• -beauty isn't everything, it's the only thing.

    biraz ağır ilerlediğini düşünebilirsiniz ama değişik şeyler izlemeyi seviyorsanız, film bittiği zaman "bu neydi ki şimdi?"* diye kalakalmaktan hoşlanıyorsanız bence oluru var.

    --- spoiler ---

    black swan gibi ilerleyip, perfume gibi bitiyor. erzsebet bathory de ilham perisi olmuş. bu noktada çok orijinal değil ama ne hikmetse değişik. podyum sahnesi tam bir narkissos göndermesiydi, jesse o anda kendine aşık oluyor zaten sonra da çöküşü geldi.

    renkler çok güzel kullanılmış. mavi jesse'nin masumiyetini, kırmızı ise onun için tehlike oluşturan durumları simgeliyor. özellikle makyöz olan karakterin adının ruby olması da manidar. jesse kariyerinde yükselişe geçerken altın rengini sık olarak kullanıyor. filmin başında club tuvaletinde ruj isimleriyle ilgili bir muhabbet yapılıyor. rujların ya cinsellik ya da yiyeceklerden esinlenerek isimlendirilmesini tartışıyorlar. ruby jesse'ye soruyor "are you food or are you sex?" işte o diyalog müthiş bir spoilermış meğersem çünkü jesse, ruby ile seks yapmayı reddettikten sonra cadılar meclisine yemek oluyor adeta.

    onun dışında keanu reeves tam bir la barzosu olmuş, ilk bakışta tanıyamadım. christina hendricks resmen cameo yaptı sadece. bir de dexter'dan hatırladığımız desmond harrington vardı.

    son olarak müzikleri de gerçekten etkileyiciydi, o club sahnesindekini şuraya bırakıyorum:

    https://youtube.com/watch?v=ovujsu5w8iu

    --- spoiler ---
  • görsellik dışında hiç bi numarası olmayan, cannes'ta yuhalanmış sikik artsy-fartsy film.

    zaten bi 5-10 dakikalık kanlı, nekrofili vs sahnelerini de çıkarsan geriye hiç bi şey kalmıyor. drive filminin şişirilmesine de tam olmuştum bu herifin, bi daha sikseler nicolas winding refn filmi izlemem.

    ha bu arada elle fanning, abbey lee'nin bokunu yesin.
  • --- spoiler ---

    los angeles'ta mankenlik hayaliyle mulholland drive kurtlar sofrası etkisi yaratır nicolas winding refn. daha sonrasında bakire kanıyla duş yapacakları zaman genç kalacaklarını düşünen şeytanları simgeleştirerek anlatma yoluna gider. çünkü 21 yaş onlar için çok kritiktir ve 16 yaşındaki bir bakirenin kanıyla duş almak onları gençleştirecektir. nekrofili, ceset yeme, kan banyosu gibi ritüellerle direkt olarak erzsebet bathory göndermeleri yapar. narkissos güzelleştirmeleri için yaratılan sahne ayrıca muazzamdır.

    --- spoiler ---

    başlı başına bu büsbütün sinematografi için natasha braier'e teşekkür etmek gerek.
  • klişe bir konuyu aşırı iyi görsellikle süsleyen ortalama ama bayağı iyi soundtracklere sahip film. görüntü yönetmeni sayesinde kendini izletiyor. renklerin kullanımı çok güzel. benim en sevdiğim sahne bar sahnesi oldu ışık kullanımı muazzamdı. defile sahnesi de aynı şekilde. son sahne biraz midemi bulandırdı ama bu bir korku filmi tabii ki değil. hele black swan ayarında bir film hiç değil.
  • çok sevdiğim, baya eleştiri alan aranosky'nin mother filmi gibi asla olmayan, black swan gibi arşa çıkıp " yav ben ne izliyorum, adam neler yapmış" diyemeyeceğiniz bir film. güzel kadınlar içerir. ımm sonra, american horror story'nin herhangi bir bölümünde izleyebileceğiniz görselik bu filmde mevcut. yalnız soundtrackı sahiden çok iyi fakat tabii ki en iyi soundtrack değil *. karar sizin.
  • görüntü yönetmeni natasha braier. biz onu xxy, la teta asustada, the rover gibi filmlerde yaptıklarıyla biliyoruz.

    2016'ın ilk çeyregi geride kalırken filmin çekimlerinin tamamlandıgından haberdarız. vizyon tarihi henüz belli degil.
  • bu filmi tam olarak anlayabilmek için nicolas winding refn ile koltuğa kurulmuş, laptoptan beraber izlemek gerekiyor galiba -ki sorularla kendisini darlayabilelim. filmin güzelliğe olan takıntısını ve ona dair olan eleştirisini anladım ve kabullendim ancak filmin varmak istediği yer tam olarak neresi, hiç bir fikrim yok. görsel açıdan karanlıkların içinden çıkagelen renklerin ve ortamla bütünlüğünün yüzümüze yüzümüze vurulması beni etkileyen iki şeyden biri oldu, diğer şey ise müzikleri, elimde shazam, bir sonraki müzik için hazır olda bekledim resmen. ancak filmi, film olarak beğendim mi, hayır, daha doğrusu bilmiyorum. bana kalırsa bu tarz bir filmin beğenilebilmesi için "çarpıcı" olması gerekiyor, ama bu beni çarpmadı.

    haa bir de..

    --spoiler--

    jesse'yi öldürecekleri hepsinin tuvalette bir araya geldikleri sahnede belliydi zaten, hiç şaşırtmadı.

    --spoiler--

    edi+
    filmi izlediğime beni pişman etmeyen en önemli unsurların başında gelen müziklerinden benim için öne çıkan 3 tanesi şu şekilde;

    julian windingthe demon dance
    sweet tempestmine
    cliff martinezrunway

    (bkz: the neon demon ost)
  • filmin kusuru bize sunulan ilahlastirilacak kadar guzel olmasi gereken kiz cocugunun aslinda cirkin olmasi.
    bazi sahneler de sirf sanatmis gibi olsun diye gereksiz eklentiler.
    vakit kaybi.
  • bunu izleyeceğime çakmak gazı koklasaymışım keşke. ne sinir bozucu bir filmdi öyle.
    bir ara durdurup mutfağa çay koymaya gittim. geri gelip oynattım ve oynamıyor, film takıldı sandım, öyle durağan bir filmdi.
    öff.
  • berbat ötesi film. yeni bir şey sunmamasını geçtim, olan şeyi nasıl daha fazla karikatürize edebilirim diye kasmış resmen film. sanatsal değil, erotik hiç değil, metaforik dersen kalbini kırarım açıkca söyleyeyim. korku dersen, aç iki bölüm güllerin savaşı izle korku neymiş öğren derim. güzellik, takıntı, materyalizm bik bik diyorsan aç iki bölüm rastgele nip / tuck izle derim.

    elle fanning taş gibi ona lafım yok da, o fizikle skinny fat'in dibine vurmuşken kimi kandırmaya çalışmışlar onu hiç anlamadım.
hesabın var mı? giriş yap