyen 'şiddetli eylem' ile tepki veren taraf kamu barışını bozmuş olmuyor mu? kesimler arasındaki hukuk, tıpkı kişiler arasındaki hukukta olduğu gibi, içeriği ne olursa olsun bir söyleme şiddetle yanıt veren tarafı cezalandırmak, kamu barışı için toplumdan tecrit etmek zorunda değil mi? hakaret (ya da, eleştiri) izafi, soyut bir söyleme şiddetle karşılık veren tarafın kabul edilemeyecek zaafını merkeze alan, ''hakarete uğrayan şiddete başvuracaktır/başvurabilir, onu da biz söylem tarafından engelleyelim ki herkes şiddete yatkının, hazımsız ve kontrolsüzün ortalamasına göre yaşamak zorunda kalsın'' gibi bir düzenleyici, caydırıcı önkabul olabilir mi? olursa bedeli nasıl olur?

    tam burada 216'daki kurgusal tuhaflığa dikkat çekmek istiyorum:

    kanun maddesinin başlığındaki suç tanımına bir zum yapalım: 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik *veya* aşağılama''

    tahrik, benim anladığım anlamda şiddet, engelleme nevinden doğrusal fiziksel bir sıkıntı, ya da, doğrudan sonuçlar doğuran sistemik bir ayrımcılık yaratması kesin olan bir eyleme yönelik açık davet ve emir söylemine girmek demek. 'bunları asın kesin, doğrayın, gördüğünüz yerde yüzlerine tükürün, malları-kanları helaldir, komayın' gibi doğrusal yönelim belirten bir söylemi de 'bunlara iş vermeyin, bunlara ev vermeyin, aş vermeyin, yol vermeyin, kız vermeyin, pas vermeyin' tarzı emir kipleriyle değerlendirerek tahrik'ten sayabiliriz.

    aşağılama ise ancak dolayımı, türetilmesi ve 'bunlar aşağılıkmış, demek kiii:...' tarzı rastsal-farazi çıkarımları ile, yani ideolojik etkinliği nispetince tahrik'i ve tahrik'in hedeflediği sonuçları doğurabilecek bir söylem olarak kabul edilmeli. şimdi bir kanun maddesi bu denli ayrıksı iki ayrı nitelikli eylemi *aynı ceza* ile karşılayacak şekilde vazediyorsa, o maddenin gerekçelendirmesine dahi gelmeden kurgusunda ciddi bir sorun olması gerekmiyor mu? tahrik ile aşağılamayı hangi şekil ve şartta, hangi içtihadi önkabul ışığında aynı çatı altında, aynı cezai yaptırım ile nefret suçları ile birlikte cem ediyoruz?

    bu dini değerlere iliştirilmiş önkabul, her şeyden önce 'zaten bu inançlılar böyledir, hakaret duyunca gaza gelir, yakar yıkar, uğraştırırlar.' önkabulü değil midir? e öyleyse bu kanun maddesi alenen halkın herhangi bir dini inanca ait kesimine bile değil tamamına 'sözlü hakarete fiziksel şiddetle yanıt verme ihtimali olan abidikler' yakıştırması yapmıyor mu? resmen ve alanen hakaret etmiyor mu?

    dahası kanun böylesi bir önkabul ve imaya açık tedbir koyup, handiyse şiddete yasal dayanak hazırlayarak olası her türlü 'kamu barışını bozacak karşı eylem'i yarı-meşru kılmıyor mu?

    evelemeden gevelemeden söyleyelim: hakaret dahi olsa, azmettirmeye yönelik olmayan herhangi bir eleştirel, kanaat bildiren söylem'in karşılığı, söylemsel denkliği olan (hakaret, tenkit, kınama, vb.) karşı-söylem'dir; daha fazlası olamaz. eğer söylem'e tahrik gerekçesiyle şiddet içeren eylem yanıtı verme hakkı olduğunu düşünenler varsa, eylemlerini yaptırımlarıyla göze almış sayılırlar; hakarete uğramışlığı eylemlerine hafifletici gerekçe gösteremezler- göstermelerine de kapı aralanmaz. karşılıklı hakaretleşmeden doğan gerilimin çözüm sahası ceza hukuku değil karşılıklı ve grup içi iletişim, dayanışma ve meşru muhalefettir. kamu barışı diye bir şey varsa onun tanımı, kurulumu ve yaşatılması ilk evvela kamunun işidir, onun son dayanağı ve sigortası olan ceza mahkemelerinin ve hukukunun değil. kamunun bu asli sorumluluğunu gasp eden, onu çocuklaştırmak pahasına korumak için yazılmış 216/3 gibi hiç bir kanun maddesi barışı ve iletişimi strateji konusu haline getirerek imkansızlaştıracak mahiyette olamaz.

    ve elbette yazının bu son kısmında adalete ne kadar inandığımı göstermek için adaletin temel ölçütü olan fenerbahçeliliğimi sarı (adaletin rengi) lacivert (sevecenliğin ve benzeri erdemlerin rengi) kaşkolumu öperek göstermek istiyorum. (kaşkolunu çıkarıp sallıyor) 1071, 1453, 1907, 1919, 1923... nusaybinli çocuk, bağdat caddesinde bayrağa selam duran dede. bunların da elbette adalet nosyonuyla bir ilgisi olmalı! (sesini kalınlaştırarak bağırmaya başlıyor), bağımsız yargı ve adaleti sağlamasını umduğum ve bağırarak bitirdiğim her cümlenin sonunda vöööö vööö ederek mevzuyu anladığınızı gösteren kitleler— klan adaletinin tesisi için sizden ümitliyim! (alkış ve tezahürat için es verip, mağrur bir ifadeyle yarım daire çize çize halkı selamlıyor) hitap ettiğim demografiği çaprazlama kesen isimler olan hz. ali, nazım, kısakürek, marx ve fredi merküriden vecizelerle süslediğim bu retoriğin sonunda haklılığıma sizin de ikna olduğunuzu inanıyorum. olmadıysanız ben üstüme düşeni yaptığım için müsterih olacağım; ne yapaydım? hayatım boyunca nirvana fallacylere gömülüp müthiş projeleri hayata geçiremeden sönüp gitse miydim? işte kant okudum, yetmedi, üstüne sikerim kantını demek pahasına adalet için meydanlarda atkı bile salladım! renk metafiziği ve idealizmi yaptım; adaletsizliği hukuki içtihat ve usül çerçevesinde eleştirmekle yetinmedim, klan adaleti için sizlere çağrıda bile bulundum. bir köşede yitip gitseydim daha mı iyiydi? (ağlıyor)
  • edit: entry iade edilmiş, bir hatadan dönülmüş neyse ki, bu vesileyle başlığımda yazarak veya mesaj atarak dayanışma gösteren bütün arkadaşlara, ve entry'yi canlandırıp nazik mesajıyla haber veren kanzuk'a teşekkür ederim.
    ..........

    evvelsi gün ittihat ve terakki cemiyeti başlığına yazdığım eleştirel entry, "götümüze girebilir : şikayet edildi, tck m.216'ya muhalefet" gerekçesi ile silinmiş. geçen ay da "liboş" başlığında yazdığım entry anlamsız bir şekilde silinmişti, moderasyon ile iletişime geçtikten sonra tekrar iade edilmişti. sözlük gibi her gün belki milyon tane entry yazılan bir platformun moderasyonunda hatalar olması normaldir elbette, ancak bu durum bana hatadan ziyade hukuktan zerre kadar anlamayan ya da daha kötüsü, bile bile yetkisini kötüye kullanan, yani siyasi görüşü doğrultusunda entryler silen bazı moderatörlerin varlığı ihtimalini düşündürüyor açıkçası. bu vesileyle işbu madde üzerine iki kelam edelim.

    öncelikle, "gerekçeli karar hakkı" diye bir kavram vardır, anayasa m. 36'da ele alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki temel bir haktır. anayasa madde 141/3: “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” gerekçeden kasıt da, "işbu fiil falanca kanun maddesine muhalefet etmektedir" şeklinde bir şey değildir, ilgili fiilin işlenip işlenmediği ve işlendiyse kim tarafından işlendiği kanaatine nasıl varıldığının, fiilin kanunun hangi maddesine tam olarak niçin aykırı olduğunun izah edilmesi, iddia ve savunmaların, delillerin tartışılması gerekir. yani gerekçeli kararı okuyan biri, mahkemenin o karara varış sürecini adım adım takip edebilmelidir. mesela söz konusu fiil eğer bir yazı ise, o yazıdaki hangi cümle veya kelimelerin suç teşkil ettiğinin tane tane açıklanması gerekir. mahkeme sadece "ben bu yazının şu kanun maddesini ihlal ettiğine karar verdim" diye kestirip atma hakkına sahip değildir; niçin o kararı verdiğini, herkesin takip edebileceği bir şekilde gerekçelendirmekle mükelleftir.

    ekşi sözlükten ideal bir mahkeme performansı beklemiyoruz elbette, ama en azından silinen entry'deki tam olarak hangi cümle veya kelimelerin ilgili kanun maddesini nasıl ihlal ettiğine dair zahmet edilip de iki cümle yazılması münasip olurdu, böylelikle moderasyonun keyfi bir şekilde hareket edip etmediğini, gerçekten de hukuki bir kaygısı olup olmadığını anlama imkanımız olurdu. bir hukukçu tarafından yönetilen sözlükten en azından bunu beklemeye hakkımız var diye düşünüyorum. yani paragraflarca gerekçe beklemiyoruz, iki cümle yeterli, ittihat terakki ve liderlerine yönelik eleştirel bir entry'nin tck 216'ya muhalefet içerdiği sonucuna nasıl vardınız yahu? bu bir moderatörün kişisel işgüzarlığı ve suiistimali midir, yoksa sözlüğün genel tutumuna uygun bir davranış mıdır, bunu bile kestiremiyoruz ki şu durumda?

    ilgili kanun metnini ele alalım:

    "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama
    madde 216- (1) halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

    maddenin birinci fıkrasında, "halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini" şeklinde 5 adet kesim sayılır. "suç ve cezada kanunilik ilkesi" ve yine ondan neşet eden ceza hukukundaki kıyas yasağı gereği, işbu sayılan 5 kesim dışında herhangi bir kesim kanun kapsamında ele alınamaz. çünkü kanun sınırlı sayıda kesim saymıştır: (bkz: numerus clausus). hürriyet kaide, yasaklar istisnadır; istisnalar dar yoruma tabidir, yani yorumla kapsamı genişletilemez.

    ittihat ve terakki cemiyeti bir sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir halk kesimi değildir, yüz sene önce varlığı sona ermiş bir siyasi partidir. varlığı sona ermemiş olsaydı bile, kendisine yöneltilen eleştiriler ve hatta hakaretler dahi, yürürlükte olan anayasa ve 90/5 uyarınca tabii olduğumuz aihs çerçevesinde ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmak zorundadır. zaten siyasi partiler, tüzel kişiliklerdir, hakaret suçu tüzel kişilere karşı işlenemez, yalnızca gerçek kişilere karşı işlenebilir. ve halkın bir kesimini, 100 yıl önce varlığı sona ermiş bir siyasi parti aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmek fiilen de imkansız bir şey olup, yine bir ceza hukuku kavramı olan "işlenemez suç" kapsamındadır. halihazırda ölmüş bir kişiyi öldüremezsiniz.

    kaldı ki, madde kapsamında kin ve düşmanlığa alenen tahrik fiilinin varlığı da suçun oluşması için yeterli değildir, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin de doğması gerekir. yani bu suç bir somut tehlike suçudur, fiilin kamu güvenliği açısından nasıl açık ve yakın bir tehlike doğurduğunun da ortaya konulması gerekir.

    "765 sayılı yasanın 312. maddesinde fiilin suç olması için sadece sanık tarafından söylenmesi ve yazılması yeterli görüldüğü halde, 5237 sayılı tck’nda belirtilen hususlar yeterli görülmeyip … bu nedenle açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması unsuru aranır hale gelmiştir. gerçekleşen fiilin dış dünyada meydana getirdiği etki ve tepki gözetilmekte, açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması halinde fiil suç sayılmaktadır. yasanın gerekçesinde açıkça belirtildiği gibi buradaki tehlikenin somut tehlike olduğu yönünde bir kuşku bulunmamaktadır. söz konusu suçun oluşması için kamu güvenliğinin bozulması tehlikesinin somut olgulara dayalı olarak ortaya çıkması gerekir. her olayda, somut tehlikenin varlığı aranmalıdır.

    ayrıca, anayasanın 25, 26 90’ıncı maddeleri gereğince iç hukukumuzun bir parçası sayılan aihs. 9 10’uncu maddeleriyle güvence altına alınan düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarının aşılıp aşılmadığı yönünden de değerlendirme yapılmalıdır. t.c. anayasasının 26 ve ihas’nin 10. maddeleri, düşünce hürriyetinin resmi makamların müdahalesi olmadan haber veya bilgi almak veya vermek serbestliğini de kapsadığı gibi haber alma, öğrenme özgürlüğünün özel bir şekilde önemsendiğini hatırlatmaktadır. avrupa insan hakları mahkemesi, 10. maddede garanti altına alınan bir ifade kullanarak bu özgürlüğün demokratik toplumun temel taşlarından olup, kişinin ilerleyip gelişmesinin koşullarından birini teşkil edeceğini ve bu özgürlüğün sadece zararsız sayılan haber ya da fikirler bakımından değil, aynı zamanda, devlet yahut halkın bir bölümü için aykırı, kural dışı veya endişe verici olanları da içerebileceğini, demokratik toplumun vazgeçemeyeceği açık fikirliliğin gereği olduğunu kabul etmiştir.

    somut olayda davaya konu köşe yazıları bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde, şiddet içermediği, bu yazılar nedeniyle toplumda hiçbir tepki meydana gelmediği, açık ve yakın bir tehlikenin mevcut olmadığı, bu nedenlerle de ifade özgürlüğü kapsamında olup 5237 sayılı tck’nun 216. maddesindeki tanımlanan suçun unsurlarının oluşmadığı ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde mahkumiyetine karar verilmesi,

    sonuç: yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı cmuk. nun 321. maddesi gereğince bozulmasına, 20.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi." yargıtay 8. ceza dairesi esas: 2010/6293 karar: 2012/21247 tarih: 15.10.2012

    ikinci fıkradaki "aşağılama" fiili de, yine aynı sebepten, ittihat ve terakki cemiyeti'ne karşı işlenebilecek bir fiil değildir. son olarak, ittihat ve terakki cemiyeti, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerler"den de değildir, dolayısıyla üçüncü fıkra kapsamına da giremez.

    bu ülkede bir istibdat rejiminde yaşadığımızın farkındayız, ben de bir avukat olarak içimden gelen her şeyi olduğu gibi sözlüğe dökmüyorum zaten, ama sözlük gibi türkiye'deki ifade özgürlüğü standartlarının gelişmesinde ciddi bir rol oynadığını düşündüğüm ve çok önemsediğim bir mecranın, mevcut yargı pratiğinin bile gerisine düşen uygulamalara kalkışması hepimiz açısından hazin bir durum. sözlüğü sözlük yapan şey, ifade özgürlüğüne cari hukuktan bile daha dar sınırlar çizmek değil, bilakis o sınırları imkanlar elverdiği ölçüde zorlamak idi. şu anda da sözlüğün yapması gereken, en azından aihs 10. madde ve aihm içtihatları doğrultusunda bir moderasyon politikasını yürütmeye çalışmak ve bunu becerebilecek bir moderasyon ekibi oluşturmak için liyakat ilkesini uygulamak olmalı. savcılıktan talep gelirse verin ip'mi ben gider ifademi veririm, ortada sadece bir tane sözlük yazarından şikayet var diye saçma sapan gerekçesiz entry silmek de neyin nesi? ittihat ve terakkiyi dahi eleştiremeyeceksek defolup gidelim zaten buradan, neyin peşindeyiz?

    velhasıl, bu saçmalığa imza atan moderasyondan entrynin tam olarak hangi cümlesi ile kanunu ihlal ettiğinin açıklanmasını, eğer bir gerekçe sunulamıyorsa entrynin iade edilmesini talep ediyorum.
  • halkı kin ve düşmanlığa veya aşağılamaya karşı koruyan güzide kanun maddemiz.
    hukukla pek bir bağlantım olmadığından dolayı bu madde hakkında merak ettiğim bişey var. ben sayın erbakan hocamızın deyimiyle patates dinine inanan bir türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım. dinimce kutsal olan patatese karşı yapılan bıçaklı ve kızgın yağlı saldırılar, üstüne üstlük hmmm nefis olmuş diyerek çatır çatır yenmeleri beni aşırı derecede tahrik ediyor, her an benim dinimden olan 50-100 arkadaşımı -facebook üyeliği alıp, patatese inanan 1000000 kişi buraya gelsin tarzı başlık açıp sayıyı katlatma ihtimalim de var- toplayarak bu kışkırtmalara karşı koyabiliriz. peki yasal yollarla mahkemeye müraacat etsek dini değerlerimize saldıran hemen hemen 70 milyon kişiyi bu maddeyi kullanarak soruşturtabilir miyiz. aynı madde azınlık olan bizleri de kucaklar mı.
  • yeri geldiğinde "göte göt dedirtmeyen"* maddedir. orasından burasından çekiştirilerek dünyanın çevresinde 4 tam tur atılabilecek elastik ne idüğü belirsiz tck maddelerinden biridir.
  • kısa ve sert içimli bir madde. depremle, karla kıyametle yaşamaya alıştıktan sonra birlikte yaşamaya alışılması gereken kanun maddemiz oluyor. kanun boşluklarının çok faydalı eserler olduğu bilinir ama bu hükümde pek nizami olmayan boşluklar mı var, bana mı öyle boş bakınız veriyor...

    örneğin:
    sosyal sınıf tahrik etmek. (???) peki, hadi kışkırtan kötü adam olmak olsun.

    araştırma sektöründe sosyal sınıf abecesi eflemeye * kadar varmıştı en son. şimdi orta sınıf bir araba ya da b statüsü aile arabası kullanmak en latif c duygularının soförü olmak demektir desek biplenecek miyiz? kışkırtıyor bakın latif c.

    hem (bkz: samsun 216)
  • bize ssg tarafından hatırlatılan madde.

    aslgkakgkajgjhkakg.
  • valla bir tek sunni muslumanlara calsan madde.
    afedersin rum, afedersin ermeni dersin, ermeni dolu dersin, kizlbas, mumsondu dersin tik yok.
    baskasi sunni muslumanlara birsey der hemen oooo...

    (bkz: fazıl say'ın 10 ay hapis cezası alması)
  • sadece inançlıların lehine uygulanan bi kanun maddesi.

    bundan sonra asla üşenmiyorum ve ateizm veya dinsizlikle ilgili aşağılayıcı bir ifade kullanan kim olursa savcılığa bildiriyorum.
hesabın var mı? giriş yap