• sözlükte fazla ilgi görmemiş olmasıyla beni şaşırtmıştır. imdb puanının da bekletilerin altında olması enteresan. film çok iyi kurgulanmış enterasan bir hikayeye sahip. ben kanallarda öylesine gezinirken tutuldum filme. ayırdığım zamanın hakkını fazlasıyla verdi.
  • her yarım saatte yeni bir ünlünün öncekinin rolünü devraldığı bir film bu. daha susan sarandon'a doyamamışken sam elliot beliriyor tüm karizmasıyla, sonra bir anda muhteşem chris cooper'a atlıyoruz, oradan brendan gleeson'a, kesmiyor şahane insan richard jenkins'ten ders alıyoruz, terrence howard tarafından kovalanıyoruz, o da yetmiyor nick nolte ile laflıyoruz bir anda, stanley tucci'den azar yiyoruz ve elbette söze gerek bile olmayan julie christie bizi hikayeye odaklıyor... hikayede tek devamlılığı olan karakter robert redford zaten ve kısmen de acarımsı gazeteci shia labeouf.

    filmin eksileri çok, süresi gereksiz uzun mesela, konu her zaman aynı tutarlılıkta değil, robert redford yaşlanmış vesaire... ama şu yukarıdaki kadronun birbirinin devamı olduğu bir filmden bahsediyoruz, kötü olması önemli mi? filmi hiç sevmezseniz oyunculuk nedir ne değildir tekradan bir ders almış oluruz fena mı?

    ki, robert redford böyle çetrefilli girift hikayelere çok alışkın olmanın rahatlığıyla çekmiş gibi filmi. merak unsurunu yok ettiklerini düşündüğünüz noktada hep başka bir olay oluyor. merakın gittiği yerleri zaten kendileri bile isteye o şekile dönüştürmüşler gibi, hatta hemen örnekleyelim...

    --- robert redford ---

    kıza annene de babana da hiç benzemiyorsun dediği anda kızın ben evlatlığım zaten demesi, hemen üstüne terrence howard'ın nick ve mimi'nin sarıldıkları eylem fotoğrafına bakması... bunu o kadar isteyerek belli ediyorlar ki, alın bakalım biz size başka şeyler vereceğiz üzerine düşünmeniz için, o yüzden bunu listeden çıkaralım dedik gibi bir şey yanisi...

    bir de birbirine bu kadar ihanet etmeyen bir terör örgütü ekibi görmemiştik daha önce, herkes ne yaptıysa inandığı için yapmış, tek kişi bile hırsa kapılmamış, dahası birbirlerini görmemek pahasına bir koruma kalkanı oluşturulmuş. bu yanıyla sanırım alıştığımız örgüt filmlerinden epey ayrı...
    --- ve diğer herkes ---

    bu tür filmlerde çok rastlamadığımız bir şekilde filmin bir girizgahı yok, pat diye konuya dalıyor, o çok şahane olmuş. gerçi sanırım bu robert redford'un tarzı oldu artık...
    ve ayrıca ne kadar yaşlanırsa yaşlansın robert redford tek gerçek aşkımdır hala buradan belirteyim...
  • 2023 yapımı yeni bir çerezlik dizi. ilk bölümü izledim imdb puanına bakmadım ancak tahmini olarak 7-7.5 aralığında ilerleyebilecek ama akıcı bir dizi.

    izlemeden önce dizinin konusunun aklıma getirdiği zerre alakası olmasa da mr smith, mrs smith filmiydi o yüzden de merakla açtım ama alakası yok ama gayet güzel sarıyor.

    aman neyse çerezlik güzel dizi.
  • amerikan solcusu ile türk solcusu arasındaki uçurumu ortaya koyan sıkıcı film. bizdeki 70'ler solcuları lenin'in götündeki çıbana kadar bilen teorik altyapıya sahipken, amerikan solcusunun tek bildiği şey 'dünyayı değiştirebileceğimizi sanmıştık' sikiymiş. ne kaçışı kaçış, ne düğüm var ortada çözülecek; haybeden film. botokslu rabırt var.
  • edison ile the next three days karışımı gibi duran film.

    aslında ne araştırmacı gazetecilik olayı ne de filmdeki kaçış süreci tatmin edici. yani seviye olarak yukarda tutulmamış. film light aksiyon-drama filmi gibi çok arada bir yerde duruyor. kısacası bir kaçış filmi veya gazetecilik filmi değil.

    yalnız, koca hollywood sektöründe 68'li yıllardan sonra birleşik devletlerde başlayan büyük öğrenci olaylarına, banka soygunlarına, yer altına inen öğrenci liderlerlerine ucundan değinen ilk film. düşük bütçeli bağımsız filmleri bir yana koyarsak ilk defa bu kadar ünlü ismin olduğu bir filmde, devrimci karakterler ve fikirleri ekrana, perdeye yani seyirciye yansıtılmış. bu benim amerikan film kültüründe alışık olmadığım bir durum.

    üniversite olaylarının baz alındığı senaryolar ileride daha fazla sayıda perdeye yansıyacak gibi duruyor sanki.
  • içerisinde bir sürü yaşlanmış holivud starı barındıran, robert redfordun iyice yaşlanmış olduğunu gösteren, oyunculukları iyi olan bir film.

    film 70lerde bir şeylere inanmış (pek çok amerigan filminde olduğu gibi neye inandıkları, neye karşı oldukları belli değil) ve inandıkları şey için eylemde bulunmuş kimi hapishanede kimi kaçak eski "solcu"ların bir gazeteci tarafından yeniden gündeme getirilmesini konu ediniyor.

    izlenebilir ama çok şey beklemeden.

    en azından başarılı oyunculuklar seyredersiniz, konuyu kafaya takmadan.
  • kötü, temposuz, sürprizsiz, sıkıcı bir film. robert redford geçmişte oynadığı filmlere öykünen politik bir film yapmak istemiş ama her açıdan tel tel dökülen bir film ortaya çıkarmış. iki ana hattı var öykünün. bir tanesi hollywood'un hep işlediği "kaçak" öyküsü. adamın esas kimliğinin ortaya çıkışıyla peşindekilerden kaçması... ama bu kaçış, gizlenme, yakalanmama çabaları son derece düz, heyecansız bir şekilde işlenmiş. en büyük sorun şu ki redford'un karakterini de, geçmişini de önemseyemiyorsunuz. bu yüzden geçmişteki sırlar bir bir ortaya çıktığında da ekrana bön bön bakmaya devam ediyoruz. bu ilk ana hattaki baba-kız ilişkisi de son derece klişe, sürprizsiz. velhasıl redford'lu sahnelerin ilginç hiçbir tarafı yok. iyi yazılamamış. bu ana hattın sydney pollock'ın redford'lu filmi 3 days of the condor'ı hatırlattığını da belirtmeliyim. ama condor nerede, bu film nerede...

    ikinci hatsa shia labeouf'lü bölümler... bu hat ise gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan iyi bir gazeteci işleniyor. ama bu hat da son derece sorunlu. hatta ilkinden daha sorunlu. elemanın her şeyi bir anda çözmesi gibi sorunlar var. ama gazetecinden midir, shia'nın gazeteciyi oynama şeklinden midir bilemem, ortada son derece itici bir karakter mevcut ve bu da izlenilirliği etkiliyor. en büyük sorun, adamın ağzına terlikle vurasınız geliyor bu sahnelerde. bir diğer sorun, misal bu bölümler redford'lu all the president's men'in izinden gidiyor. ama tabii ki burası için de aynı şeyi söyleyeceğiz: president's men nerede, bu film nerede... gazetecilik, gerçeğin araştırılması hiç bu kadar sıkıcı işlenmemişti.

    her açıdan kötü bir film. işe yarar tek tarafı müthiş castı. her 10 dakikada bir usta oyuncu ekrana geliyor. chris cooper, nick nolte, stanley tucci, julie christie, susan sarandon, sam elliott, richard jenkins, brendan gleeson, terrence howard... bunlara ek olarak gencecik anna kendrick ve britt marling'i de dahil edelim. bu oyuncuları görmek sıkıcı sahnelere rağmen keyifli. durum böyle. çekilmese de olurmuş.
  • (bkz: yazın yediğin hurmalar kışın götünü tırmalar) gençliğin getirdiği heyecan, çabuk kandırılabilirlik gibi nedenlerden ötürü terör eylemine bulaşan bir grup eski örgüt üyesi yeni ebeveynin zamanında işledikleri, cinayet, hırsızlık ve bombalı saldırı yüzünden pişmanlıkları hayatın aslında bunlar olmadığı ve yaşlanınca daha iyi idrak edildiği vs. anlatılmakta.
  • robert redford'un başrolde olduğu ve aynı zamanda yönetmenlik koltuğunda oturduğu yapım. sürükleyici yapısıyla hoşuma gitti. evet background bilgileri biraz eksik ve senaryoda birkaç boşluk var, ancak bunlar tolere edilebilir derecedeler bana göre. yani filmin 6.4'lük imdb puanı ise underrated bir durum.

    the company you keep'te susan sarandon, nick nolte ve chris cooper gibi önemli isimler de yer alıyorlar. fakat onların rollerinin çok az olduklarını düşününce, biraz robert redford'un hatırına bu yapımda yer almayı kabul etmişler gibi duruyor. diğer yandan kısa süren varlıkları da bu filmde bence kalite katmış.
  • iptal edilmiş bu dizi.
hesabın var mı? giriş yap