• bjorkun bu yaz sonuna doğru cıkartacagı albümün adı.
    ailecek bekliyoruz.
  • björk'ün de belirttiği gibi bir kış albümü olduğundan, her kar yağdığında olduğu gibi bugünlerde yine arşivlerden çıkarılıp dinlenen/dinlenmesi gereken albüm. özellikle albümün ortasındaki pagan poetry, frosti ve aurora'yı* geceleyin yağan karı izlerken dinlemek ayrı bir keyif veriyor insana.
  • kar yagarken perdelerinizi sonuna kadar acip yataginizda miykildanarak dinlenesi bjork albumu. en cok boyle zamanlarda dinleyesi geliyo insanin.
  • "gece filizlenen" anlamına gelen, latince kökenli, ingilizce sıfat.
  • björk'ün artık olayı abarttığını düşündürüyor. tam anlamıyla olgunluğunu yansıttığı her parçası ayrı ayrı iyi. kendisi ritmik unsur olarak iyice çıtırtı pıtıtrtılar kullanmaya başlamış ve nefis yedirmiş bunları müziğe. ayrıca çok sakin de bir albüm. yine sözler nefis. zamane mistisizminin nefis ürünlerini veriyor björk ve kimse tutamıyor kendisini.
  • bjorkün şimdie kadar yaptığı en güzel albümü olsa gerek. ilerde daha güzelini yapmazsa. ki yapar.
  • (bkz: kış geldi vespertine'lerinizi çıkarın)

    20. yılını geride bırakan, kar ve soğuk ile özdeşleşmiş, hygge saatlerinin vazgeçilmez itemi, kült björk albümü.. yaz sıcağında kumsalda bile dinleseniz sırtınıza bir ürperme getirecek kadar da buzkesti ve kışçağıran.

    aurora'nın başındaki faşır foşur karda yürüme sesleri, şarkılarda duyulan o büyülü celesta, björk'ün peritozu kaçmış fısıltılı vokali, frosti şarkısı vs vs çohacayip, bambaşka bir kış konseptli albüm bu. favori şarkım şu diyemiyorum çünkü hepsi bir bütünün parçası.

    björk bir röportajında en büyük ilhamının izlanda olduğunu söylemişti. dinleyiniz. iyi üşümeler.
  • şu sıralar yine batağına saplanmış bulunduğum björk şaheseri. (duramıyorum, sözlüğe gelip gelip björk hakkında bir şeyler yazıp gidiyorum, affedin.)

    ben bu albümün çıkmasının üstünden yirmi küsür sene geçmiş olduğuna inanmıyorum arkadaş, mümkün değil. o kadar süre geçmiş olmasına rağmen hala o kadar kaliteli, o kadar yenilikçi ki.

    björk debut ve post çağlarında hem popstarlığın tadına vardığı, hem de müzikal anlamda her çiçekten bal aldığı bir kariyer sürmüştü. bu devri geride bıraktıktan sonra homogenic ile "pop olsun, herkese hitap etsin" düsturuyla değil de tamamen kendi tasarladığı sound'a kavuştu ve kendini gerçek anlamda ortaya koydu bana sorarsanız. homogenic'in son derece agresif, gürültülü, dağları deviren bir tarzı vardı. vespertine bunun tam tersi, daha içine kapanık, daha sakin, daha kırılgan bir albüm. baştan sona ince ince işlenmiş microbeatlerle dolu, bestelemesi 3 senesini almış björk'ün dediğine göre. albümdeki buram buram romantik, cinsel ve feminen atmosferde björk'ün o dönem matthew barney ile yaşadığı birlikteliğin etkisi var (ki bu ilişkinin bitişini de yıllar sonra vulnicura ile dinleyeceğiz).

    hal böyle olunca björk yer yer çok aşık*, yer yer çok arzulu *, yer yer çok hassas ve kırılgan * hissediyor. bu derin hislerini de cesurca ortaya koymaktan çekinmiyor, aksine onları benimsiyor ve kucaklıyor, dimdik durup "ben buyum" diyor, öyle ki pagan poetry klibinde şahsi arşivinden aldığı seks görüntülerini kullanıyor *. bence albümün bu kadar sevilip sayılmasında eşsiz müzikalitesinin yanında bunun da etkisi çok büyük. hem vokal olarak, hem altyapı olarak, hem de içerdiği mesajlarla her haliyle çok beşeri ve çok tanıdık bir albüm olduğu için hem dinlemesi keyifli hem de kolayca insanı sarıp sarmalayabiliyor.

    her haliyle zamansız bir klasik. ve madem bu kadar övdük itirafımızı da yapalım: zannımca yine de bir homogenic değil :(
  • saatlerce hatta günlerce loopa alınıp dinlenesi albüm... björk'un bilinçsizce dinleyicinin hissettiklerini öngörüp bunu kendi hissettiklerini ifade edebilecek bir kalıba soktuğunu düşündürten bir yapıya sahip olan bu albüm, aynı zamanda albümle aynı doğrultuda hisleri taşıyan ve istenilenlerin eşzamanlı olarak nasıl imgeye dönüştürülebileceğine başarılı bir örnek oluşturan albüm kapağına ve booklete sahip.
hesabın var mı? giriş yap