• yıllar evvel bu kitap ilk çıktığı vakitlerde bir kitapçıda amcanın biri gelip

    - yüreğini gittiğin yere götür kitabı var mı?

    diye sormuştu. kitapçıyla anlık bir göz temasında bulunmuş ve ikimiz de yarılmıştık *
  • 3 kuşak garip kadının ilişkilerini anlatan bir roman. anneanne kendi kızıyla kuramadığı ilişkiyi torunuyla kurmaya çalışır. uzağa gitmiş torununa vasiyet gibi yazdığı mektuplardan oluşur kitap. bestseller okumamakta haklı olunduğunu gösteren sığ sıradan bir kitaptır. zaman kaybetmeyiniz. ama kendi dilinden okumak için kolay bir dili olan basit bir roman.
    --- spoiler ---
    anneanne dedeyi boynuzlamış, kızı komünist takılıp özgürlükçü olmak adına bir türkten hamile kalıp babasız çocuk dünyaya getirmiş, sonradan zaten pek sağlam olmayan kafasını psikanalizle bozup psikanalistine anneannenin paralarını yedirmiş, son halka olan anneanne ile yaşamış kızımız da depresif ergen tripleriyle amerikaya kaçmıştır.. hakikaten herkes yüreğinin götürdüğü yere gitmiştir. öeh.
    --- spoiler ---
  • malesef benim de yılllar önce okumak gibi bir gaflete düştüğüm kitap. aklımda kalan tek şey de yolu bir defa türkiye'ye düşen italyan hatunun italya'ya döndüğünde hamile olmasıydı. türk'ten sadece uçan kurtarır, kaçan'ın kurtulması zor.
  • insanların niye begendigini anlayamadıgım, anneannesiyle 9 yıl yasamıs bir insan olarak cok yapmacık buldugum kitap..
  • susanna tamaro nun me$ur bir kitabi.
    (bkz: susanna tamaro)
    (bkz: vaffanculo)
  • susanna tamaro'nun 1999 yılında can yayınlarından çıkan kitabının adı. türkçeye çeviren eren cendey'dir.

    kitap 80 yaşındaki ihtiyar bir kadının büyütüp yetiştirdiği ancak, amerika’da yaşamaya karar veren torununa yazdığı fakat asla postalamadığı bir dizi mektuptan oluşmaktadır.

    acı bir trafik kazası sonucu kaybettiği kızından ona kalan tek miras torunudur. bir nevi kuşak çatışmasının sonucu aralarında hiçbir diyalog kalmayan torunu ani bir kararla onu terk etmiş ve amerika’ya gitmiştir. o ise torununun sevimli köpeği ile koskoca evde tek başına yaşamak zorunda kalmıştır.
    gençliğinde çok akıllı, hareketli ve yaşam dolu bir kişiliğe sahip olan bu kadın kendi kafasına göre bir eş bulamadığı için oldukça geç yaşlarda bir evlilik yapmıştır. uzun süre çocuğu olmadığı için tedavi görmek maksadıyla gittiği kaplıcalarda tanıştığı bir doktorla fırtınalı bir aşk yaşar. sadece üçer haftadan oluşan iki tatil süresince birlikte olabilmişlerdir. fakat bu aşkı telefonlarla ve mektuplarla sevdiği erkek ölene dek yoğun bir şekilde yaşar. ikinci buluşmalarının sonunda sevdiği erkekten hamile kalır. fakat çocuğunun gerçek babasını kocasından ve herkesten gizler. çocuğunu büyük bir sevgi ile büyütür. kendi gençlik yıllarında yaşadığı kısıtlamaların hiçbirisini kızına yaşatmamaya kararlıdır. ona her şeyin en iyisini vermeye çalışır. fakat bu tutumu kızını tamamen asi ve geçimsiz bir insan yapmıştır.

    annesine hiçbir bir saygısı ve hoşgörüsü olmayan kızı, 60’lı yılların özgürlük çılgınlığına kendini kaptırmış ve türkiye’de geçirdiği bir tatil sonrasında bir çocuk dünyaya getirmiştir. çocuğunun babasını bile tanımayan kadın bazı saplantılarından ötürü psikolojik tedavi görmektedir. duygusal bir ilişki içerisinde de olduğu doktoru onu aldatmış ve bir takım evraklar imzalatarak büyük miktarda bir paraya kefil etmiştir. her şeyi anladığında iş işten geçmiştir. o hiç saygı duymadığı annesine yardım istemeye koşar. çok hararetli bir tartışma sonrasında annesinin ağzından kaçan kısacık bir cümle onu alt üst eder.

    hiç ummadığı bir anda babasının öz babası olmadığını öğrenir. arabasına atlayıp hızla annesinden uzaklaşmak isterken trajik bir kaza sonucu hayatını kaybeder. hayatta tüm sevdiklerini bir bir yitiren ve kendisini hayata bağlayacak hiçbir şeyin kalmadığını düşündüğü bir anda torununa bakacak başka kimsenin olmaması bu ihtiyar kadını yeniden yaşama bağlamıştır. çok büyük zorluklarla büyüttüğü torunu bir gün hiçbir sebep yokken amerika’ya gitmek istediğini söylediğinde o hiç karşı çıkmamış, aksine onu desteklemiş ve içinden geldiği gibi davranmasını öğütlemiştir. uzun bir yaşamın kendisi ile iç hesaplaşmasını, sorumlu hissettiği insana karşı bir itirafname, bu kitabı yaratmıştır.

    torununa, insanların hayatları boyunca önemli kararlar aşamasında yapmaları gereken tek şeyin, durup yüreklerinin sesini dinlemek olduğunu, ancak bu şekilde gerçek mutluluğun yakalanabileceğini anlatmakla geçmiştir. onca postaya verilmemiş mektup....
  • susanna tamarro nun yıllar önce okuduğum romanı.. içinde geçen bi kızılderili özdeyişi vardı aklımda bitek o kalmış...
    "bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyene dek onun mokasenleriyle yürümelisin!"
    gerçekten anlamlıydı doğruydu ve bitek o aklımda kaldı yıllardan sonra...
  • bir zamanlar herkesin dilinde olan kitaptı, popülerdi, gözde büyütülecek bir değeri yoktu ama bazı satırları da hafızada kaldı bir şekilde.

    örneğin:
    "ölüler yokluklarıyla değil, daha çok onlar ve bizler arasında söylenemeyenler yüzünden acı verirler."

    yazar, sonrasında devamı niteliğinde bir kitap daha yazmıştı:
    (bkz: ascolta la mia voce)
  • okuduktan sonra harcadığım zamana acıdığım, ne güzel yüreğimle birlikte gezip tozardım, o nereye ben oraya, dedirten roman müsveddesi
  • bir çift yürek gibi, sofinin dünyası gibi, reklamın gücü ile çok satmış ve bir sürü insan tarafından okunmuş (ben de dahilim ne yazık ki bu insanlara) gereksiz kitap... hatta arkadaşlarımdan birisi geyik malzemesi yapmışdı kitabın ismini:

    - hadi biz çıkıyoruz, sen de gel...
    - ne tarafa böyle?..
    - yüreğimizin götürdüğü yere doğru...
    - yok ben almiim...
hesabın var mı? giriş yap